"Biz de anayasal haklarımızı kullanmak istedik ve yürüyüşü devam ettirmeye karar verdik"

ADLİYE MEYDANI

Saat 08:25. Salı. Ankara Adliyesi’nin önündeki görece küçük meydandaki hareketlilikten mesai saatinin çoktan başladığı anlaşılıyor.

Birazdan, ODTÜ kampüsünde 8 yıldır gerçekleştirilen LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’nün dokuzuncusu gerçekleşirken alanda bulundukları için gözaltına alınan 22 ODTÜ’lünün 19’unun “Kanuna Aykırı Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmama” suçlamasıyla yargılandıkları davaya dair basın açıklaması başlayacak. 39. Asliye Ceza Mahkemesi’nde günün ilk duruşmasının konusu ODTÜ’deki 10 Mayıs 2019 tarihli Onur Yürüyüşü olacak.

Duruşmanın bugün görülecek olmasının sebebi aslında küçük bir yanlışlık. Mahkemenin kalem memuru orijinal duruşma günü olan 12 Kasım’ı çevrimiçi yargı altyapısı UYAP’a haneleri karıştırarak 21 Kasım olarak girmiş. 

***

10 kadar öğrenci adliyenin merdivenlerinin toplanıyor ancak basın açıklamasını gerçekleştirmeleri mümkün olmuyor. “3 dk içinde dağılmazsanız müdahale edeceğiz.” diyen polis memuru ekliyor: “Zaten adliyedeyiz…” parmağıyla binayı işaret ederek: “isterseniz suç duyurusunda bulunabilirsiniz.”


©Yıldız Tar/Kaos GL

Oldukça sert bir polis müdahalesi sonucunda gerçekleşemeyen bir Onur Yürüyüşü nedeniyle haklarında açılan dava ile ilgili ODTÜ’lülerin yapmak istedikleri basın açıklamasının yine polisin uyarısıyla gerçekleşememesindeki ironiyi düşünürken; öğrencilerden duruşmanın 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nin daha geniş salonunda görüleceğini bilgisini alıyorum. Merdivenleri çıkıp adliye binasına giriyorum.

ADLİYE

Salon değişikliği bilgisini Danışma’dan teyit etmek mümkün olmasa da, ağır ceza salonunun dördüncü kattaki yerini öğrenebildim.

Koridor
Saat 08.43.

15. Ağır Ceza’nın koridorundaki 2 sivil giyimli polis memurundan doğru salona geldiğimi öğreniyorum. Birkaç dakika içinde koridordaki sivil ve üniformalı memurların sayısı 5’e çıkıyor. Öğrenciler ve avukatları da geldi. İzleyiciler de artık koridorda.

Bir memur telsizine herkesin duyacağı bir sesle konuşuyor:

“Anlaşıldı. Burada güvenlik önlemleri alındı.”

Ansızın, bir alışveriş arabasının koridordaki kalabalığı yardığına şahit oluyorum. Arabanın içinde klasörler var. Arabayı taşıyan memur ve ardından davanın hâkimi duruşma salonuna giriyorlar.

Ben de arkalarından giriyorum.

Duruşma Salonu
Salonda henüz ben, kürsüdeki hâkim ve birkaç memurdan başka kimse yok.

Oldukça güler yüzlü görünen hâkim, “aşağıdaki insanların yanlış yerde beklememesi için” adliye girişindeki birimlere bilgilendirme yazısı yazılması talimatını veriyor. Önündeki dosyayı gözden geçiriyor.

26 izleyici, 5 sanık ve 6 avukat sandalyesi kapasiteli bir salon burası. Sadece sanık sayısının 19 olduğunu düşününce, koridordaki kalabalığın buraya nasıl sığacağını merak ediyorum.

Memurlar, sanıklar ve izleyicileri ayıracak şekilde yeniden dizayn etmekte zorlandıkları salonun kaç kişi alacağını tartışıyorlar:

- 20 kişi alır.

- 20 kişi almaz. Şurayı alır. 15 alır yahu sadece.

İzleyici sandalyeleri sanıklar için ayrılıyor. İzleyiciler için geriye 9 sandalyelik yer kalıyor.

Yerine oturan hâkim ve görevli bir memur konuşuyorlar. Memur görevini yapmakta oldukça istekli: “Ayakta alalım mı? Başkanım, biz onlara bırakırsak içeri girmek isterler. Hâkim, salona “alabildiği kadar” izleyici alınması talimatı veriyor.

***

Sanık öğrenciler 09:15’te isimleriyle içeri çağrılmaya başlandı. ODTÜ’lü 18 öğrenci ve bir araştırma görevlisi tek tek sanık koltuklarına geçiyorlar. ODTÜ’nün Öğrenci Temsilcileri Konseyi başkanı da aralarında. Üzerinde ince bir şerit halinde gökkuşağı olan bir tişört var. 

Savunma makamındaki 9 avukat yerlerine geçiyorlar. Hacettepe Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Ankara Barosu LGBTİQ+ Hakları Merkezi Başkanı Av. Doç. Dr. Öykü Didem Aydın da öğrencilerin avukatları arasında.

Salondaki dikkat çekici bir ayrıntı da avukatların bulunduğu masanın üzerine dizilen dosyaların renklerinin gökkuşağı renklerinden seçilmiş olması.

İzleyiciler
Salon birkaç dakika içinde ağzına kadar doldu.

Salonda kimin sanık kimin izleyici olduğunu ilk bakışta kestirmek güç. Yaklaşık 50 kişilik izleyici kitlesi; Antalya BİZ Derneği, Ankara Barosu LGBTİQ+ Hakları Merkezi,  ve Gökkuşağı Aileleri Grubu’nun da aralarında bulunduğu sivil toplum örgütü temsilcileri, gazeteciler, öğrenciler ve diplomatik misyon gözlemcilerinden oluşuyor. Danimarka, İngiltere, İsveç, İspanya ve Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu duruşmaya gözlemci göndermiş.

Bu yoğun izleyici kitlesinin kahir ekseriyeti ayakta. Oturanlar birbirlerini sıkıştırarak oturmak zorunda. Davayı izlemeye gelen öğrencilerin bir kısmı da salonun zemininde oturuyor. İçeride adım atmak mümkün değil.

Duruşma
Duruşma 09:30’da başladı.

Bir savunma avukatı, hâkimin yanlış yakalıklı cübbe giymiş olmasına itiraz etti. Ceza davalarında kırmızı yakalıklı cübbe giyilmesine rağmen; hâkim, yeşil renki hukuk davası cübbesi giymiş.

Avukatların daha geniş bir salon talebine rağmen mevcut salonun duruşmaya tahsis edildiği kayıtlara geçiriliyor.

Savunma avukatları
Avukatlar, sanık öğrencilerin ifadesinin alınmasına geçilmeden önce  delillerin sanıklarla tek tek ilişkilendirilmemesi,  ifade ve toplanma özgürlüğünün barışçıl bir kullanımından ibaret bir olayın yargılamaya konu olmamasının gerekliliği,  Onur Yürüyüşü’nün yasaklandığına dair herhangi bilginin dosyada bulunmaması gerekçeleriyle, iddianamelerin iadesini veya sanıkların derhal beraatini talep ediyorlar.

Talepler reddediliyor.

Sanık Öğrencilerin Savunmaları
Saat 10:00. Artık sanıklar kürsüye gelecekler. O gün yaşananları aradan geçen altı aydan sonra mahkemede ilk kez anlatacaklar.

On dokuz ODTÜ’lünun oldukça iyi hazırlanmış bir savunma stratejisi var. Her öğrenci tek tek o gün nasıl gözaltına alındığını anlatıyor. Bazıları anayasal haklarını kullanmak üzere orada olduklarını ve bu nedenle gözaltına alındıklarını söylerken, bazıları sadece kampüsün o kısmında bulundukları için kendilerini sanık kürsüsünde bulmuşlar. O günü ve niçin orada bulunduklarını anlattıktan sonra savunma avukatlarının kendilerine çapraz sorgu usulü sorduğu sorulara kısa ve açık cevap verdiler. Böylelikle, yargılandıkları davaya konu olan anlarda gerçekleşen polis şiddeti iddialarını da kendi tanıklıkları üzerinden kayıt altına almış oldular.

Müdafi avukatları, duruşmadan önce öğrencilerin ifadelerinin SEGBİS ile kaydedilmesi için salonda altyapı hazırlanmasını talep etmişlerdi. Bu talep mahkeme tarafından kabul edildi. Sanık ODTÜ’lülerin toplam 3 saat 35 dakika sürecek olan ifadeleri kelimesi kelimesine dosyaya girecek.

İlk ifadeyi vermek üzere Biyoloji Bölümü öğrencisi Melike İrem Balkan kürsüye geldi.

Melike İrem Balkan, Onur Yürüyüşü’nün ODTÜ’de ilk kez düzenlenmediğini ifade etti. Bu geleneğin kampüsteki 9 yıllık geçmişini anlattıktan sonra, Ankara Valiliğinin “LGBTT, LGBTİ vb.” örgütlerinin tüm etkinliklerini “süresiz olarak” yasakladığı 19 Kasım 2017 tarihli kararını ve yasaklama kararını kaldıran yargı kararını izleyen hukuki süreçleri izah etti.  Bu süreçlere paralel olarak ODTÜ rektörüyle görüşme girişimlerinin sonuçsuz kaldığını belirtti. Rektörlüğün “yasaklama kararı” karşısında, anayasal haklarını kullanmak istedikleri için Onur Yürüyüşü’nü gerçekleştirmek istediklerini ifade etti:

“(…) biz de anayasal haklarımızı kullanmak istedik ve yürüyüşü devam ettirmeye karar verdik. Başından beri bir provokasyona yer vermeden, polisle bir gerginlik olmadan hazırlıklara başladık.

Balkan yürüyüşün hazırlanışını anlattı:

“Önden, üniversitenin merkezî bir yerine iki tente ve bir gökkuşağı bayrağı koyduk. Bize saat 2’de eğer bayrağı kaldırmazsak müdahale olacağı söylendi. Biz de bayrağı kaldırdık. 2 tente kalmıştı. Bu kez polis, bu tenteleri de kaldırmazsak müdahale olacağını söyledi. “

Bayrak kaldırıldıktan sonra etkinliğe üç buçuk saat olmasına ve etkinlik alanında henüz 10 kişi olmasına rağmen, tente uyarısı sırasında 100 polis memuru öğrencilerin etrafını sararak onları “abluka altına” almış.

Balkan’ın sonraki cümlesiyle duruşma salonundaki yüzlerde bir tebessüm belirdi:

 “Tenteler herhangi eylemde bulunamazlar.”

Derin bir nefes alan Balkan devam etti:

“Sırf sıkıntı olmasın diye… Tenteleri de kaldırdık.”

Yürüyüş saati

“Yürüyüş saatine doğru insanların gelmeye başladıklarını gördük. Geldiler ve oturdular. Sadece oturdular, slogan atmadılar. Bu saatlerde çevremiz tekrar polislerce sarıldı. Görüşme talep ettiler. Orada bulunmanızın rektörlük tarafından yasaklandığını söylediler. Ankara Valiliği’nin böyle bir yasağı yok. Kaldı ki, ortada bizim yaptığımız bir etkinlik de yok. Sadece oturma var. Slogan atma, bayrak açma, yürüyüş yok.

Ancak polisler ‘Biz sizin ne yapacağınızı biliyoruz, siz bu okulun öğrencisi değilsiniz. 3 dakika içinde dağılmazsanız müdahale başlayacak’ dediler. Arkadaşlar dağılıyoruz dedik. Ben ve Özgür ‘dağılıyoruz, kampüsün her yeri bizimdir’ dedik.

Kendilerine, ortada Onur Yürüyüşü’nü yasaklayan bir kararının olmadığını söyledim. Konuya ilişkin Ankara Barosu ile görüşebileceklerini, baro yetkilisi avukatın aynı zamanda vekilim olduğunu söyledim. Kendisi bir baronun görevlendirdiği bir kamu görevlisi olarak ODTÜ’ye giremedi. Görevini yerine getirmesi engellendi.”

“Biz eyleme başlamamıştık bile. Tek bir slogan atmamıştık henüz. Sadece kampüsün her yerinde var oluyoruz.”

ODTÜ Kampüsü'nde Polis Amiriyle Diyalog
Kampüse giren düzinelerce polisle yüzlerce öğrencinin karşı karşıya geldiği ve gerginliğin arttığı sıralarda polis amiri, Balkan ve duruşmada ondan sonra savunma yapacak olan Gür'le görüşmeyi talep etmiş. İki öğrenciye doğrudan isimleriyle hitap eden polis amiri yürüyüşün yasaklandığını ve yürüyüşe müdahale edeceklerini söylemiş.

"Yasak kararı"na ilişkin polislerle görüşecek olan Balkan'ın baro görevlisi avukatı içeri giremediği için, Balkan durumu polis amirine şöyle izah etmiş:

“Öğrenciler kampüslerinin istedikleri yerinde oturabilirler. Eyleme ve yürümeye yasağınız varsa, eyleme yürümeye yasağınız vardır. Kampüste oturmaya yasağınız varsa kampüste oturmaya yasağınız vardır.

Ama eylem yasağı vardır diyerek insanların oturmasını engelleyemezsiniz.”

Polis amirinin Balkan'ı dinledikten sonraki kafa karışıklığından kaynaklanan kısa süreli sessizliği Gür bozmuş:

"İnsanlar kendi özgürlüğüyle var oluyorlar burada. Biz bir şeyin çağrısını da yapmıyoruz şu anda."

Balkan’ın aktardığına göre polisin yanıtı şu olmuş:

"Son ikazım Özgür. Ben sana söylüyorum. Ben, söylüyorum sana Özgür. Polemik yapmak istemiyorum."

Bunun üzerine Balkan eklemiş:

“Biz şu anda herhangi yürüyüş de yapmıyoruz herhangi toplanma da yapmıyoruz.”

10 Mayıs’taki Polis Müdahalesi

“Saat 17:00’de polis bizi takip ederek herhangi çağrı yapmadığımız alana geldi. Eylemlilik hali, bayrak veya flama olmamasına rağmen gelip insanları hedef aldı. Kampüste birçok insan grubu olmasına rağmen neden bizim hedef alındığımızı anlamadık.

Ben polise arkamı dönmüş gitmeye çalışırken gözaltına alındım. 5.03’te gözaltı aracının içindeydim.

Bir emniyet amirinin Balkan’ı parmakla göstermesi sonucu etrafını on polis memuru sarmış. Arkasından gelen polis memurları Balkan’ı gözaltına almış.

Tüm bu süreçte bir tek slogan atmadığını ifade eden Balkan’ın gözaltından hemen sonra attığı “Neredesin Aşkım?” sloganı iddianameye eklenmiş.

“Niçin Onur Yürüyüşü Yapıyoruz?”
Balkan, savunmasının son bölümünde, onur yürüyüşü yapmanın neyi ifade ettiğine, niçin bu yürüyüşü yapmak istediklerine ve neden bir araya geldiklerine değindi:

“Her şeyden önce buradaki ve dava dosyasındaki videolardaki insanların yüzlerine bakmak gerekiyor. Bunlar her gün şiddete maruz bırakılan, ofisleri basılan, nefret ve şiddete maruz kalan insanlar. Aslında onur yürüyüşü sadece bizim kutlamamızdan ibaret değil. Aynı zamanda varlığımızı tekrar kanıtladığımız bir yürüyüş.

Polonya'da faşist grupların saldırısına uğrayan, Gürcistan'da ofisleri nefret dolu kitleler tarafindan ablukaya alınan, Rusya'da her hareketi takip edilen ve hapse atılan ve Türkiye'de biber gazi, plastik mermi ve orantısız güçle karşılaşan bizler hala gururla ve korkusuzca sokağa çıkıyoruz.

Bize, bedenlerimizin bize ait olmadığı söyleniyor. Kimi seveceğimiz söyleniyor.

Hayatımda tanıştığım en cesur ve en dirayetli insanlar LGBT aktivistleriydi.”

İfade sırası bu kez eski ODTÜ ÖTK Başkanı Özgür Mehmet Gür’de. Cevval ve kendinden emin bir tonla konuşmaya başlıyor.

Biyoloji Bölümü öğrencisi Gür, savunmasına LGBTİ+’ların kim olduğunu anlatarak başlıyor. LGBTİ+ Hareketi’ni 1969’daki Stonewall Ayaklanmaları’ndan Gezi’ye bağlamına oturttuktan sonra, ODTÜ LGBTİ+ Dayanışmasının çalışmalarına 23 yıl önce başladığını ifade ediyor.

Gür, Ankara Valiliği’nin LGBTİ+ etkinliklerine “süresiz yasak” kararının Cumhurbaşkanı’nın 2017’de bir siyasi partiyi, %20 LGBT kotası uygulamasından dolayı eleştirmesinden dokuz gün sonra alındığını belirtiyor.

Polisin ODTÜ’deki Onur Yürüyüşü’ne müdahale ederken de, bu sabah adliyenin önündeki basın açıklamasına engel olurken de “3 dakikanız var” uyarısını tekrarladığına dikkat çekiyor.

9. ODTÜ Onur Yürüyüşü’ne anayasal hakkı olduğu için katıldığını söylüyor.

Polisin öğrencileri tehdit ettiğini ve sözel şiddete maruz bıraktığını belirten Gür’ün gözaltı sırasında ağzı polis tarafından zorla kapatılmış. Gür sadece okulda 1,5 saat gözaltında tutulmuş.

Gür, öğrencilerin büyük bir kısmının hiçbir soruşturma olmadan Ankara Emniyeti’nin yazdığı yazıyla burslarının kesildiğini de ayrıca ifade etti.

Araştırma Görevlisi Mehmet Mutlu’nun Savunması
Sanık kürsüsüne gelen sanık bu kez Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden bir araştırma görevlisi. Kendisi aynı zamanda Eğitim-Sen’in ODTÜ’deki eski işyeri temsilcisi ve halihazırda üyesi. Mahkemeye yazılı savunmasını ileten Mutlu, savunmasını sözlü olarak özetleyecek.

Polisin ilk sert müdahalesi sırasında Bahçelievler'deki Milli Kütüphane’de bulunan Mutlu, olaydan haberdar olunca öğrencilerin ve meslektaşlarının güvenliğine dair endişe duyması, "sendikal ve politik amaçlarla söz ve eylem özgürlüğünü kullanmak üzere, üniversite özerkliğinin kaldırılmasına engel olmak için ODTÜ'ye geldiğini" ifade ediyor. Polisin zaten dağılmakta olan bir gruba müdahale ettiğine dikkat çekiyor.

 “Daha iyi bir iddianameyi hak ediyordum.”

Mutlu polise zaten dağılan öğrencilere niçin müdahale ettiğini sorduğunda, yanıt “sinkaflı ifadeler” eşliğinde “Geçti o iş…” olmuş. Polisin müdahaleyi sert bir şekilde sürdürmesi üzerine Mutlu, kimseye dokunmadan “Yapmayın” demiş ancak hakaret edilerek gözaltına alınmış. 

İddianamede Kronolojisindeki Yanlışlık İddiaları
Şu ana kadar ifade veren tüm sanıklar, iddianamedeki olayların zamanlamalarının gerçeği yansıtmadığını değişik bağlamlarla açıkladılar. Sanık öğretim görevlisi Mutlu da iddianamede “gerekli ikaz anonsları olarak” ifade edilen polis uyarılarının zamanlamalarının kayıtlara yanlış geçirildiğini ifade ediyor.

“Yakalama ve gözaltı farkını bilmeyen amirlerce ortada hukuki bir sebep olmadan gözaltına alındım.”

“Bütün adlî kolluk görevlilerinin yakalama, gözaltına alma, muhafaza altına alma ve ifade alma işlemlerinin yürütülmesinde uyulacak usul ve esasları düzenleyen” Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nin 6. Maddesi:

Yakalama işlemi bir tutanağa bağlanır. Bu tutanağa yakalananın, hangi suç nedeniyle, hangi koşullarda, hangi yer ve zamanda yakalandığı, yakalamayı kimlerin yaptığı, hangi kolluk mensubunca tespit edildiği, haklarının tam olarak anlatıldığı açıkça yazılır.”

Mutlu ve diğer sanık öğrenciler dosyadaki yakalama tutanaklarında eksikler olduğunu, yakalamayı gerçekleştiren polislerin isminin ve yakalamalarının gerekçelerinin dosyada bulunmadığını belirttiler.

Polisin Absürd Saiklerle Gerçekleştirdiği Gözaltılar
Öğrencilerin aktardıklarına göre, kampüsteki emniyet güçleri gözaltı işlemlerini oldukça ilginç gerekçelerle yapmışlar. Öğrencilerin savunmalarından birkaç gözaltı pratiği:

  • “Olayı merak edip kapıya doğru yürüdüm. Oturdum. Bir sigara yaktım. Birisi beni gösterdi: ‘bunu da alalım’ dedi. Gözaltına alındım. Benim için hikaye çok kısaydı ve bu kadardı.”
  • “Deney yapıyordum. Sigaraya çıktım. Fotoğraf çektim. Polis ‘çekemezsin’ dedi. ‘Sen de çekiyorsun’ dedim. ‘Ben çekerim’ dedi. Ben de kendimi çektim. Bir selfie çektim. Gözaltına alındım. Polis tarafından darp edilmeye başlandım.”
  • “Plastik mermilerle rastgele ateş ediyorlardı. Bu sırada yere yat dendi. Yere yattım. Beni neden gözaltına alıyorsunuz diye sordum? Gidince anlarsın dendi. Ters kelepçeye maruz kaldım.“
  • “Polisin nefretle sağa sola gaz attığını gördüm. Bir arkadaşımın güvenliğinden endişeye düştüğüm için yaklaştım. Yapmayın dedim. Gözaltına alındım. “
  • “Evime giderken, iki tane polis “gel bakalım” dediler. Neden, dedim. Fotoğraflarımızı çektin dediler. Gözaltına alındım.”

ODTÜ’deki Onur Yürüyüşü günü polisin muamelesine dair iddialar bunlarla sınırlı değil. Çeşitli işkence iddiaları da mahkeme tutanaklarına geçti.

Kötü Muamele ve İşkence İddiaları

Duruşma boyunca sanık kürsüsünde konuşan 19 sanığın büyük çoğunluğu işkence, hakaret, sözlü taciz ve orantısız şiddetin de aralarında bulunduğu değişik suretlerde kötü muamele pratiklerine maruz kaldıklarını veya şahit olduklarını ifade ettiler. Müdahale sırasında her öğrenci 3-10 arası polis memurunun üzerine çullanmasıyla gözaltına alınmış. Bazı gözaltılarda ters kelepçe kullanılmış.

“Polis Bizden Nefret Ediyordu”
Birer birer kürsüye gelen öğrencilerin polis şiddeti iddiaları SEGBİS sistemiyle kayıt altına alındı:

  • “Polislerden biri, kolu şişen bir arkadaşa: sen de ne güzel uçtun orda dedi. Kız arkadaşıyla Çatı’da yemek yiyen bir arkadaşıma kaskla vurulduğuna ve ayaklarının yerden kesildiğinde şahit oldum.“
  • “Sevdiğim bir hoca olan Mehmet Mutlu ya sevdiğim için sarıldım. Güvenlik Şube amiri üzerime koşmaya başladı. Birisi beni tutup yumruk attı.“
  • “Yakın mesafeden 15cm biber gazına maruz kaldım.“
  • “Biz biber gazı nedeniyle nefes alamıyoruz. Polis ,bir kadın arkadaşın kalçasına çok yakın bir mesafeden sıkmaya başlayınca arkadaş çığlık atmaya başladı. Tepki gösterince gözaltına alındım.“
  • “Polislerin beni tuttukları polis otomobilinin önünde bir polis aracı daha vardı. Aracın yanına bir arkadaşım getirildi. Kafası polis otomobiline sert bir şekilde vuruldu. Arabaya bindirildi.”
  • “Yaklaşık 10 polislik bir grubun içine atılmıştım. Hepsi nefretle tekme atıyorlar, biber gazı sıkıyorlardı.“
  • “Kavgayı ayırmaya çalışırken, alındım. Aramızda fiziksel bir mücadele yaşanmadı. Buna rağmen, arkadan kelepçelendim. İttirilmek suretiyle hırpalanmaya devam ettim. Kelepçem bu sırada iradem dışında yere düştü. Bunu polislere kendim söylememe rağmen tartaklandım. “
  • “Polis bacağını aç dedi. Açtım. Tekme attı, böyle açacaksın dedi.“
  • “Beni aldıkları sırada beni korumaya çalışan iki arkadaşımın darp edildiğine şahit oldum ve üzerime gaz sıkıldı.  Merkez mühendislik binasının duvarına diğerleri gibi yaslandırıldım. Etrafıma bakmam engellendi. Bir polis memuru bacağını aç diyerek bacağıma vurdu. Bundan dolayı bacağımda yaralar oluştu. Bize herhangi pansuman vs. olmadı.“

    Duruşma boyunca üç kez gündeme gelen bir konu da salondaki sivil giyimli polis memurları oldu. Bir memurun hâkim kürsüsüne yaslanması ve savunmalarını icra eden sanıklarla göz teması kurması üzerine avukat Öykü Didem Aydın tepki gösterdi. En az bir polis memuru salonu terk etti.

İddianamedeki Suçlamalar
Öğrencilerin “yasaklanan” Onur Yürüyüşü etkinliğinin gerçekleşeceği alandan ayrıldıktan sonra kampüsün başka bir alanına geçmeleri, iddianamede zor kullanımına gerekçe olarak gösterilmiş. Dosyaya delil olarak giren sloganlar şunlar:

  • Üniversiteler Bizimdir Bizimle Özgürleşecek
  • Neredesin Aşkım
  • Buradayım Aşkım Ay Ay Ay
  • Rektör İstifa
  • Verşan ODTÜ’ye Rektör Olamaz

İddianamede 19 sanık hakkında suçun maddi unsurları olarak: dağılmama yönünde talimatlar verme, dağılmamakta direnme, yakalama işlemini engellemeye çalışma, şüphelilere dağılmamaları yönünde söylemlerde bulunma iddiaları yer almış.

Bir öğrenci de “kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret”le suçlanıyor. Polisin yakın mesafeden ısrarla görüntü kaydını aldığını ileri süren öğrenci, polisin bu ısrar karşısında öfkelenip “madem çekiyorsun bunu da çek” dediğini ifade etti.

Sanıkların büyük çoğunluğu iddianamedeki olayların kronolojisindeki muhtelif saat ve dakika bilgileriyle olayların akışının kayıtlara yanlış geçirildiğini ileri sürdüler.

Avukatların Savunmaları
Müdafaa makamı adına ilk söz alan İzmir Barosu LGBTİ Hakları Komisyonu üyesi Mahmut Şeren, polisin hem Onur Yürüyüşü gününde hem de duruşma günü aynı “3dk içinde dağılın” uyarısını yaparak aynı gerekçelerle barışçıl toplanma özgürlüğüne müdahale ettiğini ifade etti.

Günün başından beri oldukça fazla sayıda işkence iddiasının kayıtlara geçtiğini belirten Şeren cezasızlık vurgusu yaptı:

“İnsanların eşcinsel ve trans oldukları için şiddet gördükleri bir ülkede LGBTİ+'ların hak savunuculuğu çok kıymetlidir ve devlet tarafından korunmalıdır.”

Bir grubun içinde bulunmanın gözaltı tedbiri için tek başına yeterli olmadığını ifade etti.

“Sanıklar duvara dönüp bekletildiklerinden bahsetti. Bu, 1980’lerden sonra terk edilen bir pratiğin geri getirilmesidir. Aynısı ters kelepçe için de geçerli. Hiçbir delilde zor kullanmaya direnme yok. Kolluk kuvvetleri ve ne yazık ki savcılarımız slogan atmayı direnme olarak görüyorlar.”

Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın barışçıl toplanma hakkını garanti altına aldığını belirttikten sonra ekledi:

“Eğer yetkililer illa ki bu yürüyüşü istemiyorlarsa, yapabilecekleri tek şey o yürüyüşe katılmamaktır.”

Şeren’in sanıkların beraatını talep etmesinin ardından, avukat Doç. Dr. Öykü Didem Aydın öncelikle bir yasaklama kararının varlığının tespiti için valiliğe yazı yazılmasını mahkemeden istedi.

Olay günü Ankara Barosu’nun görevlendirdiği bir avukat olarak, kendisinin kampüse alınmaması talimatı verdiğini ifade ettiği rektör Prof. Dr. Verşan Kök hakkında suç duyurusunda bulunduğunu belirtti. Kolluk kuvvetlerinin sert müdahalesi için “sürek avı” benzetmesini yaptı.

Etkinliğin yasaklanıp yasaklamadığına ilişkin, görülmekte olan mahkemenin kanuniliğinin idare mahkemesinin kararına da bağlı sayıldığını ifade etti.

Barışçıl toplanma ve gösteri hakkının kamu düzenini tesis ettiğini ifade eden Aydın LGBTİ+ Onur Yürüyüşünü tanımladı:

“Nefreti ve şiddeti reddeden; sıcaklığı ve samimiyeti merkeze alan bir yürüyüştür. Bu bağlamda müvekkillerimiz polisin işini de yapıyor."

"LGBTİ’ye dair farkındalık yaratmak, bir bayram, festival havası içinde, ülkemizde de kutlanan, bir onur yürüyüşü düzenlemek istediler.”

Aydın gayet enerjik bir şekilde savunmasını yaparken hâkimle sıklıkla göz teması kurdu. Savunmasını yaparken, avukatların bulunduğu masanın yanındaki koliden üzerinde “Yasak Ne Ayol” yazılı bir “lolipop” çıkartıp bunu hâkim ve izleyicilerin göreceği şekilde havaya kaldırdı.

Aydın’ın geniş bir çerçeveden hukuki ve kavramsal bir tartışma yürüterek gerçekleştirdiği savunmasının sonunda beraat talep etmesinin ardından diğer avukatlar da beraatle birlikte “okulun huzur ve sükununu bozan” kolluk kuvvetleri hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep ettiler.

Karar
Saat 16:10.

Hâkim kararı duruşma tutanağına kaydettiriyor.

Mahkeme,

  1. Yargılamaya mesnet teşkil eden yasaklama kararının durumunun öğrenilmesi için idare mahkemesine valiliğin yasak kararına ilişkin dosyanın sorulmasına,
  2. Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün ilgili birimlerinden “ODTÜ'de 10/05/2019 tarihinde gerçekleşen fiillere ilişkin görüntülerin tamamının” istenmesine,
  3. bu görüntüler edinildikten sonra “tarafsız bilirkişi heyeti tarafından inceleme yaptırılması talebinin değerlendirilmesine” karar verdi.

Hâkim, savunma makamının haklarında kötü muamele ve işkence iddiaları bulunan polisler hakkında suç duyurusunda bulunulması talebini reddetti. SEGBİS’le kayda geçirilen tüm kötü muamele iddiaları hakkındaki karar duruşma tutanağına şöyle geçti:

“Sanık müdafilerinin 10/05/2019 tarihinde ODTÜ'de görev yapan kolluk görevlileri ile ilgili Ankara CBS'ye (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı) suç duyurusunda bulunabileceklerinin sanık müdafilerine ihtaratına,”

Hâkim, talebin reddine gerekçe olarak polislerin isminin bilinmemesi gösterdi. Ancak hâkimin bu sözlü ifadeleri tutanağa geçirilmedi. Sanıklardan biri şiddet olaylarının faili olarak bir 3. sınıf emniyet müdürünün ismini zikretse de duruşma sona erdi.

***

Dava toplam 5 saat 40 dakika sürdü. 39. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma, SEGBİS sistemi üzerinden Bursa Adliyesi’nden salonun asıl sahibi olan 15. Ağır Ceza Mahkemesine gelen aramalarla 3 kez bölündü. Davanın hâkimi duruşma boyunca sınavı olan öğrencilerin salonu terk edebileceklerini birkaç kez ifade etti. Öğrencilerden bir tanesinin kuantum mekaniği sınavı nedeniyle savunmasını yaptıktan sonra salondan ayrıldığı da kayıtlara geçti.

ODTÜ Onur Yürüyüşü davasının bir sonraki duruşması 12 Mart 2020, saat 09:00’da görülecek.

---

Batuhan Durmuş
Dava Gözlem Program Sorumlusu
Uluslararası Af Örgütü Türkiye