Suriye: İslam Devleti'nin yenilgiye uğratılmasının ardından alıkonulan kişilere yönelik toplu öldürme, işkence ve diğer ihlaller
· Tahminlere göre 56 bin erkek, kadın ve çocuk gözaltı sisteminde tutuluyor ve bu kişilerin büyük çoğunluğu keyfi ve süresiz bir şekilde alıkonulmuş durumda.
· Uygulanan işkence yöntemleri arasında dayak, zorlu pozisyonlarda durmaya zorlama ve elektrik şoku yer alıyor.
· "ABD hükümeti, bu sistemin oluşturulması ve sürdürülmesinde merkezi bir rol oynadı" - Agnès Callamard
Uluslararası Af Örgütü, yayımladığı yeni raporunda İslam Devleti (IŞİD) silahlı örgütünün kontrolündeki bölgeleri kaybetmesinin ardından kuzeydoğu Suriye’de alıkonulan kişilerin sistematik ihlallere maruz kaldığını ve bu yerlerdeki insanlık dışı koşullar nedeniyle çok sayıda kişinin öldüğünü kaydetti.
Bilanço: Kuzeydoğu Suriye’de Gözaltında Adaletsizlik, İşkence ve Ölümler başlıklı rapor, bölgede özerk yönetimlerce alıkonulan 56 binden fazla kişinin haklarının geniş çapta ihlal edilmesinden nasıl sorumlu olduklarını belgeliyor. Bu kişiler arasında, en az 27 gözaltı merkezinde ve El Hol ile Roj kamplarında tutulan 11 bin 500 erkek, 14 bin 500 kadın ve 30 bin çocuğun yer aldığı tahmin ediliyor. Özerk yönetimler, kuzeydoğu Suriye'de IŞİD'i yenilgiye uğratan ABD hükümetinin ve diğer koalisyon üyelerinin başlıca ortağı konumunda. ABD de bu gözaltı sisteminin birçok veçhesine müdahil.
IŞİD kontrolü altındaki yerlerin geri alınarak örgütün yenilgiye uğratılmasının ardından beş yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen on binlerce kişi keyfi ve süresiz olarak alıkonulmaya devam ediliyor. Bu kişilerin birçoğu insanlık dışı koşullarda tutuluyor ve şiddetli dayak, zorlu pozisyonlarda durmaya zorlama, elektrik şoku ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet de dahil olmak üzere işkenceye maruz bırakılıyor. Yine bu kişilerden binlercesinin zorla kaybedildiği biliniyor ve kadınlar da çocuklarından hukuka aykırı bir şekilde koparılıyor.
Bu alıkoyma sisteminde tutulanların arasında IŞİD mağdurları da var. Alıkonulanlar arasında yüzlerce olmasa da birçok Ezidi mağdur da bulunuyor. Halen alıkonulan pek çok kadın ve kız çocuk IŞİD mensuplarıyla zorla evlendirilen; çok sayıda erkek çocuk ve genç erkek de yine IŞİD tarafından çocuk yaşta silah altına alınan kişilerden oluşuyor.
Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard konu hakkındaki açıklamasında “Özerk yetkililer işkence ve zalimane muamele suçlarını işlemekle kalmayıp, muhtemelen savaş suçu olan öldürme suçunu da işledi” dedi. Callamard sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu gözaltı kamplarında ve alıkoyma yerlerinde tutulan çocuk, kadın ve erkekler dehşet verici bir zulüm ve şiddete maruz bırakılıyorlar. ABD hükümeti, yüzlerce insanın hayatını yitirdiği bu sistemin tesis edilmesinde ve sürdürülmesinde merkezi bir rol oynadı ve dolayısıyla da bu sistemin değiştirilmesinde de mutlaka bir rol üstlenmelidir.”
"Bu gözaltı sistemi IŞİD ile bağlantılı olduğu varsayılan kişilerin haklarını ihlal ediyor ve IŞİD’ın işlediği suçlar sonucunda hayatını kaybedenler ile sağ kurtulanlar için adaleti ve hesap verebilirliği sağlamada başarısız kalıyor.”
"IŞİD tehdidi dünya çapında varlığını korumaya devam ederken, kuzeydoğu Suriye'de devam eden ihlaller, yalnızca yaşanan mağduriyetleri daha da derinleştirmekte kalmayıp, bir neslin de sistemli bir şekilde haksızlığa tanık olması anlamına geliyor. Özerk yetkililer, ABD öncülüğündeki koalisyon üyeleri ve BM, bu ihlalleri gidermek ve suistimal ve şiddet döngüsünü sona erdirmek için harekete geçmelidir."
ABD öncülüğündeki koalisyonun rolü
Alıkonulan kişiler arasında Suriyeliler, Iraklılar ve yaklaşık 74 farklı ülkeden gelen yabancı uyruklular yer alıyor. Bu kişilerin büyük çoğunluğu, 2019'un başlarında IŞİD’e karşı gerçekleştirilen son kara çatışmaları esnasında özerk yetkililerce gözaltına alındı. Bu kişiler, ilki bu raporda "gözaltı merkezleri" olarak tarif edilen muhafazalı binalar, ikincisi ise yine bu rapor boyunca "gözaltı kampları" olarak ifade edilen etrafı çevrili açık hava kampları olmak üzere başlıca iki tip yerde özgürlüklerinden mahrum bırakılmış durumda.
Bu sistem, Suriye Demokratik Güçleri (SDG), SDG ile bağlantılı diğer güvenlik güçleri ve SDG'nin sivil kanadı olan Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi'nden oluşan Kuzey ve Doğu Suriye Bölgesi Özerk Otoriteleri tarafından kontrol ediliyor.
ABD Savunma Bakanlığı, 2014 yılında IŞİD'i "geriletmek ve yok etmek" için ABD öncülüğünde bir koalisyon kurdu. Bu koalisyon teknik olarak 29 devletten oluşsa da, ABD hükümeti açık ara koalisyonun en etkili üyesi konumunda ve açıkladığı bu misyonun stratejisine, planlanmasına, bu misyona kaynak sağlanmasına ve misyonun uygulanmasına öncülük ediyor. ABD öncülüğündeki bu koalisyon, ABD Kongresi'nin sağladığı fonlarla mevcut alıkoyma yerlerini yenileyip yenilerini inşa etti ve bu yerleri de sık sık ziyaret ediyor. ABD Savunma Bakanlığı, aynı zamanda SDG'ye ve ona bağlı güvenlik güçlerine de yüz milyonlarca dolar destek sağladı. ABD öncülüğündeki koalisyon ayrıca, alıkonulan kişilerin SDG'ye teslim edilmesiyle sonuçlanan ve kuzeydoğu Suriye'de tutulan kişilerin, Irak’ın da aralarında bulunduğu üçüncü ülkelere geri gönderilmelerini kolaylaştırmayı amaçlayan ortak operasyonlarda da kilit bir rol oynuyor.
Agnès Callamard bu durumla ilgili olarak şunları kaydetti: "ABD hükümeti, sistematik bir hale gelmiş bulunan insanlık dışı ve onur kırıcı koşullar, hukuka aykırı infazlar ve işkencenin yaygın kullanımıyla öne çıkan ve büyük ölçüde de hukuka aykırı olan bir gözaltı sisteminin kurulmasına ve yaygınlaştırılmasına katkıda bulundu. ABD, anılan bu tutulma koşullarının iyileştirilmesi ya da yaşanan ihlallerin azaltılması amacıyla belli ölçüde bir destek sağlamış olsa da, bu müdahaleler uluslararası hukukun gerektirdiğinin çok gerisinde kalıyor."
"ABD öncülüğündeki koalisyon ve genel olarak uluslararası toplum, IŞİD tarafından işlenen suçlara maruz kalan ve hâlâ etkili bir soruşturma ve adalet bekleyen aileleri de yüzüstü bıraktı. IŞİD'in bölgede yenilgiye uğratılmasının ardından yerinden ve yurdundan edilen kişiler yıllardır hukuka aykırı bir şekilde alıkonuluyor ve süregiden çatışmaların gölgesinde sınırlı kaynaklarla faaliyet gösterebilen devlet dışı bir aktör olan özerk yetkililer de bu krizin en büyük yükünü omuzluyor.”
"Özerk yetkililer, ABD hükümeti, koalisyonun diğer üyeleri ve BM hep birlikte çalışmalı ve bu utanç verici sistemin uluslararası hukuka uygun hale getirilmesi için kapsamlı bir stratejinin acilen geliştirilmesine öncelik vererek, IŞİD'in işlediği katliam suçlarının faillerinin nihayet hesap vermelerini sağlamak için gerekli adli çözüm yollarını geliştirmelidir.
"Özellikle IŞİD’in işlediği suçlara maruz kalanlarla risk altındaki gruplara odaklanılarak, alıkonulan ve derhal serbest bırakılması gereken kişilerin tespit edilmesi için acil bir tarama süreci yürütülmelidir. Bu süreç devam ederken de ihlallere derhal son verilmesi ve işkence ve ölüm raporlarının bağımsız bir şekilde incelenmesi sağlanmalıdır."
Uluslararası Af Örgütü araştırmacıları, Eylül 2022 ve Ağustos 2023 tarihleri arasında kuzeydoğu Suriye'de gerçekleştirdikleri üç ayrı ziyaret kapsamında hem kamplarda hem de 10 gözaltı merkezinde mülakatlar gerçekleştirdi. Uluslararası Af Örgütü, bu rapor için toplamda 314 kişiyle görüştü. Uluslararası Af Örgütü, elde ettiği bulgularla ilgili olarak özerk yetkililer ve ABD hükümeti ile brifingler ve diğer yazılı iletişim yoluyla kapsamlı temaslarda bulundu. Her iki merci de yanıtlarını yazılı olarak bildirdi.
Özerk yetkililer verdikleri cevapta, devam eden silahlı çatışmalar da dahil olmak üzere karşı karşıya oldukları zor koşulların altını çizerek, "uluslararası toplumu ve küresel ortakları yasal ve ahlaki yükümlülüklerini yerine getirmemekle" eleştirdi ve gözaltı sisteminde vatandaşları bulunan ülkeler ile uluslararası toplumun kendilerini IŞİD'e karşı yürütülen mücadelenin "sonuçlarıyla başa çıkmada yalnız bıraktıklarını" dile getirdi.
ABD Dışişleri Bakanlığı ise yanıtında, ABD'nin kuzeydoğu Suriye'deki "vahim insani ve güvenlik sorunlarına" çözüm bulmadaki çabalarına değindi. Bakanlık, SDG’nin de aralarında bulunduğu Suriye'deki tüm aktörleri "insan haklarına saygı göstermeye" davet ederek, SDG bünyesinde "usulüne uygun olarak güvenlik soruşturmasından geçmiş" grup ve kişilerle çalıştıklarını belirtti. Açıklamada ayrıca yegâne çözümün "yerlerinden edilen kişiler ile gözaltındakilerin menşe ülkelerine geri gönderilmeleri ve iade edilmeleri" olduğu, zira bu sayede faillerin "haklara saygı gösteren ve yetkin bir hukuki süreç çerçevesinde işlemiş oldukları suçlardan dolayı hesap verebilir kılınabilecekleri" de kaydedildi.
'Daha fazla çığlık atacak gücüm kalmamıştı': Güvenlik güçlerinin gözetimindeki yerlerde yaşanan işkence ve ölümler
SDG tarafından kontrol edilen Sini gözaltı merkezi, Haseke vilayetindeki El Şeddadi kentinin dışındaki bir mahallede bulunuyor. Uluslararası Af Örgütü, 2019 ve 2023 yılları arasında Sini'de tutulan sekiz erkekle görüştü.
Bu kişilerin tanıklıklarına göre, alıkonulan kişiler düzenli olarak dayak, elektrik kablolarıyla kırbaçlama, stres pozisyonlarında bileklerinden asılma, cinsel şiddet ve elektrik şoku gibi işkence ve diğer türde kötü muamelelere maruz bırakılıyordu.
Yusuf* Uluslararası Af Örgütü'ne şunları söyledi: "Belli bir gün, belli bir saat veya belli bir işkence türü yoktu... En kötüsü odaya girdikleri zamandı. Hepimiz köşedeydik, yüzümüz duvara dönüktü. Plastik borular, kablolar, çelik borular taşıyorlardı ve her yerimizi dövüyorlardı; omuzlarımıza, kafalarımıza, sırtlarımıza, vücudumuzda vurulmayan hiç bir yer kalmıyordu… Her 15 günde bir bizi çırılçıplak avluya çıkarırlardı... [Gardiyanlar] insanlara sopayla tecavüz ediyordu... Bir keresinde beni başka bir adamla birlikte [koğuştan] çıkardılar... Jeneratörden elektrik kablosu getirip bize elektrikle işkence etmeye devam ettiler... Sanırım yanımdaki adam öldü. Hareket etmeyi ve çığlık atmayı bıraktı... Benim de daha fazla çığlık atacak gücüm kalmamıştı."
Alıkonulan sekiz eski tutuklu da SDG'nin kendilerini yeterli gıda ve sudan mahrum bıraktığını söyledi. Bu kişilerin tamamı, koğuşlarında aşırı kalabalık, yetersiz havalandırma ve aşırı sıcak gibi insanlık dışı koşullarla karşı karşıya kalmışlardı. Ayrıca fiziksel taciz, insanlık dışı koşullar ve gerekli tıbbi müdahalenin yapılmamasının sonucunda salgın hastalıklar ile diğer sağlık sorunlarının ortaya çıktığını ve bu durumun da yüzlerce kişinin ölümüne neden olduğunu anlattılar.
Alıkonulan kişiler, arkadaşlarının ve aynı koğuşta kaldıkları kişilerin gözlerinin önünde öldüğü vakaları da aktardı. Bir kişi, 202’de tek bir günde, yetkililerin havalandırma fanını kapatması sonucu koğuşundaki 17 kişinin yaşamını yitirdiğini anlattı. Görüşülen üç kişi ise Sini'de ölenlerin cesetlerinin "hendek" olarak adlandırılan bir toplu mezara gömüldüğünü söyledi.
Abbas* Uluslararası Af Örgütü'ne ABD askerlerinin Aralık 2021'de tesisi ziyaret ettiğini belirterek şunları aktardı: "Amerikalıları tanıyoruz, silahları ve köpekleriyle geliyorlar... Cezaevini kontrol edip bizi ve tüm odaları aradılar... Duvardaki kanı gördüler. İşkencelerden yaralanan insanları görebiliyorlardı."
SDG'nin yetişkin erkekleri ve erkek çocukları gözaltında tuttuğu ikinci ana merkez ise Haseke'deki Panorama. Bu merkez, ABD öncülüğündeki koalisyon tarafından yönetilen bir proje kapsamında özel olarak inşa edildi. Panorama'da tutulanların yeterli gıda ve tıbbi bakıma erişimi engellendiğinden, başta yıllardır devam eden ciddi bir tüberküloz salgını olmak üzere birçok hastalık baş göstermişti. Tüberküloz vakaları tedavi edilmediği takdirde %50 oranında ölümcül olabilmektedir.
SDG temsilcileri Ağustos 2023'te Uluslararası Af Örgütü'ne merkezdeki erkekler ve erkek çocuklar arasında son derece yüksek bir oranda tüberküloz görüldüğünü ve her hafta bir ya da iki yetişkin erkek ya da erkek çocuğun tüberkülozdan öldüğünü ifade etti. Temsilciler, aktif vakaları tedavi etmediklerini veya hasta tutukluları izole etmediklerini doğruladı.
Eldeki bilgilere göre, tüberküloza yakalanmış yetişkin erkekler geçmişte, şayet gördülerse, yalnızca çok sınırlı bir tıbbi tedaviye ulaşabilmişti ve bu raporun nihai halini aldığı tarihte halen tüberküloz tedavisi görmüyordu. ABD Dışişleri Bakanlığı, Uluslararası Af Örgütü'ne, "tüberküloz gibi hastalıklarda tıbbi ihtiyaçların karşılanması için ortaklarla birlikte çalıştıklarını" ifade etti.
Uluslararası Af Örgütü, SDG ve onunla bağlantılı güvenlik güçleri tarafından kullanılan gözaltı merkezlerinde sistematik olarak işkence yapıldığını da tespit etti. Uluslararası Af Örgütü, Sini ve Panorama dışındaki güvenlik güçlerinin kontrolündeki gözaltı merkezlerinde tutulan ve işkence veya diğer türde kötü muamelenin herhangi bir biçimine maruz bırakılan 46 erkek, kadın ve çocukla mülakatlar gerçekleştirdi. Görüşülen kişilerin büyük çoğunluğu Suriyeliydi ve kendilerinden zorla itiraf alınması için işkenceye maruz bırakılmıştı. Uluslararası Af Örgütü, ABD öncülüğündeki koalisyonun gözetiminden SDG ve onunla bağlantılı güvenlik güçlerine teslim edildikten hemen sonra işkenceye maruz bırakılan iki kişiyle de görüştü.
Uluslararası Af Örgütü'nün sistematik işkence veya diğer türde kötü muameleye ilişkin bulgularıyla ilgili olarak özerk yetkililer bu tip ihlallere ilişkin kanıtlar üzerine harekete geçeceklerini belirterek "bu konuda herhangi bir bilgi ya da şikâyet almadık, böyle bir şey olduysa da bunlar münferit vakalardır" yanıtını verdi.
'Boyu daha uzun olsaydı onu da alırlardı': Gözaltı merkezlerindeki çocuklar
Tahmini olarak bin civarında Suriyeli ve diğer ülke uyruklu erkek çocuk ve daha ergin olmamışken gözaltına alınmış olan genç erkek, gençlik "rehabilitasyon" merkezlerinin de aralarında bulunduğu çeşitli gözaltı merkezlerinde tutuluyor. Bazı vakalarda işkence ve kötü muamele de dahil olmak üzere, yetişkinlerle aynı ihlallere maruz bırakılıyorlar. Bu kişilerden yalnızca tahmini olarak her on kişiden birisi bir suç işlemekle itham ediliyor.
Gözaltı merkezlerindeki erkek çocukların sayısı da giderek artıyor. Suriyeli erkek çocuklar, kimi zaman ABD öncülüğündeki koalisyonun da desteğiyle IŞİD ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle gözaltına alınmaya devam ediyor.
Özerk yetkililer, aynı zamanda yabancı uyruklu çocukları da gözaltı kamplarında annelerinden ya da vasilerinden kopararak gözaltı merkezlerine naklediyor. Bu nakiller, çocuğun yüksek yararına ilişkin bireysel değerlendirmelere dayalı olmaktan ziyade, özerk yetkililerin ileride tehdit oluşturabileceğini düşündükleri, sayıları giderek artan ve yaşlanmakta olan kamp nüfusuna karşı bir koruma sağlama amacına hizmet ediyor izlenimi veriyor.
Bu kampların birinde yaşayan bir kız çocuk Uluslararası Af Örgütü'ne şunları söyledi: "Bu politika yüzünden kardeşimin kafasını aşağı bastırıp duruyorum, o da büyümesin diye... Eğer boyu daha uzun olsaydı onu da alırlardı."
Şiddetin kol gezdiği gözaltı kampları ve kadınların gözaltı merkezlerine sevki
Aralık 2023 tarihi itibariyle, özerk yetkililer büyük bir çoğunluğu (kabaca %94'ü) çocuk ve kadınlardan oluşan 46 bin 600'den fazla kişiyi El Hol ve Roj kamplarında tutuyordu. Bu kamplardaki hiç kimseye herhangi bir suç isnadında bulunulmamış ya da bu kişilere bağımsız bir yargı mercii önünde alıkonulmalarına karşı bir itirazda bulunma imkânı verilmemişti. Her iki kamptaki kişiler sağlıksız, insanlık dışı ve yaşamı tehdit eden koşullarla karşı karşıya bulunuyordu ve kamplarda gıda, su ve sağlık hizmetlerine erişim imkânları da son derece sınırlıydı. 30 yaşında genç bir kadın olan Leyla* yaşadıklarını şöyle anlattı: "Burada yaşamak ağır ve eziyetli bir ölüm."
El Hol kampında, IŞİD'e yakın unsurlarca "ahlâki" ihlaller gerçekleştirdikleri iddiasıyla kadınlara karşı gerçekleştirilen saldırılar ve güvenlik güçleri mensupları ile devlet dışı aktörler tarafından cinsel sömürü dahil toplumsal cinsiyete dayalı şiddet olayları oldukça yüksek seviyelerde seyrediyor. Kampta risk altındaki kadınlar için yeterli bir koruma veya destek sistemi de mevcut değil.
Onlarca Suriyeli kadın ile az sayıdaki kız çocuk, kamplardan gözaltı merkezlerine nakledildi. IŞİD ile bağlantılı suçlardan hüküm giyen birçok kadın, Uluslararası Af Örgütü'ne kendilerinden "itiraf" almak amacıyla işkence gördüklerini anlatırken, bazı kadınların da El Hol kampında şiddet içermeyen hayatta kalma eylemleri nedeniyle mahkum edildiğini ifade etti. Yabancı uyruklu kadınlar da gözaltı merkezlerine götürülüyor, buralarda sorgulanıyor ve uzun süreler boyunca hiç kimseyle görüştürülmeden tutuluyorlar.
Sekiz kadın, gözaltı merkezlerinde işkence veya diğer türde kötü muamele teşkil eden toplumsal cinsiyete dayalı şiddet içeren fiillere maruz kaldıklarını dile getirdi. Kadınlardan biri konuyla ilgili olarak şunları söyledi: "Bana elektrik şoku verdiler. O sırada hamileydim. [Sorguyu gerçekleştiren kişi] bunu biliyordu, bana 'sana düşük yaptıracağım' dedi ve dediğini de yaptı." Diğer kadınlar ise cinsel tehdit ve aşağılanmaya maruz kaldıklarını ifade etti.
Suriyeli ve yabancı uyruklu kadınlar, kamplardan gözaltı merkezlerine nakledilmelerinin ardından, herhangi bir alternatif bakım düzenlemesi olmaksızın çocuklarından koparıldıklarını da anlattı.
IŞİD’in unutulan mağdurları
BM'nin soykırım olarak nitelendirdiği olaylardan kurtulan Ezidi mağdurların tespiti ve ülkelerine döndürülmeleri için özerk yetkililerin gösterdiği çabalara rağmen, gözaltında tutulanlar arasında yüzlerce olmasa da çok sayıda Ezidinin de bulunduğu tahmin ediliyor. Gözaltı kampları ile merkezlerinde tutulan diğer pek çok kadın ve çocuk da IŞİD'in işlediği katliam suçları ile insan ticaretinden kurtulmuş kişilerden oluşuyor.
Yabancı uyruklu bir kadın olan Emel*, IŞİD kontrolündeki bir bölgeye seyahat etmesi için kandırıldığını ve burada evlenme taleplerine boyun eğene kadar sadece kadınların kaldığı bir ‘misafirhaneye’ (madafa) hapsedildiğini anlattı. Emel, ayrıca zorla evlendirildiği erkeğin onu cinsel şiddete ve diğer istismarlara maruz bıraktığını da söyledi.
Diğer 27 kadın ve çocuk da IŞİD tarafından, “madafa” olarak tabir edilen yerlerde tutulma veya genç kızların zorla evlendirilmesi de dahil olmak üzere insan ticareti anlamına gelen fiillerin mağduru olduklarını ifade etti. Erkek çocukların çoğu IŞİD için çalışmaya ya da savaşmaya zorlanmıştı. IŞİD eliyle yürütülen geniş çaplı insan ticareti faaliyetlerine rağmen, bu kişileri tespit edecek ve onlara koruma ve destek sağlayacak bir sistem ise hâlâ mevcut değil.
Kusurlu yargılamalar
Özerk yetkililerce verilen bilgilere göre, geçtiğimiz on yıl içinde aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu ve IŞİD ile bağlantılı olduğu iddia edilen 9 bin 600'den fazla kişi hakkında açılan davalar özel mahkemelerce karara bağlandı. Yargılanan bu kişilerin neredeyse tamamı Suriyeliyken, küçük bir grup ise Iraklılardan oluşuyordu.
Bu yargılamalar, işkence veya diğer türde kötü muamele yoluyla elde edilmiş "itiraflara" dayanması ve hiçbir aşamasında müdafilerin hazır bulunmayışının da aralarında olduğu insan hakları ihlalleriyle ciddi bir şekilde gölgelendi.
Adil yargılanma güvencelerinin bulunmaması nedeniyle, bir kişinin IŞİD ile bağlantılı olduğu yönündeki suçlama, onu yıllarca keyfi bir tutukluluğa mahkum edebilir. Uluslararası Af Örgütü'nün belgelediği bu türden 18 vakada, kişiler haksız bir şekilde IŞİD ile bağlantılı olmakla suçlandıklarını söyledi.
Kadınlar da herhangi bir baskı unsurunun olup olmadığı yeterince değerlendirilmeksizin, yetkililere "bilgi vermemek" de dahil olmak üzere, eşlerinin gerçekleştirdiği eylemler nedeniyle "terörizm" suçlarından mahkum edildi. Aynı şekilde çocuklar da ebeveynleri ya da vasileri ile görüştürülmeden aynı kusurlu ceza kovuşturmalarına maruz bırakıldı.
Kuzeydoğu Suriye’de alıkonulan kişilerden hiçbiri savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ya da soykırım gibi uluslararası hukuk çerçevesinde tanımlanan bir suçu işledikleri gerekçesiyle yargılanmadı. Kovuşturmalar bunun yerine çoğunlukla son derece genel bir şekilde tanımlanan "terörizm" suçlamalarına dayalı olarak yürütüldü. IŞİD tarafından işlenen ve aralarında cinsel köleliğe maruz bırakma gibi suçların da yer aldığı ciddi suçlar ise hiç kovuşturulmadı.
Irak’a gerçekleştirilen nakiller
Birden çok kaynağa göre SDG, Irak yetkilileri ve ABD öncülüğündeki koalisyon, Ocak 2022'de kuzeydoğu Suriye'deki gözaltı merkezlerinden her ay 50 Iraklı erkeğin Irak'a nakledilmesi konusunda yeni bir anlaşmaya vardı. O tarihten bu yana, ABD öncülüğündeki koalisyonun desteğiyle yüzlerce Iraklı erkek bu anlaşma kapsamında Irak'a nakledildi.
Uluslararası Af Örgütü, kuzeydoğu Suriye'den Irak'a nakledilen yedi Iraklı erkeğin vakasını da belgeledi. Bu kişilerden altısı Irak'taki sorgulamaları sırasında işkence ya da diğer türde kötü muameleye maruz kalmış; yedinci kişi ise işkence tehdidi nedeniyle "itirafçı" olmuştu. Aralarında 2022 anlaşması kapsamında nakledilen iki kişinin de bulunduğu bu kişilerden dördü ise halen haklarında verilen ölüm cezasının infaz edilmesini bekliyor.
Uluslararası Af Örgütü, özerk yetkililer ve ABD hükümetinin bu nakillerde uluslararası hukukun geri göndermeme ilkesinin yanı sıra yaşam hakkı ve işkence yasağının da muhtemelen ihlal edildiği sonucuna varmaktadır.
Metodoloji
Uluslararası Af Örgütü, Suriye'ye gerçekleştirdiği ziyaretlerde ve ilave olarak yaptığı uzaktan mülakatlar vasıtasıyla, IŞİD ile bağlantılı olduğundan şüphelenilen ve halen ya da daha öncesinde gözaltı merkezlerinde ya da kamplarda tutulan toplam 126 kişi ile görüştü. Uluslararası Af Örgütü'nün görüştüğü diğer kişiler arasında özerk yetkililerden 39 temsilci, ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütlerinden 53 personel ve Birleşmiş Milletler'den 25 temsilci de yer aldı.
*İsimler değiştirilmiştir.
Basın Açıklamaları
- İsrail/İşgal Altındaki Filistin Toprağı: Netanyahu, Gallant ve El Masri kendilerine isnat edilen savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlardan ötürü UCM’de adalet önüne çıkarılmalı
- Ukrayna: Rusya’nın savaş suçu kapsamına giren saldırılarında çocuklar öldürülmeye ve yaralanmaya devam ediyor
- ABD, İsrail’in insani yardımları engellemesine karşılık ABD yasalarını uygulamıyor
- Türkiye: “Etki ajanı” olarak bilinen yasa teklifinin geri çekilmesi sivil toplum için önemli bir kazanım
- Küresel: FIFA 2034 Dünya Kupası adaylık sürecini durdurmalı ve 2030 için güvenilir bir insan hakları stratejisi talep etmeli
- COP29: Liderler adil iklim finansmanı sağlamayı ve fosil yakıtlardan tamamen uzaklaşmayı taahhüt etmeli
- Uluslararası Af Örgütü ABD Başkanlığına seçilen Trump’ın ikinci döneminde de insan haklarını savunacak
- Türkiye: ‘Etki ajanı’ yasası olarak bilinen yasa teklifi sivil topluma yönelik bir saldırıdır ve reddedilmelidir