Libya: Mülteciler ve göçmenler savaş ve hak ihlalleri döngüsünde mahsur kaldı

Uluslararası Af Örgütü bugün yayımladığı raporda, Libya’daki on binlerce göçmen ve mültecinin korkunç bir zulüm döngüsünde mahsur kaldığını ve bu döngüden çıkabilmek için güvenli ve yasal çıkış yolları bulabileceklerine dair hiçbir umutları olmadığını belirtti. 

Mülteciler ve göçmenler Libya’da akıl almaz acılar çektikten sonra güvenlik arayışıyla Avrupa’ya doğru yola çıkarak hayatlarını tehlikeye atıyor; ancak denizde yolları kesiliyor, Libya’ya geri götürülüyorlar ve hak ihlalleri nedeniyle kaçmaya çalıştıkları merkezlere teslim ediliyorlar. Rapor, Avrupa Komisyonu’nun yeni ‘Göç Anlaşması’nı duyurmasından bir gün sonra yayımlandı. Anlaşmanın önemli bir kısmı, AB dışındaki ülkelerle göç akışlarını kontrol etmeleri için daha güçlü iş birliği yapılmasını öngörüyor.

‘Hayatla ölüm arasında: Libya’nın hak ihlalleri döngüsünde mahsur kalan mülteciler ve göçmenler’ başlıklı rapor, Libya’da devlet ve devlet dışı aktörler tarafından, cezasızlık ikliminde yaşanan ağır ihlalleri ortaya koyuyor. Hukuka aykırı öldürmeler, zorla kaybetmeler, işkence ve diğer türde kötü muamele, tecavüz ve diğer türde cinsel şiddet, keyfi gözaltı, zorla çalıştırma ve sömürü de dahil çeşitli ihlallere devamlı olarak maruz kalan veya tanık olan mülteci ve göçmenlerin tüyler ürpertici tanıklıklarını belgeliyor. 

Rapor ayrıca Libya’da karaya çıkan kişilerin, Trablus Tütün Fabrikası gibi gizli gözaltı merkezlerine götürülmesi ve Libya’nın doğu bölgelerinden gelen binlerce mülteci ve göçmenin yargısız sınır dışı edilmesi gibi olayların ayrıntılarına da yer veriyor.

Libya’da şiddet, AB’de iş birliği ve ihlallerle yürüyen politika son bulmalı

Uluslararası Af Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesel Direktör Yardımcısı Diana Eltahawy konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Yıllardır süregelen savaşın yakıp yıktığı Libya, daha iyi bir hayat arayışındaki mültecilere ve göçmenlere daha da düşmanca davranan bir ülkeye dönüştü. Mülteciler ve göçmenler, koruma altına alınmak yerine, çok çeşitli insan hakları ihlallerine maruz kalıyor ve şimdi de ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına dayalı iddialarla haksız yere COVID-19’u yaymakla suçlanıyor. Tüm bunlara rağmen, AB ve üye devletler, 2020’de bile insan hayatı ve onurunu utanç verici şekilde hiçe sayarak, on binlerce kişiyi hak ihlalleri döngüsünde mahsur bırakan politikalar uygulamaya devam etti” dedi.

“Yıllardır süregelen savaşın yakıp yıktığı Libya, daha iyi bir hayat arayışındaki mültecilere ve göçmenlere daha da düşmanca davranan bir ülkeye dönüştü. Mülteciler ve göçmenler, koruma altına alınmak yerine, çok çeşitli insan hakları ihlallerine maruz kalıyor ve şimdi de ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına dayalı iddialarla haksız yere COVID-19’u yaymakla suçlanıyor."

Diana Eltahawy
UAÖ Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesel Direktör Yardımcısı

Eltahawy, sözlerini şöyle sürdürdü:

“AB ve üye devletler; Libya yetkililerinin, devlet yetkilileri ve devlete bağlı milisler de dahil çeşitli tarafların uzun zamandır mülteci ve göçmenlere karşı işlediği ihlallere çözüm bulmakta yetersiz kaldığını göz önünde bulundurarak, Libya yetkilileriyle aralarındaki iş birliğini gözden geçirmeli ve bundan böyle her türlü desteği, mülteci ve göçmenlere yönelik korkunç ihlallere son vermek üzere acilen harekete geçilmesi koşuluna bağlamalıdır. Keyfi gözaltılara son verilmesi ve göçmen gözaltı merkezlerinin kapatılması da buna dahildir. Tüm bunlar gerçekleştirilene kadar, Orta Akdeniz’de durdurulan veya kurtarılan hiç kimse Libya’ya geri gönderilmemeli, bu kişilerin güvenli bir yerde karaya çıkmasına izin verilmelidir.”

Yaşam, ölüm ve şiddet döngüsünde hayatlar  

“Bir gece saat 03:00’te birtakım suçlular evimize geldi. Eşimi dövdüler, ben de karşı koydum. Bacağımdan bıçakladılar ve ‘kıpırdarsan eşini vururuz’ dediler. Bizi kaçırdılar ve Trablus dışındaki bir hangara götürdüler. Kişi başı 20 bin dolar istediler. Hangarda Somali’den, Eritre’den, Etiyopya’dan gelen 16-17 kişi vardı. 15 gün kadar orada kaldık. İnsanları dövdüler. Gider gitmez sizi soyuyorlar; erkekleri dövüyor, kadınlara ise tecavüz ediyorlardı. İki hafta sonra bir fırsatını bulup kaçtım.”

‘Ahmet,’ çocukken Somali’deki silahlı Eş Şebap örgütünden kaçtıktan sonra 2017 ile 2019 yılları arasında Libya’da yaşadı ve burada devamlı olarak insan hakları ihlallerine maruz kaldı.

Af Örgütü raporundaki tanıklıklar böyle uzayıp gidiyor. Bu kabusun içinden çekip çıkmak isteyenler yeni bir hayat umudunu başka coğrafyalarda aramak için canları pahasına yollara düşüyor. 

HAYATLA ÖLÜM ARASINDA: LİBYA'NIN HAK İHLALLERİ DÖNGÜSÜNDE MAHSUR KALAN MÜLTECİLER VE GÖÇMENLER

RAPORU OKU

Yılbaşından bu yana uluslararası yasalara karşı 8 bin 435 kişi geri itildi

2016’dan beri başta İtalya olmak üzere AB üyesi devletler, Libya’dan botlarla çıkmaya çalışan kişilerin denizde durdurulup Libya’ya geri götürülmesini sağlamak için Libya yetkilileriyle iş birliği yapıyor ve denizdeki faaliyetlerin koordine edilmesi için Libya’ya hız tekneleri, eğitim ve destek veriyor. Bu süreçte tahmini olarak 60 bin kişi, AB destekli Libya Sahil Güvenliği tarafından denizde durduruldu ve Libya’da karaya çıkarıldı. 

1 Ocak ile 14 Eylül 2020 arasında 8 bin 435 kişi denizde durdurularak Libya’ya geri götürüldü. Bedeli her ne olursa olsun insanların AB kıyılarına ulaşmasını engellemek isteyen AB devletleri, geri itmeleri yasaklayan uluslararası yasaları atlatmaya çalışarak, güçlü insan hakları güvencelerini şart koşmaksızın Libya’ya destek verdi.

Mülteciler ve göçmenler ihlallere rağmen Libya’ya geri götürülüyor

Libya Sahil Güvenliği tarafından denizde durdurulan mülteciler ve göçmenler Libya’ya geri götürülüyor ve burada zorla kaybetmeler, süresiz ve keyfi gözaltı, işkence ve gaspa maruz kalıyor.

2020’de Libya’da karaya çıkarılan binlerce mülteci ve göçmen, Libya’nın batısını kontrol eden BM destekli Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) İçişleri Bakanlığı’na bağlı Yasadışı Göçle Mücadele Müdürlüğü’nün gözaltı merkezlerinde gözaltına alındı. Binlerce kişi ise Trablus’ta Emad El Trabulsi’nin yönetimindeki UMH bağlantılı milislerin emri doğrultusunda eski Tütün Fabrikası’nın da aralarında bulunduğu gayri resmi gözaltına merkezlerine götürüldükten sonra zorla kaybedildi.

Mülteciler ve göçmenler karada da yalnızca gözaltına alınma ve gözaltı merkezlerine gönderilme riski altında değil, aynı zamanda milisler, silahlı gruplar ve insan kaçakçıları tarafından kaçırılma riski altında yaşıyor. Bazıları, serbest bırakılmaları için aileleri fidye ödeyene kadar işkenceye veya tecavüze maruz kaldı. Diğerleri ise gözaltında şiddet, işkence, açlık veya tıbbi ihmal nedeniyle hayatını kaybetti.

İnsan kaçakçıları Ulusal Mutabakat Hükümeti’yle resmi bağlantılı

Onlarca mülteci ve göçmen, Uluslararası Af Örgütü’ne, Yasadışı Göçle Mücadele Müdürlüğü’nün resmi merkezlerinde gözaltında tutulan veya insan kaçakçılarının kontrolündeki diğer yerlerde alıkonulan yakınlarının öldüklerine tanık olduklarını anlattı.

27 Mayıs 2020’de silahlı bir grup erkek, Mazda şehri yakınlarında insan kaçakçılarının alıkoyduğu 200 civarında mülteci ve göçmenin üzerine ateş açarak, en az 30 kişiyi öldürdü, 11 kişiyi ise yaraladı. Diğer mülteci ve göçmenlerden haber alınamıyor ve bu kişilerin öldürülmüş veya kaçırılmış olabileceğinden kaygı duyuluyor.

Libya yetkililerinin Mazda’daki ölümleri, mülteciler ve göçmenlere yönelik diğer suçları soruşturma sözleri sonuç vermedi. Libya savcılığının haklarında tutuklama emri çıkardığı ve insan kaçakçılığında sorumluluk taşıdıkları gerekçesiyle BM’nin yaptırım listesine alınan iki kişi, UMH ile resmi olarak bağlantılı. “El Ammu” [Amca] olarak da bilinen Ahmet El Dabbaşi, Nisan 2020’de UMH güçleriyle birlikte savaşırken görülmüştü. “El Bija” olarak bilinen Abdurrahman Milad ise Zaviye petrol rafinerisinde Libya Sahil Güvenlik komutanı. 

Çapraz ateş altında kaldılar

Milisler ve silahlı gruplar, mültecilere ve göçmenlere yönelik kişi hürriyetinden yoksun bırakma, işkence ve açıkça gelişigüzel saldırılar da dahil olmak üzere uluslararası insancıl hukuk ihlalleri işledi. Uluslararası Af Örgütü, milislerin ve silahlı grupların mülteci ve göçmenleri sıraya soktuğunu ve haklarını ihlal ettiğini gösteren videoları doğruladı. Milisler ve silahlı gruplar ayrıca göçmenleri askeri harekatlara katılmaya zorlayarak, hayatlarını ve güvenliklerini tehlikeye attı. 

Bir mülteci, Uluslararası Af Örgütü’ne, Mayıs 2020’de UMH’ye bağlı bir milisin, onu diğer mülteciler ve göçmenlerle birlikte Trablus’ta gözaltında tutuldukları Yasadışı Göçle Mücadele Müdürlüğü’nden çıkardığını ve Trablus’taki iki mevki arasında saatlerce mühimmat taşımaya zorladığını söyledi. O sırada Trablus’ta şiddetli çatışmalar yaşanıyordu.

Ölümcül denizden başka çıkış yolu yok

Korkunç koşullar ve ihlaller göz önünde bulundurulduğunda, mevcut yeniden yerleştirme ve tahliye programları, Libya’dan çıkmaya ihtiyaç duyan kişilere güvenli ve yasal çıkış yolları sunmakta yetersiz kalıyor. 11 Eylül 2020 itibariyle, 2017’den beri bu programlardan faydalanan savunmasız durumdaki mültecilerin sayısı yalnızca 5 bin 709. AB üyesi devletlerin de aralarında bulunduğu ülkeler, çok az sayıda mülteciyi yeniden yerleştirme taahhüdünde bulunmuştu. Sayılar, bunun bir göstergesi. COVID-19 pandemisi nedeniyle uygulanan seyahat kısıtlamaları durumu daha da ağırlaştırdı ve 2020’de, sınırların Mart 2020’de kapatılması öncesinde yalnızca 297 mülteci Libya’dan tahliye edildi.

Bir mülteci Ağustos ayında Uluslararası Af Örgütü’ne şunları söyledi: “Şu an mülteciler denizi geçmeye çalışıyor. Hiçbir tahliye ve yeniden yerleştirme yok. Libya’daki mülteciler risk altında. Hayatla ölüm arasındayız.”

Tüm bunlar, mültecilerin ve göçmenlerin Libya’dan çıkmak için deniz koşullarına uygun olmayan botlarla Akdeniz’i geçmeye çalışmak dışında fazla bir seçeneğinin olmadığı anlamına geliyor. Ancak Libya Sahil Güvenliği ve suç işleyen grupların botları denizde durdurması gibi çeşitli nedenlerle denizden geçişler de halen çok tehlikeli. Ağustos ortasında yaşanan ölümcül bir vakada hayatta kalanlar, Uluslararası Af Örgütü’ne, “Captain al-Salam 181” isimli bir botta bulunan silahlı bir grubun onları soyduğunu ve botlarına ateş açtığını, bu nedenle motorda yangın çıktığını ve botun alabora olduğunu anlattı. Denizde terk edilen 40 civarında kişinin öldüğü tahmin ediliyor.

Libya’da kalmak: Sömürü, insanlık dışı yaşam koşulları ve şiddet

Uluslararası Af Örgütü’nün araştırması, mülteci ve göçmenlerin sıklıkla işverenler tarafından sömürüldüğünü ve milisler ve silahlı gruplar tarafından zorla çalışmaya maruz bırakıldığını ortaya çıkardı.

Birçok mülteci ve göçmen, temiz su ve yıkama imkanlarına erişimleri olmaksızın sağlıksız koşullarda yaşıyor. Bu durum, fiziksel mesafe ve önleyici hijyen tedbirlerine uymalarını imkansız kılarak, onları COVID-19’a karşı daha savunmasız hale getiriyor. Ayrıca, savunmasız olmalarına rağmen, sağlık hizmetlerine erişimde engellerle karşılaşıyor ve çoğunlukla COVID-19’a karşı alınan resmi tedbirlerin dışında bırakılıyorlar.

Diğer yandan, mülteciler ve göçmenler sıklıkla hırsızlığın hedefi oluyor. Kadınlar ve kız çocuklar daha yüksek cinsel şiddet tehlikesi altında. Gözaltına alınmaktan veya faillerin intikam almasından korktukları için polise veya savcılığa başvurmaktan kaçınıyorlar.

Irkçılık ve yabancı düşmanlığı 

Mülteciler ve göçmenler gittikçe artan ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile de karşı karşıya kalıyor. Hükümet yetkilileri, silahlı gruplar ve milislerin üyeleri ve medya sıklıkla siyahlara karşı ırkçı bir dil kullanıyor. COVID-19 pandemisinin ırkçılığı daha da körüklediği bu dönemde yetkililer ve kişiler kamuoyunda mültecileri ve göçmenleri virüsü yaymakla suçluyor ve ülkeden çıkarılmalarını istiyor.

Uluslararası Af Örgütü’nün araştırması, Libya’nın doğusundaki de facto yetkililerin 2020’de 5 binin üzerinde mülteci ve göçmeni hukuki prosedürleri işletmeden ve sınır dışı kararlarına itiraz imkanı sağlamadan ülkeden zorla çıkardığını tespit etti. Gözaltındaki kişilerin ‘bulaşıcı hastalıklar taşıdığına’ ilişkin suçlamalar, sınır dışı uygulamalarını haklı göstermek için dile getirilen gerekçeler arasındaydı. 

Uluslararası Af Örgütü’nün belgelediği bir ayrımcılık vakasında, silahlı bir grup, bir otobüsün güneydoğudaki El Kufra şehrine girmesini engelleyerek, içerideki Çad vatandaşı üç kişiyi otobüsten inmeye zorladı. Silahlı grup, bu kişilerin COVID-19 testi olmasını istedi ve onları şehrin dışındaki çölde bıraktı. Tamamı Libya vatandaşı olan diğer yolcuların ise COVID-19 testine veya diğer kontrollere girmeden yola devam etmelerine izin verildi.

Arka Plan

Libya’daki mülteciler ve göçmenler; süregelen silahlı çatışmalar, güvensizlik ve kanunsuzlukla dolu bir bağlamda eziyet çekiyor. Libya’nın batısının büyük bir kısmını kontrol eden Ulusal Mutabakat Hükümeti ile ülkenin doğusunun büyük bir kısmını kontrol eden ve kendisini Libya Ulusal Ordusu ilan eden güçler arasındaki iktidar ve bölgesel kontrol mücadelesi tüm şiddetiyle devam ediyor.

Libya Ulusal Ordusu’nun Nisan 2019’da başkent Trablus’a yönelik saldırısıyla başlayan ve yaklaşık 14 ay süren çatışmaların ardından Haziran 2020’de UMH ve ona bağlı milisler, batı Libya’nın büyük bir kısmını kontrol altına aldı. Libya Ulusal Ordusu güçleri Trablus’un 450 km kadar doğusunda yer alan Sirte’ye çekildi. Taraflar Ağustos 2020’de ateşkes ilan etti; ancak raporun yazıldığı sırada Libya’nın batı ve doğu kesimlerindeki çatışmalar aralıklarla devam ediyordu. 

Türkiye, Rusya, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de aralarında bulunduğu uluslararası aktörler, Libyalı rakip güçlere askeri, diplomatik ve taktiksel destek, hatta bazı durumlarda Şubat 2011’den beri Libya’ya uygulanan silah ambargosunu ihlal edecek şekilde silah ve diğer türde askeri destek sağlayarak çatışmaları körükledi. Ayrıca, çatışmanın her iki tarafı, giderek daha sık bir şekilde paralı militanların da dahil olduğu yabancı savaşçılar kullandı.