Pandemiden sonra daha iyisini yapabiliriz

Çağımızın en önemli olaylarından biri olan koronavirüs pandemisinin sebep olduğu acılar, virüsün yayılması hız kestikten sonra da devam edecek. İçinde bulunduğumuz kriz sona erdiğinde, birçok kişi tarifsiz kayıplar yaşamış olacak. Birçoğu sevdiklerini kaybetmiş, çok sayıda kişi işini ve belki de evini kaybetmiş, milyonlarca kişi ise sosyal mesafenin yarattığı kaygıları ve yalnızlığı tecrübe etmiş olacak.

Ama aynı zamanda bir şey elde etmiş olacağız: Seçim yapma fırsatı.

Bu kolektif travmadan çıktığımızda, eski halimize geri dönmeyi seçebilir veya bu deneyimden ders alıp gelecek için farklı seçimler yapabiliriz.

Dünyadaki herkesin bu virüsle mücadelede payı var. Dünya Sağlık Örgütü Genel Sekreteri Tedros Adhanom Ghebreyesus’un dediği gibi: “Ortak bir düşmana karşı birlik olmak için önümüzde benzersiz bir fırsat var. Bu düşman, insanlığı hedef alıyor.”

Pandeminin ortaya çıkmasının ardından başkalarını suçlayan, yabancı düşmanlığına dayalı birtakım çirkin söylemlerle karşılaşsak da toplulukları birbirine yakınlaştıran milyonlarca iyilik bu döneme damgasını vurdu. Irkçılığı ve nefreti reddetmeyi seçersek, son haftalarda tanıklık ettiğimiz iç açıcı dayanışma, çok geniş ölçekte eyleme dönüşebilir.

Komşularımıza destek olmanın ötesine geçebilir ve evsiz veya yerinden edilmiş insanların güvenli bir hayata kavuşması için kolektif karar alabiliriz.  Bu kriz, insanları acil barınma ve sağlık hizmetlerine muhtaç hale getiren mevcut eşitsizlikleri görünür kılarak, birçok kişinin gözlerini açıp başkalarının koşullarını görmesini sağladı. Pandeminin yayılma hızı kontrol altına alındıktan sonra da bu insanlar için daha iyi koşullar talep etmeye devam etmeliyiz.

Son on yılda birçok ülkede uygulanan ve çoğunlukla en çok dışlanan grupları en şiddetli derecede etkileyen kemer sıkma tedbirlerine benzer tedbirlere ‘hayır’ diyebiliriz.  Pandeminin ekonomik ve toplumsal açıdan yarattığı ağır sonuçlarla baş etmeye çalışan devletlerin her şeyi başka türlü yapması gerekecek.

İklimle ilgili çok daha ciddi biçimde düşünmeyi seçebiliriz. Dünyanın bazı yerlerinde uçuşların durması ve arabaların caddelerden çekilmesiyle birlikte salınım miktarları çok büyük ölçüde azaldı. Bu krizin insani açıdan maliyeti tarifsiz derece yüksek; ama nihayet bittiğinde, dönüp kaldığımız yerden devam mı edeceğiz? Yoksa fosil yakıtlardan vazgeçip, sıfır karbon ekonomisine adil bir geçiş yaparak daha sürdürülebilir bir gelecek yaratmak için kararlılıkla mücadele mi edeceğiz? İnsan hayatı, sağlığımız ve ekonomilerimiz devasa bir tehditle karşı karşıya. Bu tehdidi ortadan kaldırmak için hükümetlerin önünde güçlü adımlar atmak ve geniş kapsamlı mali müdahalelerde bulunmak için yeni bir örnek olduğunu görüyoruz. Bu örnek, bizi bekleyen daha derin varoluşsal krize karşı koyma çabalarımıza kılavuzluk edebilir mi?

Yeterli kaynaklarla sağlık sistemlerini güçlendirmek ve ‘herkes için sağlık hakkı’ talebimizi yeniden dile getirmek için bu fırsatı kullanmalıyız. İçinde bulunduğumuz kriz, dünyanın dört bir yanındaki sağlık sistemlerinin zayıflığını zaten açık bir şekilde ortaya koydu. Kişilerin sağlık hizmetlerine erişim ve hizmetlerin karşılığını ödeme kapasitesine dayalı sağlık sistemleri de buna dahil. Bu salgın, her bir bireyin ancak herkes koruma altında olduğu zaman koruma altında olabileceğini gösterdi.

Yeni bir döneme uygun düşecek sosyal güvenlik sistemleri üzerine düşünmeyi seçebiliriz. COVID-19, ekonomik açıdan en güvencesiz kesimleri en ağır şekilde etkiledi ve eşitsizliğin en şiddetli sonuçlarını gözler önüne serdi. Kayıt dışı sektörde çalışarak hayatını idame ettiren insanlar, topluma en hayati hizmetleri sağlasalar bile sosyal güvenlik mekanizmalarının tamamen dışında kalıyor. Aynı şey dünyanın dört bir yanında hane içinde ücretsiz emeğe dayalı işlerin büyük bir kısmını yapan kadınlar için de geçerli. Güvencesiz ekonomide çalışan birçok işçinin sosyal mesafe kuralına uyma imkanı yok; buna karşılık diğer insanların sosyal mesafede durabilmesini kargo çalışanları ve kuryeler gibi çalışanlar mümkün kılıyor. Tüm bu çalışma biçimlerinin önemini takdir edecek yeni bir anlayış geliştirebilecek miyiz? Pandemi, daha kapsayıcı koruma mekanizmaları oluşturmak için itici bir güç olacak mı?

Pandeminin yayılmasını kontrol altına almaya yönelik teknoloji kullanımı ile gözetimi birbirinden ayıran bir çizgi çizilmesini talep edebiliriz. Birçok ülkenin dikkatini çeken, ancak görünüşe göre aldatıcı bir model olan Çin, COVID-19’un yayılmasını takip etme ve yavaşlatma çabalarında ağırlıklı olarak gözetim teknolojisini kullandı. Ancak buna benzer güçlü teknolojiler bir kez kullanıma girdiğinde bir daha kolaylıkla terk edilmiyor. Gelişmiş gözetim teknolojilerinin, sağlığımız karşılığında ödememiz gerektiği söylenen bir bedel olduğuna dair Faust pazarlığına karşı koyabilir miyiz?

Son olarak, güveni yeniden tesis etmeyi seçebiliriz. Birçok siyasetçi son yıllarda teknik uzmanlığa saldırmaktan, kanıtları ve bilimi küçümsemekten fazlasıyla faydalandı. “Yalan haber” çığlıklarıyla hakikati susturmayı denediler ve hiç utanmadan gazetecilere saldırdılar. Ama şimdi, tam da hayatlarımızın bilime ve güvenilir, doğru bilgilere erişim imkanına bağlı olduğu bu kadar açık bir şekilde ortadayken, halkın kanıtlara güveni yeniden inşa edilebilir mi?

Seçim bizim. Gelin, doğru seçimler yaptığımızdan emin olalım. Pandemi süresince acı çeken herkesi onurlandırmanın en iyi yolu bu.   

---

David Griffiths
Uluslararası Af Örgütü Program Direktörü