İran 25 yıldır hâlâ 1988 cezaevi katliamını anılardan silmeye çalışıyor

Cafer Bekiş, ikisi de İran’da mahkûm edilmiş siyasal aktivist olan erkek kardeşleri Mahmud ve Muhammed Ali’yi en son gördüğünde, onlarla bir pencere camından konuşabilmek için yalnızca 10 dakikası vardı.

Hiçbiri bunun birbirlerini son görüşleri olacağını ya da ilerleyen aylarda yaşayacakları dehşeti hayal edemezdi.

Ağustos 1988’deki görüşmelerinden birkaç hafta sonra, herhangi bir uyarı olmaksızın, İran’ın cezaevi yetkilileri bütün aile ziyaretlerini durdurdu. Televizyon ve radyolar koğuşlardan kaldırıldı, gazetelerin dağıtılması iptal edildi ve mahkûmlara aniden egzersiz yapma ya da cezaevinin kliniğine gitme izni verilmez oldu.

Kısa bir süre sonra, yüzlerce siyasi mahkûm tek tek özel odalara alındı ve özel bir şekilde alelacele “yeniden yargılandıkları” sorgulamalara maruz kaldılar.

Pek çoğu cezaları tamamlanmak üzere olduğu için affedilip serbest bırakılacağını düşündü. Oysa hepsi infaz edildi.

İnsan hakları örgütleri 1988 yazında İran genelindeki cezaevlerinde sayıları 4,500 ile 5,000 arasında olan erkek, kadın ve çocuğun öldürüldüğünü tahmin ediyor. Siyasi idamların rutini bölük pörçük idam haberlerinden, birkaç ay içinde gerçekleştirilen toplu öldürme dalgalarına dönüştü.

Ölülerin gerçek sayısı infazlar gizlilik içerisinde gerçekleştirildiği için hâlâ bilinmiyor. Hatta birçok akraba, öldürmeler hakkında ya da sevdiklerinin nereye gömüldüğü konusunda asla bilgilendirilmedi.

Toplu öldürmelerden çeyrek asır sonra, İranlı yetkililer neler olduğu hakkında konuşmak istemiyor. Hatta “cezaevi katliamları” hakkında en ufak izi dahi silmeye çalışıyor. Toplu öldürmeler hiç soruşturulmadı ve sorumlulardan hiçbirine dava açılmadı, hatta dönemin kıdemli memurlarından bazıları bugün hâlâ üst düzey pozisyonlarda.

Yetkililer aynı zamanda mağdurların ailelerinin toplantılarını dağıtmak ve onları her yıl 1 Eylül’den önceki Cuma gerçekleştirilen anma gününde tutuklamak gibi yöntemler de dâhil olmak üzere onları taciz etti ve zulüm uyguladı.

Cezaevi katliamının 25. yıldönümünde, Uluslararası Af Örgütü bir kez daha İranlı yetkililerine sorumluları bu ağır insan hakları ihlallerinden dolayı önceki veya şu anki pozisyonlarından bağımsız olarak adalete teslim etmeleri için çağrı yapıyor.

Kasti (Premeditated) öldürmeler

Öldürmeler, kanlı İran/Irak savaşları son aşamasındayken gerçekleşti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ateşkeş için baskı yapıyordu ve Temmuz 1988’de Irak merkezli bir muhalif grup tarafından kurulan Ulusal Kurtuluş Ordusu, İran Halkın Mücahitleri Örgütü (İHMÖ), İran’ın batısına silahlı bir baskın düzenledi ve İran ordusu tarafından püskürtüldü.

Hemen ardından, İran’ın siyasi mahkûmları iki dalga halinde infaz edildi.

Karşı karşıya kaldıkları “yeniden yargılamalar”da ilk gruba siyasi yönelimleri soruldu ve Mücahit diye cevap verenler ölüme gönderildi. Bazılarına İslami Cumhuriyet için mayınlı arazileri temizlemeye gönüllü olup olmadıkları soruldu. İkinci gruba dini inançları soruldu ve yanlış bir cevap ölüm cezasıyla sonuçlandı.

1990’da Uluslararası Af Örgütü bir rapor yayımlayarak siyasi mahkûmların katledilmesinin hükümetin en yüksek mercileri tarafından yetkilendirilmiş olması gereken kasti (premediated) ve koordineli bir politikası olduğu sonucuna vardı.

Uluslararası Af Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika Direktör Yardımcısı Hassiba Hadj Sahraoui, “Bu alelacele yapılan yargılamalar adli muamelelerle nerdeyse hiçbir benzerlik taşımıyordu. Komiteler siyasi ya da dini inançlarına dayanarak binlerce mahkûm yaşayacak mı ölecek mi diye akıllarına estiği şekilde karar veriyordu” dedi.

Öldürmelerden sonra yetkililerin akrabalarını olanlardan haberdar etmesi aylar aldı.

Cafer, Uluslararası Af Örgütü’ne, “Erkek kardeşim 28 Ağustos’ta öldürüldü. Kasım’ın sonlarına doğru yetkililer bizi aradı ve babam Devrim Komitesi’ne gittiğinde her iki kardeşimin de infaz edildiğini söylediler ancak herhangi bir belge vermediler. Onları neden öldürdüklerini, nereye gömdüklerini, neden bir yeniden yargılama olduğunu, son sözlerini, hiçbir şeyi söylemediler” diye anlattı.

Adalet için mücadele

1981 ve 1988 arasında Cafer’in kardeşlerinden yedisi cezaevinde öldürüldü.

Sevdiklerine olanları öğrendikten sonra Cafer’in ailesi ve daha birçokları yetkililerden cevap talep eden bir kampanya başlattılar.

Cafer, “İran’daki insanlar şoke oldu. Tahran’daydım ve infaz edilen pek çok kişinin evlerine gittim. Aileleri tanıyorduk, büyük bir aile gibiydik” dedi.

Cevapsız ve adaletsiz bir şekilde zaman geçtikçe, birçok akraba işaretlenmemiş toplu mezarların öldürülenlerin birçoğunun yattığına inanılan Khavaran Mezarlığı’nı ziyaret etmeye başladı. Yas tutan aileler bölgeyi düzenli bir şekilde ziyaret etmeye başladı.

Fakat İranlı yetkililer bu tarz anmaları engellemek için ellerinden gelen her şeyi yaptı.

Cafer, “Geçen 25 yılda ailelere yönelik taciz devam etti. Kız kardeşim [Mansoureh Behkish] hedeflerden biriydi. Bu yaz boyunca [önceki pek çok yaz olduğu gibi] istihbarat servisi ondan Khavaran’a gitmekten ya da medyaya konuşmaktan, makale ya da mektup yazmaktan vazgeçmesini istedi. Onu bu anmalara gitmesini durdurmak için birçok defa tutukladılar. Onun güvenliğinden endişe ediyorum” dedi.

Mansoureh Behkish 12 Haziran 2011’de tutuklandı ve 9 Temmuz 2011’de kefaletle serbest bırakılana kadar Evin Cezaevi’nde tutuldu. Aynı yıl 25 Aralık’ta Tahran Devrim Mahkemesi 15. Şubesi tarafından “sistem karşıtı propaganda yaymak” ve “ulusal güvenliğe zarar vermek niyetiyle toplanmak ve tuzak kurmak” suçlamalarıyla yargılandı.

Temyiz mahkemesi esas cezasının bir kısmını askıya aldıktan sonra şu anda altı ay hapis cezasıyla karşı karşıya. Şu anda özgür olmasına rağmen her an cezasını çekmek üzere çağrılabilir.

Şu anda Kanada’da yaşayan Cafer katliamın 25. yıldönümü yaklaşırken Mansoureh’ye olabilecekler konusunda endişeli: “Kız kardeşim ve diğer aileler için çok endişeleniyorum. Ne olacağını gerçekten bilmiyorum. Bu günü tarihi bir gün yapabilmek için çok büyük bir bedel ödediler. Bu İran’daki insan hakları çalışmaları tarihinde çok önemli bir gün.”

Uluslararası Af Örgütü, İranlı yetkilileri gerçeğe, adalete ve İranlılar için “Cezaevi Katliamı” olarak bilinen olayda öldürülenlerin aileler için tazminata erişim hakkını korumaya çağırıyor.