Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı hakkındaki görüşlerimiz

11 Ocak 2016 tarihinde gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası "Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun kurulması" hakkındaki kararın basınla paylaşılması sonrasında görüşlerimizi kamuoyuyla 18 Ocak 2016 tarihli notumuzla paylaştık. Gelinen aşamada Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde olan ve İnsan Hakları Komisyonunda görüşülecek olan Tasarıya ilişkin görüşlerimizi bu ülkenin insan haklarının korunmasını mesele etmiş örgütleri olarak aşağıda paylaşıyoruz:

Zorunlu Hatırlatma:

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun 3 Mart 1992 tarihli 1992/54 sayılı ve BM Genel Kurulu’nun 20 Aralık 1993 tarihli 48/134 sayılı kararlarıyla kabul edilmiş olan ve “Paris İlkeleri” olarak nitelendirilen “İnsan Haklarının Geliştirilmesi ve Korunması İçin Kurulan Ulusal Kurumların Statüsüne İlişkin İlkeler” bu alanda en genel ve asgari standartları temsil etmektedir.

Bu asgari standartlar gereği 21 Haziran 2012 tarihli ve 6332 sayılı Kanunla kurulan Türkiye İnsan Hakları Kurumunun (TİHK), insan haklarının geliştirilmesi ve korunması amacıyla inşa edilen Ulusal İnsan Hakları Kurumlarının sahip olması gereken nitelikleri, yetki ve görevleri göz önünde bulundurarak kaygılarımızı ayrıntılı olarak kamuoyu ile paylaşıldı[2]. Ancak kuruluş felsefesine aykırı olarak tüm sivil toplumun itirazına rağmen yürürlüğe girmişti.

AB Komisyonunun Türkiye İlerleme Raporlarında TİHK’in Paris Prensipleri gereği yapısal koşullarındaki eksiklikler kayıt altına alınmış[3], bağımsız olmaması eleştirilmiştir[4]. Yanı sıra, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks’in 26 Kasım 2013 tarihli Türkiye Ziyaret Raporunda “bu kurumun Paris İlkeleriyle uyumunun sağlanabilmesi için kurumun yasal dayanağının daha kapsamlı bir biçimde gözden geçirilmesinin gerekli olduğu” ifade edilmiştir[5].

Hukuk Dışı, Keyfi ve Yargısız İnfazlar Özel Raportörü Christof Heyns 16 Mart 2013 tarihli Raporunda “bağımsızlık, üyelerinin seçim usulleri, sivil toplumun katkı sunmasının kısıtlanması”doğrultusundaki kaygıların “gelecekteki Kurumun bağımsızlığının sağlanmasına gölge düşürdüğünü” ifade etmiş ve “kurumun etkili bir biçimde işlemesinin ve soruşturma yetkilerini tam anlamıyla yerine getirebilmesinin sağlanması” için Yasanın gözden geçirilmesini tavsiye etmiştir[6]. Benzer şekilde 2015 tarihli raporunda da “halen yapısal ve finansal bağımsızlığını sağlamaya dönük yasal bir değişikliğin gerçekleştirilmediğinin” altını çizmiştir[7].


BM İnsan Hakları Komitesi 13 Kasım 2012 tarihli Sonuç Gözlemlerinde de “Devlet, ulusal insan hakları kurumunu kuran 2012 tarihli Yasayı, yapısal ve mali bağımsızlığı garanti altına alacak şekilde tam anlamıyla Paris Prensipleriyle uyumlu olarak değiştirmelidir” şeklinde tavsiyesi yer almıştır[8].

27-29 Ocak 2015 tarihlerinde Cenevre’de yapılan Türkiye’ye yönelik ikinci dönem BM Evrensel Periyodik İncelemesinde TİHK ile ilgili olarak, Kuruluş Kanununun Paris Prensiplerini karşılamaktan uzak olduğu ve Paris Prensipleriyle tam uyumlu olarak yapısal, mali bağımsızlığını garanti altına alacak kanun değişikliğinin yapılması gerektiği ifade edilmiştir[9]

11 Ocak 2016 tarihinde BM Her Türlü Irk Ayrımcılığı Komitesi’nin Türkiye raporunu incelemesinin ardından yayınladığı Sonuç Gözlemlerinin 16. Paragrafında Paris Prensipleriyle tam uyumlu olarak “bağımsızlığını” güvence altına almak üzere Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun mevzuatının  gözden geçirlimesine yönelik tavsiye yer almaktadır. Ayrıca, Komite 10. Paragrafta taslak halinde olan Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurumu Kanunun, Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Sözleşmesinin hükümleri ile tam uyum içinde olmasını güvence altına alarak yasalaştırılmasını ve Kurulucak Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurumunun da görevlerini tam anlamıyla yerine getirmesi için bağımsızılığının ve yeterli kaynak teminin güvence altına alınmasını tavsiye etmiştir.[10]

TİHK tarafından 2014 yılında ilgili örgütlerle paylaşılan ‘Kurum Kanununda Değişiklik yapılmasına dair Kanun Tasarısı Taslağı’ yönünde değerlendirme yapılmış ve Ulusal İnsan Hakları Kurumlarının yapısı, işleyişi, donatıldığı güvenceler açısından sahip olması gereken özellikler yönünden öngörülen değişikliklerin Paris İlkelerini ve Birleşmiş Milletler önerilerini karşılamaktan oldukça uzak olduğu TİHK’e ayrıntılı olarak bildirilmiştir. Daha sonra TİHK, 2015 yılı içinde yeniden bir Taslak hazırlamış ve örgütlerle 6 Mart 2015 tarihinde paylaşmıştır. Bu konuda ortak açıklama yapılarak benzer nitelikteki düzenlemeler eleştirilmiş ve sonuç olarak bu tasarı taslağında da, “merkez teşkilatında istihdam edilen, Kurul Başkanı tarafından belirlenecek bir uzmanın, en fazla 7 tane kurulması öngörülen ancak hiçbir kurumsal yapısı, personeli Kanunda yer almayan “Büro” ile eşgüdüm içinde başka bir ilde gerçekleştirilecek mevcut İl İnsan Hakları Kurulu ile yapısal olarak farkı olmayan ancak sadece bilgi ve görüş alışverişinde bulunmak için senede bir kez toplanması öngörülen İl İnsan Hakları İstişare Kuruluyla, nasıl raporlandırma yapacağı Kurum tarafından belirlenmiş olan, bilgi ve belge istemek konusunda Başkan ya da İkinci Başkan veya Daire Başkanı tarafından yetki verilmesi koşuluna bağlı hareket eden, mevcut Kurumca neye göre olduğu belli olmayan bir şekilde sertifikalandırılmış “İnsan Hakları Bağımsız Raportörü” ile işkencenin önlenebileceğine dair bir perspektif” bulunduğu ifade edilerek, öngörülen değişikliklerin Paris İlkelerini ve Birleşmiş Milletler önerilerini karşılamaktan uzak olduğu için gerçekçi bir yasa tasarısı için çağrı yapılmıştır[11].

Bu eleştirilerle birlikte 17 Mart 2015 tarihinde TİHK’in kamu ve sivil ortamdan temsilcilerle, Kanun Revizyonu Çalıştayı’na katılınmıştır[12]. Bu Çalıştayda Tasarı Taslağına yönelik eleştiriler gereği yeni bir taslağın hazırlanması çalışmalarını başlatmak için ortak görüş oluşturulmuştur.

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı

Gelinen aşamada, Bakanlar Kurulu tarafından hazırlanmış ve belli ki TİHK’in Tasarı Taslaklarına dair bir atıf da içermeyen Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı Meclise sunulmuştur[13].

Tasarı genel gerekçesinde “insan haklarının korunması, ayrımcılıkla mücadele, işkence ve kötü muameleye karşı ulusal önleme mekanizması görevleri yönünden tek bir kurumun kurulmasının amaçlandığı” ifade edilmektedir. TİHK’in kurumsal yapısına yönelik mevcut uluslararası itirazın ve tarafımızca dile getirilen eleştirilerin yine kapsam dışı kaldığı açık olan bu Tasarı, her biri bağımsızlığı garanti edilmeden mücadele edilmesi mümkün olmayan başlıklarda, bütün değerleri tek bir “torba” içine dolduran bir perspektifle oluşturulmuştur.

Kurul üyelik seçilme yöntemi yürütme tarafından gerçekleştirilmektedir. 11 kişilik kurulun 8 üyesi bakanlar kurulu, üç üyesi ise cumhurbaşkanı tarafından; kurulun başkan ve ikinci başkanı da bakanlar kurulu tarafından seçilmektedir. Ayrıca Kurum Başkanına yardımcı olmak üzere Başbakan ya da yetkilendireceği bir bakan üç “Başkan Yardımcısı” atamaktadır. Mevcut TİHK Kanununda çoğulculuğun sağlandığı iddiasında dayalı “sivil kurumlardan” üyelikler yönündeki düzenlemeyi dahi içermemektedir. Kurul başkanının tek hakim olduğu ve bu anlamda süresi bile belli olmayan nitelikte, çağrı ile toplanma usulü öngörülmektedir. Bunun gibi mevcut TİHK kanunundaki eksik niteliği her zaman ifade edilen üyelik teminatı bile kaldırılmaktadır.

Yapısının nasıl oluşturulacağı tariflenmeyen ve sayısı 10’u geçmeyeceği esas alınan hizmet birimlerine Başkan görevleri tanımlanırken yer verilmektedir. Mevcut TİHK yasasındaki geniş tanımlı ve etkin çalışmayan hizmet birimlerine bile yer verilmemektedir. Ayrıca yedi bölgede açılacağı belirtilen Büroların kurulması, kaldırılması kararlarının Başbakan ya da görevlendireceği Bakan tarafından verilmesi, öngörülen yapının tamamen hükümetin kontrolü altında bir yapı kurulmak istendiğinin önemli bir işaretini oluşturmaktadır.

Kendisine münhasır kadro ve uzmanlık gerektiren her üç çalışma alanına öngörülen personel sayısı 150 olarak tarif edilmekte, bu kadroların nasıl seçileceğine dair herhangi bir kritere yer verilmemektedir.

İleride çıkacak bir Yönetmeliğe atıfla nitelikleri ve nedenleri konusunda düzenleme getirilmeyecek şekilde bilirkişilik müessesesi düzenlenmektedir.

Kurum gelir de elde edilebilecek bir yapıda tasarlanmış, böylece finansal bağımsızlığı açısından düzenleme öngörülmüş gibi, yürütüme ile arasında hiçbir mesafe olmayan Kurumun malvarlığı da denetimsiz kılınmaktadır.

Mevcut TİHK Kanunundaki geçici madde ile Başbakanlık insan hakları başkanlığının TİHK’e devredilmesi düzenlemişken bu Tasarıda da henüz kurumsallaşamamış TİHK’in TİHEK’a devri düzenlenmektedir.

İşkencenin önlenmesine yönelik geliştirilen Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme’nin Seçmeli Protokolü (OPCAT) gereği oluşturulması gereken Ulusal Önleme Mekanizması görevini de, OPCAT gereklerine hiçbir şekilde hürmet etmeden, yeni oluşturulacak bu kuruma verilme girişimi ise Ulusal Önleme Mekanizması’nın bütünüyle içi boşaltılması anlamına gelmektedir.

Altı yıl boyunca “Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kanunu Tasarı Taslağı” olarak İçişleri Bakanlığı’nın sayfasında yer alan tasarının danışma süreçleri işletilmeksizin ortadan kaldırılması, kapsamlı, bütünlükçü ve samimi bir ayrımcılıkla mücadele yasası oluşturmaktan kaçınılması insan haklarının korunması ve eşitlik ilkelerinden yana bir gündemin olmadığı eleştiri ve endişelerimizi güçlendirmektedir. Ayrıca, ayrımcılık temellerinin kapsayıcı ve açık bir biçimde belirtilmemiş olması, ayrımcılık türlerinin bütünüyle kapsanmaması, tanımların eksik bırakılması, bazı alanlarda geniş tanımlara yer verip bazı alanlarda bu tanımlamaların yapılmaması gayri ciddi bir yaklaşımla tasarının hazırlanmış olduğuna işaret etmektedir.

Daha önceki taslaklarda Kurumun organları arasında görünen istişare ve danışma mekanizmasının tümüyle kurumsal yapıdan çıkarılmış ve istişare Kurum yönetimin takdirine bırakılmıştır. Kurumun sivil toplumla kuracağı ilişkiyi güçlendirecek  ve kendisini daha güçlü ve kamuoyu nezdinde meşru kılabileceği bir yapının ortadan kaldırılması ya da takdire bırakılması yapının devlet bürokrasisine hapsedilmesini güçlendirmektedir.

III. Sonuç

Mevcut Kanunda var olan Paris Prensipleriyle uyumsuzluğu koruyan ve dahası bütünüyle insan haklarının korunması amacından uzaklaşan bu Tasarı hükümsüzdür. Bizler dahil hiçbir kesimle paylaşılmadan, kapalı kapılar ardında hazırlanan, tüm itiraz ve eleştirileri değersizleştiren üstüne üstlük ulusal önleme mekanizması işlevini de yasaya dayalı gerçekleştiriyormuş gibi davranarak ev ödevini yerine getirdiği yanılsamasını yaratan bu Tasarının geri çekilmesi gerekmektedir.

17 Şubat 2016

Helsinki Yurttaşlar Derneği – İnsan Hakları Derneği

İnsan Hakları Gündemi Derneği – İnsan Hakları Araştırmaları Derneği

İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği

Türkiye İnsan Hakları Vakfı – Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi