Nijerya: Ogoni’de dokuz aktivistin keyfi infazında suç ortağı olan Shell şirketi Hollanda’da yeni bir dava ile karşı karşıya

Uluslararası Af Örgütü, Hollandalı petrol devi Shell’in, 1990’lı yıllarda Nijerya’da o dönem iktidarda olan askeri hükümet tarafından ölüm cezasına mahkum edilen dokuz kişinin hukuksuz bir şekilde gözaltına alınmasında, tutuklanmasında ve infazında suç ortağı olduğunu belirtti. Şirket, Hollanda’da infazların dördü hakkında yeni ve çok ciddi bir davayla karşı karşıya.

Dava, infaz edilen aktivistlerden Dr. Barinem Kiobel’in eşi Esther Kiobel ve üç kadın tarafından mahkemeye taşındı. Esther Kiobel, eşinin ölümünden bu yana 20 yılı aşkın bir süredir Shell’e karşı yasal yollarla mücadele ediyor. Dr. Barinem Kiobel, 1995 yılında yazar ve insan hakları savunucusu Ken Saro-Wiwa ve yedi kişiyle birlikte ölüm cezasına mahkum edilerek infaz edilmişti. İnfaz edilen dokuz aktivist, olayın yaşandığı Ogoni bölgesine atfen “Ogoni Dokuzlusu” olarak anılıyor. İnfazlar o dönemde tüm dünyada büyük bir tepkiye yol açmıştı.

Esther Kiobel Shell’i, eşinin hukuksuz bir şekilde gözaltına alınarak tutuklanmasında, kişisel bütünlüğünün ihlal edilmesinde, adil yargılama ve yaşam haklarının çiğnenmesinde ve kendi aile yaşamı hakkının elinden alınmasında suç ortağı olmakla suçluyor. Uluslararası Af Örgütü, Esther’in avukatlarına davayı Hollanda’ya taşımaları konusunda yardımcı oldu. Kuruluş aynı zamanda Shell’in infazlardaki rolünü detaylı bir şekilde ortaya koyan In The Dock (Rıhtımda) başlıklı yeni bir bilgi notu yayımladı.

Konuyla ilgili açıklamada bulunan Uluslararası Af Örgütü Kıdemli Araştırma Direktörü Audrey Gaughran, “‘Ogoni Dokuzlusu’nun infazı tüm dünyayı şoke etti. Shell bu ölümlerdeki suç ortaklığı konusunda hesap vermekten 20 yılı aşkın süredir kaçıyordu. Ancak Esther Kiobel’in bu kurumsal Golyat’a karşı gösterdiği kararlılık ve cesaret sayesinde geçmiş nihayet su yüzüne çıkıyor” dedi.  

Gaughran açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Bugün Esther Kiobel’in zorlu mücadelesinde bir dönüm noktasındayız. Shell, Ogoni bölgesinde bıraktığı kanlı ayak izlerine dair bir cevap vermek zorunda.”

Şiddetli bir baskı

İnfazlar Nijerya ordusunun, yazar Ken Saro-Wiwa'nın öncülüğünü yaptığı Ogoni Halkının Yaşamını Sürdürmesi Hareketi (MOSOP) tarafından düzenlenen protestoları susturmak için yürüttüğü şiddetli bir baskının doruk noktasıydı. MOSOP, kendi bölgelerinden çıkarılan petrollerle bir dizi insan zengin olurken, sızıntıların ve yakılan gazın “Ogoni bölgesinde çevrenin tamamen kirlenmesine yol açarak, yörelerinde ekolojik bir felaket yaşanmasına sebep olduğunu” savunuyordu. 1993 yılının Ocak ayında ise MOSOP, Shell’in Ogoni bölgesinde artık faaliyet yürütmesinin istenmediğini ilan etmişti. 

Askeri yetkililer MOSOP’un protestolarına şiddetle karşılık vererek, cinayetler, işkence ve tecavüz de dâhil olmak üzere ciddi insan hakları ihlalleri işledi.

Protestoları durdurmak, Nijer Deltası bölgesinde faal petrol kuyularının işletiminde iş ortakları olan Shell ve Nijerya hükümeti için başlıca bir endişe kaynağıydı. İnfazların gerçekleştirildiği dönemde Shell açık ara tüm Nijerya’da faaliyetlerini sürdüren en önemli şirketti. Shell neredeyse günde bir milyon varil ham petrol üretiyordu. Bu rakam Nijerya’nın toplam günlük petrol üretiminin hemen hemen yarısına eşitti. Nijerya’nın petrol ihracatları, ülkenin yurt dışı kaynaklı gelirinin yaklaşık yüzde 96’sını oluşturuyordu.

Shell’in hükümeti Ken Saro-Wiwa ve MOSOP’u durdurması için teşvik ettiğini söyleyen Audrey Gaughran, “Bunu yapmanın bu kişilere karşı büyük ihtimalle insan hakları ihlallerine yol açacağının bilincindeydiler. Shell, Nijerya ordusunun Ogoni bölgesindeki protestolara aşırı şiddet ile karşılık verdiğine dair çok sayıda delile sahipti” dedi.   

Dokuz aktivist tutuklanmadan haftalar önce, Shell Nijerya’nın Yönetim Kurulu Başkanı dönemin Cumhurbaşkanı General Sani Abacha ile bir görüşme yaparak “Ogonililer ve Ken Saro-Wiwa sorununu” dile getirmişti. Bu, Shell’in Ogoni protestolarını bir “sorun” olarak tanımlamak için ordu ve güvenlik güçleri ile ilk defa temasta bulunuşu değildi. Shell yetkililere MOSOP protestolarının ekonomik sonuçlarını defalarca hatırlatmıştı.

“Shell, Ken Saro-Wiwa ve MOSOP’u bir sorun olarak göstererek, özellikle de Saro-Wiwa ve MOSOP ile ilişkili olan kişilerin oluşturduğu riskin ciddi ölçüde büyütülmesinde son derece sorumsuzca bir rol oynadı. Shell, hükümetin MOSOP ile ilişki olan kişilerin haklarını sürekli ihlal ettiğini ve Saro-Wiwa’yı hedef aldığını biliyordu,” diyen Audrey Gaughran açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Aktivistler cezaevine götürülerek, kötü muamele gördükten ve adaletsiz bir yargılama ile karşı karşıya kaldıktan sonra bile Shell, mahkûmların gelecekleriyle ilgili herhangi bir endişe dile getirmek bir yana dursun, hükümetle “Ogoni sorununu” ele almanın yollarını tartışmayı sürdürdü. Böylesine bir tutumu askeri hükümetin eylemlerini desteklemek ve teşvik etmekten başka bir şekilde yorumlamak mümkün değil.”

Korkunç bir adaletsizlik

Esther Kiobel, eşleri Barinem Kiobel ile birlikte infaz edilen Victoria Bera, Blessing Eaqo ve Charity Leyula ile birlikte yeni bir dava açtı. Davacılar, Shell’in hukuksuz davranışları nedeniyle yol açtığı zararlar için tazminat ödenmesinin yanı sıra, şirketin eşlerinin ölümüne neden olan olaylardaki rolünden dolayı kamuoyu nezdinde özür dilemesini de talep ediyor.  

1994 yılının Mayıs ayında MOSOP’a muhalif olarak bilinen dört Ogoni şefi öldürülmüştü. Bu olay üzerine hükümet, herhangi bir delil göstermeksizin MOSOP’u suçlamış ve Ken Saro-Wiwa ile Barinem Kiobel’in de aralarında bulunduğu çok sayıda kişiyi gözaltına almıştı. Fiilen MOSOP üyesi olmayan Kiobel, üst düzey bir resmi göreve sahipti ve Ogoni bölgesinde ordunun eylemlerini eleştiriyordu. Kiobel cinayetleri durdurmaya çalıştığını söylemiş, mahkemeye sunulan deliller de verdiği ifadeyi desteklemişti. Uluslararası Af Örgütü, Ken Saro-Wiwa ile Barinem Kiobel’i barışçıl görüşleri nedeniyle tutuklanan ve öldürülen birer düşünce mahkûmu olarak tanımlamıştı.

Tutuklamaların ardından soruşturmada yer alan en az iki tanık sanıklar aleyhinde ifade vermek için hükümetten rüşvet ve Shell’den iş teklifleri aldıklarını açıklamış, hatta rüşvet alırken Shell’in avukatlarının da yanlarında bulunduğunu söylemişti. Shell bu iddiaları bugüne kadar hep reddetti. 

Dört Ogoni şefinin ölümü ile ilişkili olma şüphesi ile tutuklanan Ogonililerin birçoğu gözaltındayken defalarca işkenceye ve çeşitli kötü muamele türlerine maruz kaldı. Davanın başlangıcından sonra bile, bu kişilerin tutuklanmalarından sorumlu askeri komutan sanıkların avukatlarıyla yalnızca kendisinden onay alındığı takdirde görüştürülmelerine izin verdi ve bu görüşmelerin genellikle sadece kendi gözetiminde yapılmasını istedi. Yakınları ne zaman sanıkları ziyaret etmeye çalışsalar, askerlerin saldırısına uğradıklarını söyledi.

Esther Kiobel, eşini cezaevinde ziyaret ettiği sırada askeri bir komutanın saldırısına uğradığını ve iki hafta boyunca yemek veya su verilmeden gözaltında kaldığını iddia etti.

Dokuz Ogonili aktivist 1995 yılının 30 ile 31 Ekim tarihlerinde mahkûm edilerek ölüm cezasına mahkum edildi. O dönemde Uluslararası Af Örgütü ve diğer insan hakları kuruluşları siyasi bir amaca hizmet ettiği ve taraflı olduğu için dava ile ilgili ciddi kaygılarını dile getirdi. Davayı gözlemleyen Britanyalı bir ceza avukatı “Mahkemenin önce cezaya karar verdiğine, ardından da kararı meşrulaştıracak gerekçeleri aradığına” inandığını söyledi. “Mazeretin kötüsü yoktu, yeter ki kullanabilsinler” diyen avukat, mahkemeye sunulan delillerin Barinem Kiobel’in şiddeti durdurmaya çalıştığı iddiasıyla örtüştüğünü de belirtti. Bu dokuz kişi 10 Kasım’da asılarak infaz edildi ve cesetleri hiçbir işareti olmayan bir mezara atıldı.   

Esther Kiobel’in 20 yılı aşkın süredir bu adaletsizliğin gölgesinde yaşadığını anlatan avukatı Channa Samkalden, “Bugün Esther Nijerya’da hayatları petrol sanayisi tarafından yerle bir olan birçok kişinin de sesi haline geldi” diyor.

Samkalden sözlerine şunları ekliyor: “Bu davanın önemi daha büyük olamazdı: Dava, büyük şirketlerin insan haklarını herhangi bir ceza almadan çiğneyebilmesini sağlayan gücünü simgeleyen Shell’in onlarca yıldır süren cezasızlığına bir son verebilir.”

Tehlikeli bir ilişki

Uluslararası Af Örgütü tarafından görülen Shell’e ait kurum içi belgeler şirketin Ogonili dokuz aktiviste yönelik davanın adaletsiz olduğunu bildiğini ve Ken Saro-Wiwa’nın mahkûm edileceği konusunda önceden bilgi aldığını ortaya koyuyor.

Shell bu duruma rağmen Nijerya hükümeti ile yakın ilişkisini sürdürdü, hatta şirket hakkındaki “görüşünü yumuşatması halinde” Ken Saro-Wiwa’ya yardım etmeyi dahi teklif etti.

Shell bu teklifi 1995 yılının Ağustos ayında, Ken Saro-Wiwa askeri cezaevinde tutuklu olarak yargılanırken, Saro-Wiwa’nın erkek kardeşine iletti. Saro-Wiwa’nın kardeşi, Shell’in kardeşinin serbest kalması için yardım önerisinde bulunduğunu iddia ederken, Shell ise şirketin insani veya tıbbi yardım önerdiğini belirtiyor.

“Shell’in olaylara ilişkin yorumuna göre, tutuklu durumda olan, dövülen ve ölüm cezasına mahkûm edilmesi için tertiplenen uydurma suçlamalar ve adaletsiz bir yargılama ile karşı karşıya olan Ken Saro-Wiwa ona sağlanacak insani yardım karşılığında Shell’e yardım etmek konusunda ikna edilecekti” diyen Audrey Gaughran sözlerini şöyle sürdürdü:

“Shell’in neler yaşandığına dair bu versiyonu açıkçası imkânsız. Şayet gerçekse, bu akıllara meydan okuyan bir kurumsal çıkarı ortaya koyuyor.”  

Ken Saro-Wiwa Shell’in teklifini reddetti.

Eşinin ölümünün ardından, Esther Kiobel öldürülme korkusuyla Benin’e kaçtı. 1998 yılında ise halen yaşamını sürdürdüğü ABD’ye iltica etti.  

“Shell ile Nijerya hükümeti arasındaki tehlikeli ilişkinin bugüne kadar ciddi bir şekilde araştırılmadığını” vurgulayan Audrey Gaughran, “Dokuz Ogonili aktivistin infaz edilmesiyle sonuçlanan korkunç olaylar zincirinden onlarca yıl sonra bile Shell’in hâlâ cevapsız bıraktığı pek çok soru var” ifadelerini kullandı.

Gaughran, “Shell’in geçmişinin bu karanlık noktalarını aydınlatmanın vakti geldi. Kaybedilen yaşamları kimse geri getiremez. Ancak hiçbir şirketin, ne kadar büyük ve güçlü olursa olsun, adaletten sonsuza dek kaçamayacağı mesajını vermek için hâlâ bir şans var” dedi.

Uluslararası Af Örgütü, yukarıda belirtilen suçlamaları Shell’e iletti. Shell’in genel merkezi sorulara yeterli bir cevap vermedi. Shell Nijerya ise şu açıklamada bulundu:

“Mektubunuzda [Shell’e] karşı yönelttiğiniz iddialar asılsız ve dayanaksızdır. [Shell Nijerya] bölgedeki ayaklanmayı bastırmak için askeri yetkililerle ortak hareket etmemiş ve Nijerya’da şiddet eylemlerini hiçbir şekilde ne desteklemiş, ne de savunmuştur… Bu suçlamaları her zaman şiddetle reddettik."

Arka Plan

Esther Kiobel Shell’e karşı ilk olarak 2002 yılında New York’ta bir dava açtı. Ancak ABD Yüksek Mahkemesi 2013 yılında, davanın içeriğini tartışmadan olayın ABD’nin yetki alanın dışında olduğuna hükmetti.

1990’lı yıllarda Shell Nijerya, Royal Dutch/Shell’in bir iştirakine aitti (daha sonra birleştiler), şirketin operasyonları ise merkezi Avrupa’da bulunan İcra Direktörleri Komitesi olarak bilinen bir idari yapı tarafından yönetiliyordu. 

---

Daha fazla bilgi veya mülakatlar Uluslararası Af Örgütü’nün Londra’daki basın ofisiyle bağlantıya geçebilirsiniz: [email protected]; + 44 20 74 13 55 66

Veya Esther Kiobel’in avukatı Channa Samkalden ile iletişime geçebilirsiniz: 020-3446200/ 020-3446201