• Basın Açıklamaları

Türkiye: Onur Yürüyüşü protestocularına karşı ayrımcı kısıtlamalar ve şiddet tekrarlanmamalı

Her yıl 17 Mayıs’ta tüm dünyada Uluslararası Homofobi, Transfobi ve Bifobi Karşıtı Gün (IDAHOBIT) olarak kutlanan bugün bir açıklama yayımlayan Uluslararası Af Örgütü, geçen yıl Türkiye’de Onur Yürüyüşü katılımcılarına karşı uygulanan ayrımcılık ve şiddetin tekrarlanmaması gerektiğini belirtti.

Uluslararası Af Örgütü’nün Onur Yürüyüşleri dönemi öncesinde yayımladığı yeni araştırma, Türkiye yetkililerinin Onur Yürüyüşlerine nasıl genel yasaklar ve diğer ayrımcı kısıtlamalar getirerek, bazı durumlarda işkence kapsamına giren gereksiz ve keyfi güç kullandığını ortaya koyuyor. Üst düzey hükümet yetkililerinin kullandığı LGBTİ+ karşıtı söylemler önyargıları artırdı ve LGBTİ+ karşıtı grupları cesaretlendirdi.

Konu hakkında bir açıklama yayımlayan Uluslararası Af Örgütü Avrupa Bölgesel Direktör Yardımcısı Dinushika Dissanayake “Onur Yürüyüşleri ayına yaklaştığımız bugünlerde, geçen yıl tanık olduğumuz aşırı sert kısıtlamalar, orantısız şiddet ve nefret içeren resmi söylemler tekrar etmemeli” dedi. Dinushika Dissanayake sözlerini şöyle sürdürdü:

“Onun yerine yetkililer, Türkiye’deki LGBTİ+ Onur Yürüyüşlerinin güvenli bir şekilde ve geçen yıllardakine benzer bir müdahale ve korkutma girişimi olmadan yapılabilmesini sağlamalıdır.”

Türkiye: 2023’teki Onur Yürüyüşleri ayrımcı kısıtlamalar ve protestoculara yönelik hak ihlalleri ortamında yapıldı başlıklı araştırma, 2023’teki Onur Yürüyüşleri döneminde (7 Haziran ile 9 Temmuz arası) devletin barışçıl protestolara müdahalelerini inceliyor. Yetkililer birçok yürüyüşe ve kamusal etkinliğe genel yasaklar getirdi ve kolluk görevlileri resmi yasaklama kararları olmadığında dahi LGBTİ+’ların barışçıl bir biçimde toplanmasını engelledi.
 

TÜRKİYE: 2023’TEKİ ONUR YÜRÜYÜŞLERİ AYRIMCI KISITLAMALAR VE PROTESTOCULARA YÖNELİK HAK İHLALLERİ ORTAMINDA YAPILDI

ARAŞTIRMA

Barışçıl protestoculara karşı gereksiz ve keyfi güç kullanımı yaygındı ve bu türde güç kullanımı sonucunda ülke genelinde en az 224 kişi keyfi olarak gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında avukatlar, gazeteciler ve hatta Onur Yürüyüşü etkinliklerine katılmayan kişiler de vardı. Kolluk görevlilerinin hukuka aykırı güç kullanımı, bazı durumlarda -örneğin protestocuları dövdükleri ve tekmeledikleri durumlar- işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı veya alçaltıcı muamele kapsamındaydı. Genel yasaklar, kısıtlamalar ve şiddet, LGBTİ+’ları diğer barışçıl protestolara katılmaktan uzaklaştıran çok ciddi bir caydırıcı etki yarattı.

Siyasetçiler ve üst düzey hükümet yetkilileri LGBTİ+’lara karşı gitgide daha ayrımcı ve yaftalayıcı bir hale gelen söylemlerde bulundu. Bu söylemler, geçen yıl genel seçimlerin yaklaştığı dönemde daha da şiddetlendi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan katıldığı bir televizyon programında bizzat “LGBT denilen olay aile kurumuna sokulmuş bir zehirdir” dedi. 2023’te hükümet, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda aile tanımına ilişkin olarak “Aile, kadın ve erkekten oluşur” ifadelerine yer veren bir değişiklik teklifinde bulundu.

“Kısıtlamalara ve şiddete rağmen, LGBTİ+’lar ve müttefikleri Türkiye’nin dört bir yanında Onur Yürüyüşünü gerçekleştirmeye ve ayrımcılığa karşı barışçıl bir biçimde yürümeye hazırlanıyor” diyen Dinushika Dissanayake sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Bu yıl Onur Yürüyüşlerine sistematik yasaklar getirilmemeli ve kurumsal homofobi ve transfobiyle mücadele etmek ve LGBTİ+’ları hedef alan ayrımcılığa karşı anayasal ve yasal korumalar sağlamak üzere acilen harekete geçilmelidir.”

Plan

Uluslararası Af Örgütü, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya, uluslararası insan hakları yükümlülükleri uyarınca ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alındığı üzere yetkililerin Onur Yürüyüşlerini ve diğer etkinlikleri kolaylaştırmalarını sağlama çağrısında bulunan bir kampanya başlattı.

Devletler, yasada ve uygulamada barışçıl toplanmaları kolaylaştırmak hususunda pozitif yükümlülüğe sahiptir. Türkiye hukukunda da olduğu gibi, barışçıl toplanma özgürlüğü hakkının kullanımı, hükümet yetkililerinin iznine tabi değildir.

Bir toplanmayı dağıtma kararı ancak son çare olarak ve gereklilik ve orantılılık ilkeleri doğrultusunda, yani insanların barışçıl olarak toplanmalarına ağır basan meşru bir amacı korumak için başka bir yöntemin mevcut olmadığı durumlarda, titizlikle alınmalıdır.

Bu tür bir durumda, kolluk görevlileri güç kullanımından mümkün olduğunca kaçınmalı ve her halükarda güç kullanımını daima gerekli olan asgari seviyeyle sınırlı tutmalıdır.