Türkiye’de Twitter Hâlâ Kapalı ve İnternet Özgürlüğü Konusunda Verilecek Mücadelenin Sınırları Çiziliyor

Andrew Gardner, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Araştırmacısı


Twitter, Perşembe gecesi saat 11:00’de kapatıldı. Telefonum çalmaya başladı: Twitter’ın kapatıldığını duymuş muydum? Kimin Twitter’a erişebildiğine, kimin erişemediğine ve bunun nedenine dair bir karmaşa vardı. Hükümet, yerel seçimlerden sadece bir hafta önce ifade özgürlüğüne yönelik son derece arsız bir saldırı anlamına gelen bu adımı gerçekten atar mıydı?

Evet, gerçekten yaptıkları tam da buydu. Twitter, Türkiye’de yedi günden beri kapalı ve yasağın ne zaman kalkacağına dair hiçbir işaret yok (bu yazı, Ankara 15. İdare Mahkemesi’nin, 26 Mart’ta Twitter’a erişimin engellenmesine dair yürütmeyi durdurma kararından önce yazıldı).

Bu tam bir sürpriz değildi. Twitter’ın kapatılmasından dört saat önce, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, bir seçim mitinginde Twitter’ın “kökünü kazıyacağız” şeklinde tehditte bulunmuştu. Söylediği üzere, bizzat bu emri vermişti. Bu, Türkiye’de politikanın nasıl yapıldığının – ve insan haklarının nasıl ihlal edildiğinin - tipik bir örneği.

Cuma 13.00 sularında, birçok insan, akıllı telefon ve bilgisayarlarının ayarları üzerinden - coğrafi konumlarını saklayarak - yasaktan kurtulmanın yollarını buldu. Önceden sadece bilgisayar meraklılarının dağarcığında olan kelimeler olan DNS (Domain Name System, Alan Adı Sistemi) ve VPN (Virtual Private Network, Sanal Özel Ağ) jargonu bir gecede Türkiye’de günlük hayatın içine girdi.

Google’ın popüler kamusal DNS’si sosyal medyada paylaşılmaya başlandı ve aceleyle duvarlara grafiti şeklinde yazıldı. Yasağın uygulamaya girmesinin ertesi gününde, Türkiye’deki Twitter trafiğinin bir gün önceye göre yüzde 30 arttığı rapor edildi. Hafta sonunda yetkililer aşması daha zor farklı bir yasak uygulamasına geçti fakat; Türkiye’de birçok insan hâlâ Tweet atıyor.

Neden hükümet geniş çapta eleştirilen ve nafile Twitter’ı susturma çabasını sürdürmekte ısrarcı?

Cevap, muhalefete tahammülsüzlüğün dışa vurumu ve hükümet yetkililerinin yolsuzluklarını ispat ettiği iddia edilen telefon konuşmaların dökümleri arasında bir yerde. Twitter ikisi için de büyük bir platforma dönüştü.

İronik bir biçimde – kendisi de bir Twitter kullanıcısı olan – Başbakan, Twitter’ın eleştirel seslerin megafonu haline gelmiş olmasına öfkeli.

Görünürdeki bu amacın dışında, bu hareket internet ortamında ifade özgürlüğünü zaptedecek daha geniş çaplı bir stratejinin parçası olarak görülmeli.

Yetkililer Şubat ayında ülkenin internet yasası ile ilgili değişikliğe gittiklerinde, internetin içeriğini engelleyecek büyük bir gücü serbest bıraktılar. Yasağı onaylayan bir mahkeme kararı olmadığı için, Twitter yasağının bu yasa altında bile yasal olup olmadığı tartışılır.

Başbakan ayrıca, Türkiye’de ofisleri bulunan Facebook ve YouTube’un ulusal güvenliğe tehdit teşkil ettiğini söyledi ve onların da yasaklanabileceğini ima etti. Yetkililer Twitter’ın Türkiye’de bir temsilcisinin olmasını istiyor; belki de hükümet baskısına tabi tutulabilecek birisi…

Bütün bunlar gelecekte olabileceklerin kaygı verici bir uyarısı. Türkiye’deki ana-akım medya hükümete çoktan boyun eğdi. Şimdiki soru ise sosyal medyanın da aynı yöne mi gideceği sorusu.

Başbakan ya da danışmanlarından biri bir sosyal medya şirketini arayarak bir içeriği kaldırmalarını emredebilir mi? Yakın zamanda sızan ve meşhur olan bir konuşma kaydına göre, geçen Haziran ayında Başbakan’ın Türkiye’deki HaberTurk adlı haber kanalının Genel Yayın Yönetmeni’ne yaptığı şey tam olarak bu: Başbakan, bir muhalefet parti liderinin konuşmasından canlı yayında verilen alt yazıları ekrandan kaldırılmasını istiyordu.

Sosyal medya şirketleri ve kullanıcıları ve ifade özgürlüğüne değer veren herkes bu tehlikenin farkında olmalı ve sosyal medyada da dahil olmak üzere buna karşı ne düşündüğünü açıkça söylemeli.

Twitter hesapları: @andrewegardner ve @aforgutu