Suudi Arabistan: Kaşıkçı’nın öldürülmesinin birinci yıldönümünde ifade özgürlüğü mücadelesi sürüyor

Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), bugün, Cemal Kaşıkçı’nın yargısız infaz edilmesinin üzerinden bir yıl geçtikten sonra, Suudi yetkililerin süregelen baskılarına ve Cemal Kaşıkçı cinayetinde sorumluluk taşıyanlardan hesap sorulacağına ilişkin hiçbir işaretin bulunmamasına rağmen kendilerini özgürce ifade etme hakkı için mücadele eden Suudi vatandaşların Kaşıkçı’nın mirasını onurlandırdığını söyledi. 

UAÖ Orta Doğu Araştırma Direktörü Lynn Maalouf konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Cemal Kaşıkçı cinayetinin sorumluluğunu kabul etmek, yalnızca düşüncelerini barışçıl biçimde ifade ettikleri gerekçesiyle cezaevinde tutulan ve halen işkence ve diğer türde kötü muamele görme tehlikesi altında bulunan onlarca kişi derhal ve koşulsuz olarak bırakılmadığı sürece anlamsızdır” dedi.

UAÖ bugüne kadar ifade özgürlüğü, örgütlenme ve barışçıl toplanma haklarını barışçıl biçimde kullandıkları gerekçesiyle 5 ila 30 yıl hapis cezalarına mahkum edilen ve bu yüzden cezaevinde tutulan en az 30 düşünce mahkumu olduğunu belgeledi. Tutuklu bulunanlar arasında, Suudi Medeni ve Siyasal Haklar Derneği’nin kurucularından olan, insan haklarının korunması ve geliştirilmesinin yanı sıra tutukluların ailelerine yasal destek sağlanması için çağrıda bulunan Muhammed El Kahtani ve cezaevine gönderilmeden önce insan hakları savunucularını savunan avukat Velid Ebu El Khair de bulunuyor. Muhammed El Kahtani ve Velid Ebu El Khair barışçıl insan hakları çalışmaları nedeniyle terörle mücadele mahkemesinde yargılandı ve sırasıyla 10 yıl ve 15 yıl hapis cezalarına mahkum edildi.

UAÖ’nün desteklediği, yurt dışında yaşayan Suudi Arabistanlı aktivistler, Cemal Kaşıkçı’nın yargısız infaz edilmesinin birinci yıl dönümüne dikkat çekmek için Suudi Arabistan’ın önemli insan hakları meselelerine odaklanan “Büyük Suudi Arabistan” başlıklı bir podcast serisi başlatıyor. İlk program, Cemal Kaşıkçı’nın hikayesini ele alacak. Bu girişimin merkezinde, aktivistlerin, Suudi Arabistan’da yaşayan herkese ve tüm dünyaya, aşırı sert baskıların onları fikirlerini ifade etmekten, kendi hikayelerini anlatmaktan ve seslerini yükselttikleri gerekçesiyle ağır bedeller ödeyen diğer insan hakları savunucularının serbest bırakılması için mücadele etmeyi sürdürmekten alıkoyamayacağını gösterme arzusu yatıyor. 

Suudi Arabistanlı bilim insanı ve insan hakları savunucusu Hala El Dosari, “Podcast serisi Suudi gazeteciler, bilim insanları ve aktivistler için devlet güdümündeki propaganda ve dezenformasyonla mücadelede güçlü bir platform olacak. Bu programlar Suudileri kamusal katılım, hukukun üstünlüğü, feminizm ve insan haklarıyla ilgili diğer konular üzerine az bulunan cinsten özgür bir tartışma ortamında buluşturacak” değerlendirmesinde bulundu.

29 Eylül Pazar günü yayınlanan bir belgesel hakkında geçen hafta basında çıkan haberlere göre Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman, Cemal Kaşıkçı cinayeti kendi” gözetimi altında gerçekleştiği için” cinayette sorumluluğu olduğunu ilk kez kabul etti.                   

Lynn Maalouf, “Muhammed Bin Selman’ın Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesiyle ilgili sorumluluk üstlenmesi, bu konuda zaman kaybetmeksizin somut adımlar atılmadığı sürece, başarısız bir halkla ilişkiler kampanyası olmaktan öteye gitmez. Bir yandan baskıların acilen sona ermesi ve insan hakları savunucularının serbest bırakılması, diğer yandan ise bağımsız insan hakları gözlemcilerinin Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili devam eden davayı gözlemlemek ve kamuoyunu bu konuda bilgilendirmek için de olmak üzere ülkeye sınırsız erişimine derhal izin verilmesi, atılması gereken somut adımlar arasındadır” dedi.

Yargılamalar şeffaf değil

Cemal Kaşıkçı’nın 2 Ekim 2018’de İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’na girdikten sonra dakikalar içinde boğulduğu bildirilmişti. BM Özel Raportörü Agnes Callamard, yargısız veya keyfi infazlar üzerine Haziran 2019’da yayımladığı raporda, gazetecinin “yargısız infaz mağduru olduğu ve insan hakları hukuku gereğince [cinayetten] Suudi Arabistan devletinin sorumlu olduğu” sonucuna vardı. Suudi Arabistan, soruşturma yürüttüğü sırada Özel Raportör Callamard’la işbirliği yapmamıştı.

Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesinde sorumluluk taşıdığı düşünülen 11 kişi Ocak 2019’da Suudi Arabistan’da yargılanmaya başladı. Kamuoyuna kapatılan dava, şeffaflıktan tamamıyla uzak bir şekilde yürütülüyor. Suudi yetkililer, diplomatların katılımı dışında bağımsız gözlemcilerin duruşmaları izlemesine izin vermiyor. Savcılık, yargılanan beş kişi hakkında ölüm cezası talep etti.

Şimdiye kadar, soruşturmanın nasıl yürütüldüğü, şüphelilerin hukuki desteğe ve diğer adil yargılanma güvencelerine erişiminin olup olmadığı ve daha da önemlisi Cemal Kaşıkçı’nın naaşının nerede tutulduğu ve ailesine teslim edilip edilmediğiyle ilgili hiçbir açıklama yapılmadı.

UAÖ uzun zamandan beri Suudi Arabistan’ın ceza adalet sistemindeki önemli kusurları belgeliyor. Suçlama veya yargılama olmadan uzun tutukluluk süreleri; soruşturma sırasında hukuki desteğe erişimin olmaması; belirli suçlara karşılık gelmeyen ve yasalarda yer verilmeyen muğlak suçlamaların yöneltilmesi; tutuklulara keyfi gözaltı sürecinin daha da uzamasını engellemek istiyorlarsa “itiraf” belgelerini imzalamaları ve önceden belirlenmiş hapis cezalarını kabul etmeleri için baskı yapılması sistemin kusurları arasında bulunuyor. Yargıda bağımsızlığın, şeffaflığın ve adaletin olmaması, Suudi Arabistan’ın ceza adalet sistemini uluslararası insan hakları hukuku ve standartlarının çok gerisinde bırakıyor.

UAÖ Orta Doğu Araştırma Direktörü Lynn Maalouf, “Suudi Arabistan’da hukuki usullere uygun ve adil yargılamayla ilgili çok ciddi kaygıların ifade edildiği bir durumda yetkililer, bağımsız gözlemcilerin bu davayı izlemesine derhal izin vermelidir. Aksi takdirde bu dava, cinayet emrini verenlerden ve cinayeti işleyenlerden hesap sormakta yetersiz kalan, ayrıca Kaşıkçı’nın ailesinin ve daha genel anlamda Suudi toplumunun, Muhammed Bin Selman’ın ‘gözetimi altında’ Cemal Kaşıkçı’nın başına ne geldiğini öğrenme hakkını ihlal eden diğer bir düzmece dava olur” ifadelerine yer verdi. 

İhlaller sürüyor                                 

Kaşıkçı’nın öldürülmesinden bu yana insan hakları savunucularına, gazetecilere ve sivil toplum örgütlerine yönelik baskılar hız kesmeden devam etti. Kadın insan hakları savunucuları, barışçıl insan hakları çalışmaları ve ülkedeki kadın haklarını savunmaları nedeniyle suçlandı ve yargılandı. Son aylarda bazı kadın aktivistler geçici bir süreliğine serbest bırakılmış olsa da Luceyn Haslul, Samar Bedevi, Nesime El-Seda ve Nouf Abdülaziz Mayıs 2018’den beri keyfi olarak gözaltında tutuluyor. Sivil toplum aktivisti, yazar ve tutuklu aktivistlerin aile üyelerinden oluşan en az 14 kişi daha yaklaşık altı ay önce keyfi olarak gözaltına alındı ve bu kişiler halen herhangi bir suçlama olmaksızın gözaltında tutuluyor.

Ölüm cezası Şii azınlığa karşı siyasi bir silah olarak kullanılıyor. Nisan 2019’da birçoğu Suudi Arabistan’ın Şii azınlığına mensup olan 37 erkeğe verilen ölüm cezası toplu halde uygulandı. En az 14 erkek ise 2011-2012 yılları arasında Şiilerin yaşadığı Doğu Eyaleti’nde düzenlenen hükümet karşıtı protestolarla bağlantılı suçlardan mahkum edildi. Bu kişiler uzun süre boyunca tutuklu yargılanmış, mahkemeye çıktıklarında ise sorgu sırasında suçlarını “itiraf” etmeleri için işkence veya diğer türde kötü muameleye uğradıklarını söylemişlerdi. Ölüm cezası uygulananlar arasında, hükümet karşıtı protestolara katıldığı gerekçesiyle çeşitli suçlardan ölüm cezasına mahkum edilen 16 yaşındaki Şii Abdülkerim El-Havaj da vardı.

UAÖ, ölüm cezası uygulanması beklenen ve her an öldürülme tehlikesi altında bulunan diğer üç genç, Ali El-Nimr, Davud El-Marhun ve Abdullah El-Zaher için kampanya yapmayı sürdürüyor. Üçü de kendilerine yöneltilen suçların meydana geldiği tarihlerde 18 yaşından küçüktü. Uluslararası hukuk gereğince, suçun işlendiği tarihte 18 yaşın altında olan kişilerin ölüm cezasına mahkum edilmesi kesinlikle yasaktır.