İsrail güçlerinin işgal altındaki Batı Şeria'daki Filistinlilere karşı hukuka aykırı ölümcül güç kullanımında sarsıcı artış
Dünya Gazze’de yaşananlara odaklanmışken, İsrail güçleri son dört ayda işgal altındaki Batı Şeria'daki Filistinlilere karşı vahşi bir şiddet dalgası başlattı. Uluslararası Af Örgütü konu hakkındaki açıklamasında, bu şiddet dalgasının, protestolar ve tutuklamalar sırasında gereksiz veya orantısız bir şekilde ölümcül güç kullanmak da dahil olmak üzere hukuka aykırı öldürmeleri ve yaralılara yönelik tıbbı yardımı reddetmeyi içerdiğini söyledi.
Uluslararası Af Örgütü, İsrail güçlerinin öldürücü güç kullandığı üçü Ekim ayında biri Kasım ayında gerçekleşen dört sembolik vakayı inceledi. İncelenen bu vakalarda yedisi çocuk 20 Filistinli hukuka aykırı şekilde öldürüldü.Araştırmacılar, ilk müdahale ekipleri ve bölge sakinleri de dahil olmak üzere 10'u görgü tanığı olan 12 kişiyle uzaktan görüşme gerçekleştirdi. UAÖ’nün Kanıt İnceleme Laboratuvarı ise bu dört olayı incelerken 19 video ve dört fotoğrafı doğruladı.
Uluslararası Af Örgütü'nün araştırması ayrıca İsrail güçlerinin, hayati tehlikesi olan yaralılara tıbbi yardım yapılmasını engellediğini ve sağlık görevlileri de dahil olmak üzere yaralı Filistinlilere yardım etmeye çalışanlara saldırdığını ortaya çıkardı.
Geçtiğimiz birkaç ay boyunca İsrail, Batı Şeria'daki ölümcül baskınları artırdı. Yakın zamanda yaşanan bir olayda İsrail güçleri sağlık personeli kılığına girerek bir baskın düzenledi. 2023 yılında Batı Şeria'da en az 81'i çocuk olmak üzere en az 507 Filistinli öldürüldü. Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi'nin (OCHA) 2005'te kayıpları kaydetmeye başlamasından bu yana, 2023 Filistinliler için en ölümcül yıl oldu.
İsrail güçleri, Gazze'deki amansız bombardıman ve vahşet suçlarının arkasına saklanarak, işgal altındaki Batı Şeria'daki Filistinlilere karşı hukuka aykırı öldürücü güç kullandı, hukuka aykırı öldürmeler gerçekleştirdi ve Filistinlilerin hayatlarına karşı tüyler ürpertici bir umursamazlık sergiledi. Bu hukuka aykırı öldürmeler, uluslararası insan hakları hukukunun açık bir ihlalidir ve İsrail'in Filistinliler üzerindeki kurumsallaşmış sistematik baskı ve tahakküm rejiminin cezasız bir şekilde işlenmektedir.
Erika Guevara-RosasUluslararası Af Örgütü Küresel Araştırma, Savunuculuk ve Politika Direktörü
Uluslararası Af Örgütü Küresel Araştırma, Savunuculuk ve Politika Direktörü Erika Guevara-Rosas yaptığı açıklamada “İsrail güçleri, Gazze'deki amansız bombardıman ve vahşet suçlarının arkasına saklanarak, işgal altındaki Batı Şeria'daki Filistinlilere karşı hukuka aykırı öldürücü güç kullandı, hukuka aykırı öldürmeler gerçekleştirdi ve Filistinlilerin hayatlarına karşı tüyler ürpertici bir umursamazlık sergiledi. Bu hukuka aykırı öldürmeler, uluslararası insan hakları hukukunun açık bir ihlalidir ve İsrail'in Filistinliler üzerindeki kurumsallaşmış sistematik baskı ve tahakküm rejiminin cezasız bir şekilde işlenmektedir.” şeklinde konuştu.
“Bu vakalar, İsrail'in Batı Şeria'daki Filistinlilere karşı hukuka aykırı güç kullanmasının ölümcül sonuçlarına dair sarsıcı kanıtlar sunuyor. İsrail yargı sistemi de dahil olmak üzere İsrail yetkililer, Filistinli mağdurlar için adalet sağlama konusunda utanç verici derece isteksiz olduklarını kanıtladılar. Neredeyse tamamen cezasızlığın olduğu bu ortamda uluslararası adalet sistemi devreye girmelidir. Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı, bu öldürme ve yaralamaları, kasten öldürme ve kasten büyük acılara veya ciddi yaralanmalara yol açmayı içeren olası savaş suçları kapsamında soruşturmalıdır. Filistin ve İsrail'deki durum mahkemenin meşruluğu ve itibarı açısından bir turnusol testi niteliğindedir ve başarısız olmayı göze alamaz."
İsrail güvenlik güçlerinin, 7 Ekim'den bu yana Batı Şeria'da kolluk kuvvetleri operasyonları sırasında hukuka aykırı güç kullanması, tüm topluluklar arasında korku ve sindirme tohumları ekerek acımasızca devam etti. Hukuka aykırı güç kullanımı aynı zamanda Gazze'yle dayanışma amacıyla ve Filistinli mahkumların ve tutukluların serbest bırakılması talebiyle düzenlenen miting ve protestoları dağıtmak için de kullanıldı.
7 Ekim ile 31 Aralık 2023 tarihleri arasında, 299 Filistinli öldürüldü, bu rakam yılın ilk dokuz ayına kıyasla %50 artışa işaret etmektedir. OCHA'ya göre 29 Ocak itibarıyla 2024'te şu ana kadar 13'ü çocuk en az 61 Filistinli öldürüldü.
İsrail'in, muhalefeti bastırmak ve Filistinlilere karşı apartheid sistemini uygulamak için aşırı ve çoğu zaman öldürücü güç kullanımı konusunda belgelenmiş bir geçmişi var.
“Hiç acımadan üç kurşun ateşlendi”: Nour Şems Ekim baskını
7 Ekim'den bu yana İsrail güçleri İşgal altındaki Batı Şeria’da her gün arama ve tutuklama operasyonları olarak tanımladığı baskınları artırdı.
OCHA'ya göre Batı Şeria'da yaralanan 4 bin 382 Filistinlinin yüzde 54'ü bu tür operasyonlarda yaralandı.
Uluslararası Af Örgütü tarafından araştırılan örnek bir vakada, İsrail ordusu ve sınır polisi güçleri, 19 Ekim'den itibaren Tulkarem'deki Nour Shams mülteci kampına düzenlenen 30 saatlik baskın sırasında aşırı güç kullanımı gerçekleştirdi.
Operasyon esnasında İsrail güçleri, dördü 16 yaş altı olmak üzere 6'sı çocuk 13 Filistinliyi öldürdü, 15 kişiyi gözaltına aldı. Basında yer alan haberlere göre İsrail askeri kaynakları, Filistinliler tarafından üzerlerine el yapımı patlayıcı atılması sonucu bir İsrail sınır polis memurunun öldürüldüğünü, dokuzunun da yaralandığını söyledi.
Bölge sakinleri Uluslararası Af Örgütü'ne, operasyon sırasında İsrail askerlerinin 40'tan fazla eve baskın yaptığını, kişisel eşyaları yok ettiğini ve keskin nişancı karakolları için duvarlarda delikler açtığını söyledi. Kampın suyu ve elektriği kesildi ve askerler buldozerlerle kamuya ait yolları, elektrik ağlarını ve su altyapısını yok etti.
Baskında öldürülenler arasında, İsrail güçlerinin bölgeyi terk edip etmediğini kontrol etmek için dışarı çıktığı sırada İsrail güçlerinin evinin önünde vurarak öldürdüğü 15 yaşındaki Taha Mahamid de vardı. Tanık ifadelerine ve Uluslararası Af Örgütü'nün incelediği videolara göre, Taha silahsızdı ve vurulduğu sırada askerler için herhangi bir tehdit oluşturmuyordu. Kız kardeşlerinden biri tarafından çekilen ve Uluslararası Af Örgütü’nün Kanıt İnceleme Laboratuvarı tarafından doğrulanan bir videoda, Taha'nın askerlerin varlığını kontrol etmek için sokağa çıkıp yürüdüğü ve sonrasında üç silah sesinin ardından evinin önündeki sokakta yere yığıldığı görülüyor.
Taha'nın kız kardeşi Fatima Uluslararası Af Örgütü'ne şunları söyledi: “Ona şans vermediler. Kardeşim bir anda öldürüldü. Acımasızca üç kurşun sıkıldı. İlk kurşun bacağına isabet etti. İkincisi midesine. Üçüncüsü, gözüne. Hiçbir meydan okuma olmadı… hiçbir çatışma olmadı.”
Bir görgü tanığı Uluslararası Af Örgütü'ne, Taha'nın babası İbrahim Mahamid'in yaralı oğlunu güvenli bir yere taşımaya çalıştığı sırada İsrail güçlerinin onu sırtından vurduğunu söyledi. Silahlı saldırının hemen ardından Taha'nın kız kardeşlerinden biri tarafından çekilen doğrulanmış bir videoda, Taha'nın babasının topallayarak uzaklaşmadan önce Taha'nın yanında yerde yattığı görülüyor.
Fatima Mahamid sözlerine şunu ekledi: “[Babası İbrahim] ellerini kaldırdı ve onlara (askerlere) ellerinde hiçbir şey olmadığını gösterdi. Sadece oğlunu almak istiyordu. Onu tek kurşunla vurdular, babam da Taha’nın yanına düştü.”
İbrahim Mahamid'in iç organlarında ciddi hasar oluştu ve yoğun bakıma kaldırılmak zorunda kaldı.
Ne Taha ne de İbrahim Mahamid vurulduklarında güvenlik güçlerine veya başka birine tehdit oluşturmadılar. Bu gereksiz öldürücü güç kullanımı, kasten öldürme ve kasten büyük acılara veya vücut veya sağlığa ciddi zarar verme şeklindeki olası savaş suçları olarak soruşturulmalıdır.
Taha Mahamid'in öldürülmesinden yaklaşık 12 saat sonra İsrail ordusu, ailesinin evine baskın düzenledi ve aralarında üç küçük çocuğun da bulunduğu aile üyelerini yaklaşık 10 saat boyunca bir askerin gözetiminde bir odaya kilitledi. Ayrıca keskin nişancıların mahalleye bakmasını sağlamak için iki odanın duvarlarına da delikler açtılar. Bir görgü tanığı, askerlerin evi aradığını, aileden birini dövdüğünü ve birinin kapı eşiğine işediğini gördüğünü söyledi.
Uluslararası Af Örgütü tarafından doğrulanan videolarda, İsrail askeri buldozerlerinin Nour Shams mülteci kampının dar sokaklarını tahrip ettiği görülüyor. Ayrıca, Filistin Kızılayı Derneği (PRCS) tarafından yayınlanan ve Uluslararası Af Örgütü'nün Kanıt İnceleme Laboratuvarı tarafından doğrulanan bir video, Nour Shams mülteci kampı içinde yer alan yoldaki büyük hasarı gösteriyor ve bu hasar baskın sırasında yaralıların tıbbi tahliyesini zorlaştırıyor.
Filistinli protestoculara yönelik aşırı güç kullanımı
Gazze'deki Filistinlilerle dayanışma amacıyla işgal altındaki Batı Şeria'da 7 Ekim'den bu yana sık sık protestolar yapılıyor. Bunlar çoğunlukla barışçıl protestolar olsa da bazı protestocuların İsrail güçlerinin varlığına veya şiddetli müdahalesine tepki olarak taş attığı görüldü.
İsrail güçlerinin taş atan gençlere yanıt olarak öldürücü güç kullanımı, uluslararası insan hakları hukuku ve polis güçlerinin güç kullanımına ilişkin uluslararası standartlar uyarınca yaşam hakkıyla çelişiyor. Kolluk kuvvetlerince öldürücü güç yalnızca hayata yönelik yakın bir tehdit olduğunda kullanılabilir; öldürücü güç kullanımı taş atmaya yönelik orantılı bir tepki değildir.
13 Ekim'de Tulkarem'de yaşanan korkunç bir olayda, iki görgü tanığı Uluslararası Af Örgütü'ne, İsrail güçlerinin kasabanın ana girişlerinden birindeki askeri gözetleme kulesinde konuşlandığını ve yakındaki bir evin çatısında bulunan İsrail güçlerinin barışçıl bir şekilde Gazze'yle dayanışma eylemi yapan en az 80 kişilik silahsız Filistinli bir gruba nasıl ateş açtığını anlattı.
Olay yerinde bulunan iki gazeteci, Uluslararası Af Örgütü'ne ayrı ayrı, İsrail kuvvetlerinin kalabalığa iki göz yaşartıcı gaz kapsülü ateşlediğini ve kısa bir süre sonra hiçbir uyarı atışı yapmadan kalabalığa gerçek ateş açtığını gördüklerini söyledi. İki gazeteci, silahlı saldırıdan kaçmaya çalışan dört kişinin vurulduğunu ve yaralandığını gördü. Birkaç dakika sonra, İsrail güçleri, üstlerinde açıkça Basın (Press) yazısı bulunan yelekler giymelerine rağmen iki gazeteciye doğru ateş açtı. Gazeteciler üç çocukla birlikte bir duvarın arkasına saklandılar ve silahlı saldırı devam ederken yaklaşık iki saat orada kalmak zorunda kaldılar.
Bu süre zarfında, bisikletle yanlarından geçen Filistinli bir adamın bir İsrail askeri tarafından vurularak yaralandığına tanık oldular. Gazetecilerden biri, başka bir protestocunun başından vurulduğunu gördü; protestocunun nasıl aniden vurulduğunu ve yere düştüğünü anlattı. Sonrasında protestocu aldığı yaralara daha fazla dayanamadı.
27 Kasım'daki farklı bir olayda ise İsrail güçleri, Ramallah yakınlarındaki Beytunia'da Filistinli bir gruba karşı aşırı güç uyguladı. Grup, Gazze'deki geçici insani duraklama (geçici ateşkes) sırasında İsrail ile Hamas arasındaki anlaşma kapsamında Ofer hapishanesinden serbest bırakılan mahkumları karşılamak için toplanmıştı.
Tanıklar Uluslararası Af Örgütü'ne İsrail ordusunun kalabalığa nasıl gerçek mühimmat ve kauçuk kaplı mermiler ateşlediğini ve drone kullanarak göz yaşartıcı gaz kapsülleri attığını anlattı. Tanıklar ayrıca İsrail güçlerinin askeri buldozer konuşlandırdığını ve askeri cipleri toplanan Filistinlilerin üzerine sürdüğünü de bildirdi.
Bir görgü tanığı, bölge sakini Yassine Al-Asmar'ın kalabalığın arasında dururken göğsünden vurulduğunu ve İsrail güçlerinin devam eden ateşleri nedeniyle ambulansların yaralıya nasıl ulaşamadığını gördü. Arkadaşları Asmar’ı dışarı çıkarıp Ramallah'taki bir hastaneye götürmeyi başardılar ancak kısa bir süre sonra öldüğü açıklandı.
Uluslararası Af Örgütü Kanıt İnceleme Laboratuvarı tarafından doğrulanan videolar, bazı protestocuların bölgeye taş attığını ve lastik yaktığını, ayrıca en az bir kişinin buldozere molotof kokteyli attığını gösteriyor.
Uluslararası hukuka göre, taş atmak veya lastik yakmak, kolluk kuvvetlerinin ateşli silah kullanımını içeren bir müdahalesini haklı çıkarmaz. Uluslararası hukuk, yakın bir ölüm veya ciddi yaralanma tehdidi oluşturmayan kişilere karşı öldürücü güç kullanılmasını yasaklamaktadır.
Bu silahlı saldırılar, kasten öldürme ve kasten büyük acılara veya ciddi yaralanmalara neden olma kapsamında olası savaş suçları olarak soruşturulmalıdır.
Tanıklardan biri şunları söyledi: "Serbest bırakılan mahkumlarla ilgili kutlamalarımızı gölgelemeye ve kendi hakimiyetlerini öne sürmeye çalışıyorlar."
“Ambulansa ateş edildiğini gördüm.”: Tıbbi Yardımın Engellenmesi
İsrail güçlerinin İşgal Altındaki Filistin Topraklarında yürüttüğü operasyonlar sırasında tıbbi yardımı engellemesi, Uluslararası Af Örgütü'nün yıllardır belgelediği rutin bir uygulamadır. Ve tıbbi yardımın engellenmesi İsrail'in Apartheid sisteminin bir parçasıdır. Uluslararası hukuka göre İsrail, kendigüçleritarafından yaralanan herkesin tıbbi tedaviye erişebilmesini sağlamakla yükümlüdür.
Uluslararası Af Örgütü, katıldıkları gösterilerde ve İsrail güçlerinin baskınlarında ağır yaralananların kritik öneme sahip tıbbi yardımlara erişimlerin İsrail güçleri tarafından engellendiği veya aksatıldığı beş olayı araştırdı. Ayrıca, İsrail güçleri yaralılarla ilgilenen sağlık görevlileri de dahil olmak üzere yaralılara yardım etmeye çalışan Filistinlilere de ateş açtı.
10 Ekim'de, işgal altındaki Doğu Kudüs'te Silvan'a bağlı Ein Al-Lozeh'de, İsrail Sınır Polisi devriye birimi, silahsız olan ve bölgede devriye gezen aynı birim tarafından vurulan Abd Al-Rahman Faraj'ı güvenli bir yere götürmeye çalışan Ali Abbasi'yi hukuka aykırı bir şekilde öldürdü.
Mahallede Filistinliler ile İsrail Sınır Polisi arasında çatışmalar çıkmıştı. Filistinliler havai fişek kullanırken İsrail güçleri ise gerçek mühimmat kullandı. Uluslararası Af Örgütü Kanıt İnceleme Laboratuvarı, farklı açılardan çekilen ve havai fişeklerin bir polis aracının arkasına ve yanlarına isabet ettiğini gösteren üç videoyu doğruladı.
Bu çatışmalar sırasında Abd Al-Rahman Faraj vuruldu. Kısa bir süre sonra Ali Abbasi, Faraj'ı güvenli bir yere götürmeye çalıştı. Güvenlik nedeniyle isminin açıklanmaması koşuluyla Uluslararası Af Örgütü'ne konuşan görgü tanığı, Faraj'ı götürmeye çalışan Ali Abbasi'yi İsrail güçlerinin başından vurduğunu gördüğünü söyledi.
Tanık, İsrail güçlerinin daha sonra iki adama yardım etmeye çalışan insanları vurmakla tehdit ettiğini ve bir ambulansın mağdurlara ulaşmasını engelleyerek onları bir saatten fazla yerde kanlar içinde bıraktığını söyledi. Mağdurlar daha sonra bir İsrail askeri ambulansı tarafından alındı ve naaşları henüz ailelerine teslim edilmedi.
Benzer şekilde, 13 Ekim'de Tulkarem'de düzenlenen gösterinin bastırılması sırasında, bisiklet süren Filistinli bir adamın İsrail güçleri tarafından vurulmasının görgü tanıkları, yaralıyı kurtarmaya çalışan sağlık görevlisine de yaralıya yaklaştığı sırada İsrail askerleri tarafından ateş açıldığını söyledi. Olaya tanık olan iki gazeteciden biri Uluslararası Af Örgütü'ne bisikletli adamın yere düşmeden önce bacaklarından vurulduğunu gördüğünü söyledi:
"Adam çığlık atıyordu. Sonra ambulanstakilerden biri adamı taşımaya ve hayatını kurtarmaya çalıştı. Ama İsrailli keskin nişancı ateş etmeye devam etti. Sağlık görevlilerinin ve ambulansın İsrailli keskin nişancılar tarafından vurulduğunu kendi gözlerimle gördüm."
Üçüncü bir örnekte, 19 Ekim'de Nour Shams'a yapılan baskın sırasında, aralarında olay yerindeki bir sağlık görevlisinin de bulunduğu üç görgü tanığı, iki ambulansın kampın girişinde durdurulduğunu ve ambulansların yaralılara ulaşmasının engellendiğini söyledi. Görgü tanıkları, kamp sakinlerinin yaralıları özel araçlarla hastaneye taşımak zorunda kaldıklarını söyledi.
İbrahim Mahamid'in 19 Ekim günü yaralı oğlu Taha'yı güvenli bir yere taşımaya çalışırken vurulmasına tanık olan aile üyeleri, Uluslararası Af Örgütü'ne İbrahim'in bir saat boyunca tıbbi yardım almasının engellendiğini söyledi. Uluslararası Af Örgütü, ayrıca olay yerinde bulunan bir sağlık görevlisiyle görüşerek, İbrahim Mahamid'e ulaşmak için bir saatten fazla uğraştığını ancak İsrail güçlerinin ambulansı kampın girişinde durdurduğunu ve İbrahim'in bu süre boyunca kan kaybından öldüğünü doğruladı.
Cenin'de 9 Kasım'da gerçekleşen baskın sırasında İsrail ordusu, Cenin mülteci kampında silahla yaralanan bir kişiyi tedavi etmeye çalışan sağlık personeline saldırdı. OCHA, İsrail güçlerinin hem silahlı çatışmaları hem de hava saldırılarını içeren 12 saatlik operasyonu sırasında 13 Filistinliyi öldürdüğünü açıkladı.
Bir görgü tanığına göre, İsrail güçleri PRCS sağlık görevlisi Sabreen Obeidi'yi Cenin mülteci kampında park halindeki PRCS ambulansının içindeyken belinden vurdu.
İsrail güçleri, 9 Kasım'daki aynı baskın sırasında, yaralıları almak için Cenin mülteci kampına giren diğer iki PRCS ambulansına da ateş açtı. Uluslararası Af Örgütü ile paylaşılan ve Kanıt İnceleme Laboratuvarı tarafından da doğrulanan PRCS ambulansının içine yerleştirilmiş bir kameradan alınan video görüntüsünde, ambulansın yaklaşık iki metre önünde yola isabet eden bir mermi görülüyor. Videodaki olay, ambulansın içindeki bir sağlık görevlisi tarafından Uluslararası Af Örgütü'ne anlatıldı ve aynı sağlık görevlisi ambulansın karşısındaki bir binada bulunan keskin nişancı tarafından vurulan iki sağlık görevlisi daha gördüğünü söyledi.
Uluslararası hukuk, hastalara, yaralılara ve sağlık personeline saygı gösterilmesini ve korunmasını gerektirir. Tıbbi tedaviye erişimin engellenmesi sağlık hakkı, kişi güvenliği hakkı, işkenceye, zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye maruz kalmama hakkını ihlal eder ve yaşam hakkının ihlaline de yol açabilir.
Erika Guevara-Rosas açıklamasını "Uluslararası Af Örgütü uzun zamandır, İsrail güçleri tarafından işlenen hukuka aykırı öldürme ve tüm bunların Filistinlilerin hapsedildiği apartheid sistemine nasıl uyduğunu belgelemektedir. UCM Savcısının Filistin'deki durumla ilgili soruşturmasında bu cinayet ve apartheid suçunu soruşturmasının zamanı gelmiştir." şeklinde sonlandırdı.
Uluslararası hukuk standartlarına ilişkin arka plan
Doğu Kudüs de dahil olmak üzere işgal altındaki Batı Şeria'da İsrail işgalci güçtür ve İsrail’in eylemleri, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi ve işgal hukukuna ek olarak, uluslararası insan hakları hukuku kapsamındaki yükümlülüklerine bağlıdır.
İsrail güçleri, Batı Şeria'daki gösterilerde polislik faaliyetleri yürütürken sözde arama ve tutuklama operasyonları da dahil olmak üzere diğer kolluk görevlerini yerine getirirken, yaşam ve kişi güvenliği hakları ile BM Kolluk Güçlerinin Güç ve Ateşli Silah Kullanımına İlişkin Temel İlkeler gibi insan haklarının kolluk kuvvetleri tarafından nasıl gözetilmesi gerektiğini ayrıntılı olarak açıklayan uluslararası standartlara saygı göstermelidir.
Bu standartlar; kolluk kuvvetlerinin kesinlikle gerekli olmadıkça güç kullanmasını yasaklar, ancak görevlerini yerine getirmelerini sağlayacak düzeyde güç kullanmalarını düzenle ve ateşli silahların yalnızca son çare olarak- askeri personel veya polisin kendilerini veya başkalarını yakın bir ölüm veya ciddi yaralanma tehdidine karşı korumaları için kesinlikle gerekli olduğunda- kullanılmasını gerektirir. Ateşli silahların kasıtlı olarak ölümcül şekilde kullanılmasına yalnızca yaşamı korumak için kesinlikle kaçınılmaz olması halinde izin verilir. Koruma altındaki kişilerin kasten öldürülmesi ve koruma altındaki kişilerin kasten büyük acı çekmesine veya ciddi şekilde yaralanmasına neden olunması Dördüncü Cenevre Sözleşmesi'nin ağır ihlali ve savaş suçudur.
Basın Açıklamaları
- Türkiye: Onur Yürüyüşleri’ne yönelik hukuksuz yasaklamaların caydırıcı etkisine rağmen aktivistler mücadeleye devam ediyor
- İran: Yeni zorunlu başörtüsü yasası kadınlara ve kız çocuklarına yönelik baskıları artırıyor
- Küresel: Küresel düzenin çöküşü insan haklarını tehdit ederken Uluslararası Af Örgütü, adaletsizlikle mücadele etmek için mektup yazma kampanyası başlatıyor
- Türkiye: Gezi Davası’nda yargılananlar beraat ettirilmeli ve adaletsizliğe son verilmeli
- Suriye: Devlet Başkanı Esad yönetiminde onlarca yıldır devam eden ağır insan hakları ihlallerini sona erdirmek ve telafi etmek için tarihi fırsat değerlendirilmeli
- Uluslararası Af Örgütü’nün araştırmasına göre İsrail Gazze’de Filistinlilere soykırım uyguluyor
- Türkiye: Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yürüyüşüne getirilen yasak kaldırılmalı
- İsrail/İşgal Altındaki Filistin Toprağı: Netanyahu, Gallant ve El Masri kendilerine isnat edilen savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlardan ötürü UCM’de adalet önüne çıkarılmalı