İran: Üst düzey yetkilinin feci açıklamaları, 1988’deki cezaevi katliamlarının cezasız bırakıldığını gözler önüne seriyor

İran’ın yargı başkanı danışmanı ve eski Adalet Bakanı Mustafa Pur Muhammedi, 1988’de cezaevlerindeki toplu zorla kaybetmeler ve yargısız infazları savunan açıklamalar yaptı. Muhammedi’nin ifadeleri, İran yetkililerinin hem o dönemde hem de şu an uluslararası insan hakları hukukunu bilinçli bir şekilde ihlal ettiğini ve öldürmelerde sorumluluğu bulunan üst düzey yetkililerin cezasız kalacaklarından emin olduklarını bir kez daha doğruluyor.

Mustafa Pur Muhammedi, ilgili açıklamasında, hakikatin ortaya çıkarılmasını ve sorumlulardan hesap sorulmasını talep edenleri “teröristlikle” ve İran’ın jeopolitik düşmanlarıyla “işbirliği yapmakla” suçladı ve bu kişilerin yargılanması gerektiğini söyledi. UAÖ olarak Muhammedi’nin özellikle bu ifadelerinden kaygı duyuyoruz. 1988’de insanların cezaevlerinde toplu olarak yargısız infaz edilmesinde rol oynayan İbrahim Reisi Mart 2019’da yargı başkanlığına getirilmişti. Bu atamayla birlikte Muhammedi’nin açıklamaları, cezaevi katliamlarından hayatta kalanları, yargısız infazla öldürülenlerin ailelerini ve insan haklarını savunucularını yalnızca hakikat ve adalet talep ettikleri için tacize ve zulme uğrama tehlikesi altına sokmaktadır.

İran’da mevcut yetkililer ile eski yetkililerin, kamuoyunu yanlış bilgilendirerek ve yargısız infazlarla ilgili gerçeğin ortaya çıkarılması için mücadele edenlere misilleme tehdidinde bulunarak, bu suçlarla ilgili hesap vermekten kaçmalarına izin verilmemelidir.

Birleşmiş Milletler’e ve üye ülkelere, 1988’deki toplu yargısız infazlar bağlamında işlenen insanlığa karşı suçlarda sorumluluğu bulunan kişilerin sistematik olarak cezasız bırakılmalarına karşı net ve güçlü bir tavır sergilemeleri için bir kez daha çağrıda bulunuyoruz. Aralık 2018’de yayımladığımız Kanla demlenen sırlar: İran’ın 1988’deki cezaevi katliamları neden insanlığa karşı işlenen suçlar olmayı sürdürüyor başlıklı raporda ifade ettiğimiz gibi, insanların öldürülmesinin yanı sıra mağdurların akıbetinin veya naaşlarının nerede olduğunun halen sistematik bir şekilde gizlenmesi de insanlığa karşı işlenen suçlar arasındadır. Uluslararası hukuk gereğince mağdurların akıbetinin veya naaşlarının nerede olduğunun açıklanmaması, zorla kaybetme suçu kapsamındadır.

Uluslararası toplum, sorumluluk taşıdığından şüphe edilen kişilerin ölüm cezasına başvurulmaksızın adil bir şekilde yargılanması ve mağdurların ailelerine uluslararası standartlara uygun onarım haklarının teslim edilmesi için hakikatin ve adaletin sağlanması yolunda hangi somut adımların atılması gerektiğini tespit etmelidir. Ölen mağdurların naaşlarının ailelerine iade edilmesi ve ölen kişi için cenaze töreni ve geleneksel dini ritüellerin gerçekleştirilmesinin kolaylaştırılması da ailelerin onarım hakları arasında bulunmalıdır.

Muhammedi’nin açıklaması, 1988’deki cezaevi katliamlarının özelliklerini ve bağlamını çarpıtıyor

Haftalık Mosalas dergisinin 25 Temmuz 2019’da yayınladığı röportajda, Mustafa Pur Muhammedi’ye İran İslam Cumhuriyeti’nin 1988’de cezaevlerinde gerçekleştirdiği yargısız infazlar nedeniyle halen eleştirildiği konusunda bir soru yöneltildi. İran, dönemin Irak merkezli muhalif grubu, Halkın Mücahitleri Örgütü’nün Temmuz 1988’de İran’a düzenlediği silahlı harekat sonrasında, cezaevlerinde siyasi görüşleri ve faaliyetlerinden ötürü “pişmanlık duymayan” mahkumları hedef almıştı.

Muhammedi bu soru karşısında sert bir çıkış yaparak, öldürülenlerin, ölüm cezaları “geçici olarak” hafifletilen “suçlular ve teröristler” olduğunu, ancak  Halkın Mücahitleri Örgütü’nün planladığı silahlı harekata cezaevinden gizlice destek vermek ve katılmak üzere örgütle işbirliği yaptıkları anlaşılınca onlarla “mücadele etmenin” şart olduğunu söyledi. Daha sonra ise sözü Halkın Mücahitleri Örgütü’nün İran-Irak savaşı sırasında dönemin Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ile yaptığı askeri işbirliğine getirdi.

İran yetkilileri, Temmuz ile Eylül 1988 arasında, siyasi muhalefeti yok etmeyi amaçlayan sistematik çabaların bir parçası olarak, haksız yere cezaevine konulan binlerce siyasi muhalifi kimsenin haberi olmadan zorla kaybetti ve yargısız infaz etti. Mustafa Pur Muhammedi’nin açıklamaları, bu hakikati gizlemek isteyen yetkililerin on yıllardır başvurduğu yalanların tekrarıdır.

Hakikat ve adalet talep edenlere yönelik tehditler

Mustafa Pur Muhammedi, verdiği röportajda, 1988’deki toplu yargısız infazların belgelenmesini ve kınanmasını “teröre” ve Halkın Mücahitleri Örgütü’ne destek vermeye benzeterek, “yargılamaları devreye sokmanın ve terörü savunan suçlulara haddini bildirmenin zamanı geldi” dedi.

Muhammedi ayrıca yargısız infazlarla ilgili resmi belgelerin ve kayıtların gizli tutulması gerektiğinin altını çizdi. Kendisinin ve Tahran’da yargısız infazların gerçekleştirildiği süreci denetlemekle sorumlu diğer yetkililerin Ağustos 1988’de katıldığı üst düzey toplantıda kaydedilen ses kaydının 2016’da kamuoyuna sızdırılmasının, “İslam Cumhuriyeti sistemini yıkmayı” amaçlayan “ABD, CIA, Mossad ve Suudi Arabistan’ın yürüttüğü ortak harekatın” bir parçası olduğunu iddia etti.

Bu açıklamalar, mağdurların aile üyelerinin ve 1988’de zorla kaybedilen ve yargısız infaz edilen kişiler için hakikat ve adalet talep eden insan hakları savunucularının karşı karşıya olduğu taciz edilme, korkutulma, keyfi olarak gözaltına alınma ve tutuklanma ve ulusal güvenlikle ilgili uydurma suçlamalardan yargılanma tehlikelerini daha da ağırlaştırıyor.

Sistematik cezasızlık

Mustafa Pur Muhammedi, verdiği röportajda, 1988’deki toplu yargısız infazlarda sorumluluk taşıyanlardan hesap sorulmasına yönelik çağrıları, düşmanca bir “psikolojik hava” yaratmak ve “bazı insanların cehaletinden ve saflığından” faydalanmak isteyen yabancı unsurların “propaganda boynuzlarını savurması” olduğunu söyledi.

Yargısız infazlardaki kişisel rolü sorulduğunda, Muhammedi kendisini düşmana ateş etmek zorunda olan bir savaşçıya benzetti ve attığı bazı kurşunlar ateş hattına yanlışlıkla giren insanlara isabet ettiyse veya attığı el bombaları yanlışlıkla komşu köye düştüyse, bunun için sorguya çekilmemesi veya eleştirilmemesi gerektiğini söyledi. Muhammedi, sözlerine şöyle devam etti: “Münafıklar [İran yetkililerinin Halkın Mücahitleri Örgütü’nün üyelerinden veya örgüte destek verenlerden söz ederken kullandığı aşağılayıcı sözcük] yüzünden çok kişi şehit oldu. Çok kayıp verdik ve yenilgi yaşadık. Şimdi de benden çıkıp neden yanlış yere bomba attığımın hukuki açıklamasını yapmamı mı bekliyorsunuz?”

Muhammedi’nin sözleri, İran’da cezasızlığın sistematik olarak sürdüğünü ve toplu yargısız infazlarda sorumluluğu bulunan üst düzey yetkililerin hiçbir zaman yargılanmayacaklarından emin olduklarını gösteriyor. Bu kişiler, ironik bir şekilde hukukun üstünlüğünün korunmasından ve hakikatin ve adaletin sağlanmasından birinci derecede sorumlu devlet organlarının da aralarında bulunduğu kilit pozisyonlarda görev yapıyor. Yanlış bilgi yaymak, eleştirileri savuşturmak ve cezasızlığı sürekli kılmak için de birçok imkan elde ediyorlar.

Bu durum, BM ve üye devletlerin, 1988’deki toplu yargısız infazlardan ve mağdurların akıbetleri ve naaşlarının nerede olduğunun hala gizleniyor olmasından sorumlu kişilerin sistematik olarak cezasız bırakılmasına karşı net ve güçlü bir tavır sergilemesini daha da önemli hale getiriyor.

BM ve üye devletlerin tepki göstermekte yetersiz kalmaları, hakikati ısrarla inkar eden ve mağdurlara, mağdurların ailelerine ve hakikat ve adalet talep eden herkese zulmeden İran yetkililerini daha da cesaretlendiriyor. Bu durum katliamlardan hayatta kalanları ve mağdurların ailelerini çok kötü etkilemekle kalmıyor, ülkedeki hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı açısından da yıkıcı sonuçlar yaratıyor.