Neredeler? Çin'de Toplu Gözaltılar


İMZACI OLUN

Dışişleri Bakanlığı

Sayın Bakan Mevlüt Çavuşoğlu,

Size, Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Uygurlar, Kazaklar ve çoğunluğu Müslüman diğer etnik gruplardan yaklaşık 1 milyon kişinin sözde “eğitim yoluyla dönüştürme” merkezlerinde keyfi olarak tutulmasına ilişkin duyduğum derin endişe ile yazıyorum.

Çin yetkilileri Ekim 2018 itibari ile gönüllü ve ücretsiz “mesleki eğitim” merkezleri olarak tarif ettikleri bu yerlerin varlığını kabul etmekle birlikte, amacının insanların iş bulmasını ve “faydalı” yurttaşlar olmasını sağlamak olduğunu iddia ediyor. Oysa daha önce bu merkezlerde bulunmuş kişilerin tanıklıkları Çin’in bu iddiasıyla örtüşmüyor. Tanıklıklara göre bu merkezlerde insanlar darp ediliyor, yiyecekten yoksun bırakılıyor ve tek başına hücre hapsinde tutuluyor.

Bu zamana kadar Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde bağımsız, uluslararası ve erişimi sınırlandırılmamış bir inceleme misyonu mümkün olmadı. Oysa neler olup bittiğini yalnızca böyle bir misyon ortaya çıkarabilir.

Sizden, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde görevlendirilmek üzere bağımsız ve erişimi sınırlandırılmamış uluslararası bir veri inceleme misyonunun kurulması için, ilgili mekanizmalar nezdinde etkin bir şekilde çalışmanızı talep ediyorum.

Bu konuda gereğinin yapılacağına inancım tamdır.

Saygılarımla,


Çin’in “siyasi eğitim” politikası nedeniyle yaklaşık bir milyon kişi toplu halde gözaltında. Yaklaşık bir milyon kişinin akıbeti bilinmezken, gözaltına alınanların birçoğunun ailelerine hiçbir bilgi verilmiyor.

Çin hükümeti, Sincan bölgesindeki Uygurlara, Kazaklara ve çoğunluğu Müslüman diğer etnik gruplara yönelik toplu gözaltı, izinsiz gözetim, siyasi telkin ve zorunlu kültürel asimilasyon politikalarını geçen yıl boyunca daha da yoğunlaştırdı.

Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), Çin’in dışında yaşayan ve Sincan bölgesindeki yakınları hala kayıp olan 100’ün üzerinde kişinin yanı sıra, Sincan’daki gözaltı kamplarında işkenceye uğrayan kişilerle görüşmeler gerçekleştirdi.

Rapor: Çin: Neredeler? Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki toplu gözaltılar hakkında cevap verme zamanı

Gözetim Devleti 

Son derece kısıtlayıcı ve ayrımcı bir düzenleme olan “Aşırılıkla Mücadele Düzenlemesi”nin kabul edildiği Mart 2017’den bu yana, Sincan bölgesinde kamplara kapatılan ve çoğunluğu Müslüman olan etnik grupların sayısı hızla artıyor.

Düzenlemeye göre “normal” olmayan sakal bırakmak, peçe veya başörtüsü takmak, namaz kılmak, oruç tutmak, alkol almamak ya da İslam veya Uygur kültürüyle ilgili kitaplar veya yazılar bulundurmak da dahil olmak üzere, dini veya kültürel aidiyetin açık veya hatta özel alanda sergilenmesi “aşırılık” olarak değerlendiriliyor.

Çalışma veya eğitim amacıyla özellikle Müslüman nüfusun ağırlıklı olduğu ülkelere gitmek ya da Çin dışında yaşayan insanlarla iletişim kurmak da insanları şüpheli konumuna düşüren temel sebepler arasında bulunuyor. Erkek-kadın, genç-yaşlı, kentli-taşralı fark etmeksizin herkes, gözaltına alınma tehlikesi altında.

Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki insanların gündelik hayatının rutin bir parçası haline gelen ve her yerde uygulanan güvenlik kontrolleri, cep telefonlarının şüpheli içerik bulundurup bulundurmadığıyla ilgili olarak aranmasına ve insanların kimliklerinin yüz tanıma yazılımı kullanılarak kontrol edilmesine fırsat veriyor.


©Getty Images

Bir Gözaltı Merkezinin İçinde

Yetkililer kampları “eğitim yoluyla dönüştürme” merkezleri olarak adlandırsa da, birçok kişi bu merkezlere “siyasi eğitim kampları” diyor. Gözaltı merkezlerine gönderilen kişiler yargılanmıyor ve bu kişilerin avukatlara erişimleri veya haklarında verilen karara itiraz hakları bulunmuyor. İnsanlar aylar boyunca gözaltında tutulabiliyor çünkü bir kişinin ne zaman “dönüştüğüne” yalnızca yetkililer karar verebiliyor.

Kairat Samarkan, kısa bir süreliğine komşu ülke Kazakistan’a gidip Sincan bölgesine döndükten sonra Ekim 2017’de bir gözaltı kampına gönderildi.

Kairat UAÖ’ye, ilk gözaltına alındığında başına bir başlık geçirildiğini, kollarına ve bacaklarına kelepçe takıldığını ve 12 saat boyunca sabit bir pozisyonda durmaya zorlandığını söyledi. Aynı kampta yaklaşık 6.000 kişinin olduğunu söyleyen Kairat, siyasi marşlar söylemeye ve Çin Komünist Partisi’nin söylevleri hakkında çalışmaya zorlandıklarını aktardı.. Buna göre, kampta kalanlar birbirleriyle konuşamıyorlar, yemeklerden önce “Çok Yaşa Şi Cinping” diye bağırmaya zorlanıyorlardı. Kairat UAÖ’ye, uğradığı muamele nedeniyle serbest bırakılmadan hemen önce intihar girişiminde bulunduğunu söyledi.

Sözde ‘siyasi eğitim’ kampları, Mao döneminin en karanlık günlerini anımsatan beyin yıkama, işkence ve cezalandırma mekanlarıdır. O dönemde devlete veya Çin Komünist Partisi’ne yeterince sadık olmadığından şüphe edilen herkes çalışma kamplarına gönderilebilirdi. Çoğunluğu Müslüman olan etnik azınlıklara mensup kişiler, kendileri ve gözaltındaki yakınları adına her an korkuyla yaşıyor.
-UAÖ Doğu Asya Direktörü Nicholas Bequelin
 

Ailelerin Bekleyişi Devam Ediyor

Almatı, Kazakistan:

Bota Hüseyin’in babası Hüseyin Sagambay bacağını tedavi ettirmek için Sincan bölgesine geri döndüğünde yerel polis pasaportuna el koydu. Ailesi, üç ay sonra Hüseyin Sagambay’ın Emin ilçesinde bulunan bir “siyasi eğitim” kampına gönderildiğini öğrendi.

“Babam gözaltına alınmadan önce mutlu bir aileydik. Birlikte gülüp eğlenirdik. Artık gülemiyoruz ve geceleri uyuyamıyoruz. Her gün korku içinde yaşıyoruz.”

Washington DC, ABD:

Gülçehre Hoca, 17 yıldır Özgür Asya Radyosu’nun Uygur servisinde çalışan bir gazeteci. Özgür Asya Radyosu yoğun olarak Çin’deki insan hakları ihlalleriyle ilgili yayınlar yapıyor.

Şubat 2018’de aile dostları Gülçehre’ye ailesinden 20 kişinin gözaltına alındığını söyledi. Gülçehre’nin yaşı ilerlemiş annesi Kimangül Zikri ancak hastalandıktan sonra serbest bırakıldı ve şu an Gülçehre’nin babası ile birlikte ev hapsinde tutuluyor. Gülçehre’nin kardeşi Kayser Kayyum da dahil olmak üzere diğer aile üyelerinin birçoğu hala kayıp.

Münih, Almanya:



Gülzire, 20 yıldan uzun bir süre Almanya’da yaşadı. Malezya’da doktora öğrencisi olan kız kardeşi Guligeina Tashimaimaiti, Sincan bölgesine geri döndükten sonra Aralık 2017’de kayboldu.

Uluslararası Af Örgütü, Guligeina için 2018'in Temmuz ayında bir acil eylem başlatmıştı. Acil eyleme ulaşmak ve imzacı olmak için: acileylem.org.tr

“Uygur halkının başına gelenleri uzaktan izlemek beni ağlatıyor. Her gün, güzel şehrimizin ve aile üyelerimin hayalini kuruyorum. Canım kardeşim masum ve çok ama çok tatlı biri. Umarım daha fazla insan bizim için endişe duyar ve bize yardım eder.” 

Finlandiya:

Finlandiya vatandaşı olan Murat Harri Uygur, 57 yaşındaki babası Seyitniyaz Gupur ve aynı yaştaki annesi Göherhan Tömür ile Mart 2017’de iletişimini kaybetti. Annesi son konuşmalarında, Turfan ilindeki yerel yetkililerin pasaportlarına el koyduğunu ve onları ailelerinin kaç kişi olduğu, isimlerinin ne olduğu ve nerede bulunduklarına dair sorguladığını söyledi.

“Başlangıçta bunun babamın bana söylediği gibi ‘sadece birkaç günlük’ bir eğitim olduğunu düşündüm. Zaman geçtikçe daha çok kaygılanmaya başladım. Birkaç kez kaygı nöbeti geçirdim. En kötü senaryonun gerçekleşmesinden çok korkuyorum.”

Türkiye:

Güvenlik gerekçesiyle yalnızca ilk ismini verebilen Tarim, yakınlarından kız kardeşi Zukeri Kurban’ın 7 Nisan 2017’de Zayar’da bulunan bir “siyasi eğitim” kampına gönderildiğini öğrendi. Bildiği kadarıyla kız kardeşi yalnızca Uygur olduğu için gözaltına alındı.

“Kız kardeşim ve diğer yakınlarım kamplara götürüldüğünde ağladım. İç organlarımdan biri vücudumdan alınmış gibi hissettim. Uyuyamıyorum. Acı çekiyorum.”