İsrail/İşgal Altındaki Filistin Toprakları: İsrail ordusu Gazze’de savaş suçu oluşturan kasıtlı yıkım nedeniyle soruşturulmalı

  • Doğu Gazze genelinde çiftlikler buldozerlerle yerle bir edildi, apartman blokları yıkıldı.
  • Uydu görüntüleri ve sosyal medyada paylaşılan videolar yıkımın boyutlarını ortaya koyuyor.
  • Binlerce konut yıkıldı ve yaşanmaz hale getirildi.

Uluslararası Af Örgütü yayımladığı yeni araştırmada, İsrail ordusunun işgal altındaki Gazze’nin doğu sınırı boyunca uzanan ‘tampon bölgeyi’ önemli ölçüde genişletme politikasının, kasıtlı yıkım ve toplu cezalandırma savaş suçları olarak soruşturulması gerektiğini belirtti.

İsrail ordusu buldozerler ve manuel olarak döşenen patlayıcılar kullanarak, tarım arazilerini ve sivil binaları yerle bir etti ve evler, okullar ve camiler dahil mahalleleri topyekun yok etti.

Uluslararası Af Örgütü’nün Kanıt İnceleme Laboratuvarı, Ekim 2023 ile Mayıs 2024 tarihleri arasındaki uydu görüntülerini ve İsrail askerlerinin sosyal medyada paylaştığı videoları inceleyerek, Gazze’nin doğu sınırı boyunca, genişliği yaklaşık 1 km ile 1,8 km arasında değişen, yakın zamanda yerle bir edilmiş araziyi tespit etti. Bazı videolarda, İsrail askerlerinin, arka planda binalar yıkılırken fotoğraf çektirdiği veya kutlama yaptığı görülüyor.

İsrail ordusunun Gazze’yi amansızca yakıp yıkma politikası kasıtlı bir yıkımdır. Araştırmamız, İsrail güçlerinin konutları nasıl yerle bir ettiğini, binlerce aileyi evlerinden çıkmaya zorladığını ve arazilerini yaşanmaz hale getirdiğini gösteriyor

Erika Guevara-Rosas
Uluslararası Af Örgütü Araştırma, Savunuculuk, Politika ve Kampanyalar Kıdemli Direktörü

Uluslararası Af Örgütü Araştırma, Savunuculuk, Politika ve Kampanyalar Kıdemli Direktörü Erika Guevara-Rosas konu hakkındaki açıklamasında, “İsrail ordusunun Gazze’yi amansızca yakıp yıkma politikası kasıtlı bir yıkımdır. Araştırmamız, İsrail güçlerinin konutları nasıl yerle bir ettiğini, binlerce aileyi evlerinden çıkmaya zorladığını ve arazilerini yaşanmaz hale getirdiğini gösteriyor” dedi. Guevara-Rosas sözlerini şöyle sürdürdü:

“Analizimiz, Gazze’nin doğu sınırı boyunca, tüm bölgenin sistematik olarak imha edilmesini hedefleyen bir yaklaşımı ortaya koyuyor. Bu evler yoğun çatışma nedeniyle yıkılmadı. Daha ziyade, İsrail ordusu, bölgenin kontrolünü ele geçirdikten sonra araziyi kasten yerle bir etti.”

“Herhangi bir ‘tampon bölge’ oluşturmak, bu mahallelerde yaşayan Filistinlileri toplu halde cezalandırma boyutuna varmamalıdır. İsrail’in, İsraillileri Gazze’den gelecek saldırılara karşı koruma tedbirleri, kasıtlı yıkım ve toplu cezalandırma yasağı da dahil, İsrail’in uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerine riayet edilerek uygulanmalıdır.”


Yukarıdaki Gazze haritası, Ekim 2023 ile Mayıs 2024 tarihleri arasında çit hattının bir kilometre içinde meydana gelen hasar ve tahribata dikkat çekmektedir. Binaların %90’ından fazlası ağır hasar gördü veya yıkıldı, bölgedeki ekili arazilerin %59’u önemli ölçüde verim kaybetti.

İsrail yetkilileri, Gazze’nin doğu sınırındaki yapıların imha edilmesinin, Hamas ve diğer Filistinli silahlı grupların 7 Ekim 2023’teki saldırılarına karşılık İsrailli toplulukları başka saldırılardan korumayı amaçlayan bir güvenlik önlemi olduğunu kabul etti. İsrail ordusu Gazze genelindeki yıkımları, tünelleri ve diğer ‘terör altyapısını’ yok ettiğini söyleyerek gerekçelendirdi. 2 Temmuz 2024’te, Uluslararası Af Örgütü, İsrail yetkililerine yıkımlar hakkındaki sorularını iletti ancak araştırmanın yayımladığı tarihe kadar herhangi bir yanıt almadı.
 

Askeri gereklilik ve uluslararası insancıl hukuk

İsrail sınırındaki genişletilmiş ‘tampon bölge’ yaklaşık 58km²’lik bir alanı kapsıyor ve işgal altındaki Gazze Şeridi’nin yaklaşık %16’sını oluşturuyor. Mayıs 2024 itibariyle, bu bölgedeki binaların %90’ından fazlasının (3.500’den fazla yapının) yıkıldığı veya ağır hasar aldığı görülmekte ve bölge içindeki tarım arazilerinin 20km²’lik bir bölümü veya %59’undan fazlasında süregelen çatışma nedeniyle tarım ürünlerinin verimi ve yoğunluğunda azalma görünmektedir.

Uluslararası Af Örgütü, meydana gelen yıkımın zorunlu bir askeri gereklilikle haklı gösterilip gösterilemeyeceği de dahil olmak üzere hukuka uygun olup olmadığını belirlemek için etkilenen bölge sakinleri ve çiftçilerle görüştü, uydu görüntülerini inceledi, sınır bölgesinde çekilen 25 videoyu doğruladı ve İsrail ordusu, Hamas ve diğer silahlı grupların yayımladığı açıklamaları takip etti.

Uluslararası Af Örgütü’nün araştırma yürüttüğü dört bölgede yıkım, İsrail ordusu bölge üzerinde operasyonel kontrolü sağladıktan sonra gerçekleşti. Bunun anlamı, yıkımın, İsrail ordusu ile Hamas ve diğer Filistinli silahlı gruplar arasında doğrudan bir savaştan kaynaklanmadığıdır. Gazze Şeridi’nin bu bölgelerinde yapılar kasıtlı ve sistematik olarak yıkılmıştır.

Görünüşe göre yapıların birçoğu, İsrail’in bölgeyi Gazze Şeridi’nden ayırmak için inşa ettiği çitlere yakınlığı nedeniyle yıkıldı. Yapıların bazıları daha önce muhtemelen silahlı gruplar tarafından kullanılmış olsa da, silahlı grupların -sınıra yakınlığı veya başka bir nedenle- gelecekteki olası kullanımı tek başına evleri, okulları veya camileri askeri hedef haline getirmez. Ayrıca, sivil mülkün yalnızca silahlı gruplar tarafından kullanıldığı gerekçesiyle cezalandırma amacıyla yıkılması, bir tür toplu cezalandırma olduğu için yasaktır.

Silahlı çatışmaların tüm taraflarını bağlayan uluslararası insancıl hukuk, zorunlu bir askeri gereklilik olmadıkça düşman tarafın mülkünü imha etmeyi yasaklar. Doğrudan sivil yapıları hedef alan saldırılar da yasaktır.

Askeri gereklilik ilkesi, çatışmanın bir tarafının, düşmanının askeri gücünü zayıflatmak için gerekli olan ve uluslararası insancıl hukukta başka bir şekilde yasaklanmayan tedbirleri almasına izin verir. Düşmanın mülkünü imha etme yasağında, “zorunlu askeri gereklilik” istisnası vardır; buna göre, mülkün imha edilmesine, meşru bir askeri amaca hizmet ediyorsa ve uluslararası insancıl hukukun diğer kurallarının yanı sıra orantılılık ilkesi ve toplu cezalandırma yasağını ihlal etmiyorsa izin verilir.

Meşru amacın bir örneği, aktif çatışma sırasında düşmana, diğer tarafın güçlerine ateş açmak için siper sağlayan bir yapının imha edilmesi olabilir. Bu taktik uygulama, bu araştırmada belgelenen vakalarda geçerli değil; çünkü, yıkımlar sırasında İsrail güçleri halihazırda bölgelerin kontrolünü ele geçirmişti ve çatışmalar büyük oranda durmuştu. Bir yıkım meşru bir askeri amaca hizmet ettiğinde dahi, bu yıkımın boyutları ve şekli, orantılılık ilkesiyle ve uluslararası insancıl hukukun askeri işgalleri düzenleyenler de dahil diğer kurallarıyla sınırlandırılmıştır.

İsrail ordusu, İsrail’deki insanları silahlı grupların saldırılarından korumak için bir ‘tampon bölge’ kurmanın askeri bir gereklilik olduğunu düşündüyse bile, bu amaca ulaşmak için İsrail topraklarında, uluslararası insancıl hukuka ve İsrail’in işgalci güç olarak sahip olduğu yükümlülüklere uygun başka seçeneklerin de mevcut olduğu görülüyor. Bu başka seçeneklerin uygulanabilirliği ve onların seçilmemesi göz önüne alındığında, geniş çaplı ve sistematik yıkım, herhangi bir meşru askeri amaca göre orantısızdır. Dolayısıyla bu vakalar, kasıtlı yıkım savaş suçu olarak soruşturulmalıdır. Bazı vakalarda evlerin ve diğer sivil mülklerin sivilleri silahlı grupların saldırılarından ötürü cezalandırmak amacıyla yıkıldığını gösteren kanıtlar ışığında, bu yıkımlar da toplu cezalandırma savaş suçu olarak soruşturulmalıdır.

Uluslararası Adalet Divanı (UAD) 2003’teki Tavsiye Görüşünde, İsrail’in işgal altındaki Batı Şeria’da bir duvar inşa etmesinin hukuka aykırı olduğu sonucuna varmıştı. UAD, İsrail’in güvenlik önlemlerinin, işgalci güç olarak yükümlülükleri de dahil uluslararası insancıl hukuk ve uluslararası insan hakları hukuku kapsamındaki yükümlülüklerine uymak zorunda olduğunu vurguladı. İsrail topraklarında, daha az sivili yerinden eden ve mülklerini ve geçim kaynaklarını kaybeden sivillere adil tazminat sağlayan inşaat alternatiflerinin değerlendirilmesi de buna dahildir.

Sivil yapıların önceden askeri amaçlı kullanımı tek başına, mahallelerin ve sivil halka gıda sağlamak için gerekli tarım arazilerinin topyekun imhasını mazur göstermek bir yana, sivil mülkün yıkılmasını da haklı çıkarmaz.

Huzaa: ‘Her yer yıkılmış durumda’

Gazze’nin güneyindeki Han Yunus kentinin Huzaa beldesinde yaklaşık 11 bin Filistinli yaşıyordu. 7 Ekim 2023’ten sonraki yedi hafta içinde, uydu görüntüleri beldede ve civarında tahmini 178 yapının, çoğu hava saldırılarıyla olmak üzere yıkıldığını veya ağır hasar aldığını gösteriyor. Ancak İsrail kara kuvvetleri Aralık 2023 sonunda beldeye girince daha geniş çaplı bir yıkım başladı. BM Operasyonel Uydu Uygulamaları Programı (UNOSAT) verilerine göre, 26 Kasım 2023 ile 7 Ocak 2024 tarihleri arasında 850’den fazla yapı yıkıldı veya ağır hasar aldı.

27 Aralık’ta İsrail ordusu, Hamas ve diğer silahlı gruplar tarafından 7 Ekim’de saldırıya uğrayan ve “Gazze Zarfı” olarak adlandırılan sınır bölgesinde bulunan Nir Oz topluluğuna (kibbutz) atıfla “Oz ve Nir” adını verdiği bir operasyon başlattığını duyurdu. İsrail ordusunun Gazze Tümeni Komutanı Tuğgeneral Avi Rosenfeld birliklere gönderdiği mesajda, “7 Ekim'de, o melun Şabat gününde, akla gelebilecek en korkunç suçları işleyen vahşi teröristler Khirbet Khizeh’den (Huzaa) geldi. Yerin altında ve üstünde saklanan teröristleri ortadan kaldırmak ve terörizmin ve kötülüğün altyapılarını dağıtmak için tüm gücümüzle çalışacağız” ifadelerini kullandı.

28 Aralık’ta, 8219 İstihkâm Taburundan İsrailli bir asker sosyal medyada Huzaa’daki yıkımı gösteren ilk videoyu paylaşarak şöyle yazdı: “7 Ekim’de bir sürü terörist Nir Oz sakinlerini katletmek için buradaki evlerden geldi. Gece bunların 30’unu yıktık.” Uydu görüntüleri, 26-30 Aralık 2023 tarihleri arasında bölgede en az 30 evin yıkıldığını doğruluyor.


Uydu görüntüleri, 26-30 Aralık 2023 tarihleri arasında Huzaa beldesinde yıkılan bir bölgeyi gösteriyor.

İlerleyen günlerde aynı asker, çoğu aynı çatıdan kaydedilmiş patlayıcı yıkımlarını gösteren beş video daha paylaştı. Arka planda patlamalar binaları yerle bir ederken askerler gülümseyerek kameraya poz veriyor, sigara veya nargile içiyor ya da içkilerle kadeh kaldırıyor. Videolardan birinde üç asker, arkalarında bir patlama olurken kameraya doğru yaklaşıyor. Videodaki Arapça metinde, “Ölümden döndük, peşinizi bırakmayacağız” yazıyor. Askerlerin videodaki davranışları, o an orada hiçbir yakın tehlike olmadığını gösteriyor.

29 Aralık’ta İsrail ordusu, askerlerinin Huzaa’da operasyonel kontrolü sağlamaya çalıştığını açıkladı ve onlarca tünel, silah ve roket başlığı bulduklarını öne sürdü. Hamas’ın silahlı kanadı Kassam Tugayları daha önce Telegram kanalından yaptığı açıklamada, Huzaa bölgesinden İsrail birliklerine roket güdümlü bombalar ve havan topları attığını duyurmuştu.

3 Ocak 2024’te İsrail ordusu, İsrail’in Now 14 televizyon kanalından bir ekibi Huzaa bölgesine götürdü. Askerler, binaları yıkmak için M15 anti-tank mayınlarını nasıl kullandıklarını gösterdi. TV ekibi askerlerle, yıkılacak binaların önünde röportaj yaptı. Bu da yakın bir tehlike olmadığını göstermektedir. Duvarlarında İstihkâm Taburunun kodu olan 8219 sayısı bulunan bir yapının etrafına kablolar döşendiği görüldü.

10 Ocak’ta İsrail ordusu, Huzaa’daki operasyonunu tamamladığını açıkladı ve “yüzlerce terör altyapısı, roket fırlatma konumu ve gözlem noktasını yok ettiklerini” söyleyerek askerlerin “onlarca teröristi etkisiz hale getirdiğini ve 40 kadar tünel geçişi bulup imha ettiklerini” belirtti.   

Ancak uydu görüntüleri ve videolar, birliklerin sivillerin yaşadığı yüzlerce binayı, bir mezarlığı ve bir ilkokulu da yıktığını gösteriyor. Yıkılan binaların çoğu, sınır çitlerine 1 ila 1,2 km mesafede bulunuyordu. Sivil yapıların, silahlı grupların eylemlerine misilleme olarak sistematik bir şekilde yıkılması toplu cezalandırma kapsamına girebilir ve savaş suçu olarak soruşturulmalıdır.

6 Aralık 2023 ve 16 Ocak 2024 tarihli uydu görüntüleri, Huzaa’da arazi ve yapılardaki tahribatı gösteriyor. Çit hattından 1 kilometre içeride kalan –kesikli sarı çizgiyle işaretlenmiş– alan neredeyse her bir yapı yıkılarak yerle bir edildi. Bazı yerlerde, 1 kilometrelik hattın ötesinde de tahribat devam ediyor.

Ailesiyle Huzaa’da yaşayan öğretmen Dr. Salim Kudeyh, Uluslararası Af Örgütü’ne şöyle konuştu: “Evim [İsrail’le] sınırdan yaklaşık 1.650m uzaktaydı. Bölge çok tehlikeli hale geldiği için 11 Ekim’de evimizden çıktık.”

“Evimizin yakınında meyve ağaçlarıyla dolu üç dunam’lık (0,7 dönüm) bahçemiz vardı. Hepsi yok edildi. Sadece bir elma ağacıyla bir gül fidanı kaldı. Arılarım vardı, bal üretirdim. Hepsi gitti. Bölgedeki akrabalarıma ait 222 evden sadece bir düzine kadarı kaldı. Eşim, beş kızım ve oğlumla yaşadığımız evimiz yerle bir edildi.”
Huzaa’da yaşayan 42 yaşındaki Tahani El Neccar, yaşadıklarını Uluslararası Af Örgütü’ne şöyle anlattı: “Bombardıman ilk gün [8 Ekim 2023] başladı. Amcam, eşi, çocukları ve torunları daha ilk sabah öldürüldü, yedi kişi…”

“Bunun üzerine geniş ailemden tüm akrabalarımla bölgeyi terk ettik. 500’den fazla aileyiz. Oğlum yakın zamanda eve bakmak için geri gitti ve evimizin bölgede ayakta kalan tek ev olduğunu ama ağır hasar aldığını gördü. Her yer yıkılmış durumda…”   

“Bölgemizde, El Neccar ailelerinin evlerinin yakınında bahçeleri vardı, aileler meyve-sebze yetiştirirdi. Tüm bölge sebze ve kümes hayvanı üreten çiftliklerle doluydu. Gazze’de üretilen gıdanın büyük bir kısmı bizim bölgemizden gelirdi. İnsanlar sadece evlerini değil geçim kaynaklarını da kaybetti. Gazze’nin tamamı gıda üretimini kaybetti.”

Kuzeyden güneye tahribat


Gazze-İsrail sınırındaki diğer topluluklar da İsrail’in yıkımları nedeniyle benzer bir geniş çaplı tahribata maruz kaldı.

BM verilerine göre, 26 Kasım 2023 ile 6 Ocak 2024 tarihleri arasında Gazze şehir merkezinin en büyük semtlerinden biri olan Şucaiyye’de, İsrail’in kurduğu ‘tampon bölge’ ve dışında 750’den fazla yapı ağır hasar gördü veya yıkıldı. Yıkılan yapılar arasında iki okul, camiler ve onlarca konut vardı. İsrail ordusu kanıt sunmadan bu binaların bazılarında silah, mühimmat ve tünel geçişleri bulunduğunu iddia etti.


26 Kasım-26 Aralık 2023 tarihleri arasında kaydedilen uydu görüntüleri Şucaiyye’deki yıkımı gösteriyor. Çit hattından 1 kilometre içeride kalan –kesikli sarı çizgiyle işaretlenmiş– alan neredeyse her bir yapı dümdüz edilerek bilfiil yok edildi. 1 kilometrelik hattın ötesinde, Şucaiyye’nin 430 metre ilerisine kadar tahribat devam ediyor.

20 Aralık 2023’te sosyal medyada paylaşılan bir video, 749 İstihkâm Taburundan İsrailli askerlerin Şucaiyye’de 30 kadar evin yıkılma anında kutlama yaptığını gösteriyor. Yaklaşık 200m mesafede meydana gelen patlamaları kaydettikleri sırada askerlere yakın tehdit oluşturan herhangi bir unsur görülmüyor. Bir askerin, “Nahal Oz, inşallah bir gün deniz manzaran olacak” dediği duyuluyor.

Videodaki asker, İsrail tarafında çitlerden bir kilometre az mesafede bulunan, 7 Ekim 2023’te Filistinli silahlı grupların saldırdığı Nahal Oz kibbutzundan söz etmektedir.

Aynı gün sosyal medyada paylaşılan başka bir videoda, İsrail ordusu tarafından üs olarak kullanılan bir binanın önünde duran bir asker, onlarca yıkılmış yapıyı kaydetti. Asker, “Eskiden Şucaiyye denen yerin enkazında gündoğumu… Nahal Oz’daki antenler buradan, askeri üs ve kasabadan görülebiliyor.”

21 Aralık’ta İsrail ordusu, burada incelenen ‘tampon bölgenin’ ötesinde Gazze şehir merkezine kadar uzanan mahallenin tamamında operasyonel kontrol sağladığını duyurdu. İsrail ordusu aynı zamanda “100 terör yapısını imha ettiklerini, onlarca tünel geçişini ortaya çıkardıklarını ve yok ettiklerini” açıkladı. Bu tür yapılar askeri hedef teşkil edebilir; ancak bunların bölgedeki varlığı, o alandaki her bir sivil yapının sistematik olarak yıkılmasını haklı göstermez.

Gazze merkezinde, El Bureyc ve El Megazi mülteci kamplarının civarı ve doğusundaki bölge Aralık 2023 sonuyla Ocak 2024 arasında yerle bir edildi. Yıkımın gerçekleştiği zaman aralığı, İsrail ordusunun bu iki yoğun nüfuslu bölgedeki saldırısıyla örtüşmektedir. İsrail ordusu bölgede silahlar, roket başlıkları ve tünel geçişleri bulduklarını iddia etti; ancak silahlar ve askeri hedeflerin Gazze Şeridi’nin çok daha iç kısımlarında bulunduğu bildirilirken, doğu sınırında yer alan köyleri ve tarım arazilerini imha etmenin zorunlu askeri gerekliliğiyle ilgili herhangi bir kanıt sunmadı ve açıklama yapmadı.

26 Kasım 2023 ile 29 Şubat 2024 tarihleri arasında bölgedeki 1.200’den fazla yapı ağır hasar gördü veya yıkıldı. Tahribat, sınır çitlerinden Gazze Şeridi’nin 1,8 km içine kadar uzanmakta, kuzeyden güneye 3km’den fazla bir mesafeyi kat etmekte ve yaklaşık 4km²’lik bir alanı kapsamaktadır.


24 Aralık 2023 ile 22 Ocak 2024 tarihleri arasında kaydedilen uydu görüntüleri, El Megazi ve El Bureyc civarında tahrip edilen arazi ve yapıları gösteriyor. 29 Kasım ile 29 Şubat arasında 1.200’den fazla yapı ağır hasar gördü veya yıkıldı.

14 Mart’ta sosyal medyada paylaşılan insansız hava aracı görüntüleri, sınır çitlerinden yaklaşık 900m uzaklıkta, El Megazi’nin doğusunda birçok binanın yandığını gösteriyor. İsrail askeri araçları, bölgenin kontrolünü ele geçirdiklerinin bir göstergesi olarak, 10 Ocak 2024’te kaydedilen uydu görüntülerinde seçilebilmekte ve binaların 10-12 Ocak 2024 tarihleri arasında yıkıldığı anlaşılmaktadır. 22 Ocak 2024 tarihine kadar çevredeki tarlalar da buldozerlerle yıkıldı.

Daha güneyde, sınır çitlerinden yaklaşık 1km uzaklıkta bulunan El Sureyc ve Abasan El Kebire köylerinde de İsrail ordusu binaları ve tarım arazilerini yok etti.

Uydu görüntüleri, İsrail ordusunun Aralık 2023 sonunda El Sureyc’e doğru ilerlediğini gösteriyor. Ocak 2024 sonunda köyün binalarının neredeyse yarısı yıkılmış, çevredeki tarlalar da dümdüz edilmişti. 19 ve 20 Ocak’ta sosyal medyada paylaşılan videolar, bir grup evin havaya uçtuğunu gösteriyordu. Ne İsrail ordusu ne de Filistinli silahlı gruplar El Sureyc içinde ve civarındaki etkinlikleriyle ilgili bir açıklama yaptı.

Şubat 2024 sonunda İsrail ordusu, Han Yunus’un doğusunda Abasan El Kebire’nin bulunduğu bölgede ilerlemeye devam etti. 13 Şubat ile 13 Mart arasında İsrail ordusu, Abasan El Kebire ve Abasan El Sagire köylerini kapsayan Abasan bölgesinde Filistinli savaşçıları öldürdüğünü ve silah ve roket başlıkları bulduklarını iddia etti.

Ömer Bin Abdülaziz Cami’nin yıkıldığı tarih bu döneme denk geliyor. 19 Şubat’ta yayınlanan bir video, yakın bir tehlikenin varlığına dair hiçbir işaret olmadan askerlerin bölgede rahatça yürüdüğünü gösteriyor.
 

Uluslararası insancıl hukuk

Askeri işgal de dahil silahlı çatışma durumlarında geçerli olan uluslararası insancıl hukuk, temel amacı silahlı çatışmalar sırasında insani acıları mümkün olduğunca sınırlandırmak olan kurallardan oluşmaktadır.

1949 tarihli dört Cenevre Sözleşmesi ve sözleşmelerin 1977 tarihli iki İhtiyari Protokolü, uluslararası insancıl hukukun temel belgeleridir. Bu sözleşmelerin kurallarının birçoğu uluslararası teamül hukuku kabul edilir; yani çatışan tarafların belirli bir sözleşmeyi onaylayıp onaylamadığından ve bir devletin silahlı kuvvetleri veya devlet dışı bir silahlı grup olup olmadığından bağımsız olarak silahlı çatışmanın tüm taraflarını bağlar.

Bu teamül kuralına göre, “zorunlu bir askeri gereklilik olmadıkça düşmanın mülkünü imha veya müsadere etmek yasaktır.” Ayrıca, İsrail’in Gazze’de işgalci güç olarak gerçekleştirdiği eylemleri düzenleyen Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 53 Maddesine göre, “İşgalci Güç tarafından, özel kişilere, devlete, diğer kamu makamlarına veya sosyal ya da kooperatif kuruluşlara ait gerçek veya kişisel mülklerin ayrı ayrı veya toplu halde tahrip edilmesi, askeri operasyonlar bu tahribatı mutlak surette gerekli kılmadığı müddetçe yasaktır.”

Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 147. Maddesine göre, “askeri bir gereklilikle haklı gösterilmeyen ve hukuku aykırı ve kasıtlı olarak gerçekleştirilen geniş çaplı yıkım ve mülk müsaderesi” Sözleşme’nin ağır ihlali ve dolayısıyla savaş suçudur.

Bu tür bir yıkım toplu cezalandırma amacıyla gerçekleştirildiğinde, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 33. Maddesini de ihlal eder. Bu madde uyarınca, “Koruma altındaki hiç kimse, bireysel olarak işlemediği bir suçtan ötürü cezalandırılamaz. Toplu cezalandırma ve benzeri her türlü sindirme ve terör yöntemi yasaktır.”

Silahlı çatışmalarda sivil mülkler, çatışma taraflarının “sivil yapılar” ile “askeri hedefleri” daima birbirinden ayrı tutmasını ve saldırılarını sadece askeri hedeflere yöneltmesini gerektiren ayrım ilkesi uyarınca da koruma altındadır.

Uluslararası insancıl teamül hukukuna göre, sivil yapılar “askeri hedef” olmayan yapılardır ve askeri hedefler yalnızca “niteliği, konumu, amacı ve kullanımı itibariyle askeri eylemlere etkin katkıda bulunan ve kısmi veya topyekun imhası, ele geçirilmesi veya etkisiz hale getirilmesi, o esnada mevcut olan koşullarda kesin bir askeri avantaj sağlayan yapılarla sınırlıdır.” Sivil yapılar, askeri hedef kriterlerinin tümünün geçici olarak karşılanması sonucunda askeri hedef haline gelmedikleri sürece ve bu süre boyunca saldırılara karşı koruma altındadır. Protokol I, şüphe durumunda, çatışmanın taraflarının yapının sivil niteliğini koruduğunu varsaymasını gerektirir. Sivil yapılara kasten saldırmak savaş suçudur.