Kürtajı yasaklayan yasalar, onurlu yaşama ve bedenimizle ilgili karar alma hakkımıza yönelik bir saldırıdır

Uluslararası Af Örgütü’nden Jaime Todd-Gher ve Kadın Yürüyüşü (Women’s March Global) hareketinden Uma Mishra-Newbery 

Dünya Güvenli Kürtaj Günü

Hükümetler kürtajı yasakladıklarında aslında sonlandırılan gebelik sayısında pek de bir azalma kaydedilmiyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, sınırlandırıcı yasalara rağmen kürtaj yaptırma oranları neredeyse değişmiyor. Ancak güvenli kürtaj hizmetleri engellendiğinde veya sınırlandırıldığında devreye elbise askıları, zehirli bitkisel haplar ve uzmanlığı olmayan uygulayıcılar giriyor ve uygun bakım sağlayan sağlık uzmanları suçlu haline getiriliyor.

El Salvador ve Polonya gibi ülkeler ile yakın zamanda ABD’nin bazı eyaletlerinde (Louisiana, Ohio, Kentucky, Mississippi, Georgia, Alabama ve Missouri de dahil) kabul edilen ve kürtajı tamamen yasaklayan veya sınırlandıran yasalar, kadınları ve kız çocukları kontrol etmeyi ve geleneksel toplumsal cinsiyet rollerine hapsetmeyi amaçlıyor. Bu yasalar kadınların insan haklarına ve onurlarına yönelik bir saldırı olup, toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılık kapsamına girer. Kürtaj yaptırmaya ihtiyacı olan translar ve kuirler açısından bu sınırlandırıcı yasalar, haklarını ve özgürlüklerini hedef alan bir dizi saldırının sonuncusu olmuştur.

İnsan haklarını savunan örgütler, dünyanın dört bir yanında kürtajı sınırlandıran yasaların ızdıraba ve umutsuzluğa neden olduğunu belgeledi. En korkunç hikayelerden biri “Y”nin hikayesi. Y, ülkesindeki milisler tarafından dövüldükten ve tecavüze uğradıktan sonra İrlanda’ya sığındı. Tecavüz sonucunda gebe kalmıştı ve gebeliğini sonlandıramayacağı söylendiğinde defalarca intihar girişiminde bulundu. En sonunda sezaryen doğum yapmak zorunda kaldı. Tüm bu süreç boyunca İrlanda yetkililerinin fetüsün korunması konusundaki kaygıları, Y’nin ruhsal ve fiziksel sağlığıyla ilgili tüm kaygılara ağır bastı. 

Geçen yıl İrlanda, son birkaç on yılda yasal kürtaja erişimi genişleten 50 civarında ülkeden biri oldu. Bu tarihsel adım Y açısından çok geç atılmış olsa da başka kadınları aynı travmaları yaşamaktan koruyacaktır.

Ayrıca, kürtajı suç haline getiren yasaların gebeliğe bağlı sağlık sorunları yaşayan kadınları cezalandırmak için kullanıldığına ve bu durumun korkunç sonuçlar yarattığına da tanıklık ettik. El Salvador’da düşük veya ölü doğum yapan kadınların çoğunlukla kürtaj yaptırdığı varsayılıyor ve bu nedenle cinayetle suçlanıyorlar.

21 yaşındaki El Salvadorlu Evelyn Hernandez evinde gebeliğe bağlı (obstetrik) acil durum yaşadı ve düşük yaptı. Evelyn bu nedenle gözaltına alındı, yargılandı ve nitelikli cinayet suçundan 30 yıl hapis cezasına mahkum edildi. Üst mahkeme daha sonra bu kararı bozdu, genç kadının yeniden yargılanmasını istedi ve sonuçta Evelyn’in suçsuz olduğu anlaşıldı. Fakat El Salvador Başsavcılığı 6 Eylül 2019’da karara itiraz edeceğini duyurdu. Savcılığın bu açıklaması, yetkililerin Evelyn’i ülkenin aşırı sert yasaları gereğince takıntılı bir şekilde suçlamaya kararlı olduğunu gösterdi.

Hükümetlerin kadınların ve kız çocukların bedenlerini kontrol altına alma çabalarına karşı durmayı sürdürmeliyiz. Guttmacher Enstitüsü’nün yayımladığı en son rapora göre, 2017 itibariyle doğurgan yaştaki kadınların yüzde 42’si, kürtajın büyük ölçüde sınırlandırıldığı (tamamıyla yasaklandığı veya kürtaja sadece kadının hayatını kurtarmak ya da sağlığını korumak için gerekli olduğu durumlarda izin verildiği) ülkelerde yaşıyor. Dünyanın dört bir yanında kürtaja erişimi daha uzun süreler boyunca sınırlandıracak olan yasal düzenlemeler kadınları, kız çocuklarını ve gebe kalabilecek diğer kişileri insan haklarından ve bedenleriyle ilgili karar alma haklarından yoksun bırakıyor.

Bedeniyle ilgili karar alma hakkına sahip olmayan hiç kimse özgür olamaz. Kürtajla ilgili tartışmalar, gebeliğin kişinin hayatını tehlikeye atıp atmadığı sorusunun ötesine geçmelidir. Esas mesele, üreme özgürlüğü ve kişinin bedeniyle ilgili karar alma hakkıdır. Bu hak, gebe kalabilecek kişilerin insan hakları ve onurlu yaşama haklarını tam anlamıyla kullanabilmeleri konusunda büyük önem taşır. Hükümetler kürtajı suç olmaktan çıkarmanın ve uygulamada güvenli kürtaja erişimi sağlamanın yanı sıra, kişilerin gebelikle ilgili kararları hiçbir baskı, ayrımcılık, damgalama, zorlama, şiddet, imkan yoksunluğu veya cezalandırma söz konusu olmaksızın alabilecekleri toplumsal koşulları da yaratmalıdır.

ABD ve Polonya gibi bazı ülkelerde kadınların karar hakkına karşı çıkan grupların ve popülist siyasetçilerin üreme sağlığı haklarını kaygı verici ölçüde geriletmesine rağmen, bu gerçeğin farkına varan ülkelerin sayısı giderek artıyor. Son 25 yılda yaklaşık 50 ülke, kürtaja erişimi kolaylaştıracak yasal değişiklikler yaptı. Ülkelerin kendi içindeki koşulları değişse de kürtaj yasalarında değişiklik talebiyle yürütülen ve başarıya ulaşan kampanyaların ortak bir noktası var: Kadınların seslerini yükseltmesi. İrlanda’dan Güney Kore’ye kadar birçok ülkede aktivistler kendi hikayelerini paylaşarak, kürtajı çevreleyen damgalanma ve gizlilik perdesinin yok edilmesine yardımcı oldu. Arjantin ve Polonya’da bir milyondan fazla kadın seslerini duyurmak için yürüdü.

Kürtaj olan veya olması gereken kişilere destek vermeli, onlarla dayanışma içinde olmalıyız. İster ülke içinde güvenli kürtaj hakkı için mücadele eden gruplara zaman ayırarak veya mali destekte bulunarak olsun, isterse sokak protestolarına katılarak veya tanıdıklarımıza güvenli kürtaj hakkının neden gerekli olduğunu anlatarak olsun, haklarımızı talep etmek konusunda her birimizin yapabileceği bir şeyler var.

Diğer yandan, hükümetler, herkesin güvenli, yasal ve makul ücretli kürtaja ve korunma yöntemlerine erişimini artırmalıdır. Bu yalnızca insani bir görev değil, aynı zamanda da uluslararası hukuk gereğince bir yükümlülüktür. Güvenli kürtaj hakkına erişimin sağlanması sayısız ölümün, hayat boyu süren travmaların ve kalıcı yaralanmaların önüne geçecektir.

Bu yazı ilk olarak TIME.com’da yayınlanmıştır.