Yabancıların Temsil Sorununun Cezasızlık Kültürüne Katkısı: Lütfillah Tacik Davası Örneği

Volkan Görendağ

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi

Mülteci Hakları Koordinatörü

Cezasızlık Kültürü

Cezasızlık, bireylerin veya grupların maruz kaldıkları ağır insan hakları ihlalleri için ceza ve tazminin gerçekleşmemesi veya yetersizliği olarak kısa bir tanımlama yapılabilir. Cezasızlık sadece bir yargılama sonucu olarak değil, ihlalin ortaya çıkmasında faillerin sorumsuzca hareket etmesini sağlayan yasa, yönetmelik, genelge gibi mevzuattan başlamak üzere olayın ortaya çıkarılması, soruşturma, yargılama ve ceza / tazminat gereğinin yerine getirilmesi ve ihlalin bir daha gerçekleşmesini engelleyecek tedbirlerin alınması süreçlerindeki ceza-adalet sistemi sorunlarını da kapsamaktadır.

Uluslararası belgelerde ‘cezasızlık’ kavramı en genel haliyle ‘bir ihlalin faillerinin suçlanmalarına, alıkonulmalarına, yargılanmalarına ve suçlu bulundukları takdirde uygun şekilde cezalandırılmalarına dair cezai, hukuki, idari veya fiili her türlü olanaksızlık hali’ olarak tarif ediliyor.[1]

Uluslararası Af Örgütü’nün 5 Temmuz 2007 tarihinde yayınladığı “Türkiye: Yerleşik Cezasızlık Kültürü Sona Ermeli” başlıklı raporda Türkiye’deki cezasızlık kültürü şu şekilde tarif edilmektedir;

Türkiye’de polis ve jandarma tarafından işlenen insan hakları ihlallerinin mağdurları, yerleşik cezasızlık kültürü ile karşı karşıya kalmaya devam etmektedir. Mağdurların adaleti elde etme şansları, bütün kurumları ve personeli ile devamlı olarak devlet ve devlet görevlilerinin çıkarlarının nihayetinde vatandaşlarınkine nazaran daha fazla korunması gerektiğini düşünen bir adli yargı sisteminde küçük görünmektedir. Sistemin kurumsallaşmış yetersizlikleri, kaynak azlığı, revizyon ve reform ihtiyacı ile daha da artmaktadır. Bağımsızlıktan yoksun ve aşırı yük binmiş bir ceza yargılaması sistemi yanında, Türkiye’de hala, devlet görevlileri tarafından işlenen insan hakları ihlallerini tarafsız ve etkili bir şekilde araştırabilecek bağımsız bir organ bulunmamaktadır.” [2]

Hakikat, Adalet ve Hafıza Merkezi’nin 2014 tarihli “Cezasızlık Sorunu: Soruşturma Süreci” başlıklı çalışmasında da Türkiye’deki cezasızlık kültürüne dair şu tespitlere yer verilmiştir;

“Türkiye’de ‘cezasızlık’ iktidardan iktidara devredilen, süreklilik arz eden, yasama ve yargı uygulamasıyla da onay bulan bir devlet pratiği. İktidarlar değişse de yargı dahil devlet erkini elinde tutan her kurum/kişi bu sessiz ve derin mutabakatın parçası oluyor; cezasızlığın devamı, şüphelilerin korunması, kollanması, terfi ve taltif edilmeleri konusundaki fikri birlik titizlikle elden ele devrediliyor. Sonuç, devlet görevlilerinin insan hakları ihlallerine karışmakla sorumlu tutuldukları neredeyse her durumda şüpheliler çoklukla aklanıyor ve cezasızlık döngüsü kendini beslemeye devam ediyor.” [3]

Türkiye’de özellikle kamu görevlilerinin neden olduğu ağır insan hakları ihlalleri ile ilgili yapısal bir sorun olarak karşımızda duran cezasızlık kültürünün sonuçlarına dair birçok örnek vermek mümkün. Fakat Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olamayan ve kendi ülke korumasından faydalanamayan, göçmen veya mülteci olarak Türkiye’de yaşayan yabancıların karşılaştığı ağır insan hakları ihlalleri ve bu ihlallerin cezasızlıkla sonuçlanan süreçleri, yerleşik cezasızlık kültürünün farklı bir uygulama biçimi ile ilgili önemli bilgiler sunuyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından farklı olarak adalet arayışı sürecinde mağdurların “temsil” edilememe sorununu cezasızlığın en önemli nedenlerinden biri oluyor.

Türkiye’ye düzensiz yollarla girmeye çalışırken sınırda maruz kaldıkları insan hakları ihlalleri, Türkiye’ye düzensiz yollarla girdikten sonra alıkonulanların maruz kaldıkları insan hakları ihlalleri ve Türkiye’den sınır dışı edilmek için alıkonulan yabancıların maruz kaldıkları insan hakları ihlalleri çoğu zaman kayıtlara bile geçmeyen önemli sorun alanları.

Uluslararası Af Örgütü tarafından 2014 yılında yayınlanan “Hayatta Kalma Mücadelesi Türkiye’deki Suriye’den Gelen Mülteciler” başlıklı raporda Suriye’den Türkiye’ye düzensiz yollarla geçmek isteyen mültecilere yönelik gerçekleştirilen iki tür ihlale yer veriliyor; “sınırda ateşli silah kullanımı ve çoğu zaman Suriye’ye geri itilmeyi de içeren işkence ve kötü muamele”. [4] Yine aynı raporda “Aralık 2013 ve Ağustos 2014 tarihleri arasında birbirine yakın zaman aralıklarında ateşli silah kullanımı sonucunda 17 ölüm vakasının meydana geldiği” bilgisine yer verilmiştir.[5]

Söz konusu ağır insan hakları ihlallerinin neredeyse hiçbiri kamuoyuna mal olmadı. İhlallerin çok az bir kısmı ile ilgili etkisiz soruşturmalar yürütüldü ve hiçbiri ile ilgili kovuşturma süresince geçilmedi.

Yargılama konusu yapılan ve kamuoyuna mal olan Festus Okey’in Taksim polis karakolunda, görevli polisin silahından çıkan kurşunla hayatını kaybettiği olayın soruşturma ve yargılama süreçlerinin sonucunun da cezasızlıkla bittiğini hatırlatmakta fayda var. Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede polis memurunun “Taksirle ölüme neden olma (bilinçli taksir)” suçunu işlediği ve hakkında Türk Ceza Kanunun(TCK) 85/1, 22/3, 53 ve 54. maddelerinin uygulanması istenmiştir.

 

İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan yargılama sürecinde birçok insan hakları ve hukuk örgütü davaya müdahil olmak istemiş fakat mahkeme tarafından katılma talepleri kabul edilmemiştir. Davaya müdahil olmak isteyen onlarca yurttaşın katılma talebi de kabul edilmediği gibi haklarında suç duyurusunda bulunulmuştur. Festus Okey’in kimlik tespiti yapılamadığı ve yazılı vekaletname alınmadığı için Okey yargılamada temsil edilememiştir. Yapılan yargılama sonucunda sanık polis memurunun 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, “iyi hali” ve cezanın sanığın geleceği üzerindeki etkisi dikkate alınarak cezanın 4 yıl 2 aya düşürülmesine karar verilmiştir. Kararın Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından bozulması üzerine aynı mahkeme 05.06.2014 tarihli ilk duruşmada kararında direnme kararı almıştır. Kararda dikkat çeken bir husus mahkeme başkanının muhalefet şerhi olmuştur. Mahkeme Başkanı karara koyduğu şerhte polis hakkında verilecek cezanın alt sınırdan yani 2 yıl 6 ay olarak belirlenmesi gerektiğini ve bu cezanın da paraya çevrilmesi gerektiğini belirtmiştir. Şimdi Yargıtay’ın nihai kararının çıkması bekleniyor.

Festus Okey olayına benzer bir diğer olay da Afgan uyruklu Lütfillah Tacik isimli çocuğun Van Geri Gönderme Merkezi'nde maruz kaldığı iddia edilen işkence ve kötü muamele sonucu hayatını kaybetmesidir. Yargılama süreci devam eden ihlalin cezasızlıkla sonuçlanma olasılığının tüm işaretleri mevcut. Uluslararası Af Örgütü Festus Okey davasında olduğu gibi Lütfillah Tacik davasının tüm duruşmalarına bir gözlemci göndererek davayı yakından takip ediyor.

Polis Korumasında Hayatını Kaybeden Çocuk

16 Mayıs 2014 tarihinde Iğdır’ın Aralık ilçesinde yanındaki 20 kişiyle birlikte Türkiye’ye düzensiz yollarla geçen 1997 doğumlu Lütfillah Tacik jandarma tarafından yakalandı. 23 Mayıs’ta, İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün kararıyla sınır dışı edilmesi için Van Geri Gönderme Merkezi’ne sevk edildi.

26 Mayıs’ta Lütfillah Tacik ve diğer altı kişi (MR, SH, MN, AR, HA ve AP) 18 yaşından küçük olduğunu beyan etti fakat yetkililer yaş tespiti yapılmasına karar verdi ve bu kişiler sınırdışı edilene kadar Van Çocuk ve Gençlik Merkezi’ne (ÇOGEM) götürüldü. 27 Mayıs’ta Lütfillah Tacik ve diğer altı kişi, yaşlarının tespit edilmesi ve sağlık kontrollerinin yapılması için Van Yabancılar Geri Gönderme Merkezi’ne gönderildi. Bu işlemler sırasında Lütfillah Tacik’in yaşı hakkında yanlış bilgi verdiği gerekçe gösterilerek bir polis tarafından tokatlandığı ve yüzüne yumruk atıldığı iddia edildi. Lütfillah Tacik bilincini kaybetti ve kaldırıldığı Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 31 Mayıs 2014’te hayatını kaybetti.

Tacik’e tokat atarak ölüme sebebiyet verecek şekilde kasten yaralama ve basit yaralama suçlarını işlediği iddia edilen sanık polis S.O.’nun ifadesi olaydan yaklaşık 2,5 ay sonra Soruşturma Savcılığı'nca alınabildi. Sanık polis verdiği ifadede Tacik’e tokat atmadığını Tacik’in kan kanseri olduğu için hayatını kaybettiğini düşündüğünü belirtti.[6] Tacik’i zamanında hastaneye götürmeyerek görevi ihmal suçu işlediği iddia edilen diğer sanık polis H.Ö.Ö. ise ifadesinde bir ihmale sebep olmadan Tacik'i zamanında hastaneye ulaştırdığını belirtti.[7]

Konuyla ilgili görüşü istenen İstanbul Adli Tıp Kurumu kendilerine iletilen belgelere göre “Tacik’in kan kanseri olduğunu, 3000 düzeyinde olan trombosit düşüklüğünün beyin kanamasına neden olabileceğini, tokatla vurulması halinde bunun beyin kanamasının gelişmesinde etkili olacağını” mütalaa etti.[8]

Tacik’le birlikte olan çocuklardan 5’i ise ifadelerinde sanık polisin Tacik’e tokat attığını gördüklerini beyan etti.[9]

Uluslararası Af Örgütü Tacik'in ölümüyle ilgili etkili, tarafsız ve bağımsız bir soruşturma yürütülmesi amacıyla acil eylem çağrısı yayımladı[10] ve olayın araştırılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Türkiye İnsan Hakları Kurumu'na başvuruda bulundu. Yaptığı başvuru sonucunda, TİHK Van'a bir ziyaret gerçekleştirdi ve konuyla ilgili detaylı bir rapor yayımladı.[11] Raporda, Tacik'in ölümüne ve Van Geri Gönderme Merkezi'ne ilişkin bilgi ve belgelerin yanı sıra konuya ilişkin öneriler de yer aldı. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ise 17 Eylül 2014 tarihinde verdiği cevapta “TBMM’nin yoğunluğu nedeni ile heyet gönderemeyeceğini, yazılı olarak İçişleri Bakanlığı'ndan bilgi istendiği, İçişleri Bakanlığı'nın verdiği bilgiye göre tokat attığı iddia edilen polisin görevden uzaklaştırıldığı” bilgisine yer verildi.[12]

Lütfillah’ın ölümü ile ilgili yürütülen soruşturma, ancak bir yılı aşkın bir sürenin ardından tamamlanabildi ve 6 Haziran 2015 tarihinde Van Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir iddianame hazırlandı. 30 Haziran 2015 tarihinde ise Van 2. Ağır Ceza Mahkemesi, polis memuru S.O. hakkında “basit yaralama” ve “ölüme sebebiyet verecek şekilde kasten yaralama” suçlarından; polis memuru H.Ö.Ö. hakkında ise “görevi kötüye kullanma” suçundan düzenlenen iddianameyi kabul etti.

Sanık polis memuru S.O., soruşturma sürecinde Van Valiliğince görevden uzaklaştırılmıştı. Sanık polis memuru S.O., hakkında tesis edilen görevden uzaklaştırma kararına karşı Van 1.İdare Mahkemesinde açtığı yürütmeyi durdurma istemli iptal davasında; mahkeme yürütmeyi durdurma istemini reddetti ve akabinde 23.03.2015 tarihinde davayı esastan reddetti. Sanık polisin yerel mahkeme kararına karşı Van Bölge İdare Mahkemesi’ne yaptığı itiraz da reddedilmiş olmasına rağmen 19 Kasım 2015 tarihli ilk duruşmasında sanığın İçişleri Bakanlığı'nca görevine iade olunduğu ve Tunceli Emniyet Müdürlüğü emrine atanmış olduğu bilgisine ulaşıldı. Nitekim sanık polis hakkında yapılan yargılamaya da "güvenlik gerekçesiyle" SEGBİS aracılığı ile katıldı.

 

Tipik Teknik Sorun: Olay Yerini Gören Güvenlik Kamerası Görüntüleri Yok

Olaydan kısa bir süre sonra Van Cumhuriyet Başsavcılığı'nca Geri Gönderme Merkezi'ndeki kamera sistemini kuran firmanın teknik elemanına yaptırılan tespitte; Van Geri Gönderme Merkezi’nin olay günü ve saatinde olay yerini gören kameraların kayıt cihazında görüntü almadığı ve cihazda tarih ve saatin yanlış olduğu, Geri Gönderme Merkezi'ndeki diğer kameraların çalıştığı tespiti yapıldıktan sonra yaptırılan bilirkişi incelemesinde el konulan üç adet hard diskte binlerce görüntü olduğu fakat olay tarihine ait görüntü bulunmadığı tespiti yapıldı. Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi’ne ait kamera kayıtlarının, görevli üç polis tarafından gerçeğe aykırı olarak tutanağa geçirildiği müfettiş raporuyla açığa çıktı. Bu polisler Çocuk Şube’de çalışmaktaydı ve aynı polislerce tanık çocukların ifadeleri de gerçeğe aykırı olarak el yazısıyla alındı. Bu ifadelerin tamamında ise tanık çocuklar hiç kötü muameleye maruz kalmadıklarını ve Lütfillah’ı kimsenin dövmediğini beyan etmişlerdi. Gerçeğe aykırı tutanak düzenleyen polis memurları hakkında da Van Cumhuriyet Başsavcılığı'nca takipsizlik kararı verildi.

 Emniyet Genel Müdürlüğü'nce görevlendirilen müfettiş tarafından hazırlanan soruşturma raporunda Lütfillah’ın hastaneye geç götürüldüğü tespiti yapıldı.

Ortadan “Kaybolan” Tanıklar

Türkiye İnsan Hakları Kurumu 18.12.2004 tarihinde yayınladığı raporda konuyla ilgili ayrıntılı bilgiler verdi. Bunlardan biri de Tacik’le beraber olan diğer 6 tanık çocuğun ortadan kaybolmasına ilişkin bilgilerdi. Kurul üyeleri ve uzmanları 29.08.2014 tarihinde Geri Gönderme Merkezi'ne inceleme ziyareti düzenlenmiş, burada Merkez Müdürü Ramazan Daysal’la görüşülerek olayla ilgili bilgi alınmıştır. Raporda tanıklara ilişkin bölümde şu ifadelere yer verilmiştir:

“Soru üzerine iki tanığın GGM’de olmadığı, 08.07.2014’te, Bakanlık izniyle serbest ikamete çekildiği ifade edilmiştir. Kişilerle ilgili hazırlanan dosyalardan alınan bilgi çerçevesinde bu kişilerin en son Temmuzun ikinci haftasında imzaya geldikleri, daha sonra imza vermedikleri ve serbest ikamet adreslerini de bildirmedikleri görülmüştür. …… Olayın tanığı olan iki kişinin adres alınmaksızın serbest ikamete çıkartılması manidar bulunmuştur.” [13]

“Yine soru üzerine olaya tanık olan diğer çocuklardan ikisinin ÇOGEM’de olduğu, diğerlerininse firar ettiği bilgisi alınmıştır.” [14]

Kurul ÇOGEM’de olduğu belirtilen tanıklarla görüşmek üzere kuruma ziyarette bulunmuş fakat kurumda tutulduğu ifade edilen tanık çocuklara burada da ulaşamamıştır. Kurul raporda olayı “dikkat çeken tesadüf” olarak tanımlamıştır.

“Heyet’in 29.08.2014 tarihinde L.T. olayı bağlamında GGM’yi ziyaret edeceği Van Valiliği’ne bildirilmiş; ÇOGEM’de kalan ve olayın tanığı olan M.N. ve A.R.’nin de aralarında bulunduğu sekiz çocuk 28.08.2014 tarihinde sabahleyin çarşıya gitmek üzere ÇOGEM’den ayrılmış ve bir daha dönmemişlerdir. Bu duruma dair tutanak aynı gün saat 17.00’da düzenlenmiştir. Heyetin ziyaretinden bir gün önce çocukların ortadan kaybolması dikkat çeken bir tesadüf olarak not edilmiştir.” [15]

Mahkemenin Van Göç İl Müdürlüğü'ne yazdığı müzakerenin cevabında mahkemeye tanık çocuklarla ilgili bilgiler iletilmiştir. Konuya ilişkin davanın ilk duruşmasında tutanaklara geçen bilgiye göre V.P. hakkında 01.10.2014 tarihinde, H.A. hakkında 02.10.2014 tarihinde, M.N. ve A.R. hakkında ise 31.10.2014 tarihinde sınırdışı kararı alınmıştır. M.R. 19.08.2015 tarihinde mülteci statüsü verilip ABD’ye gönderilmiş ve S.H. 03.07.2014 tarihinden itibaren firar olarak kayıtlara geçmiş.[16] Davanın 2. duruşmasında tanık olarak dinlenen ÇOGEM’de görevli memurun beyanına göre ise olaydan sonra çocuklar sınırdışı edilmek üzere kurumdan teslim alınmış.

Uluslararası Af Örgütü 24 Haziran 2014 tarihinde tanık çocukların sınırdışı edilme riski ile karşı karşıya olduklarını belirtmiş ve çocukların sınırdışı edilmelerinin engellenmesi amacıyla da acil eylem çağrısı yayımlamıştır.[17] Ayrıca Av. Mahmut KAÇAN Van Cumhuriyet Başsavcılığı'na yaptığı yazılı başvuruda tanık çocukların aynı zamanda sığınmacı oldukları da gözetilerek korumaya alınmalarını talep etmiş ancak savcılık bu talebe ilişkin bir işlem ya da karar almaksızın dilekçeyi İl Emniyet Müdürlüğü’ne göndermekle yetinmiştir.

Van Cumhuriyet Başsavcılığı'nın hazırladığı iddianamede H.A., A.R., M.N., M.R., ve S.H. polis memurunun Tacik’e tokat attığını gördüklerini beyan ettikleri bilgisi yer almaktadır. Olayın en önemli tanıklarının yargılama aşamasına en hayati katkıyı sunacak tanıklıklarına başvurulmadan “ortadan kaybolmaları”, hem olayın aydınlatılması hem de resmi kurum niteliğindeki Türkiye İnsan Hakları Kurumu'na verilen bilgi açısından oldukça vahimdir. Olayla ilgili soruşturulan polis memurlarının tüm süreçlerde görevlerinin başında olmaları ve tanıklara ilişkin iş ve işlemlerde hem karar verici pozisyonda hem icrai görev yürütmeleri kabul edilemez. Bu koşullarda “sanıklar, tanıkları sınır dışı mı etti?” sorusu kaçınılmaz olarak akla gelmektedir.

Müşteki Yok, Müşteki Vekili Yok, Yargılamaya Devam

İlk duruşması 19.11.2015’te yapılan davada şimdiye kadar 8 duruşma yapıldı. Van 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden yargılamada soruşturma aşamasındaki “manidar” gelişmeler yargılama aşamasında da devam etti. Olayı başından bu yana takip eden Avukat Mahmut Kaçan yazılı vekaletname alamadığı için müşteki vekili olarak kabul edilmiyor. Yargılamanın başında iddianamenin tebliği müşteki vekili sıfatıyla Mahmut Kaçan’a yapıldı,fakat ilk duruşmadan bu yana Kaçan’ın katılma talebi mahkeme tarafından reddediliyor. Kaçan, davanın 3. duruşmasında yargılamanın müştekinin yokluğunda devam ettirilmesinin hukuka aykırı olduğunu, katılım talebinin kabul edilmemesi halinde iddianame ve yargılama tutanaklarının müştekinin bizzat kendisine (Tacik’in Afganistan’da yaşayan ailesi) tebliğ edilmesi gerektiğini belirtti. Fakat vekilliği kabul edilmeyen Kaçan’a tebligatlar yapılmaya devam ediyor ve mahkemenin Tacik’in ailesine ulaşma gibi bir çabası yok .

Mültecilerle Dayanışma Derneği, Kaos GL, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Gündem Çocuk Derneği, Ankara Barosu, Mülteci Hakları Merkezi ve Van Barosu’nun davaya katılma talepleri de reddedildi. Davaya şimdiye kadar sadece Çocuk Alanında Çalışan Avukatlar Ağı'ndan (ÇAÇAV) (bu ağın tüzel kişiliği olmamasına rağmen) Av. Sezgi Korkmaz ve Av. Deniz Aksoy’un katılma talebi kabul edildi.

Davanın görüldüğü Van 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görevli savcı ve hakimler en son davanın 21 Haziran 2016 tarihli 5. duruşmasını yaptı ve 06 Ekim 2016 tarihli 6. duruşmasından itibaren yargılamayı yapan savcı ve hakimlerin tümü değişti. Fakat bu değişim de yargılamanın gidişatına etkide bulunmadı.

Yargılamanın başından bu yana sanıklar, polislik görevlerine devam ediyor. SEGBİS sistemi ile Tunceli’den ifadesi alınan sanık S.O. ve birkaç duruşmada hazır bulunan diğer sanık polis memurunun davanın 8. duruşmasında avukatlarının talebi üzerine duruşmalardan vareste/bağışık tutulmasına karar verildi. Yani sanıkların duruşmalara katılmalarına da gerek kalmadı.

Sonuç

Uluslararası Af Örgütü’nün 2016 küresel yıllık raporunun Türkiye ile ilgili bölümünde “Güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen ihlallerin adalet önüne çıkarılmasına engel kemikleşmiş cezasızlık kültürü devam etti.” [18] tespitine yer verilerek cezasızlık kültürünün devam ettiğini belirtmektedir.

Lütfillah Tacik’in hayatını kaybetmesine neden olan şiddetin bir kamu görevlisi tarafından uygunladığı iddiası olayı klasik bir ceza davası olmaktan ayırmaktadır. Bu aşamaya kadar gelen soruşturma ve yargılama süreçlerindeki gelişmeler, davanın cezasızlık kültürü etkisi ile adil olmayan bir ‘hesap verme’ ile sonuçlanacağı fikrini güçlendirmektedir.

Olayın aktörlerinin yerlerini değiştirerek birkaç basit soru soracak olursak; Van Geri Gönderme Merkezi'nde o gün Lütfillah Tacik görevli polise bir tokat atsaydı, polis beyin kanaması geçirip hayatını kaybetseydi ve yanlarında bulunan diğer polislerin de tokat atıldığına dair tanıklık beyanı olsaydı acaba Lütfillah şu an “duruşmalara katılmasına gerek yok” kararıyla evinde oturup dava sonucunu bekleyebilecek miydi? Ve iddianameyi hazırlayan savcı Lütfillah’ın “basit yaralama” ve “ölüme sebebiyet verecek şekilde kasten yaralamak” suçlarından mı yargılanmasını isteyecekti?

 

*Bu yazı Güncel Hukuk Dergisi’nin Mayıs 2017 tarihli 161. sayısında yayınlanmıştır. Web sayfamızda yayınlamak için dergiden izin alınmıştır.

 


[1] “Cezasızlık Sorunu: Soruşturma Süreci” Hakikat, Adalet ve Hafıza Merkezi, Anadolu Kültür Yayınları, 2014

[2] “Türkiye: Yerleşik Cezasızlık Kültürü Sona Ermeli” Uluslararası Af Örgütü, 5 Temmuz 2007, AI Index: EUR 44/008/2007 https://www.amnesty.org/download/Documents/64000/eur440082007tr.pdf.

[3] “Cezasızlık Sorunu: Soruşturma Süreci”, Hakikat, Adalet ve Hafıza Merkezi, Anadolu Kültür Yayınları, 2014

[4] “Hayatta Kalma Mücadelesi Türkiye’deki Suriye’den Gelen Mülteciler”, Uluslararası Af Örgütü http://amnesty.org.tr/uploads/Docs/hayatta-kalma-mucadelesi-turkiye'deki-suriye'den-gelen-multeciler720.pdf

[5] “Hayatta Kalma Mücadelesi Türkiye’deki Suriye’den Gelen Mülteciler”, Uluslararası Af Örgütü http://amnesty.org.tr/uploads/Docs/hayatta-kalma-mucadelesi-turkiye'deki-suriye'den-gelen-multeciler720.pdf

[6] Van Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame. Soruşturma No: 2014/7790 Esas No: 2015/2454 İddianame No: 2015/239

[7] Van Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame. Soruşturma No: 2014/7790 Esas No: 2015/2454 İddianame No: 2015/239

[8] Van Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame. Soruşturma No: 2014/7790 Esas No: 2015/2454 İddianame No: 2015/239

[9] Van Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame. Soruşturma No: 2014/7790 Esas No: 2015/2454 İddianame No: 2015/239

[10] http://acileylem.org.tr/eylem/luetfillah-tacikin-oeldueruelmesini-sorusturun UA: 165/14 Endeks: EUR 44/013/2014 Çıkış Tarihi: 24 Haziran 2014

[12] TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesine cevaben gönderdiği 59244875-145-195088 sayılı ve 17.09.2014 tarihli yazısı

[16] Van 2. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma tutanağı Dosya No: 2015/10 Esas, Duruşma Tarihi:19.11.2017, Celse No:1

[17] https://www.amnesty.org/en/documents/eur44/013/2014/en/ UA: 165/14 Index: EUR 44/013/2014 Çıkış Tarihi: 24 Haziran 2014

[18] “Dünya’da İnsan Haklarının Durumu”, Uluslararası Af Örgütü,  http://amnesty.org.tr/uploads/Docs/yillik-rapor286.pdf