Süresi belirsiz sokağa çıkma yasakları altında gerçekleştirilen insan hakları ihlaline yol açan operasyonlara son verin
Uluslararası Af Örgütü, Türkiye hükümetini ülkenin doğu ve güneydoğusundaki Kürtlerin yoğun yaşadığı il, ilçe ve mahallelerde uygulanan süresiz sokağa çıkma yasaklarına son vermeye çağırıyor. Uluslararası Af Örgütü hükümeti bölgede gece gündüz süren sokağa çıkma yasakları ve bölgede yaşayanların acil sağlık, gıda, su, elektrik ihtiyaçlarını karşılamalarını engelleyen keyfi uygulamalar dahil olmak üzere tüm orantısız sınırlamaları sona erdirmeye çağırmaya devam ediyor. Süresiz sokağa çıkma yasaklarının yol açtığı ve “toplu cezalandırmayı” andıran, bazıları bir ayı geçen zalim uygulamalar artık son bulmalı.
Hak ihlallerine yol açan güç ve şehir içinde ağır silah kullanımı, polis ve ordunun bölgede gerçekleştirdiği operasyonların karakteristiği haline geldi. Hükümet, ateşli silah kullanımının insan hakları hukuna uygun ve silahsız mahalle sakinleri arasında ölümlere ve yaralanmalara yol açmayacak bir şekilde gerçekleşmesini garanti altına almalıdır.
Devlet güçlerinin PKK’nin gençlik kolu olan Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi’yle (YDG-H) çatışmaları esnasına 150’den fazla bölge sakininin öldürüldüğü bildirildi. Kadınlar, küçük çocuklar ve yaşlıların da aralarında bulunduğu bu ölümler, hükümetin ölenlerin çok azının silah taşımadığına ilişkin açıklaması konusunda ciddi şüphe yaratıyor.
Güvenlik güçleri ve PKK arasında silahlı çatışmalar, 2013’ten beri devam eden barış sürecinin Temmuz 2015’de sona ermesinin ardından gerçekleşiyor.
PKK saldırıları, sivillerin ölümüyle sonuçlandı. 13 Ocak’ta PKK’nin Diyarbakır Çınar İlçe Emniyet Müdürlüğü binasını hedef alan saldırı, bir polis ve ikisi çocuk olan beş sivilin ölümüne yol açtı. Çoğu sivil 39 kişi, emniyet müdürlüğü binasını, polis memurları ve ailelerinin de yaşadığı lojmanı ve emniyetle ilgisi olmayan diğer bir binayı yıkan saldırı sonucu yaralandı. Askeri hedef ve sivil ayrımı gözetmeyen bu tür saldırılar, uluslararası insancıl hukuk ilkelerini ihlal ediyor.
Bazı mahallerde bir aydan uzun süredir aralıksız süren sokağa çıkma yasakları, bölge halkının evlerinden çıkmalarını engelliyor ve acil sağlık, gıda, elektrik gibi ihtiyaçların uzun süredir karşılanamamasına yol açıyor.
YDG-H üyelerinin yakalanmasını amaçlayan güvenlik tedbirleri de dahil olmak üzere operasyonlar, Türkiye’nin insan hakları hukukundan doğan özellikle güvenlik kuvvetlerinin güç kullanmasıyla ilgili uluslararası yükümlülükleriyle uyumlu olmalı. Yaşam hakkı ve kişi güvenliğini de içeren bu standartlar uyarınca, ateşli silah kullanımı, başkalarının hayatı için tehlike yaratan veya onları yaralama tehlikesi gösteren kişilere karşı olmak dışında gerçekleştirilemez. Gece gündüz devam eden sokağa çıkma yasakları sırasında yürütülen bu yarı askeri operasyonlar, bahsedilen uluslararası standartlarla uyum göstermiyor ve yüzlerce insanın hayatını tehlikeye atarak adeta bir toplu cezalandırma haline dönüşüyor.
Yetkililer, bu durumdan etkilenen bölge sakinlerinin gıdaya erişimlerinin ve temel hizmetlerinin sağlandığından emin olmalı. Ayrıca kasıtlı silah kullanımını yalnızca hayat korumak için kaçınılmaz olduğu durumlarda gerçekleştirmeli.
Sokağa çıkma yasakları
Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın derlediği bilgilere göre, sokağa çıkma yasakları, başladıkları ilk tarih olan Ağustos 2015’ten beri Türkiye’nin doğu ve güneydoğusundaki 7 ilde en az 58 defa en az 19 farklı ilçede uygulanmıştı. Yasaklar, şu anda üç yerde 200.000 bölge sakinini riske atarak yürürlükte. Şırnak’ın ilçesi olan Cizre ve Silopi’de sokağa çıkma yasakları, 14 Aralık 2015’ten beri kaldırılmadı. Yerel idare, 18 Ocak tarihinde, ertesi gün için yasağın Silopi’de gün içinde saat sabah 05.00 ile akşam 18.00 arasında kaldırılacağını duyurdu. Diyarbakır’ın Sur ilçesinde altı mahalle 11 Aralıktan beri sokağa çıkma yasağı altında.
Sokağa çıkma yasakları, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusundaki illerde polis ve ordu tarafından yürütülen operasyonlar dahilinde uygulanıyor. Operasyonlar, PKK’nin gençlik kolu YDG-H üyelerine karşı yürütülüyor. YDG-H, sokağa çıkma yasakları esnasında, güvenlik görevlilerine roketler, basit ateşli silahlar ve mayınla saldırıyor. Şehir içinde güvenlik görevlilerince gerçekleştirilen bu saldırılarda, bazı PKK üyeleri de yer almış olabilir.
Sokağa çıkma yasağının uygulandığı bazı mahallelerde, YDG-H’ın silahlı devriyeler yoluyla barikatlar ve kontrol noktaları ile sağladığı görünür bir varlığı mevcut. Yetkililer, valilerin sokağa çıkma yasaklarını ilan etme yetkisinin PKK üyelerinin yakalanması, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması, barikatların kaldırılması amacıyla İl İdare Kanunu’ndan doğduğunu ifade ediyor.
Uluslararası Af Örgütü tarafından sokağa çıkma yasağı altındaki bölgelerde Aralık 2015’ten önce yapılan araştırmalarla, şu anda gözlemcilerin dahi giremediği alanlardaki bölge halkının açıklamaları yan yana getirildiğinde, halkın ateş altında yüz yüze kaldığı su ve elektrik kesintileri, gıda ve tıbbi ihtiyaçlara erişememe gibi zorluklar gözler önüne seriliyor.
Bazı durumlarda, su ve elektrik aralıklı olarak sağlanırken sokağa çıkma yasağının uygulandığı diğer bazı mahallerde tamamen kesintiye uğruyor. Yerel yetkililer, kesintilerin YDG-H’nin altyapıya verdiği zarardan kaynaklandığını öne sürüyor. Bazı durumlarda bunda doğruluk payı olabilirse de, kesintilerin neredeyse sokağa çıkma yasaklarının başlamasıyla eş zamanda gerçekleştiği dikkate alınmalı. Bunun yanı sıra, altyapıya verilen zarardan kaynaklanma olasılığı oldukça düşük olan cep telefonu ağlarında yaşanan kesintiler ve 3G aksaklıkları da yasaklar esnasında sık sık gerçekleşti.
Sokağa çıkma yasağının uygulandığı bazı bölgelerde yaşayanlar, evlerini terk ederek ve tıbbi ya da gıda ihtiyaçları için dışarı çıkarak yasağa uymadıklarını söylüyor. Ancak diğer bazı bölgelerde yaşayanlar, silahlı çatışmalar ve sık sık keskin nişancıların ateş açması nedeniyle yasaklar esnasında evlerinden çıkarak gıda ya da sağlık birimlerine ulaşmalarının imkansız olduğunu söyledi. Ambulansların süregiden çatışmalar veya güvenlik güçlerinin emirleri nedeniyle yasak altındaki alanlara girmesinin engellendiği pek çok olay da mevcut. Bölgede yaşayanlar, Uluslararası Af Örgütü’nün gerçekleştirdiği görüşmeler sırasında, yetkililerin, halkın gıda ve tıbbi ihtiyaçlarının aksatılmadan karşılandığı yönündeki açıklamalarının gerçeği yansıtmadığını söyledi.
Sokağa çıkma yasağı altındaki bölgelerde yaşayanların bölgeyi terk etmeleri de engelleniyor. Bölgeyi terk etmeyi başaran kişilerse bunu ya yasaklar öncesinde ya da yasaklar sırasında hayatlarını tehlikeye atarak gerçekleştirdi. İçişleri Bakanlığı’nın milletvekillerine yaptığı açıklamaya göre, 90.000’den fazla insan sokağa çıkma yasağı altındaki Cizre, Silopi, Sur ve Dargeçit’ten ayrıldı. Bu sayı, yasaklardan etkilenen bölgelerin toplam nüfusunun %20’sinden fazlaya denk geliyor.
Aşırı güç kullanımı
Sokağa çıkma yasağı altındaki bölgelerde gerçekleştirilen operasyonların karakteristiğini oluşturan ağır silah kullanımı ve keskin nişancılar tarafından açılan ateş, bölgede yaşayan kapana kısılmış halkın hayatını riske atıyor.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı’ndan aktarılan bilgiye göre, yasakların uygulandığı bölgelerde Ağustos 2015’ten beri 29’u kadın, 32’si çocuk ve 24’ü 60 yaşın üzerinde olmak üzere, 162 kişi öldürüldü.
İçişleri Bakanlığı’ndan AK Partili milletvekillerine yönelik 8-10 Ocak arasında gerçekleşen bir istişare toplantısında aktarılan bilgiye göre, yasakların devam ettiği Cizre, Silopi, Sur ve Dargeçit’te, Cizre'den 14, Dargeçit'ten 2 ve diğer ilçelerden birer kişi olmak üzere 18 “sivil” öldürüldü. Aynı verilere göre 16 asker, 7 polis ve bir köy korusucu olmak üzere 24 güvenlik görevlisi öldürüldü. Veriler, operasyonlarda toplam 6182 asker ve 7889 polisin görev aldığını gösteriyor.
Operasyonların,öldürücü silah kullanımına sadece başkalarının hayatını korumak için kaçınılmaz olan durumlarda başvurulması gerektiği ve bu yükümlülük gözardı edilerek, YDG-H üyelerini yakalamaktan çok öldürmek amacıyla yürütüldüğü görülüyor. Kanıtlar güvenlik güçlerinin ateşli silah kullanımını, ve silahsız mahalle sakinlerin ölümüne yol açacak şekilde yerleşim yerlerinde ağır silah kullanımındaki pervasızlığını ortaya koyuyor.
Uluslararası Af Örgütü, 4-12 Eylül 2015 tarihleri arasında sokağa çıkma yasağının kaldırılmasının ardından Cizre’de gerçekleştirdiği araştırmada, ölümlerin birçoğunun çatışmaların yer aldığı mahallerden uzakta, keskin nişancılar tarafından gerçekleştirildiğini gösteren kanıtlar buldu. Öldürülenlerin arasında silahlı çatışmalara katılma olasılığı çok düşük olan küçük çocuklar, kadınlar ve yaşlılar bulunmaktaydı. Daha yakın tarihli ölümler de aynı tedirgin edici biçimde gerçekleşti. Ölümlere yönelik soruşturmalarda henüz bir ilerleme görünmüyor.
Yaşam hakkını korumaya yönelik uluslararası standartlara göre, güvenlik güçleri tarafından ölümcül güç kullanımı ve bu doğrultuda özellikle ateşli silah kullanımına, meşru müdafaa veya başkalarının hayatlarına ya da bedenlerine yönelik gerçekleşmek üzere olduğu düşünülen bir tehdidi engellemeye yönelik durumlar dışında başvurulmamalıdır. Kasıtlı ölümcül ateşli silah kullanımı, yalnızca hayat korumak için kaçınlmaz olan durumlarda gerçekleşebilir. (Birleşmiş Milletler Kolluk Güçleri Görevlileri Tarafından Kuvvet ve Ateşli Silah Kullanılması Hakkında Temel İlkeler, İlke 9)
Sokağa çıkma yasağı altındaki bölgelerde yaşanan ihlallerin kapsamlı bir şekilde anlaşılmasını sağlamak zor olsa bile, yetkililerin, ölümcül güç kullanımına aşırı ve pervasız bir biçimde başvurarak bölgede yaşayanların hayatlarını tehlikeye attıklarından şüphe yok. Yetkililer, operasyonlarının amaçlarını ve yöntemlerini tekrar gözden geçirmeli.
Bağımsız gözlemlemeye yönelik engeller ve eleştirilerin bastırılması
Yetkililerin, sokağa çıkma yasağı altındaki bölgelere baro ve insan hakları örgütlerinin bağımsız gözlemci göndermelerini engellemesi, neler olup bittiğinin kapsamlı bir şekilde anlaşılmasını daha da zorlaştırıyor. Yaşanan şiddet ve ihlalleri eleştirenler, tehditlere maruz kalıyor, cezai soruşturmalara tâbi tutuluyor veya diğer birtakım rahatsız edici tacizlerle karşı karşıya bırakılıyor. Bunların da durdurulması gerekiyor.
Yetkililerin, operasyonlara yönelik eleştiriler hakkında ne kadar tahammülsüz olduğunu anlatmak için 9 Ocak günü bir programda gerçekleştirilen konuşma üzerine savcılıkça “terör örgütü propagandası yapma” suçundan soruşturma başlatılması gösterilebilir. Soruşturma, bir izleyicinin “Beyaz Show”u arayarak güneydoğuda anneler ve çocukların öldürüldüğünü söyleyerek insanları buna sessiz kalmamaya çağırması üzerine başlatıldı. Programın sunucusu Beyazıt Öztürk, izleyiciye teşekkür ederek barış çağrısında izleyiciyi desteklediğini söyledi. Bunu, programa katılanlara yönelik medya hiddeti ve ölüm tehditlerinin izlemesinin ardından programın sunucusu, yöneticisi ve arayan izleyici Ayşe Çelik hakkında soruşturma başlatıldı.
Devletin “bu suça ortak olmayacağız” diyerek barış çağrısı yapan bir metni imzalayan “Barış İçin Akademisyenler”e yönelik tepkisi, hükümetin eleştirilere yönelik aşırı hassaslığını tekrar ortaya koydu. Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, akademisyenlere “vatana ihanet” ettiklerini söyleyerek saldırdı. Bunun ardından Yüksek Öğretim Kurulu, imza veren akademisyenler hakkında idari soruşturma başlatıldığını duyurdu. Bunun üzerine bazı akademisyenler üniversitelerince görevden uzaklaştırıldı.
Suç örgütü yöneticiliğinden hükümlü ve aşırı milliyetçi olan Sedat Peker, akademisyenleri “oluk oluk kanınızı akıtacağız ve akan kanlarınızla duş alacağız” diyerek tehdit etti. 14 Ocak’ta, İstanbul savcıları tüm akademisyenlere yönelik Terörle Mücadele Kanunun 7/2. maddesinde yer alan “terör örgütü propagandası yapmak” ve Türk Ceza Kanununun 301. maddesinde düzenlenen “Türk milletini aşağılamak” suçlarından soruşturma başlattı. 18 Ocak tarihine kadar, akademisyenlerden 33’ü gözaltına alınarak sorgulandıktan sonra serbest bırakıldı. Birçoğu sosyal medya, telefon veya ofislerine bırakılan notlar üzerinden tehdit edici mesajlar aldı. Aynı gün, Cumhurbaşkanı Erdoğan akademisyenlere katliam gerçekleştirenlerle aynı suçu işlediklerini söyleyerek tekrar saldırdı ve üniversite idareleriyle yargı makamlarına görevlerini yapmaları çağrısında bulundu.
Basın Açıklamaları
- İsrail/İşgal Altındaki Filistin Toprağı: Netanyahu, Gallant ve El Masri kendilerine isnat edilen savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlardan ötürü UCM’de adalet önüne çıkarılmalı
- Ukrayna: Rusya’nın savaş suçu kapsamına giren saldırılarında çocuklar öldürülmeye ve yaralanmaya devam ediyor
- ABD, İsrail’in insani yardımları engellemesine karşılık ABD yasalarını uygulamıyor
- Türkiye: “Etki ajanı” olarak bilinen yasa teklifinin geri çekilmesi sivil toplum için önemli bir kazanım
- Küresel: FIFA 2034 Dünya Kupası adaylık sürecini durdurmalı ve 2030 için güvenilir bir insan hakları stratejisi talep etmeli
- COP29: Liderler adil iklim finansmanı sağlamayı ve fosil yakıtlardan tamamen uzaklaşmayı taahhüt etmeli
- Uluslararası Af Örgütü ABD Başkanlığına seçilen Trump’ın ikinci döneminde de insan haklarını savunacak
- Türkiye: ‘Etki ajanı’ yasası olarak bilinen yasa teklifi sivil topluma yönelik bir saldırıdır ve reddedilmelidir