'Kapkaranlık bir sis var, onun içerisinde dolaşıyoruz"

Erken çocuk gelişimi üzerine sivil toplum çalışmaları yürüten Yiğit Aksakoğlu, 150 gündür tutuklu ve tecritte tutuluyor. Kamuoyunda “Gezi iddianamesi” olarak bilinen ve 16 sivil toplum çalışanına uydurma suçlamalar yönelten davada Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu ve diğer sivil toplum çalışanları “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” gibi suçlamalarla ağırlaştırılmış müebbet istemiyle yargılanıyor.

Eşi Ünzile Aksakoğlu’nun hayatıysa, 16 Kasım günü sabaha karşı eşi Yiğit’in gözaltına alınmasıyla alt üst oldu. Sabah saat 6:00’da kapılarını çalan polis, hiçbir açıklama yapmadan Yiğit’i götürdü. 150 gündür Yiğit’in serbest bırakılmasını bekleyen Ünzile, Yiğit’in neden tutuklandığını anlayamadığını ve kimsenin de buna bir anlam veremediğini söylüyor; “Gün sayarken buluyorum kendimi ve büyük kızımı da. Onun gün saymaması gerekiyor” diyor.

Yiğit Aksakoğlu kimdir?
Yiğit Aksakoğlu, hak temelli çalışan bir sivil toplum profesyonelidir. 1994 yılında İzmir St. Joseph Lisesi’den mezun olduktan sonra, Yıldız Teknik Üniversite’sinde eğitim gördü. Üniversite öğrenciliği sırasında katıldığı AEGEE (Avrupa Öğrencileri Genel Forumu) bünyesinde Avrupa bütünleşmesi, gençlik katılımı ve iyi yönetişim alanlarında çalışmalar yürüttü.
Mezun olduktan sonra yüksek lisansını London School of Economics’te Sivil Toplum Kuruluşları Yönetimi alanında tamamladı. TESEV (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı) ve İstanbul Bilgi Üniversitesi STK Eğitim ve Araştırma Biriminde profesyonel olarak çalıştı. Üniversite’de çalıştığı 2003-2008 arasındaki dönemde “Savunuculuk ve Politikaları Etkileme” ve “Proje Yönetimi” dersleri ve eğitimleri verdi. Yine bu dönemde hazırladığı “Savunuculuk ve Politikaları Etkileme” ile “STK’lar için Proje Teklifi Hazırlama” başlıklı kitapları bulunmaktadır.
2011’ten bu yana ülkenin her yanında saygın yerel STK’lar ve belediyelerle işbirliği içerisinde, 0-3 yaş erken cocukluk döneminde beyin gelişimi, anne esenliği ve çocuğun kent ile ilişkisi üzerine çalışmalar yürüten Hollanda merkezli Bernard van Leer Vakf’ına danışmanlık yapmıştır ve hâlihazırda aynı vakfın Türkiye temsilciliği görevini yürütmektedir. Yiğit Aksakoğlu evlidir ve 2 çocuğu vardır.

Yiğit’in gözaltına alındığı sabah neler yaşandı?
Sabah saat 6:00-6:30 arası kapı çaldı aşağıdan birkaç defa. Leyla yine gece uyanmıştı o yüzden ben Leyla’nın yanında yatıyordum. Yiğit geldi, “Ünzile, birini bekliyor muyuz bu saatte?” diye sordu. Ben de dedim hayır, hadi gidip açalım kapıyı. Neyse açtık, 8-9 kişi geldiler.
İşte gizlilik kararı olduğu, Yiğit’i götürmeleri gerektiği, bilgi veremeyecekleri gibi vesaire şeyler söylediler. Hiç aklıma böyle bir şey gelmedi. Bir arkadaşımız gelmiş olabilir, acil bir şey vardır büyük ihtimalle... Çok iyiye yorduğum bir şey değildi aslında, tabii ki de sabahın altısında kapı çalmaz çünkü. Ama hiç aklıma polis olabileceği gelmedi.
O fısır fısır konuşmalar arasında kızlar uyandı. Birkaç sahne var bütün bu geçen 5 aylık süreçte. Kızların koridordan o uykulu halleriyle gelişlerini hiçbir zaman unutmayacağımı biliyorum. “Anne noluyor”, pijamalarla, ikisi yan yana, çıplak ayaklarla.

Gözaltına alınan 13 kişiden yalnızca Yiğit tutuklandı.
Bunu anlamak bence mümkün değil. Tutuklanmayan, gözaltına alınan ve daha sonrasında konuştuğum hiç kimse de zaten nedenini anlayabilmiş değil. Yiğit’in tutuklu yargılanacağı haberi geldi. Bu, bu olaylarla ilgili unutmayacağom ikinci an çünkü büyük bir yıkıntıydı. Onun için de aynı şeymiş, ilk görüşmemizde bunu konuştuk, bu haberi almak ve o çöküş. 
Sonra eve gittik, evimiz matem evi gibiydi. Aşırı kalabalıktı, sürekli birileri girip çıkıyordu ve ilk 10 gün neredeyse o şekilde geçti. Birileri geliyor, yemek getiriyor, çocukları birileri alıp götürüyor getiriyor. Bu geçen 5 ayda Yiğit’ten dolayı yanımda olan ve şimdi artık benim de arkadaşlarım. Bu dayanışma mevzusu inanılmaz gerçekten. Çok alıştığım ve özleyeceğim bir şey Yiğit geldikten sonra.

Yiğit’in tutuklanmasından önce nasıl bir hayatınız vardı?
Bol koşturmalı bir hayatımız vardı. Her hafta sonu mutlaka keyifli bir şeyler yapılırdı. En çok özlediği şey çocuklarla sabah kahvaltısı diyor çünkü güzel geçiyor sabah kahvaltıları, çocukların tatlı bir zamanı sabah. Bir de onlara kitap okumayı çok özlüyor. Ama başka arkadaşlarına sosyalleşmeyi çok özlediğini, konsere gitmeyi çok özlediğini anlatmış. Sanırım herkesle başka bir şeyi özlüyor aslında.
Yiğit şu an tek başına, tecritte. Anladığım kadarıyla 9 metrekare bir odası var, içinde banyosu tuvaleti var. Küçük bir terası var ama çok yüksek duvarlarla ve tellerle kaplı bir teras. Kışın güneşi göremediğini söylüyordu ama şimdiki mektuplarında artık yavaş yavaş güneşi gördüğünü söylemiş. Hatta [terasın] bir ucunda öğleden sonraya kadar sürekli güneşin olduğu bir yer varmış ve orada durup, orada kitap okuyormuş.

Hiç kimseyle konuşamıyor. Hiç kimseyle. Oradan hiç çıkarılmıyor. Her hafta bir saatlik görüşme iznimiz var, o bir saatlik görüşme sırasında oradan çıkıyor ve bir saat sonra aynı yere geri dönüyor. 

Kapısını anlatıyor, küçük bir pencere gibi bir şey varmış, oradan yemeğini uzatıyorlarmış. Gardiyanların da konuşma hakkı yokmuş onunla. Sadece kapı altlarından diğer tutuklularla konuşuyorlarmış belli saatlerde. Hatta daha iyi ses geçirebilmek için yere bir şey atıyormuş, üzerine uzanıyormuş, kafasını koyup bir süre sohbet ediyormuş. Şeyi biliyorum, çıkacak, bunun çok büyük bir yanlış anlaşılma olduğu anlaşılacak ve orada geçirdiği zaman öyle kalacak. Bu hatanın bir sorumlusu olmayacak. Bunu hiç anlayamayacak olmak çok acı veriyor. 

‘Gün sayarken buluyorum kendimi ve büyük kızımı da. Onun gün saymaması gerekiyor.’

İddianame çok eleştirildi, içinde hiçbir suç olmadığı, bir hikayeden ibaret olduğu dile getirildi. Sen iddianameyi okuduğunda ne düşündün?
Büyük kocaman bir hikaye. Çok net kurgu çünkü birbiriyle hiçbir ilişkisi olmayan insanları ilişkilendirerek falan geçmiş. Aynı şeyler sürekli bir yerlerde tekrar edilmiş. Bir itham var, bir ima var, bir suçlama var aslında ima falan da değil, ama delil nerede? Delil yok. Bu adam bunu yapmış. Ee ne zaman yapmış, nerede yapmış, nasıl yapmış? Yok. Birkaç fiziki takip fotoğrafı var ama Yiğit bir alana girerken ve çıkarken. Suçlama Yiğit’in telefon konuşmalarına dayandırılmış ama dinleme Gezi’den sonra başlıyor, 5-6 ay sürüyor ve bitiyor. O dinlemelerde yapılan konuşmalar, Yiğit bir sivil toplum profesyoneli, ve sivil toplumla ilgili, çalıştığı dernekler, vakıflar vesaireyle ilgili projelerle ilgili işler. Bunların hiçbiri suç değil hatta hepsi baya önemli kurumlarla, kişilerle yapılmış işler. Yani hiçbir yerinden tutamayacağınız bir iddianame. 

Şimdi hayat nasıl?
Çok dramatikleştirmemeye çalışıyorum yaşadığımız hali. Çocukların düzenini bozmamaya çalışıyorum, onlar da bana bu konuda yardımcı oluyorlar. Deniz’i her sabah babası bırakıyordu, şimdi ben bırakmaya çalışıyorum. Leyla’yı ben bırakıyordum, ben bırakmaya çalışıyorum hala. Gün sayarken buluyorum kendimi ve büyük kızımı da. Onun gün saymaması gerekiyor. 24 Haziran’ı bekliyorum. Deniz ve Leyla’nın haberi yok 24 Haziran’dan. Geleceğe doğru gün saymaya kalkışmak istemedim. Sadece babalarını görecekleri açık görüşleri sayıyoruz, onun dışında istemedim çünkü umduğum bir sonuç çıkmazsa bunu onlara nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Havada kapkaranlık bir sis var, onun içinde dolaşıyoruz. 

Yiğit Aksakoğlu’nun cezaevindeki 150. gününde yazdığı mektuptan:
Hiç hukuktan anlamayan ama basit sebep sonuç ilişkisi kurabilen herkesin bu metni okuduktan sonra aklında tek bir soru kalıyor; tüm bu olaylar dizisini, bu insanlar nasıl hayata geçirmiş?

657 sayfanın 100 sayfasında Türkiye çapında gerçekleşen ve müştekilere yönelik suçlardan da bahsediliyor. Bunlardan çoğu mala zarar, yağma ve yaralama. Benimle ilgili en net suçlama ise www.siddetsizeylem.org alan adını satın almış olmam. Bu sitede yayınladığım herhangi bir şey değil. Çünkü bir yayın yapmadım. Ama bu 657 sayfada şiddetsiz eylemin 198 yolu gayet iyi açıklanmış. Alan adı satın alarak nasıl bir suç işlediğimin delili yok. Benim ve diğerlerinin mala zarar, yağma ve yaralanmayla ilişkisi konusunda bir delil yok. Ama birkaç şiddetsiz eylem örneğinden bahsettiğim bir konuşma tarih verilmeyerek tekrar tekrar kullanılıyor ve sanki olayların öncesinde bahsetmişim algısı yaratılıyor. Tabii ki bu eylemlerin benimle ilişkisi konusunda da tek bir delil yok.

Gerçeklerden ve mantıktan bu kadar uzak bir hukuki sürecin benimle, diğer 15 kişiyle ya da Gezi olaylarıyla ilgili olmadığını düşünüyorum. 657 sayfalık bu metin ve yaşadığımız sürecin Türkiye’de hukuka olan toplumsal güvenle ilgili olduğuna inanıyorum. Piyangodan insanlara aylarca tecrit altında tutukluluk çıkması ve tutarlılık ve somut deliller sunma kaygısı taşımayan metinlerle ağırlaştırılmış müebbet istenmesinin benim gibi başkaları tarafından da endişeyle izlendiğini düşünüyorum.

Siz de Yiğit’e mektup yazarak ve acil eylem imza kampanyamıza katılarak dayanışma gösterebilirsiniz.

Yiğit’in adresi:
Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu F tipi 9 numaralı C Blok 
8. Koridor A oda No: 60
İstanbul

Beril Eski
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Basın Koordinatörü