Tüm dünyada sivil toplum örgütlerine yapılan saldırılar kriz boyutuna ulaştı

Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) yayımladığı yeni raporda, dünyanın dört bir yanındaki hükümetlerin sivil toplum örgütlerine (STK) yönelik saldırılarını giderek arttırdığını söyledi. Hükümetlerin çıkarttıkları yeni yasalar, STK’ları ve çalışanlarını gözetime, ağır bürokratik engellere ve devamlı cezaevine gönderilme tehdidine maruz bırakıyor. 

Susturmayı Amaçlayan Yasalar: Sivil Toplum Örgütlerine Yönelik Küresel Baskılar başlıklı rapor, çok sayıda hükümetin zorba yöntemlerle ve baskıcı düzenlemelerle STK’ların hayati önem taşıyan çalışmalarını engellemeye çalıştığını ortaya koyuyor. Rapor, tüm dünyada STK-karşıtı yasaların yürürlükte veya yürürlüğe girmek üzere olduğu 50 ülkeyi sıralıyor.  

UAÖ Genel Sekreteri Kumi Naidoo konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Giderek artan sayıda hükümetin hiçbir gerekçesi olmayan sınırlandırmalar ve engellemelerle STK’ları çok önemli çalışmalarını sürdürmesine engel olduğunu belgeledik” dedi. Naidoo, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Birçok ülkede insan hakları adına sesini yükseltmeye cesaret eden kurumlar sindirilerek susturuluyor. İnsan haklarını savunmak ve talep etmek için bir araya gelen grupların özgür ve güvenli bir biçimde çalışmaları giderek büyüyen engellerle karşılaşıyor. Onları susturmanın ve çalışmalarını engellemenin herkes için sonuçları vardır.”

Yalnızca son iki yılda, tüm dünyada örgütlenme hakkını sınırlandıran veya sivil toplum örgütlerinin çalışmalarını engellemeyi amaçlayan yaklaşık 40 yasal düzenleme ya yürürlüğe girdi ya da girmesi planlanıyor. Bu yasalar genellikle kurumları saçma sapan kayıt süreçlerine mecbur bırakan, çalışmalarını gözlemleyen, gelir kaynaklarını sınırlandıran ve birçok durumda, hiçbir gerekçesi olmayan gerekliliklere uymadıkları takdirde kapatılmalarına yol açan düzenlemeler içeriyor.

Küresel bir sorun

Ekim 2018’de, Pakistan İçişleri Bakanı 18 uluslararası sivil toplum kuruluşunun (STK) kayıt başvurularını hiçbir gerekçe olmaksızın reddetti ve sonrasında sundukları itirazları görmezden geldi. Belarus’taki STK’lar sıkı devlet gözetimine tabi tutuluyor. Kayıt talebi (çoğunlukla keyfi şekilde) reddedilen STK’larda çalışmak cezai suç teşkil ediyor.

Suudi Arabistan’da hükümet yeni örgütlere izin belgesi vermeyi reddedebiliyor ve “ulusal güvenliğe zararlı” olduklarını varsayarak kapatabiliyor. Bu durum, kadın hakları grupları da dahil olmak üzere, ülkede kayıt yaptırma ve özgürce çalışma imkanına sahip olmayan insan hakları gruplarını olumsuz etkiledi.

Mısır’da yurtdışından fon alan örgütlerin sert ve keyfi düzenlemelere uyması gerekiyor. Bunun sonucunda çok sayıda insan hakları savunucusuna seyahat yasağı getirildi, varlıkları donduruldu ve hak savunucuları yargılandı. Bazıları yurt dışından fon almakla suçlu bulundukları takdirde 25 yıla kadar hapis cezasına mahkum edilebilir.

Kumi Naidoo, “UAÖ’nün de tüm dünyadaki ofisleri saldırıya uğradı. Hindistan’dan Macaristan’a kadar, yetkililer, çalışanlarımızın haklarını ihlal etti, ofislerine baskınlar düzenledi ve yerel örgütlere yönelik giderek artan saldırıların bir parçası olarak UAÖ şubelerinin varlıklarını dondurdu” ifadelerine yer verdi.

STK çalışanları yasal düzenlemelere uymadıkları gerekçesiyle cezaevine gönderiliyor

Azerbaycan, Çin ve Rusya gibi birçok ülke, STK’lar için mevcut düzenlemelere ek kayıt ve rapor verme gereklilikleri getirdi. Bu gerekliliklere uyulmaması, UAÖ’nün bu rapor için görüşme yaptığı Azerbaycanlı insan hakları savunucusu Resul Caferov’un da iyi bildiği gibi cezaevine gönderilmeye sebep olabiliyor.

Bir yıldan uzun süre cezaevinde tutulduktan sonra 2016’da serbest bırakılan Resul, “Başkanı olduğum İnsan Hakları Kulübü ile gerçekleştirdiğimiz aktivizm ve protestolarla bağlantılı olarak gözaltına alındım” dedi ve şöyle devam etti: “Bu durum korkunç bir atmosfer yarattı. Gözaltına alınmayan veya soruşturmaya uğramayanlar örgütlerini kapatmak veya projelerini durdurmak zorunda kaldı. Birçoğu yurtdışında çalışmak üzere Azerbaycan’dan ayrıldı.”

Bu sınırlandırıcı düzenleme, STK’ların yetkililer tarafından devamlı olarak incelendiğini gösteriyor. Çin’deki yeni düzenleme, kayıt ve rapor verme süreçlerinden banka işlemlerine, işe alım gereklerine ve kaynak geliştirme faaliyetlerine kadar STK’ların tüm çalışmalarını sıkı bir denetim altında tutuyor.

Rusya’da hükümet, yurt dışından fon alan STK’ları “yabancı ajanlar” olarak etiketledi. Bu kelime, “casus,” “hain” ve “devlet düşmanı” kelimeleriyle eş anlamlı olarak kullanılıyor. Hükümet söz konusu yasal düzenlemeyi o kadar kapsamlı uyguluyor ki diyabet hastalarını destekleyen bir kurum bile yüklü para cezasına mahkum edildi, “yabancı ajanlar” listesine alındı ve Ekim 2018’de kapanmaya zorlandı. Sağlık, çevre ve kadın hakları grupları da saldırıya uğradı.

Dalga etkisi

Rusya hükümetinin baskıcı politikaları diğer çok sayıda ülkeye de ulaşan bir dalga etkisi yarattı. Macaristan’da hükümetin STK’ların çalışmalarını itibarsızlaştırmak ve kamuoyunu STK’lardan uzak tutmak istemesi nedeniyle bazı STK’lar “yurt dışından fon aldıklarını” açıklamaya zorlanıyor. Mevcut kurallara uymayan örgütler yüksek para cezalarıyla karşı karşıya kalıyor ve en sonunda çalışmalarını askıya almak zorunda kalıyor. Göçmen ve mültecileri desteklemek için çalışmalar yapan örgütler, Haziran 2018’de bir dizi yeni yasanın yürürlüğe girmesi sonrasında kasten hedef alındı ve çalışanları taciz edildi.

UAÖ Macaristan Şubesi Medya Yöneticisi Aron Demeter konu hakkında yaptığı açıklamada, “Bize ve diğer örgütlere ne olacağını ve bundan sonra hangi yasaların yürürlüğe gireceğini bilmiyoruz” dedi. Demeter, “Çalışanlarımız arasından birçok kişi internet üzerinde onları hedef alan tartışmalara, istismara ve şiddet tehditlerine maruz kaldı. Bazı mekanlar etkinliklerimize ev sahipliği yapmayı reddetti, bazı okullar ise insan hakları eğitimiyle ilgili etkinlikler yapmayı olası sonuçlarından korktukları için kabul etmedi” değerlendirmesinde bulundu.

Bazı ülkelerde STK’lara yönelik saldırılar, toplum dışına itilen grupları savunan örgütleri özellikle hedef aldı. Cinsel sağlık ve üreme sağlığı hakları da dahil olmak üzere kadın haklarını, LGBTİ+ haklarını, mültecilerle göçmenlerin haklarını savunan örgütler ve çevreci gruplar, saldırılardan en ağır derecede etkilenenler arasında yer alıyor.

“Hiç kimse insan haklarını savunduğu için suçlu haline getirilmemelidir. Dünya liderleri eşitliği güvence altına almaya ve ülkelerinde yaşayan insanların daha iyi çalışma koşullarına, uygun sağlık bakımına, eğitim ve yeterli barınma imkanlarına erişimini sağlamaya çalışmalıdır; bunları talep eden insanları hedef almaya değil” diyen Kumi Naidoo, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“İnsan hakları savunucuları, dünyayı herkes için daha iyi bir yer haline getirmeye adanmış kişilerdir. Mücadeleden vazgeçmeyeceğiz, çünkü bu işin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Dünya liderleri, Aralık 2018’de, İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesi’nin 20. yıl dönümü için BM Genel Merkezinde düzenlenen toplantıda, insan hakları savunucularına güvenli bir çalışma ortamı sağlama sözlerini tekrarladılar. Şimdi bu sözün gerçeğe dönüşmesini sağlamak zorundalar.”

Dünyanın her yerinden sivil toplum örgütlerinin ve aktivistlerin bir araya geldiği Dünya Sivil Katılım Birliği (CIVICUS), UAÖ’nün raporunun kritik bir zamanda yayımlandığını ifade etti. CIVICUS Programlar Direktörü Mandeep Tiwana, “Sivil toplum örgütlerinin meşru çalışmalarına getirilen sınırlandırmaların giderek arttığı bir dönemden geçtiğimiz düşünülürse bu rapor çok doğru zamanda yayımlandı” dedi. Tiwana, sözlerine şöyle son verdi: “Sivil toplum ve insan hakları değerlerini destekleyenler zorluklara dikkat çekerek bu zorluklarla daha etkili şekilde baş edebilecekler.”