• Blog

Türkiye’nin uyguladığı baskıların insani maliyeti

Bugün, her şey planlandığı gibi giderse Türkiye’deki yüksek güvenlikli Şakran cezaevinin gösterişli metal kapılarından içeri adım atacağım. Dünyada olmayı tercih edeceğim başka bir yer de yok zaten.

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi’nin cezaevinde tutulan Onursal Başkanı Taner Kılıç’ın yarın İstanbul’da görülecek duruşmasına katılmak üzere Türkiye’deyim. Ancak duruşmadan önce kıyı şehri İzmir’e geldim, çünkü Taner’i ziyaret etmeme ilk kez izin verildi.
 
Taner Kılıç, kariyeri boyunca mültecilerin ve toplum dışına itilen diğer insanların hakları için mücadele etmiş olan saygın bir insan hakları avukatı. Fakat bugünün Türkiye’si onu bir suçlu haline getirdi.

Türkiye yetkililerinin terör örgütü üyeliği gibi asılsız suçlamalarla Taner’i ilk kez gözaltına aldığı tarihten bu yana on üç ay geçti. Tutuklu yargılanan Taner’in cezaevindeki tutulduğu sürenin uzatılması, küresel ölçekte kınamalara yol açtı ve Türkiye yetkililerinin gerçek muhalifleri veya muhalif olduğu varsayılan kişileri hedef almakta ne denli pervasızlaştığının altını çizdi.

Taner Kılıç, hükümetin Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sorumlu tuttuğu “Fethullah Gülen Terör Örgütü üyeliği” ile suçlanıyor. Bu suçlama, yetkililerin Fethullah Gülen’in takipçileri tarafından kullanıldığını iddia ettiği bir mesajlaşma uygulaması olan ByLock uygulamasını Taner’in de telefonuna indirdiğine ilişkin asılsız iddiaya dayanıyor.

Ancak bir yıldan uzun bir süre geçmesine rağmen Türkiye yetkilileri, Taner hakkında ileri sürülen bu iddiayı veya Taner’in ceza gerektiren bir suç işlendiğini kanıtlayabilecek güvenilir herhangi bir kanıt sunamadı.

Nihayet bu ayın başında polis tarafından sunulan 15 sayfalık polis raporu, Taner’in herhangi bir zamanda telefonuna ByLock uygulamasını indirdiğini gösterecek hiçbir kanıt bulamadı. Rapor, adli incelemelerin gerçekleştirildiğini ve ByLock uygulamasının, silinmiş olan uygulamalar da dahil olmak üzere, telefonda bulunan uygulamalar listesinde görünmediğini ortaya koyuyor.
 
Bu bulgu, daha önce mahkemeye sunulan ve Taner’in hiçbir zaman ByLock uygulamasını indirmediğini gösteren bağımsız dört adli tıp raporunu da doğruluyor.
 
Meslektaşıma yönelik dava başından beri absürttü, ancak Taner özgürlüğüne kavuşana dek içimiz rahat etmeyecek çünkü Türkiye’nin adalet sisteminin gün geçtikçe daha keyfi ve kaprisli bir hal aldığı görülüyor.
 
Taner, bu yıl daha önceki bir tarihte, bir geceyi Şakran cezaevinin kasvetli sınırlarının dışında geçirdi. 31 Ocak akşamı İzmir’deki mahkeme Taner’in serbest bırakılması emrini verdi ve Taner’in eşi Hatice ile üç kızı sabırsızlık içinde cezaevine koştu.

Cezaevinin dışında saatlerce soğuktan ve heyecandan titreyerek beklediler, fakat en sonunda kapılar gece yarısında açıldığında Taner’in içinde bulunduğu araba yanlarından geçip gitti. O gece Taner kızlarına sarılmaya ya da eşinin elini tutmaya fırsat bulamadı.

Onun yerine yakındaki bir gözaltı merkezine götürüldü ve gece boyunca orada tutuldu. Bu sürede savcının Taner’in serbest bırakılması kararına yönelik sunduğu itirazı değerlendiren mahkeme, ertesi gün itirazı kabul etti ve Taner cezaevine geri gönderildi.
 
Taner’in içinde bulunduğu zor durum, Türkiye’yi kuşatan yeni baskıların bir sembolüdür. Darbe girişiminden sonraki iki yılda sivil topluma yönelik kesintisiz bir saldırı başlatan hükümet, 1.300’ün üzerinde sivil toplum örgütünü ve 180 medya kuruluşunu kapattı. Bağımsız gazetecilik bütünüyle yok edildi. Kamu sektöründe çalışan 100.000 kişi keyfi olarak işinden ihraç edildi.
 
Akıllara durgunluk veren bu sayılara bakınca insan kolaylıkla bunalabilir, fakat Hatice’yle konuştuğumda mevcut baskıların yarattığı ıstırabın boyutlarını bir an için görebiliyorum. Bu üzüntü anlarını on binlerle çarpın ve tüm bunların her gün vuku bulduğunu hayal edin, o zaman Türkiye’de yaşananların insani maliyetini az çok anlayabilirsiniz. 
 
Daha az görünür olan mağdurlar da var. Kapatılmaya zorlanan çok sayıda sivil toplum örgütü, mülteciler ve sığınmacılar, cinsel şiddet veya toplumsal cinsiyet temelli diğer şiddet biçimlerinden hayatta kalanlar ile engelliler ve çocuklar da dahil olmak üzere Türkiye’de toplum dışına itilen insanlara yardım eli uzatıyordu.

Toplumun en kırılgan kesimleri, bu örgütlerin kapatılmasıyla birlikte boşluğa düştü. Bu durum, internet kullanımına getirilen sınırlandırmalarla birlikte daha da ağırlaştı ve insanların sivil toplum aktivizmine katılmaktan korkar hale gelmesinin bir sonucu olarak yardım ve destek aranabilecek alanlar giderek azaldı. Yaratılan bu korku iklimi, gelecek yılları da etkileyecektir. Düşüncelerini ifade etme korkusu kök saldığında o kökü söküp atmak çok zordur. Böylesine tehlikeli zamanlarda Taner gibi insanlara çok ihtiyacımız var. 

Şimdikine benzer bir yolculuğu bir yıldan kısa bir süre önce, Uluslararası Af Örgütü’nden başka bir meslektaşımı ziyaret etmek için Türkiye’deki başka bir cezaevine gerçekleştirmiştim.

Katıldığı bir insan hakları çalıştayı sırasında diğer 9 insan hakları savunucusuyla birlikte tutuklanan İdil eser, kendisine yöneltilen terör suçlamaları nedeniyle dört ay cezaevinde tutuldu. İdil, Ekim ayında serbest bırakıldı, ancak kendisine ve diğer hak savunucularına yönelik uydurma suçlamalar hala devam ediyor.

Şakran cezaevinden ayrılırken Hatice’yle yeniden buluşmayı umut ediyorum. Hatice, Şakran cezaevine girmek için gereken sert protokole aşina. Geçen yıl boyunca, onlarca kez, etrafı dikenli tellerle çevrilmiş yoldan aşağı doğru yürüyen ve silahlı gardiyanların yaptıkları aramalara katlanan Hatice, eşi Taner’le bir cam tabakasının ardından konuşmaya alışmak zorunda kaldı.

Umarım bugün, meslektaşlarımdan birini Türkiye’deki bir cezaevinde ziyaret ettiğim son gündür. Umarım Taner onu bir dahaki görüşümde, İzmir’deki ofisine geri dönmüş, dava dosyaları üzerinde çalışıyor ve kızlarıyla telefonda sohbet ediyor olur. 
 
Eğer işler bu yönde ilerlemezse, Uluslararası Af Örgütü olarak meslektaşımızın serbest kaldığını görmek için verdiğimiz çabayı ikiye katlayacağız. Taner’in bu zor davada sergilediği cesaret ve kararlılığı bizler de gösterebilirsek, doğru yoldayız demektir.

Salil Shetty
Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri