• Blog

Muhataplarımız neden devletler?

Lobi ve savunuculuk departmanının çalışanı olarak, çok sık karşılaştığım iki soru bu yazıyı kaleme alma nedenim oldu. Bunlar, “Neden kamu görevlileri ile görüşüyorsunuz?” ve “Neden raporlarınızda hep devletlere tavsiyelerde bulunuyorsunuz?” Bu soruları bu yazıda yanıtlamayı amaçlıyorum. Bu sorulara yanıt verebilmek için öncelikle çok temel bir sorudan başlamalıyız: İnsan hakları nedir?

İnsan hakları nedir?

Uluslararası Af Örgütü İnsan Hakları Eğitim Programı’nın 2018 yılında gördüğüm bir sosyal medya postunu hala hatırlıyorum. Hatırladığım kadarıyla şunu soruyordu, “Cinayet bir insan hakları ihlali midir?” Yanıt, “hayır” ve şöyle devam ediyor, “Her adaletsizlik insan hakları ihlali değildir. Hukuki olarak bir şahsın işlediği bu suç insan hakları ihlali sayılmaz, bu insan hakları ihlali olmasa bile bir suç işlemiştir ve ulusal yargı sisteminde mahkemelerce adalet önüne çıkarılmalıdır.”

Tekil şahıslardan kaynaklanan suçlar, adaletsizlikler insan hakları ihlali değilse nasıl oluyor da CEDAW gibi İstanbul Sözleşmesi gibi kadınların insan haklarını koruyan sözleşmeler var? Kadın cinayetlerini de tekil şahıslar işlemiyor mu? Yukarıdaki örnek ile kadın cinayetleri arasındaki fark nedir?

Kadın cinayetleri insan hakları ihlalidir, her ne kadar tekil şahıslar suçu işleyenler olsa da kadın cinayetlerini yukarıdaki cinayetten ayıran bir boyut var. Bu boyutu anlamak için AİHM Türkiye ve Opuz Kararı’na kısaca bakmakta fayda var, sonuç itibariyle Opuz Kararı tam adı, Kadına Yönelik Şiddet ve Ev içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesi’nin hazırlanmasına giden sürecin başlangıcındadır. AİHM, kararda kadına yönelik şiddeti, işkence yasağı ve yaşama hakkı üzerinden ayrımcılıkla bağlantılı olarak insan hakları ihlali olarak tanımıştır. AİHM, şiddet gören bir kadını, savcılığa başvurduğu halde, kocasından koruyamayarak Türkiye'nin ayrımcılık yaptığına hükmetti. Nahide Opuz davasını yukarıdaki sosyal medya paylaşımından ayıran şey, “devletin işkence yasağı ve ayrımcılığı önleyemeyip, bir bireyin yaşam hakkını korumadığı, yani yükümlülüklerini yerine getirmediği için” suçlu bulunmasıdır.

Detaylı bir insan hakları tanımı yapmak bu yazının kapsamı dışında kalacaktır. Ama raporlarımız neden devletlere dönük tavsiyeler ile bitiyor, biz lobi ve savunuculuk departmanı olarak neden devlet görevlileri ile görüşüyoruz sorusu bağlamında, insan hakları sırf insan olarak var olduğumuz için sahip olduğumuz haklardır. Uluslararası insan hakları hukuku ve standartları uyarınca devletler insan haklarını korumak ve geliştirmek konusunda nihai yükümlülüğe sahiptir. Bu noktada altını çizmem gerekir ki, insan hakları hiçbir devlet tarafından bahşedilmemiştir ve hiçbir devlet tarafından geri alınamaz. Devletler sadece insan haklarını korumaktan ve geliştirmekten sorumludurlar.

Devletlerin yükümlülükleri

Devletlerin insan haklarını korumak ve geliştirmek konusundaki yükümlülüklerini netleştirmek gerekmektedir. Devletin ve devlet adına görev yapan kamu personelinin, kendilerinin bir ihlalde bulunmaması gerekmektedir. Devletin hak sahiplerini üçüncü tarafların müdahalesine karşı korumasını ve faillerin cezalandırmasını sağlama yükümlülüğü vardır. Yukarıda bahsi geçen Nahide Opuz davasında devlet bu yükümlülüğünü ihlal etmiştir. Ve son olarak devletler hakkın tümden gerçekleştirilmesi ve etkin kılınması amacıyla özel pozitif tedbirlerin alınmasını sağlamalıdır.

Devletlerin insan haklarını koruma yükümlülüğü sadece bir devletin korumakla yükümlü olduğu kendi vatandaşları için geçerli değildir. Yaşanan bir hak ihlali ya da sistemsel bir sorun diğer devletlerin de yükümlülüğündedir. Örneğin mevcut durumda İran’daki cezasızlık krizinin çözümü için Birleşmiş Milletler üye devletlerine çağrı yapılması da bu yükümlülükten kaynaklıdır. Ya da bir ülkedeki savaş, doğal afet ve benzeri çok farklı sebeplerden mülteci, sığınmacı durumunda kalan insanları korumak diğer devletlerin de sorumluluğundadır.

Sadece hak sahiplerini değil, hak savunucularını da korumalı!

İnsan hakları ihlallerine dikkat çeken insan hakları savunucularını korumak da devletin görevidir. Devletler, insan hakları savunucularına karşı işlenen ve insan hakları savunucusu olarak yürüttükleri çalışmalarla bağlantılı olan insan hakları ihlallerini ve suistimalleri önlemekle ve hak savunucularının çalışmalarını güvenli ve elverişli bir ortamda sürdürebilmesini sağlamakla yükümlüdür.

Neden muhataplar devlet?

İnsan hakları alanında çalışan örgütler ve insan hakları savunucuları herkesin insan haklarına erişebildiği bir dünya için çalışmalar yürütmektedir. İnsan hakları alanındaki örgütlerin ve hak savunucularının amaçları ile devletlerin yükümlülükleri örtüşmektedir. İdeal dünyada hak savunucuları ve örgütler, devletlerle beraber çalışmalıdır. Henüz ne Türkiye’de ne de pek çok diğer ülkede bu ideale yakın değiliz.

İnsan haklarını korumakta ve geliştirmekte temel yükümlülük devlete ait olduğu için Uluslararası Af Örgütü de pek çok acil eyleminde ve kampanyasında devletleri, Birleşmiş Milletler gibi devletler arası örgütleri hedef ve muhatap alır. Diğer departmanların çabalarına ek olarak lobi ve savunuculuk departmanı bu ilişkiyi daha doğrudan yürütmeye çalışmakta ve kamu idaresini, hükümet organlarını ve yasa yapıcıları Uluslararası Af Örgütü’nün kampanyaları, yaptığı araştırmalar ve hazırladığı raporlar hakkında bilgilendirmekte ve onlara taraf oldukları uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan sorumluluklarını hatırlatmaktır.

Yazının başında değindiğim iki soruya dönecek olursam, insan haklarını korumak ve geliştirmek konusunda temel yükümlülük devletlerindir. Bu sebeple Uluslararası Af Örgütü araştırmacıları hazırladıkları raporları insan hakları alanında devletlere yönelik tavsiyelerle bitirmektedir. Lobi ve savunuculuk departmanının çalışanlarının temel görevi olarak kamu görevlileri, bürokratlar, diplomatlar ve milletvekilleri ile görüşmelere ve onlara yükümlülüklerini hatırlatmaya devam edeceğiz.

DAMLA KURU

Savunuculuk Koordinatörü

Uluslararası Af Örgütü Türkiye