Türkiye: “Dezenformasyon Yasası” hükümetin denetimini sıkılaştırıyor ve ifade özgürlüğünü kısıtlıyor

Uluslararası Af Örgütü, “dezenformasyon yasası” olarak bilinen yasa değişikliği paketinin hazırladığı zeminden kaygı duymaktadır.

Uluslararası Af Örgütü, “dezenformasyon yasası” olarak bilinen yasa değişikliği paketinin, herhangi bir kişinin ulusal güvenliği, kamu düzenini veya genel sağlığı ilgilendiren konularda Türkiye mahkemelerinin “gerçeğe aykırı veya panik yaratmaya yönelik” addettiği bilgileri retweet ettiği, beğendiği veya paylaştığı gerekçesiyle üç yıla kadar hapis cezasına mahkum edilmesine zemin hazırlayabileceğinden kaygı duymaktadır. 2023’te yapılması planlanan milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimleri bağlamında bu mevzuat, kamusal istişare alanını açıkça daraltacak yeni bir tehdit oluşturmaktadır.

26 Mayıs 2022’de, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi verdi. Ardından Dijital Mecralar Komisyonu ve Adalet Komisyonu’ndan sınırlı değişikliklerle geçen teklif 13 Ekim 2022’de parlamentoda kabul edildi.

Yasayı savunanlar, Genel Gerekçe bölümünde, değişikliğin dezenformasyonla mücadele etmeyi ve “suçsuz kişilerin benzeri içeriklerle yanıltılmasının önüne geçmeyi amaçladığını” belirtti. Yasa, çeşitli değişikliklerin yanı sıra Türk Ceza Kanunu’nun “Kamu Barışına Karşı Suçlar” bölümündeki Madde 127’ye yeni bir suç ekleyerek, insanları “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” gerekçesiyle suçlu haline getirecek. Bu değişiklik maddesinin aşırı geniş ve muğlak bir biçimde ifade edilmesi ve yasa tasarısının içerdiği diğer tedbirler, ülkede ifade özgürlüğü hakkının kullanılmasına yönelik büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Türkiye hükümeti dezenformasyonla mücadele etmek için insanları suçlu haline getirmek veya başka bir şekilde susturmak yerine, güvenilir, muteber, nesnel ve erişilebilir bilginin herkese ulaşmasını sağlama çabalarını artırmalıdır.

Yasa aynı zamanda sosyal medya platformlarını, kullanıcıları tarafından paylaşılan içeriklerden sorumlu tutmak yoluyla hedef alarak, insanların fikir ve düşüncelerini özgürce ifade etme alanını da daraltmaktadır. Yasada yapılan değişiklikler, yetkililere içeriklere erişimi engellemek ve sosyal medya şirketlerine para cezası kesmek konusunda daha fazla yetki tanıyarak, hükümetin medya üzerindeki denetimini de potansiyel olarak artırmaktadır. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün bildirdiğine göre[1], Türkiye hükümeti halihazırda ulusal basının yüzde 90’ını kontrol etmektedir ve yetkilileri eleştiren medya kuruluşları gereksiz mali ve yargısal baskılarla karşı karşıya kalmaktadır.

Uluslararası insan hakları hukuku ve standartları uyarınca, ifade özgürlüğüne üzerinde, “gerçeğe aykırı bilgi” veya “panik” gibi muğlak ve belirsiz kavramlara dayalı olanlar da dahil olmak üzere bilginin yayılmasına genel yasaklar getiren kısıtlamalara izin verilemez. Bununla birlikte, yasanın öngördüğü sert cezalar kamuoyu ve basın üzerinde caydırıcı bir etki yaratarak, misilleme kaygısıyla otosansüre yol açma riski taşıyor. Bu nedenle Uluslararası Af Örgütü, Türkiye’yi, söz konusu mevzuatı yürürlükten kaldırmaya ve dezenformasyonla mücadele amacı taşıyan yasalar dahil olmak üzere ifade özgürlüğü hakkını düzenleyen tüm yasaların Türkiye’nin uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerine uygun hale getirilmesini sağlamaya çağırmaktadır.

Suçun net bir tanımının olmaması

Yasanın 29. Maddesi Türk Ceza Kanunu’na yeni bir suç ekliyor. Madde, “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Suçun, failin gerçek kimliğini gizlemek suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır” ifadelerine yer vermektedir.

Buna karşılık yasa, “gerçeğe aykırı” bilgiden ne anlaşıldığını açıkça tanımlamamakta ve hangi bilgilerin “ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığına” tehdit oluşturur nitelikte kabul edilebileceğini izah etmemektedir. Yasa, aynı zamanda yetkililerin hangi bilgileri insanlarda kaygı ve korku yaratan bilgi olarak değerlendireceğini açıklığa kavuşturmayarak keyfi uygulamaya açık kapı bırakmaktadır. Uluslararası insan hakları hukuku gereğince, nefret savunuculuğu tanımını karşılamayan ifadeler, şoke edici, saldırgan veya rahatsız edici olsalar bile cezai yaptırıma tabi olmamalıdır.

Ayrıca yasa, içeriği üretenlerle bunu yeniden paylaşan veya yaygınlaştıranlar arasında ayrım yapmamaktadır. Bu da kişilerin, üretmedikleri veya yazarı olmadıkları ve üzerinde değişiklik yapmadıkları bilgileri paylaştıkları için sorumlu tutulabileceği anlamına gelmektedir. Bu bakımdan yasa, uluslararası hukukun gerektirdiğinin aksine, kişileri bir içeriği sırf yeniden paylaşmak veya yaygınlaştırmaktan ötürü sorumlu tutulmaya karşı korumamaktadır. [2]

Devletler, ifade özgürlüğü hakkına getirilen her türde kısıtlamanın, insanların davranışlarını buna göre düzenlemelerine imkan sağlamak için açık ve erişilebilir mevzuatta yer almasını sağlamakla yükümlüdür. İfade özgürlüğü hakkı üzerindeki kısıtlamalar aynı zamanda uluslararası hukuk çerçevesinde kabul edilen sınırlı meşru çıkarlardan birini koruma amacı doğrultusunda açıkça gerekli ve orantılı olmak zorundadır. [3]  Bu da devletlerin belirli bir amaca ulaşmak için en az kısıtlayıcı tedbirleri değerlendirmesini gerektirir. Uluslararası hukuk ve standartlara göre, yanlış bir fikrin veya olaylara ilişkin yanlış yorumların ifade edilmesi dahil olmak üzere ifadeye getirilen genel yasaklara izin verilemez. [4]

Bilginin yayılmasına getirilen genel yasaklar genellikle Türkiye’de yetkililere muhalif sesleri susturmanın veya uygunsuz gerçekleri gizlemenin bahanesi olarak yürürlüğe konulmaktadır. Bilginin yayılmasına yönelik benzeri yasaklar birçok hükümet tarafından bağımsız medya kuruluşlarını kapatmak, sosyal medya platformlarını sansürlemek ve muhalif siyasetçileri, gazetecileri ve insan hakları savunucularını yargılamak için kullanılmıştır. Twitter’ın verdiği bilgilere göre Türkiye halihazırda yasal olarak platformdan içeriklerin kaldırılmasını en sık talep eden ülkelerden biridir[5] ve bu durum, muhalif sesleri susturmak ve ifade özgürlüğünü daha da bastırmak için kullanılabileceği göz önüne alındığında yasa değişikliklerini daha da endişe verici kılmaktadır.

Yasanın gerektiği gibi uygulanması konusunda rehberliğin olmaması

Uluslararası insan hakları hukuku ve standartları gereğince devletler, yasanın keyfi ve takdire bağlı uygulanmasının önüne geçmek için ifade özgürlüğü hakkını kısıtlayan yasaların, yasaları uygulamakla görevli olanlara, hangi türde ifadelerin kısıtlandığını tespit etmelerini mümkün kılacak yeterli rehberliği sunmasını sağlamak zorundadır. [6] Buna karşılık, yasanın belirsiz ve müphem dili, uygulamasını keyfiliğe açık hale getirmekte ve hangi bilgilerin ‘gerçeğe aykırı’ olduğunu belirlemeyi nihai olarak mahkemenin takdirine bırakmaktadır.

Türkiye yetkililerinin yargı bağımsızlığını devamlı zayıflattığı bir bağlamda, mahkemelere yasanın gerektiği gibi uygulanması konusunda rehberlik sağlanmaması bir başka endişe kaynağıdır. [7]  Mahkemelere yönelik böyle bir rehberlik olmadan yürütme, yargı süreçlerine yersiz müdahalede bulunmak ve bir sosyal medya paylaşımının uluslararası hukuk kapsamında korunan ifade statüsüne bakılmaksızın ceza gerektiren bir suç teşkil etmediğine ilişkin yorumu etkilemek konusunda daha da geniş yetkilere sahip olacaktır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) [8]  ve Türkiye’nin Anayasa Mahkemesi’nin[9]  aldığı çok sayıda karar, ifade özgürlüğünün kullanılmasına yönelik ihlaller tespit etmiş ve bu hakkı korurken Türkiye mahkemelerinin güvenilirliğini tartışmalı hale getirmiştir. Diğer yandan, Venedik Komisyonu, yargı gücünün kendi kendini yöneten esas organı olan Hakimler ve Savcılar Kurulu’nu düzenleyen yasaların “yargı bağımsızlığını ciddi ölçüde tehlikeye atabileceğine” işaret etmiştir. [10] Uluslararası Af Örgütü uzun yıllardır, muhalif fikirleri olan veya yetkilileri eleştiren kişilerin sıklıkla hükümete yönelik gerçek veya varsayılan eleştirileri nedeniyle kovuşturmalar ve yargılamalarla hedef alındığını belgelemektedir. [11] Bu yasa, muhalif sesleri hedef almak, taciz etmek ve susturmak için kullanılan mevcut kaygı verici yasal çerçeveyi daha da vahim hale getirecektir.

Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre[12], son 10 yılda yüz binlerce sosyal medya kullanıcısı hakareti suç sayan yasalar ve Türk Ceza Kanunu’nun “Cumhurbaşkanına hakareti” suç sayan 299. Maddesi dahil olmak üzere haddinden fazla kısıtlayıcı yasalar kapsamında yargılandı. [13]  Gazeteciler, insan hakları savunucuları, akademisyenler, siyasetçiler ve kamunun diğer üyeleri hakkında sözde terörle bağlantılı suçları da kapsayan çeşitli suçlamalarla hazırlanan iddianameler sıklıkla suç isnatlarını desteklemek için tek kanıt olarak sosyal medya paylaşımlarına yer veriyor.

Avrupa Konseyi’nin Venedik Komisyonu[14] ve Parlamenterler Meclisi[15], insan hakları üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle yasa tasarısını kınadı ve tasarının geri çekilmesi için çağrıda bulundu. Venedik Komisyonu ayrıca Türkiye Parlamentosu tarafından sunulan ve yasanın kapsamına dair belirsizliği artıran İngilizce çevirinin yarattığı kafa karışıklığıyla ilgili kaygılarını da ifade etti.

Sosyal medya platformları üzerinde artan denetim

Hükümete eleştirilere yer veren medya kuruluşları halihazırda ağır mali ve yargısal baskıyla karşı karşıya kalıyor. Yeni yasa, sosyal medyayı ve internet basınını hedef alarak, ifade özgürlüğü alanını daha da daraltmakta ve ülkede medya üzerindeki denetimi daha da artırmayı öngörmektedir.

Yasanın birçok maddesi, Türkiye’de insan hakları açısından geniş kapsamlı olumsuz sonuçlar yaratabilecek hükümler içermektedir. Öngörülen değişiklikler, yukarıda incelendiği gibi Madde 29’la bağlantılı olarak ve ülkede yargı bağımsızlığı konusundaki endişelerle birlikte ele alındığında bu durum bilhassa geçerlidir. Bu Kamuoyu Açılaması konunun tüm yönlerine yer vermemektedir ve diğer tüm sorunlu maddelere ilişkin bütüncül bir inceleme sunmayacaktır. Fakat, Uluslararası Af Örgütü, çevrimiçi yayınları düzenleyen 5651 Sayılı Kanun’da değişiklik öngören maddelere de dikkat çekmek arzusundadır. Söz konusu değişiklikler, yetkililere sosyal medya şirketleri ve çevrimiçi içerikler üzerinde daha da geniş yetkiler tanımaktadır.

Madde 34’te belirtildiği üzere, Türkiye’de uluslararası bir sosyal medya şirketinin temsilcisi olarak belirlenen kişinin Türk vatandaşı olması veya Türkiye’de ikamet etmesi gerekiyor. Uluslararası Af Örgütü, önerilen bu değişikliğin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme koşullarını müzakere etme özgürlüğünü düzenleyen 48. Maddesini ihlal edeceğinden kaygı duymaktadır. Değişiklik aynı zamanda, Türkiye hükümetini eleştirdiği varsayılan içeriklere yer vermeleri halinde sosyal medya şirketlerini yargısal baskılara daha açık hale getirebilir.

5651 Sayılı Kanun’da yapılan değişikliklerle, sosyal medya şirketlerine, yeni tanımlanan “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” şeklindeki tartışmalı suç da dahil olmak üzere Türkiye yasalarının belirli maddelerini ihlal eden internet içeriklerini üreten veya yayan kişileri bulmak ve yargılamak için gerekli bilgileri sağlama zorunluluğu getiriliyor (Türk Ceza Kanunu Madde 217/a).  

Ayrıca, değişiklikler, “Sosyal ağ sağlayıcı, kişilerin can ve mal güvenliğini tehlikeye sokan içerikleri öğrenmesi ve gecikmesinde sakınca bulunması halinde, bu içeriği ve içeriği oluşturana ilişkin bilgileri yetkili kolluk birimleriyle paylaşır” hükmünü kapsıyor (Madde 34/16’da öngörülen değişiklikler).

Türkiye’de yürütme organının yersiz müdahalelerine karşı yargı bağımsızlığının olmamasıyla birleştiğinde bu durum bilhassa kaygı vericidir. Önerilen değişiklikler, sosyal ağ sağlayıcılara küresel cirolarının yüzde üçüne kadar idari para cezası verilebileceğini (Madde 34/20) ve internet trafiği bant genişliklerinin %95'ine kadar daraltılabileceğini belirtmektedir (Madde 38/17).

Yanlış bilgilerle mücadelede insan hakları merkezli yaklaşım

Yanlış ve yanıltıcı bilgiler, özellikle sosyal medya çağında kolaylıkla sansürlenemez ve basitçe ortadan kaldırılamaz. Gazetecilerin, insan hakları savunucularının ve başkalarının peşine düşmek için sansür ve cezalandırıcı yasalar aracılığıyla bilgiyi ve düşünce ve fikirlerin özgürce ifade edilebilmesini kısıtlamak, uluslararası insan hakları hukukunu çiğnemekle kalmaz, aynı zamanda bu, halkın yanlış bilgilere açık olmayı sürdürmesinin temel nedenleriyle de mücadele etmeyen etkisiz bir yaklaşımdır.

İnsan hakları, cezalandırma ve sansür yerine, devletlerin yanlış ve yanıltıcı bilgilerin etkilerini en aza indirmeleri için seçmeleri gereken başka bir yol sunmaktadır. Devletler, ifade özgürlüğü hakkını koruyarak, gazetecileri ve diğer sivil toplum aktörlerini de kapsayan kişi ve grupların bilgi alışverişinde bulunabilmesini, farklı düşünceleri yayınlamasını ve istişare etmesini, sosyal sorunlarla başa çıkmanın etkili yollarını tartışmasını, hükümetlerden hesap sormasını, insan haklarını savunmasını, gerçeğe aykırı bilgileri çürütmesini ve propagandaya karşı durmasını sağlayabilir.

Türkiye hükümeti, medya kuruluşlarını sansürlemek ve eleştirel sesleri susturmak yerine, kamuoyunda daha fazla güven oluşmasına katkıda bulunacak güvenilir ve hızlı bir doğru bilgi sistemi kurmalıdır. Kamuoyunun bu güveni duyması için, ilgili ve mevcut tüm bilgilere erişebilmesi gerekir. Bu nedenle yetkililer, yanlış ve yanıltıcı bilgilerle mücadelede hayati önem taşıyan bir husus olarak Türkiye yetkililerinin muteber, erişilebilir ve güvenilir bilgi yaymasını güvence altına alma çabalarını artırmalıdır.

Yetkililer, ifade özgürlüğü için elverişli bir ortam sağlamak ve medya çeşitliliğini teşvik etmek adına ilave tedbirler almalıdır. Özgür ve çeşitlilik içeren bir iletişim ortamı kamusal tartışmaları ve fikirlerin serbestçe karşı karşıya gelmelerini kolaylaştırmanın yanı sıra, hükümet ve diğer yetki sahipleri için bir denetleyici işlevi görebilir.

Türkiye yetkilileri aynı zamanda kişilere doğrulanabilir ve doğrulanamaz bilgiler arasında ayrım yapabilmeleri için eleştirel düşünce araçları kazandıracak diğer yöntemleri de değerlendirmelidir. Medya ve dijital okuryazarlığı teşvik etmek, bu başlıkları olağan okul müfredatı kapsamına almak ve bunlar hakkında farkındalığı artırmak adına sivil toplumla ve diğer paydaşlarla işbirliği yapmak bu yöntemler arasındadır. İlaveten, hükümet, sektörü ve belirli yayınları etkili bir biçimde düzenleyecek (basın şikayet organları, denetçiler veya kamu editörleri gibi) mekanizmaları desteklemek için medya ve gazetecilerle kapsayıcı bir ilişki kurabilir.

Yeni mevzuat, Türkiye’de ifade özgürlüğü hakkına yönelik büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Sansür ve cezalandırma; yanlış bilgilerin meydana getirdiği güçlüklerle mücadele etmek yerine yanlış bilgilerin daha da fazla yayılabildiği bir korku ve baskı ortamı yaratacaktır. Yetkililer, Türkiye’nin uluslararası insan hakları hukuku kapsamındaki yükümlülükleri doğrultusunda, “gerçeğe aykırı” bilgi yaymaya cezai sorumluluk getirilmesi ve sosyal medya platformları üzerindeki artan kısıtlamalar dahil yeni maddeleri acilen yürürlükten kaldırmalı ve insanların misilleme kaygısı taşımadan ifade özgürlüğü haklarını kullanabilmelerini sağlayacak adımlar atmalıdır.

 

[1] Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF). Türkiye – Sayılarla basın özgürlüğü, https://rsf.org/en/turkey-press-freedom-figures, (Erişim tarihi: 6 Ekim 2022)

[2]  İfade özgürlüğü ve “yalan haberler”, dezenformasyon ve propaganda hakkında Ortak Açıklama. Düşünce ve İfade Özgürlüğü BM Özel Raportörü, AGİT Basın Özgürlüğü Temsilcisi, Amerikalılar Arası İnsan Hakları Komisyonu İfade Özgürlüğü Özel Raportörü ve Afrika İnsan ve Halkların Hakları Komisyonu İfade Özgürlüğü ve Bilgiye Erişim Özel Raportörü, 2017, para. 1.e.

[3] BM İnsan Hakları Komitesi, Genel Yorum 34, Madde 19: Düşünce ve ifade özgürlükleri, BM Belge No: CCPR/C/GC/34, 2011, para. 33-34.

[4] BM İnsan Hakları Komitesi, Genel Yorum 34, Madde 19: Düşünce ve ifade özgürlükleri, BM Belge No: CCPR/C/GC/34, 2011, para. 49.

[5]  Twitter Şeffaflık Merkezi, “İçerik Kaldırma Talepleri,” Aralık 2021. https://transparency.twitter.com/en/reports/removal-requests.html#2021-jul-dec.

[6] BM İnsan Hakları Komitesi, Genel Yorum 34, Madde 19: Düşünce ve ifade özgürlükleri, BM Belge No: CCPR/C/GC/34, 2011, para. 25.

[7] Avrupa Konseyi. Türkiye yetkilileri yargı bağımsızlığını yeniden tesis etmeli ve insan hakları savunucularını hedef almaya ve susturmaya son vermeli, 19 Şubat 2020, https://www.coe.int/en/web/commissioner/news-2020/-/asset_publisher/Arb4fRK3o8Cf/content/turkish-authorities-must-restore-judicial-independence-and-stop-targeting-and-silencing-human-rights-defenders?_101_INSTANCE_Arb4fRK3o8Cf_viewMode=view/

[8] Bkz. Altuğ Taner Akçam/Türkiye Kararı – 27520/07 Sayılı Karar 25.10.2011; Selahattin Demirtaş/Türkiye Kararı (No. 2) (14305/17); Işıkırık/Türkiye Kararı 14.11.2017 (41226/09); İmret/Türkiye Kararı (No. 2) (57316/10) dahil olmak üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi davaları.

[9] Bkz. Türkiye Anayasa Mahkemesi’nin Keskin Kalem Yayıncılık ve Ticaret A.Ş. ve Diğerlerinin Başvurusu (2018/14884) hakkındaki kararı.

[10] Venedik Komisyonu: Avrupa Konseyi, TBMM Tarafından 21 Ocak 2017'de Kabul Edilen ve 16 Nisan 2017'de Ulusal Referanduma Sunulacak Anayasa Değişiklikleri Hakkında, 13 Mart 2017, https://www.venice.coe.int/webforms/documents/default.aspx?pdffile=cdl-ad(2017)005-e

[11] Uluslararası Af Örgütü. Türkiye: İnternet yasasındaki değişiklik ifade özgürlüğüne yönelik büyük bir tehdit (İndeks No: EUR 44/2794/2020), 26 Temmuz 2020, https://www.amnesty.org.tr/icerik/turkiye-internet-yasasindaki-degisiklik-ifade-ozgurlugune-yonelik-buyuk-bir-tehdit

[12] Adalet İstatistikleri 2020, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı, Eylül 2021, https://adlisicil.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/1692021162011adalet_ist-2020.pdf

[13] İnsan Hakları İzleme Örgütü. “Türkiye: Sosyal Medya Paylaşımlarına Baskı Dalgası.” İnsan Hakları İzleme Örgütü, Mart 27, 2018. https://www.hrw.org/tr/news/2018/03/27/316268

[14] Venedik Komisyonu: Avrupa Konseyi, Venedik Komisyonu ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Hukukun Üstünlüğü Genel Müdürlüğü’nün (DGI) Ceza Kanunu’nun “Yalan ve Yanıltıcı Bilgiler” İle İlgili Maddesinde Öngörülen Değişiklik Teklifi Hakkındaki Acil Ortak Görüşü, 7 Ekim 2022, https://www.venice.coe.int/webforms/events/?id=3402

[15] Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi. Türkiye’nin yükümlülük ve taahhütlerini yerine getirmesi, Belge No: 15618 Yazılı Değişikliklerin Özeti (Nihai Versiyon), 11 Ekim 2022, https://pace.coe.int/en/files/30242/compendium