İsrail apartheid ve sistematik insan hakları ihlallerini körüklemeye son vermek için Filistin’deki işgalini sonlandırmalı
Uluslararası Adalet Divanı (UAD) bugün, İsrail’in uzun süreli işgalinin hukuki sonuçlarını değerlendirmek üzere kamuya açık duruşmalara başlıyor. Konu hakkında bir açıklama yayımlayan Uluslararası Af Örgütü, İsrail’in 1967’den beri sürdürdüğü, Gazze ve Doğu Kudüs dahil Batı Şeria’daki şiddetli işgalini sonlandırması gerektiğini belirtti.
BM Genel Kurulu Aralık 2022’de UAD’den İsrail’in İşgal Altındaki Filistin Toprakları’ndaki politika ve uygulamalarının hukuka uygunluğu ve İsrail’in eylemlerinin diğer devletler ve BM açısından sonuçları hakkında istişari görüş talep eden bir karar çıkartmıştı. Bu kararın ardından bugün Lahey’de başlayan duruşmalar 26 Şubat’a dek sürecek. Duruşmalara 50’den fazla ülke, Afrika Birliği, Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın katılması bekleniyor.
Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard açıklamasında, “İsrail’in Filistin’i işgali dünyanın en uzun süreli ve en ölümcül askeri işgallerinden biridir. Temel özelliği on yıllardır Filistinlilere yönelik yaygın ve sistematik insan hakları ihlalleridir. İşgal aynı zamanda İsrail’in Filistinlilere karşı uyguladığı apartheid sistemini mümkün kıldı ve kalıcı hale getirdi” dedi.
“Yıllar içinde, İsrail’in askeri işgali, uluslararası hukuku açıkça ihlal eden kalıcı bir işgale evrildi” diyen Callamard sözlerini şöyle sürdürdü:
“UAD’nin somut ve yakın soykırım riski olduğuna hükmettiği işgal altındaki Gazze Şeridi’ni yıkıma uğratan mevcut çatışmalar, İsrail’in İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda bu kadar uzun bir süredir cezasız kalarak uluslararası suçlar işlemesine göz yummanın feci sonuçlarını açıkça ortaya koydu. Dünya artık İsrail’in yasadışı işgaline son vermenin, İsrail ve İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda tekrarlayan insan hakları ihlallerini durdurmanın ön şartı olduğunu anlamalıdır.”
‘Kalıcı’ işgal
Uluslararası insancıl hukuk uyarınca, bir bölgenin bir çatışma sırasındaki işgali geçici olmalıdır. İşgalci güç bölgeyi işgal altındaki halkın çıkarlarına göre yönetmek ve işgalin başlangıcındaki durumu mümkün olduğunda korumak zorundadır. Mevcut yasaları saygı gösterilmesi ve demografik değişiklikler yapmaktan ve işgal altındaki bölgenin toprak bütünlüğünü bozmaktan kaçınılması da buna dahildir.
İsrail’in işgali, uluslararası insancıl hukukun bu temel ilkelerine uymakta başarısız oldu. İsrail’in yarım yüz yüzyılı aşkın işgal süresi; İsrail makamlarının işgal altındaki Doğu Kudüs’ü yasadışı olarak resmen ilhak etmesiyle ve Batı Şeria’nın büyük bir bölümünü topraklara el koymak ve yerleşimleri genişletmek yoluyla fiilen ilhak etmesiyle bir arada düşünüldüğünde, İsrail’in işgalin kalıcı ve işgalci güç ile kendi vatandaşları yararına olması niyetini taşıdığının açık bir kanıtıdır.
İsrail sınırların, kara sularının, hava sahasının ve nüfus kayıtlarının denetimi yoluyla Gazze toprakları ve halkı üzerindeki etkin kontrolünü sürdürdüğü için Gazze Şeridi, 2005’te İsrail güçlerinin çekilmesinden ve yerleşimcilerin çıkarılmasından sonra dahi işgal altında kalmaya devam etti. Gazze 16 yıldır işgali, İsrail’in insanların ve ürünlerin dolaşımını büyük ölçüde kısıtlayan ve Gazze’nin ekonomisini çökerten yasadışı ablukası altında yaşıyor. Bu süre içinde birçok kez binlerce sivilin öldürülmesi ve yaralanmasıyla sonuçlanan ve Gazze’nin altyapısı ve konutlarının büyük bir kısmını yok eden çatışma dönemleri yaşandı.
Agnès Callamard, “Tüm devletler işgalin veya apartheid sisteminin sürdürülmesine ortak olmadıklarından emin olmak için İsrail ile ilişkilerini gözden geçirmelidir. Avrupa Dışişleri Bakanları bugün Brüksel’de bir araya geliyor. Bu vesileyle İsrail’in işgali sonlandırması yönünde net ve birleşik bir çağrı yapmaları her zamankinden daha acildir” şeklinde konuştu.
İşgal altında yaşam
İsrail işgali altında yaşayan Filistinliler, kurumsallaşmış bir sistematik bir baskı ve tahakküm rejimiyle sürdürülen çok çeşitli insan hakları ihlallerine maruz kalıyor. Görünüşte işgalin bir parçası olarak çıkartılan ancak fiilen İsrail’in apartheid sisteminin amaçlarına hizmet eden ayrımcı ve baskıcı yasalar, İşgal Altındaki Filistin Toprakları genelinde Filistinlileri parçalayıp ayrıştırırken kaynaklarını da hukuksuz olarak sömürüyor, hak ve özgürlüklerini keyfi olarak kısıtlıyor ve gündelik yaşamlarını neredeyse her yönüyle kontrol ediyor.
Son çatışmalardan önce dahi Gazze’deki Filistinliler İsrail ordusunun çok sayıda -2008 ile 2023 yılları arasında en az altı- saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Öte yandan İsrail’in Gazze üzerindeki etkin kontrol ve işgalini sürdürmesini kolaylaştıran kara, hava ve deniz ablukası da devam etti. Bu saldırılar sırasında, Uluslararası Af Örgütü, savaş suçları ve hatta insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamına giren, tekrarlayan bir pratik halini almış hukuka aykırı saldırıları belgeledi. Ayrıca, süregelen abluka da savaş suçu teşkil eden toplu cezalandırma kapsamına giriyor.
Doğu Kudüs dahil Batı Şeria’da Filistinliler rutin olarak aşırı güç kullanımı, hukuka aykırı öldürme, keyfi alıkoyma, idari gözetim, zorla yerinden etme, ev yıkımları, topraklarının ve doğal kaynaklarının müsaderesi ve temel hak ve özgürlüklerinden yoksun bırakılmayla karşılaşmaktadır. İsrail’in yasadışı duvar/çitler, yüzlerce kontrol noktası ve barikatların yanı sıra keyfi bir izin rejimini de içeren kitlesel gözetim, fiziksel bariyerler ve yasal kısıtlamalarla güçlendirdiği çok katmanlı kapatma sistemi Filistinlilerin dolaşım özgürlüğünü sınırlandırmakta ve haklarından kalıcı olarak yoksun bırakılmalarına yol açmaktadır.
İsrail’in uluslararası hukuku düpedüz hiçe saydığının en simgesel örneklerinden biri, İşgal Altındaki Filistin Toprakları genelinde İsrail yerleşimlerinin kurulması ve durmadan yayılması ve 1967 savaşından sonra 1980’de anayasal statüye kavuşturulan işgal altındaki Doğu Kudüs’ün yasadışı olarak ilhak edilmesidir. İşgal altındaki Doğu Kudüs’ü de kapsayan Batı Şeria’da halihazırda en az 300 yasadışı İsrail yerleşimi ve ileri karakolu bulunmakta ve 700 binden fazla İsrailli yerleşimci yaşamaktadır.
Callamard açıklamasında, “İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda Filistinliler 56 yıldır İsrail’in şiddetli işgali altında mahsur durumda yaşıyor, baskıya ve sistematik ayrımcılığa maruz kalıyor. Gündelik yaşamları her yönüyle İsrail yetkilileri tarafından aksatılmakta ve kontrol edilmektedir. İsrail yetkilileri Filistinlilerin dolaşım, geçimini sağlama, eğitimsel ve mesleki hedefleri doğrultusunda çalışma ve iyi bir yaşam kalitesinden yararlanma haklarına kısıtlamalar getiriyor ve topraklarına ve doğal kaynaklarına erişimlerini engelliyor” sözlerine yer verdi ve şöyle devam etti:
“İsrail aynı zamanda uluslararası hukuku ihlal ederek yasadışı yerleşimleri durmadan genişleten art niyetli toprak gaspı politikalarına da devam etti. Bu durum Filistinlilerin insan hakları ve güvenliği açısından feci sonuçlara yol açtı. Şiddete başvuran İsrailli yerleşimciler on yıllardır Filistinlilere saldırıyor ve neredeyse tamamen cezasız kalıyor.”
Aşırı sert denetim sistemi
İsrail’in İşgal Altındaki Filistin Toprakları üzerindeki aşırı sert denetim sistemi çok geniş bir askeri kontrol noktası ağını, çitleri/duvarları, askeri üs ve karakolları ve ordunun verdiği baskıcı talimatlar silsilesini kapsamaktadır.
İsrail’in İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nın sınırları, nüfus kayıtları, su kaynakları, elektrik, haberleşme hizmetleri, insani ve kalkınma yardımları üzerindeki denetimi ve kendi para birimini dayatması, İşgal Altındaki Filistin Toprakları’ndaki Filistinlilerin ekonomik ve sosyal gelişimi üzerinde yıkıcı etkiler yarattı.
Bu denetim, İsrail’in 16 yıldır sürdürdüğü ve 9 Ekim 2023’ten beri daha da sıkılaştırdığı yasadışı ablukası altında olan Gazze Şeridi’nde daha önce benzeri görülmemiş boyutlarda bir zalimliğe ulaştı. Abluka ve İsrail’in tekrarlayan askeri operasyonları Gazze Şeridi’ni modern zamanların en ağır insani ve insan hakları krizine sürükledi.
Agnès Callamard, “İsrail işgalci güç olarak kontrol ettiği topraklarda ikamet eden herkesin korunmasını ve refahını güvence altına almakla yükümlüdür. Buna rağmen ağır ve sistematik insan hakları ihlalleri işleyerek cezasız kalıyor. İsrail, acımasız politikalarını güvenliği sürdürme ihtiyacıyla açıklamaktadır. Ancak güvenlik ihtiyacı katiyen apartheid sistemini, yasadışı ilhak ve yerleşimleri ve korunan bir halka yönelik savaş suçlarını haklı gösteremez. İsrailliler ve Filistinliler için güvenliği sağlamanın tek yolu herkesin insan haklarını korumaktır” dedi.
İşgalin sonlandırılması, Gazze üzerindeki şiddetli ablukayı kaldırmak, Doğu Kudüs Batı Şeria’daki İsrail yerleşimlerini ortadan kaldırmak ve yasadışı ilhaka son vermek yoluyla Filistinlilere haklarını iade etmek anlamına gelir. Bu da Filistinlilerin yaşadıkları yerlerde özgürce hareket edebilmesini ve farklı kimlik statüleriyle ayrılan –örneğin Kudüs ve Batı Şeria veya Gazze Şeridi oturumu– ailelerin birleşmesini mümkün kılar. Toplu ızdırabı hafifletir ve geniş çaplı insan hakları ihlallerine son verir.
Ayrıca, işgalin sonlandırılması, İsraillilere yönelik tekrarlayan şiddet olayları ve savaş suçlarının da temelinde yatan sebeplerden birinin ortadan kaldırılmasına katkı sağlayarak insan hakları korumalarının iyileştirilmesine ve tüm taraflardan zarar görenlerin adalet ve onarıma erişiminin tesis edilmesine yardımcı olur.
Arka Plan
BM Genel Kurulu 30 Aralık 2022’de UAD’den İsrail’in uzun süreli işgalinin ve 1967’den bu yana işgal altında olan Filistin topraklarının iskanı ve ilhakının yol açtığı hukuki sonuçlar hakkında, İsrail’in politika ve uygulamalarının işgalin yasal statüsünü nasıl etkilediği ve bu statünün tüm devletler ve BM bakımından hangi hukuki sonuçları yarattığı konusunda istişari görüşünü talep eden A/RES/77/247 sayılı kararı çıkarttı.
UAD’nin bu yıl içinde istişari görüşünü sunması bekleniyor.
Uluslararası Af Örgütü 60 yıldır İsrail güçlerinin İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda nasıl ağır insan hakları işlediğini ve cezasız kaldığını belgelemektedir. 2022 yılında İsrail ordusunun ve işgalinin apartheid sisteminin kalıcı hale getirilmesindeki köklü rolüne vurgu yapan İsrail’in Apartheid Rejimi: Filistinlilere Yönelik Irksal Ayrımcılık ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar başlıklı raporumuzu yayımladık. Raporun bulguları ve tavsiyelerinin çoğu, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarının işlenmesine zemin hazırlayan koşulların ortadan kaldırılması için İsrail işgaline acilen son verilmesi gerektiğinin altını çizmektedir.
Basın Açıklamaları
- Türkiye: Onur Yürüyüşleri’ne yönelik hukuksuz yasaklamaların caydırıcı etkisine rağmen aktivistler mücadeleye devam ediyor
- İran: Yeni zorunlu başörtüsü yasası kadınlara ve kız çocuklarına yönelik baskıları artırıyor
- Küresel: Küresel düzenin çöküşü insan haklarını tehdit ederken Uluslararası Af Örgütü, adaletsizlikle mücadele etmek için mektup yazma kampanyası başlatıyor
- Türkiye: Gezi Davası’nda yargılananlar beraat ettirilmeli ve adaletsizliğe son verilmeli
- Suriye: Devlet Başkanı Esad yönetiminde onlarca yıldır devam eden ağır insan hakları ihlallerini sona erdirmek ve telafi etmek için tarihi fırsat değerlendirilmeli
- Uluslararası Af Örgütü’nün araştırmasına göre İsrail Gazze’de Filistinlilere soykırım uyguluyor
- Türkiye: Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yürüyüşüne getirilen yasak kaldırılmalı
- İsrail/İşgal Altındaki Filistin Toprağı: Netanyahu, Gallant ve El Masri kendilerine isnat edilen savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlardan ötürü UCM’de adalet önüne çıkarılmalı