Lübnan/İsrail: İsrail’in sivillere yönelik tahliye ‘uyarıları’ yanıltıcı ve yetersiz

Uluslararası Af Örgütü 10 Ekim'de yayımladığı açıklamada, İsrail ordusunun Beyrut’un güney banliyöleri ve güney Lübnan’da yaşayan sivillere yönelik tahliye uyarılarının yetersiz ve bazı durumlarda yanıltıcı olduğunu belirtti. Açıklamada, bu uyarıların, İsrail’in uluslararası insancıl hukuk uyarınca asla sivilleri hedef almama ve onlara yönelik zararı en aza indirmek için mümkün olan tüm tedbirleri alma yükümlülüklerini ortadan kaldırmadığına dikkat çekildi.

Uluslararası insancıl hukuk uyarınca, çatışmanın tarafları saldırılar gerçekleştirirken, sivillere zarar vermekten kaçınmak veya en azından zararı asgari seviyeye indirmek için mümkün olan tüm tedbirleri almak konusunda açık bir yükümlülüğe sahiptir. Bu yükümlülük, etkilenen bölgelerde koşullar elverdiği müddetçe sivillere saldırılarla ilgili etkili ön uyarıda bulunmayı da içerir.

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard konu hakkındaki açıklamasında, “İsrail ordusunun, Beyrut’un güneyinde yoğun yerleşimli bir banliyö olan Dahiye sakinleri için yayımladığı uyarılar yetersizdi. Araştırmamız, İsrail ordusunun uyarılarının yanıltıcı haritalar içermekle kalmadığını, aynı zamanda insanların uykuda, çevrimdışı veya basında çıkan haberleri takip etmiyor olabileceği gece yarısı saatlerinde, sosyal medya üzerinden saldırılara çok kısa bir süre kala yayımladığını gösteriyor. Örneğin bir vakada uyarılar, saldırıların başlamasına 30 dakikadan az bir süre kaldığında yayımlandı” dedi. Callamard, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ayrıca, güney Lübnan’daki şehirlerin ve köylerin sakinlerine topyekûn tahliye talimatı verilmesi, aşırı geniş bir uyarı olduğu için yetersizdir ve bunun kitlesel yerinden etme koşulları oluşturma amacı taşıyıp taşımadığı konusunda soru işaretleri yaratmaktadır. Etkinliğinden bağımsız olarak bu uyarılar, İsrail’in kalan sivillere hedef muamelesi yapabileceği anlamına gelmez. Evlerinde kalmayı seçen ya da hane halkının üyeleri engellilik, yaş veya başkaca sebeplerle sınırlı hareket kabiliyetine sahip olduğu için evlerinden ayrılamayan insanlar, uluslararası insancıl hukukun koruması altında olmaya devam eder. İsrail, her nerede olursa olsunlar sivillere yönelik zararı en aza indirmek için mümkün olan tüm tedbirleri almayı da içerir şekilde, her koşulda uluslararası insancıl hukuk yükümlülüklerine uymak zorundadır.”

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin (BMİHYK) açıkladığına göre, Lübnan topraklarının dörtte biri, tahliye uyarılarından etkilendi.

Bir uyarı, etkili olabilmesi için zamanında yayımlanmalı ve güvenli güzergahlar ve varış noktaları hakkında bilgi sağlamalıdır. Uluslararası Af Örgütü, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın öldürüldüğü beklenmedik saldırının ardından, 27 Eylül’ü 28 Eylül’e bağlayan gece Dahiye’nin kalabalık kentsel bölgesinde yaşayanlara yönelik yayımlanan iki uyarıyı inceledi. Hava saldırıları, yoğun yerleşim bölgelerinde sivillerin yaşadığı binaları yerle bir etti. Uyarıların her birinde, üç askeri hedef belirlendi ve sivillerden belirlenen konumun 500 metrelik yarıçapı içinde kalan bölgeyi tahliye etmeleri istendi. Uyarılar, İsrail ordusunun X’teki (daha önce Twitter) Arapça sözcüsü aracılığıyla, net bir süre veya güvenli güzergahlar hakkında ayrıntı olmadan gece yarısı yayımlandı.

Dahiye sakinlerine yapılan iki uyarıda, İsrail ordusunun tahliye uyarılarıyla birlikte yayımladığı, altı farklı bölgeyi içeren haritalar yanıltıcıydı. İki vakada da haritalarda siviller için tehlikeli bölge olarak işaretlenen bölgeler, İsrail ordusunun sivillere, tahliye etmeleri gereken asgari mesafe olarak tavsiye ettiği 500 metrelik yarıçaptan çok daha dar bir bölgeyi kapsıyordu.

İsrail ordusu aynı zamanda, kara harekatının başlamasının ardından 1-7 Ekim tarihleri arasında, güney Lübnan’daki yaklaşık 118 şehir ve köyde yaşayan sivillere yönelik tahliye uyarıları yayımladı. İsrail sınırına 35 kilometreden fazla mesafede yer alan ve BM’nin açıkladığı tampon bölgenin dışında kalan şehirleri de içeren bu uyarılar, güney Lübnan’ı ateş hattı dışına çıkarmamaktadır.

Etkili olabilmesi için, uyarılar, hedef alınacak askeri hedeflerden uzaklaşmaları için sivillere net talimatlar vermelidir. Bazı durumlarda uyarılar genel nitelikte olsa da genel olanın tanımı, sivillerden topyekun bölgeleri tahliye etmelerini isteyen aşırı geniş uyarıları kapsamaz (örneğin bkz. Protokol 1’e ilişkin 1987 tarihli Yorum).

İsrail’in güney Lübnan’daki uyarıları geniş coğrafi alanları kapsıyordu; bu da uyarıların daha ziyade kitlesel yer değiştirmeyi tetiklemek için yapılıp yapılmadığı konusunda kaygı yaratmaktadır. Ülke İçinde Yerinden Etmeye İlişkin Kılavuz İlkeler’de yer alan 5. İlke, tüm durumlarda yetkililerin ve uluslararası aktörlerin, “kişilerin yerinden edilmesine yol açabilecek koşulları önlemek ve bu koşullardan kaçınmak” için uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerine uymak zorunda olduğunu belirtir.

Metodoloji

İsrail’in ‘Kuzey Okları Operasyonu’ 23 Eylül’de, Lübnan’ın güneyi, Bekaa Vadisi ve Beyrut’un güney banliyölerinde yer alan Dahiye de dahil, Lübnan genelinde birçok bölgede düzenlenen yoğun hava bombardımanlarıyla başladı. Lübnan hükümetinin açıkladığına göre, büyük çoğunluğu son üç haftadaki saldırılar nedeniyle olmak üzere İsrail’in hava saldırılarından kaçarak yerinden edilenlerin sayısı 1,2 milyona ulaştı.

Uluslararası Af Örgütü, İsrail ordusu tarafından yayımlanan 10’dan fazla tahliye uyarısını inceledi ve İsrail’in 27-28 Eylül 2024’te yayımladığı tahliye uyarılarının ardından El Leyleki, Hay El Selom, Hadi Nasrallah otoyolu ve Burç El Barajneh dahil Dahiye’den kaçan 12 bölge sakiniyle görüşmeler yaptı. Aynı zamanda, güney Lübnan’daki köylerde yaşayan üç kişiyle görüştü.

Uluslararası Af Örgütü’nün Kanıt İnceleme Laboratuvarı, saldırılardan etkilenen bölgeleri incelemek için İsrail’in tahliye uyarılarında yer verilen bölgeleri haritalandırdı.

Uluslararası Af Örgütü bu uyarılara ilişkin incelemesinde, bu kez İsrail’in saldırılarında askeri hedefleri vurup vurmadığını belirlemeyi değil, İsrail’in yayımladığı uyarıların sivilleri korumak açısından etkili olup olmadığını ve uluslararası hukuka bağlı kalıp kalmadığını tespit etmeyi amaçlamıştır.

Beyrut’un güney banliyöleri: ‘Bu uyarı değil, işkence’

27 Eylül’de gece saat 23.06’dan itibaren İsrail ordusu, Dahiye’de yaşayanlara tahliye uyarıları yapmaya başladı. İlk uyarıda, İsrail ordusu X üzerinden, “Hizbullah çıkarlarına yakın oldukları” iddiasıyla sivillerden, her ikisi de yoğun yerleşim bölgeleri olan El Leyleki ve El Hadath mahallelerindeki üç binadan 500 metre uzaklaşmalarını istedi. Emirde, tahliye için süre belirtilmedi.

Bu uyarıyla birlikte yayımlanan haritada, binaların etrafında sivillerin terk etmesi gereken 500 metrelik yarıçapı gösterdiği iddia edilen bir alan vurgulandı. Ancak, vurgulanan alan aslında yalnızca yaklaşık 135 metrelik bir yarıçapı kapsıyordu. Haritada kırmızı daire içinde 30 bina gösterilirken, gerçekte 500 metrelik yarıçap içinde 500 bina bulunmaktadır.



İsrail ordusunun X’te yayımladığı harita, tahliye uyarısından etkilenen bölgeyi yanlış gösteriyor. Kırmızı kesikli çizginin üzerindeki metinde Arapça “500 metre” yazıyor ancak çizgi yaklaşık 135 metreyi kapsıyor.

 


Uydu görüntüleri, Beyrut’un güneyindeki El Leyleki mahallesini gösteriyor. Kırmızı daire, İsrail ordusunun sosyal medyada yayımladığı haritada işaretlenmiş alanı gösteriyor. Daha geniş alanda ise tahliye uyarısından etkilenen 500 metrelik yarıçapın tamamı görülüyor.

Aynı durum, El Hadath mahallesindeki tahliye uyarıları için de geçerlidir: Bölge sakinlerini Sheet binasından ve Selam Kompleksi’nden 500 metre uzakta durmaları yönünde uyaran haritalarda vurgulanan alanlar, sırasıyla yalnızca yaklaşık 125 metre ve 100 metrelik yarıçapları gösteriyordu.




Uydu görüntüleri, Beyrut’un güneyindeki El Hadath mahallesini gösteriyor. Kırmızı daire, İsrail ordusunun sosyal medyada yayımladığı haritada işaretlenmiş alanı gösteriyor. Daha geniş dairede ise tahliye uyarısından etkilenen alan görülüyor.

Bundan yalnızca bir buçuk saat sonra, gece saat 00.36 sularında yerel medya, El Leyleki’de bir saldırı gerçekleştirildiğini duyurdu. Sonraki bir saat 10 dakika boyunca, Lübnan’ın Ulusal Haber Ajansı Dahiye’de, tahliye uyarısı almayan binalar ve bölgeler de dahil pek çok bölgede 11 saldırı daha düzenlendiğini duyurdu.

El Leyleki’de yaşayan gazeteci Fatima, Uluslararası Af Örgütü’ne, saat 23.15 civarında Nasrallah’a düzenlenen saldırıyı haber yaptığı sırada erkek kardeşinin onu arayarak bölgeden çıkması için uyardığını söyledi:

“Arabaya atlayıp delice sürdüm. El Leyleki’ye geldiğimde herkesin benim gibi çılgınca davrandığını gördüm. İnsanlar daha hızlı çıkmak için kendilerini balkondan atabilse [atacaklardı]. Çığlıklar, kaçışmalar, korna çalan arabalar, motosikletler, plastik poşetler… Hızla aileme merdivenlerden inip arabama binmeleri için yardım ettim ve yanıma sadece kedimi aldım. Şu an hiçbir eşyam yok.”

Fatima, El Leyleki’nin Dahiye dışında kalabalık bir yerleşim bölgesi olduğunu ve bölge sakinleri saldırı beklemediği için o geceye kadar tamamen dolu olduğunu aktardı.

El Leyleki’ye yakın bir bölgede annesiyle yaşayan Abir, Uluslararası Af Örgütü’ne, annesi yaşlı ve hasta olduğu, merdivenlerden aşağı taşınması gerektiği için hemen evden çıkamadığını söyledi: “Cehennem gibi bir geceydi. Annemi en güvenli yer olan eski banyoda yere yatırdım, [bombardıman boyunca] kollarımızla başımızı sakladık.” Abir ve annesi ancak birkaç saat sonra, bir arkadaşının altıncı kattan annesini aşağı taşımasına yardım etmesiyle çıkabildi.

28 Eylül gece saat 03.00 civarında İsrail ordusu X üzerinden, Beyrut’un güney banliyölerindeki Burç El Barajneh ve El Hadath mahallelerinin sakinlerine yönelik bir tahliye uyarısı daha yayımlayarak, belirlenen diğer üç binadan 500 metre uzaklaşmalarını istedi. Uyarıda tahliye için süre belirtilmedi ve etkilenen bölgelerin haritaları da yine yanıltıcıydı. Haritalarda, gösterilen 500 metrelik yarıçaptan çok daha dar alanlar işaretlenmişti.

 

Uydu görüntüleri, Beyrut’un güney banliyölerindeki Burç El Barajneh ve El Hadath mahallelerini gösteriyor. Kırmızı daire, İsrail ordusunun sosyal medyada yayımladığı haritada işaretlenmiş alanı gösteriyor. Daha geniş dairede ise gerçekte tahliye uyarısından etkilenen alan görülüyor.

Saat 05.47’de Ulusal Haber Ajansı, İsrail saldırılarının Beyrut’un güney banliyölerinde El Hadath ve El Leyleki’nin yanı sıra, tahliye uyarısında belirtilmeyen Şuvayhat ve El Kafaat mahallerini hedef aldığını bildirdi. Yerel medya gün boyunca Beyrut’un güney banliyölerinde saldırıların devam ettiğini duyurdu.

Hay El Selom’da yaşayan Taghreed, İsrail’in uyarısından haberi olmadığını ve Hasan Nasrallah’ın öldürüldüğü şiddetli saldırıdan sonra kaçmaya karar verdiğini belirtti. Uluslararası Af Örgütü’ne, “Saklanıyorduk, televizyona ulaşamadık. Sosyal medya hesabım olmadığı için İsrail’in ne dediğini bilmiyorum” şeklinde konuştu.

Burç El Barajneh’de yaşayan Ahmed de yaşlı anne ve babasıyla yaşadığı için, Nasrallah’ın öldürüldüğü saldırıdan hemen sonra Dahiye’den çıkmaya karar verdiğini söyledi: “Ambulanslar yaralılara öncelik vermeye çalıştığı için Dahiye’den çıkarken yolda kaldık, minibüsteki radyoda uyarıyı duyduk. Öfkelendim. Bu uyarı değil, işkenceydi. Sadistçe bir oyundu: ‘Birazdan seni ve aileni öldüreceğiz. Bakalım nasıl kaçabileceksin’ [der gibi].”

30 Eylül 2024’te İsrail ordusu, El Leyleki, Haret Hreik ve Burç El Barajneh’de yerleşim binalarının civarını tahliye etme uyarısı yayımladı. Bundan sadece 30 dakika sonra da bir dizi saldırı başlattı. Benzer şekilde, 3 Ekim 2024 günü saat 22.51’de Burç El Barajneh sakinlerine tahliye uyarısı yaparak bölgeden derhal çıkmalarını istedi. Yerel medya, tahliye emri yayınlandıktan birkaç dakika sonra ‘şiddetli saldırıların’ başladığını ve 23.30’da en az dört saldırı gerçekleştirildiğini duyurdu.

Uluslararası hukuk uyarınca, Hizbullah ve diğer silahlı gruplar, yoğun nüfuslu bölgelerde veya civarında savaşçı, mühimmat ve askeri altyapı dahil askeri hedef konumlandırmaktan mümkün olduğunca kaçınmak zorundadır. Ancak yoğun nüfuslu bölgelerde askeri hedeflerin varlığı, İsrail güçlerini gelişigüzel ve orantısız saldırılardan kaçınmak ve bir tahliye uyarısından sonra bölgeden çıkamayan siviller de dahil tüm sivilleri ayrı tutmak üzere mümkün olan tüm tedbirleri almak konusundaki uluslararası insancıl hukuk yükümlülüklerinden muaf kılmaz. Koşullar elverdiği müddetçe, sivilleri etkileyebilecek saldırılara ilişkin etkili ön uyarıda bulunulmaması ve sivilleri korumak için mümkün olan diğer tedbirlerin alınmaması, uluslararası insancıl hukuk ihlalleridir.

Güney Lübnan sakinlerine yönelik kitlesel tahliye uyarıları

1 Ekim’de İsrail ordusu, güney Lübnan sakinlerine yönelik iki tahliye uyarısı yayımladı. İlk olarak, saat 09.21’de, Hizbullah’ın “sivil çevreyi ve nüfusu canlı kalkan olarak kullandığı” öne sürülerek bölgede yaşayanlara “bir sonraki uyarıya kadar” araçlarını Litani Nehri’nin güneyine hareket ettirmemeleri talimatı verildi.

Saat 12.18’de, İsrail ordusu, güney Lübnan genelinde 25’ten fazla şehrin sakinlerine, bölgeyi tahliye ederek İsrail sınırından yaklaşık 58 km uzaklıkta bulunan ve BM’nin 2006 savaşından sonra oluşturduğu tampon bölgeyi gösteren Litani Nehri’nden 30 km daha uzakta yer alan Avali Nehri’nin kuzeyine gitmelerini söyledi.

2 Ekim 2024’te İsrail ordusu, önce saat 09.11’de, sonra da 11.15’te güney Lübnan’da diğer 24 şehir ve köy için de uyarılar yayımlayarak buralarda yaşayanlara “canlarını kurtarmalarını ve evlerinden derhal çıkmalarını” söyledi ve güneydeki her türlü hareketin onları tehlikeye açık hale getireceğini ifade ederek Avali Nehri’nin kuzeyine gitmelerini istedi. İsrail ordusu, 3 Ekim günü saat 12.49’da diğer 25 şehir ve köy, 4 Ekim günü saat 09.11’de 35 köy, 7 Ekim günü saat 12.58’de yine 25 köy için de benzeri uyarılar yayımladı.

“Emirlerin” hiçbiri güvenli ve etkili tahliye olanağı sağlamadı ve sadece bölge sakinlerine “derhal” çıkmaları talimatı verdi.

 

Güney Lübnan genelinde tahliye uyarılarından etkilenen şehir ve köyleri gösteren harita.

Uluslararası Af Örgütü’nün güney Lübnan’da sivillere yönelik uyarılardan duyduğu kaygılar, İsrailli siyasi ve askeri liderlerin Lübnanlı sivilleri ve mülkleri meşru hedef olarak değerlendirdiklerini ifade eden bazı açıklamaları nedeniyle daha da arttı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu 27 Eylül 2024’te, “her mutfakta bir füze, her garajda bir roket” olduğunu söyledi. İsrail Eğitim Bakanı 21 Eylül 2024’te televizyonda yayımlanan bir konuşmasında, Hizbullah ile Lübnan arasında fark olmadığını ve Lübnan’ın “ortadan kaldırılacağını” dile getirdi. İsrail Savunma Bakanı da Haziran 2024’te İsrail’in Lübnan’ı “taş devrine” döndürmeye muktedir olduğu tehdidinde bulunmuştu.

Agnès Callamard, “Son günlerde Lübnan’da meydana gelen kitlesel can kaybı, İsrail güçlerinin, her nerede olurlarsa olsunlar sivillere yönelik zararı en aza indirmek için etkili uyarı aracılığıyla da olmak üzere mümkün olan tüm tedbirleri alma yükümlülüklerini ihlal ediyor olabileceği yönünde kaygı yaratmaktadır. Son 12 aydır İsrail’in Gazze’deki savaş suçlarını araştıran Uluslararası Af Örgütü, İsrail’in Gazze’de sergilediği, benzeri görülmemiş sivil kayıplara yol açan yaklaşımını tekrar etmeye çalıştığından büyük bir endişe duymaktadır” dedi.

Güney Lübnan uyarıları ve araçların Litani Nehri’nin güneyine seyahat etmemesi yönündeki talimatlar aynı zamanda sivillerin gıda, ilaç, tıbbi yardım ve yakıt gibi temel ürünlere ve hizmetlere erişimi konusunda kaygı yaratmaktadır.

Litani Nehri’nin güneyinde, İsrail sınırına yakın olan ve İsrail’in araçların seyahat etmesini yasakladığı bölgede yer almasına rağmen tahliye uyarısı almayan Rumeyş köyünün muhtarı, Uluslararası Af Örgütü’ne, bölgedeki malzemelerin hızla tükendiğini söyledi, “Bölge aç biilaç kalacak. Nasıl devam edebiliriz? Görünüşe göre bizi yerimizden etmek istiyorlar” dedi.

İsrail’in güney Lübnan’daki eylemlerinin yarattığı koşullar, bölgedeki sivil nüfusun büyük bir bölümünü zorla yerinden etme tehlikesi oluşturuyor.

İsrail ordusunun güney Lübnan’da tahliye edilmesi gerektiği yönünde uyarıda bulunduğu köylerden biri de sakinlerinin büyük bir bölümü Hıristiyan olan ve Hizbullah’la bilinen bir bağlantısı olmayan Ayn Ebel’dir.

Ayn Ebel’de yaşayan Rakan Diab, Uluslararası Af Örgütü’ne, İsrail ordusunun 1 Ekim’de X üzerinden yayımladığı tahliye uyarısında Ayn Ebel’in de yer aldığını gördüklerinde köyün sakinlerinin şaşırdığını belirtti. Uyarıdan kısa bir süre sonra köye, İsrail ordusundan olduğunu öne süren bir kişiden, köyde silahlar olduğunu, bu yüzden yaklaşık 45 dakika içinde kaçmaları gerektiğini söyleyen bir telefon gelmiş.

“İnsanlar panikledi. Derhal toplanıp çıkmamız gerekiyordu” diyen Diab, büyük çoğunluğun yandaki Rumeyş köyüne kaçtığını ve Lübnan Ordusu ile Lübnan Kızılhaçı’nın Rumeyş’ten Avali Nehri’nin kuzeyine doğru giden yaklaşık 100 araçlık konvoyun güvenli geçişini kolaylaştırdığını açıkladı.

Agnès Callamard sözlerini şöyle sonlandırdı: “Uluslararası Af Örgütü, Amerika Birleşik Devletleri de dahil İsrail’in müttefiklerini, transfer edilen silahların uluslararası hukuk ihlalleri işlemekte veya ihlalleri kolaylaştırmakta kullanılmaları yönündeki önemli risk nedeniyle İsrail’e tüm silah transferini ve diğer türde askeri yardımları durdurmaya çağırmaktadır. Aynı zamanda, Hizbullah’a ve Lübnan’daki diğer silahlı gruplara da tüm silah transferlerinin durdurulması için çağrı yapıyoruz.”

Arka Plan

İsrail’in ‘Kuzey Okları Operasyonu’ 23 Eylül’de başladı. İlk gün, İsrail güçleri, Lübnan genelindeki bölgelerde en az 1.600 saldırı gerçekleştirerek ilk 24 saat içinde 500’den fazla kişiyi öldürdü, 1.800’den fazla kişiyi de yaraladı. Hizbullah da o gün İsrail’e 200’den fazla roket fırlattı ve yaklaşık 10 kişi şarapnel veya moloz parçalarıyla yaralandı.

Ekim 2023’te İsrail ile işgal altındaki Gazze Şeridi arasında çatışmaların başlamasının ardından Hizbullah da kuzey İsrail’e saldırılar düzenlemeye başladı. O tarihten bu yana, Hizbullah ile İsrail sınır ötesi çatışmalara giriyor.

Lübnan Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığına göre, İsrail’in 7 Ekim 2023’ten beri Lübnan’da gerçekleştirdiği saldırılarda en az 2.083 kişi öldürüldü. Lübnan’da 1,2 milyondan fazla kişi yerinden edildi ve en az 400.000 kişi sınırdan Suriye’ye geçti.

Hizbullah’ın roketlerinin çoğu güdümsüz roketlerdir ve belirli bir hedefe doğrultulamazlar. Sivillerin olduğu bölgelere yapısı gereği hedef hassasiyetinden yoksun roketler fırlatmak gelişigüzel saldırılardır, dolayısıyla uluslararası insancıl hukuku ihlal ederler. Doğrudan sivilleri hedef alan saldırılar ve sivillerin öldürülmesine veya yaralanmasına yol açan gelişigüzel saldırılar savaş suçudur.

8 Ekim 2023’ten bu yana, Hizbullah ve diğer silahlı gruplar kuzey İsrail’e binlerce füze fırlatarak 16 sivili öldürdü. Tamamı çocuk 12 sivil de 27 Temmuz’da işgal altındaki Golan Tepeleri’nde bulunan Mecdel Şems beldesine yönelik saldırıda öldürüldü. 8 Ekim’den bu yana kuzey İsrail’de yaklaşık 63.000 kişi tahliye edildi.

12 Kasım 2023’te, Hizbullah’ın düzenlediği bir saldırıda, bir tanksavar füzesi, Dovev yakınlarında altyapı çalışması yapan bir grup elektrik işçisine isabet etti. Saldırıda bir işçi öldürüldü, biri de hafif yaralandı.

9 Temmuz 2024’teki bir diğer saldırıda iki sivil, İşgal Altındaki Golan Tepeleri’nde bulunan 91. otoyolda seyir halindeyken bir füzenin arabalarına isabet etmesi sonucu öldürüldü. O gün yayımlanan açıklamada Hizbullah saldırıyı üstlendi ve üyelerinden birinin öldürülmesine cevaben Nafah askeri üssünü hedef aldığını belirtti.