İklim Değişikliği


Gezegenimizdeki bozulmanın insani bedeliyle; yani açlık, yerinden edilme, işsizlik, hastalık ve ölümlerle karşılaşana dek onun hep aynı kalacağını varsaymak kolayımıza gelir.  

Fakat halihazırda milyonlarca insan, Sahra Altı Afrika’daki uzun süreli kuraklıktan Güneydoğu Asya, Karayipler ve Pasifik bölgesini etkisi altına alan tropik fırtınalara kadar iklim değişikliğinin şiddetlendirdiği aşırı hava felaketlerinin yıkıcı sonuçlarından etkileniyor. Kavurucu sıcaklar Avrupa’da ölümcül ısı dalgalarına, Güney Kore, Cezayir ve Hırvatistan’da orman yangınlarına sebep oluyor. Pakistan’da şiddetli seller meydana gelirken, Madagaskar’da uzun süreli ve yoğun kuraklık nedeniyle 1 milyon kişi yeterli gıdaya erişemiyor.

İklim değişikliğinin sebep olduğu ve olmaya devam edeceği yıkım, insanlık için kırmızı alarm çalıyor demektir. Ancak hâlâ vakit var. İklim değişikliğinin değerlendirilmesi konusunda dünyanın önde gelen bilimsel oluşumu olan Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), iklim değişikliğini 1,5°C ile sınırlandırmak ve tam bir felaket yaşanmasının önüne geçmek istiyorsak küresel sera gazı emisyonlarının en geç 2025’ten önce zirveye ulaşması ve 2030 itibariyle %43 azaltılması gerektiği uyarısında bulunmaktadır.

Acilen geniş kapsamlı adımlar atılmalı; fakat aciliyet, insan haklarını ihlal etmenin bahanesi olamaz.


Bir kadın ve çocuk 2021 yılında Türkiye'deki bir orman yangınını izliyor. ©Yasin Akgül/AFP via Getty Images

İklim değişikliği insan haklarını nasıl etkiliyor?

"İklim değişikliğinin şiddetli etkileri, sağlıklı bir çevrenin insan haklarından yararlanmak açısından ne kadar vazgeçilmez olduğunu müthiş bir açıklıkla gösterdi."

Agnès Callamard
Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri

İnsan hakları, iklim değişikliğinin yalnızca çevremiz üzerindeki değil, iyilik halimiz üzerindeki etkileri dolayısıyla da iklim değişikliğiyle yakından ilgilidir. Bu etkiler zaman içinde artmaya ve ağırlaşmaya devam ederek bugünkü ve gelecek nesiller için büyük bir tahribat yaratacak. Bu nedenle, kapsamlı bilimsel kanıtlara rağmen hükümetlerin iklim değişikliğiyle mücadelede etmek için harekete geçmemesi, gelmiş geçmiş nesiller arası en büyük insan hakları ihlali olabilir.

İklim değişikliği ve yaşam hakkı

Hepimiz, özgürce ve güven içinde yaşama hakkına sahibiz. Ancak iklim değişikliği dünya üzerindeki milyarlarca insanın yaşamını ve güvenliğini tehdit ediyor. Fırtınalar, seller ve orman yangınları gibi şiddetli hava olayları bunun en belirgin örneği. Bununla birlikte, iklim değişikliği daha az görünür yollardan da canlı yaşamını tehdit etmekte. Dünya Sağlık Örgütü, iklim değişikliğinin 2030 ile 2050 arasında her yıl 250 bin kişinin ölümüne yol açacağını tahmin ediyor.

İklim değişikliği ve sağlık hakkı   

Hepimiz, ulaşılması mümkün olan en yüksek fiziksel ve ruhsal sağlık standardından faydalanma hakkına sahibiz. IPCC’ye göre iklim değişikliğinin sağlık açısından yaratacağı en önemli sorunlar arasında, daha yoğun ısı dalgaları ve yangınlar nedeniyle yaralanma, hastalık ve ölüm riskinin artması; yoksul bölgelerde gıda üretiminin azalması sonucunda yetersiz beslenme riskinin artması ve gıda, su ve vektörlerle bulaşan hastalık riskinin artması yer alacak. İklim değişikliğinin şiddetlendirdiği doğal felaketler gibi travmatik olaylar yaşayan insanlar ve özellikle çocuklar, travma sonrası stres bozuklukları yaşayabilir. 

İklim değişikliği ve barınma hakkı

Hepimiz, kendimiz ve ailemiz için yeterli yaşam standardı hakkına sahibiz.  Yeterli barınma hakkı da buna dahildir. Ancak sel ve orman yangınları gibi şiddetli hava olayları halihazırda insanların evlerine zarar veriyor ve onları yerinden ediyor. Ayrıca yükselen deniz seviyeleri dünyanın dört bir yanında düşük rakımlı bölgelerde yaşayan milyonlarca kişinin evlerini tehlikeye atarken, kuraklık da çevre üzerinde ciddi derecede olumsuz değişiklikler yaratabilir.

İklim değişikliği ve su ve hijyen hakları

Hepimiz, sağlıklı kalmak için temiz su ve hijyen hakkına sahibiz. Fakat kar ve buz erimesi, yağış miktarının azalması, artan sıcaklıklar ve yükselen deniz seviyeleri gibi çeşitli unsurlar, iklim değişikliğinin su kaynaklarının niteliğini ve niceliğini etkilediğini gösteriyor. Mevcut durumda 785 milyon kişinin güvenli olabilecek bir su kaynağına ve hijyen koşullarına erişimi yok. İklim değişikliği bu durumu daha da vahim hale getirecek. 

Haklarımızı Yakmayın: İnsanlığı İklim Krizinden Korumak İçin Hükümetler ve Şirketler Ne Yaplmalı?

Raporu Oku (Türkçe)


Jiangyou Termik Santral'inde bir buldozer taşıma bandına kömür taşıyor, Çin 2022. ©Liu Zhongjun/China News Service via Getty Images

İklim değişikliğine neler sebep oluyor?

  • Fosil yakıtlar yakmak.
  • Tarım ve ormansızlaşma.
  • Arazi kullanımının değişmesi

Dünyanın ortalama sıcaklıklarında daima önemli değişiklikler olmuştur. Ancak içinde bulunduğumuz ısınma süreci her zamankinden daha hızlı bir şekilde ilerliyor. İnsan faaliyetleri atmosferde biriken sera gazı miktarını artırıyor ve bu gazlar, dünyamızın ortalama sıcaklığının canlıların uyum gösteremeyeceği bir hızla artmasına yol açıyor.

Liu Zhongjun/China News Service via Getty Image

Kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlar yakmak, hemen hemen tüm ekonomik sektörlerdeki emisyonların en büyük bölümünün kaynağıdır. Küresel sera gazı emisyonlarının %70’inden fazlası bu yakıtlardan gelmektedir.

IPCC, toplam sera gazı emisyonlarının neredeyse dörtte birinin (%23) tarım ve ormancılıktan kaynaklandığını tahmin ediyor ve bu da sektörü, enerji sektöründen sonra en yüksek ikinci emisyon kaynağı haline getiriyor. Tarım sektöründeki emisyonların yaklaşık %40'ı ise sığır, koyun ve keçi gibi geviş getiren hayvanlarda meydana gelen doğal sindirim sürecinden gelmektedir.

Arazi kullanımı ve ormansızlaşma, orman bozulması ve orman yangınları gibi arazi kullanım değişiklikleri de diğer önemli emisyon kaynaklarıdır. Ormanlık alanların ticari sığır yetiştiriciliği için otlaklara dönüştürülmesi gibi faaliyetler, soya benzeri yem bitkilerinin üretimi ve palm yağı plantasyonları genellikle endüstriyel tarıma dayalı gıda sistemleriyle yakından bağlantılıdır.


Aşırı yağışların ardından evini kaybeden genç bir kadın Somali'nin Beledweyne bölgesinde çadırlarının önünde bulaşık yıkıyor. ©Luis Tato/AFP via Getty Images

İklim değişikliğinden en çok kimler etkileniyor?

"Çocuklarınızı herkesten çok sevdiğinizi söylüyorsunuz ama herkesin gözleri önünde onların geleceğini çalıyorsunuz."

Greta Thunberg
İklim Aktivisti ve İklim İçin Okul boykotu hareketinin kurucusu

İklim değişikliği hepimizi etkiliyor ve devletler harekete geçmediği sürece de etkilemeye devam edecek. Ancak belirli gruplar ve halihazırda dezavantajlı olan ve ayrımcılığa maruz bırakılan topluluklar iklim değişikliğinin etkilerini daha şiddetli yaşıyor. Bunlar, aşağıdakilerle sınırlı olmamakla birlikte şu toplulukları içermektedir:

Kıyı ülkeleri ve küçük ada devletleri başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelerde yaşayan insanlar

Ulusal düzeyde, özellikle düşük rakımlı küçük ada devletleri ve az gelişmiş ülkeler olmak üzere daha az varlıklı ülkelerde yaşayan insanlar, iklim değişikliğinden en ağır etkilenen topluluklar arasındadır. Genellikle en fazla etkilenenler, iklim değişikliğinde en az rol oynayanlardır. Bunun nedeni yalnızca iklimle ilgili afetlere değil, aynı zamanda bu olayların olumsuz etkilerini artıran temel siyasi ve sosyo-ekonomik faktörlere de maruz kalmalarıdır. Özellikle, sömürgeciliğin kalıcı sonuçları ve ülkeler arasında kaynakların eşit olmayan dağılımı düşük gelirli ülkelerin iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum sağlama imkanlarını azaltmıştır. Dünya Bankası ve Asya Kalkınma Bankası’nın ortak bulgularına göre, 1959’dan bu yana tarihsel emisyonların %0,4’ünden sorumlu olan Pakistan iklim etkilerine karşı dünyanın en savunmasız ülkelerinden biridir. Sadece 2022 yılında meydana gelen seller en az 1.600 kişinin ölümüne sebebiyet verdi ve ülkeye 10 milyar Amerikan Dolarına mâl oldu.

Çevresel ırkçılığa maruz bırakılan topluluklar

Çevre politikalarının oluşturulma süreci ırk, etnik köken, din veya dile dayalı ayrımcılığa maruz kalan topluluklara ayrımcılık yaptığı ya da bu grupları çevre hareketinde önderlik rollerinden dışladığında iklim değişikliğinin ve fosil yakıt kirliliğinin etkileri etnik köken hatları boyunca ilerler. Kuzey Amerika'da daha yoksul ve ırk ayrımcılığına maruz bırakılan toplulukların mahallelerinin enerji santralleri ve rafineriler yanında konumlanması daha muhtemel olduğundan genellikle zehirli havayı solumak zorunda bırakılanlar da onlardır. Belirgin derecede daha yüksek oranda solunum yolu hastalıklarına ve kansere yakalanmaktadırlar ve Afrikalı Amerikalıların hava kirliliğinden hayatını kaybetme olasılığı genel ABD nüfusuna kıyasla üç kat daha fazladır.

Ötekileştirilen kadınlar ve kız çocuklar 

Kadınlar ve kız çocuklar sıklıkla onları doğal kaynaklara daha bağımlı kılan rollere ve işlere hapsedilmektedir. Teknik ve mali kaynaklara erişimleri engellendiği veya arazi mülkiyeti hakları tanınmadığı için iklim değişikliğine uyum sağlamaları daha zordur. Bu da kendilerini iklimle bağlantılı olayların etkilerine karşı daha az koruyabildikleri ve benzeri olayların ardından toparlanmakta daha fazla güçlük çektikleri için kadınların ve kız çocukların bu türde etkiler karşısında daha büyük risk altında olduğu anlamına gelir.

Çocuklar

Çocuklar ve gençler yaşlarına özgü metabolizmaları, fizyolojileri ve gelişimsel ihtiyaçları nedeniyle halihazırda savunmasız durumdadır. Bu da örneğin toplulukların yerinden edilmesinin su, hijyen ve gıda haklarından yeterli barınma, sağlık, eğitim ve kalkınma haklarına kadar bir dizi hakkı olumsuz etkilemesinin bilhassa çocuklara zarar vereceği anlamına gelir.

İklim adaleti nedir?

İklim adaleti, sivil toplum örgütleri ve toplumsal hareketler tarafından iklim krizinin adalet üzerindeki etkilerini ve iklim değişikliğine karşı adil politikalar tasarlama ihtiyacını vurgulamak için kullanılan bir terimdir.

İklim adaleti yaklaşımı, iklim krizinin temel nedenlerine ve iklim değişikliğinin ülkeler arasındaki ve ülkeler içindeki eşitsizliklere nasıl dayandığına ve bunları nasıl artırdığına odaklanmaktadır. İklim adaletine yönelik talepler, iklim mücadelesinde iklim krizinden en çok etkilenen gruplar ve toplulukların bakış açıları, bilgi ve taleplerini merkeze almaktan başlayarak bu tür dengesizlikleri ve adaletsizlikleri ele alma yükümlülüğüne dayanmaktadır.

İklim adaletinin gerçek manada sağlanması için toplumsal cinsiyet, ırk, sınıf, etnik aidiyet, engellilik ve nesiller arası farkları gözeten adalet esastır.

Devletlerden hesap sormak

Devletler sera gazı emisyonlarını önlemek veya azaltmak için mümkün olan en kısa sürede en iddialı tedbirleri alarak iklim değişikliğinin en ağır etkilerinin ortaya çıkmasını engellemekle yükümlüdür. Devletler ayrıca, insan hakları üzerindeki etkileri en aza indirmek için, yetki sınırları dahilindeki insanların iklim değişikliğinin güncel, öngörülebilir ve kaçınılmaz etkilerine uyum sağlamalarına destek olmak üzere gerekli tüm adımları atmak zorundadır. Devletler, kayıp ve zarar yaşayan insanlara etkili çözümler sağlamakla da yükümlüdür.

Varlıklı devletlerin sorumluluğu

Varlıklı devletler öncülük etmeli. Ekonomilerini gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha hızlı karbonsuzlaştırmalı ve bu ülkelerin iddialı emisyon azaltma hedeflerine ulaşabilmesi ve etkili iklim değişikliği azaltma ve uyum tedbirlerini uygulayabilmeleri için gelişmekte olan ülkelere yeterli fon ve destek sağlamalıdırlar. İklim krizinden en fazla sorumlu olan ülkeler aynı zamanda, insanların iklim krizi nedeniyle halihazırda maruz kaldığı kayıp ve zararlar için tazminatın yanı sıra teknoloji transferi ve teknik tavsiyeler gibi diğer çözüm yolları da sağlamak zorundadır.

Taraflar Konferansı (COP) ve Paris İklim Anlaşması

1992’de 165 ülke, uluslararası bir sözleşme olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni (UNFCCC) imzaladı ve sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren her yıl, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak ve halihazırda görünür etkilerine uyum sağlamak için hedef ve yöntemler geliştirmek amacıyla “Taraflar Konferansı” (COP) olarak bilinen konferansa katıldı. Bugün, 197 ülke, UNFCCC kapsamında yükümlülüklere sahiptir. 27. Taraflar Konferansı (COP27) Mısır’da yapılacak.

21. Taraflar Konferansı’nda 196 ülke tarafından imzalanan Paris İklim Anlaşması, iklim değişikliği konusunda hukuki bağlayıcılığı olan ilk uluslararası sözleşmedir. Sözleşmenin hedefi, küresel ısınmayı 2°C – ve hatta mümkünse 1,5°C– ile sınırlandırmak ve ülkeleri iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak ve bu etkilere uyum sağlamak üzere bir araya getirmektir.

Şirketlerden hesap sormak

Araştırmalar, yalnızca 100 adet fosil yakıt üreten şirketin, 1988’den beri küresel sera gazı emisyonlarının %71’inden sorumlu olduğunu gösteriyor. Küresel tarım-sanayi gıda sistemi ve bu sistemin bağlı olduğu geniş ölçekli plantasyonlar ve madencilik projeleri çoğunlukla yüksek sera gazı emisyonları, ormansızlaşma ve arazi bozulmasının yanı sıra Yerli Halkların zorla tahliyesi, çevre aktivistlerine yönelik saldırılar ve diğer insan hakları ihlalleriyle ilişkilendirilmektedir.

Şirketler, özellikle de fosil yakıt şirketleri ve genellikle onları finanse eden mali kuruluşlarsera gazı emisyonlarını en aza indirmek için portföylerini insan haklarıyla uyumlu bir şekilde üretilen yenilebilir enerjiye geçiş yapmak gibi adımları acilen atmalı ve salım miktarları ve azaltma çabalarıyla ilgili bilgileri kamuoyuna açıklamalıdır. Bu çabalar, tedarik zincirlerine dahil olan tüm bayileri, bağlı kurumları ve oluşumları kapsamalıdır. Mali kuruluşlar, fosil yakıt projelerini finanse etmeye ve sigortalamaya son vererek liderlik sergilemelidir. Şirketler buna benzer projeler geliştirdikçe özellikle Yerli Halklar devletler ve özel güvenlik güçleri tarafından şiddete maruz bırakılmaktadır. Hiçbir mali kuruluş bunu kabul edilebilir bir insan hakları riski olarak değerlendirmemelidir.         

Çevre aktivistlerini korumak ve çalışmalarına kolaylık sağlamak

Toprağı, gıdayı, toplulukları ve insanları iklim etkilerine, fosil yakıtların çıkarılması ve genişletilmesine, ormansızlaşmaya ve çevresel bozulmaya yol açan diğer etkinliklere karşı koruyan kişilerin çalışmalarını desteklemek büyük önem taşıyor. Bilgi, katılım ve mobilizasyon için sivil alanı savunmak da daha ileriye dönük ve yaygın kabul gören iklim tedbirlerini teşvik etmeye ve çevre savunucularının çalışmaları için elverişli koşullar sağlamaya katkıda bulunur.

ÖRNEK VAKA

Ötekileştirilen kadınlara topluluklarını korumaları konusunda söz hakkı tanımak

2002 ile 2003 arasında, Arjantinli petrol şirketi CGC, Sarayaku halkının topraklarına zorla girdi. Şirket buraya askeri güçler ve özel güvenlik görevlileri konuşlandırdı, toprağa patlayıcı maddeler yerleştirdi ve ağaçları keserek Yerli topluluk için çok büyük bir çevresel, manevi ve kültürel değeri olan ormanı ve bitkileri yok etti.

Sarayaku halkının sözcülerinden çevre aktivisti Patricia Gualinga, “İnsan hakları savunucusu olmak dışında bir seçeneğim yoktu çünkü petrol şirketleri köyümün ve halkımın haklarını ihlal etti” diyor.

2012’de, Sarayaku halkı, CGC’nin faaliyetlerine izin verdiği için Ekvador Devletini Amerikalılar Arası İnsan Hakları Mahkemesi’nde dava etti ve tarihi bir zaferle davayı kazandı.

Patricia Gualinga şunları söyledi: “Diğer topluluklara ilham verdik ve ötekileştirilen kadınların seslerini yükseltmelerini ve petrol şirketlerini ülkelerinden çıkarmalarını sağladık.”

Ancak topluluğun davayı kazanmasına rağmen yetkililer mahkeme kararına uymadı ve Sarayaku topraklarına gömülü patlayıcılar çıkartılmadı. Uluslararası Af Örgütü o tarihten beri, yetkililerden Amerikalılar Arası İnsan Hakları Mahkemesi kararına uymalarını talep eden Sarayaku halkını desteklemeye devam ediyor.   

Enerji geçişi neden önemli?

Sera gazı emisyonlarının 2030 itibariyle küresel çapta %43 azaltılması ve 2050’den önce net sıfıra ulaşması için fosil yakıtlara dayalı bir enerji sisteminden yenilenebilir enerji altyapısına hızlı bir geçişi sağlamak şart.

Günümüz hükümetlerinin ne gezegeni ne de insanları feda eden esaslı çözümlerle yenilenebilir enerji kaynaklarına ve kanıtlanmış yeşil teknolojilere geçişi yönlendirmesi çok önemlidir. Bunu gelecek nesillerin sorunu haline getirmemeliler. Hükümetler, şirketlerin enerji geçişi sürecinde insan haklarına saygı göstermesini yasal bir zorunluluk haline getirmelidir. Yıllarca düzenlemeye tabi tutulmayan sanayi uygulamaları nedeniyle pil patlamasının olumsuz yönleri, örneğin Arjantin, Şili ve Bolivya’dan oluşan “Lityum Üçgeni”nde ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin kobalt madenciliği bölgesindekiler gibi mineral bakımından zengin bölgelerde yaşayan topluluklar tarafından hissediliyor.

İklim değişikliğini neden durdurmalıyız?

Çünkü hepimiz eşit koruma altında olmayı hak ediyoruz.

Hepimiz doğuştan temel insan haklarına sahibiz, fakat bu haklar iklim değişikliği nedeniyle ciddi tehlike altında. İklim değişikliği hayatımızı çeşitli şekillerde tehlikeye atarken, ayrımcılığa uğrayanların bu durumdan en çok etkilenen gruplardan biri olması oldukça muhtemel. Hepimiz bu evrensel tehlikeye karşı eşit koruma altında olmayı hak ediyoruz.

Çünkü harekete geçmekle hiçbir şey kaybetmez, çok şey kazanabiliriz.

İklim değişikliğiyle mücadele etmek, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkımızı güvence altına alıp insanların esenliğine öncelik vermemiz için bize bir fırsat sunuyor. İklim değişikliğiyle mücadele, örneğin daha fazla insanın daha temiz ve ucuz enerji kaynaklarına erişimini mümkün kılarak ve yeni sektörlerde iş imkanı yaratarak, insan haklarını geliştirmeye hizmet eder.

Çünkü iklim değişikliğini durdurmak için gerekli bilgiye, beceriye ve güce sahibiz.

İklim değişikliğini durdurmak için halihazırda birçok kişi yaratıcı, ilham verici ve yenilikçi çözümler üretmeye çalışıyor. Vatandaşlardan şirketlere ve şehirlere kadar dünyanın dört bir yanında birçok kişi aktif bir şekilde politikalar, kampanyalar ve insanları ve gezegenimizi koruyacak çözümler üzerinde çalışıyor. Yerli Halklar ve azınlıklar yüz yıllar içinde evleri olarak gördükleri çevrede yaşamakla ilgili sürdürebilir yöntemler geliştirdi. Onlardan bir şeyler öğrenebilir ve rıza gösterirlerse, dünyamızla etkileşim kurmanın farklı bir yolunu keşfetme çabalarımızda onların bilgi birikiminden faydalanabiliriz.

Uluslararası Af Örgütü iklim değişikliği ile mücadele etmek için neler yapıyor?

İklim krizinin aciliyeti göz önünde bulundurulduğunda görevimiz, iklim değişikliğinin insan haklarını ne yönde etkilediğini göstererek ve insanların gerçekler ve iklim değişikliği tehdidi karşısında nasıl davrandıklarına dikkat çekerek insan hakları topluluğunu harekete geçmek konusunda desteklemektir.

Uluslararası Af Örgütü, ilerleme kaydetmeyi engelleyen hükümetlere ve şirketlere yönelik baskıları artırmak için birçok ülkede çeşitli gruplarla işbirliği içinde çalışıyor. Aynı zamanda gençleri, Yerli Halkları, sendikaları ve etkilenen toplulukları destekliyoruz. Hiç kimsenin yüz üstü bırakılmadığı bir sıfır karbon ekonomisine hızlı ve adil bir geçiş talep ediyoruz.

TALEPLERİMİZ

Uluslararası Af Örgütü olarak devletlere şu adımları atma çağrısında bulunuyoruz:

  • Küresel ortalama sıcaklık artışının 1,5°C’nin üzerine çıkmasını engellemek için elinizden geleni yapın.
  • Kolektif olarak, en geç 2050 itibariyle sera gazı emisyonlarını sıfıra indirin. Görece daha varlıklı ülkeler bunu daha hızlı bir şekilde yapmalıdır. 2030 itibariyle küresel emisyon miktarı, 2010’dakinin yarısı kadar olmalıdır.
  • Fosil yakıt (kömür, petrol ve doğalgaz) kullanmaya ve üretmeye en kısa sürede son verin.
  • İklim değişikliği ile mücadelenin hiç kimsenin insan haklarını ihlal etmeyecek şekilde yürütülmesini ve eşitsizlikleri artırmaktan ziyade azaltmasını sağlayın.
  • Herkesin, özellikle de iklim değişikliğinden veya fosil yakıtsız ekonomiye geçişten etkilenenlerin süreçle ilgili gerektiği gibi bilgilendirilmesini ve geleceklerini ilgilendiren karar süreçlerine katılabilmesini güvence altına alın.
  • İklim değişikliğinden kaynaklanan sorumluluğun adil bir şekilde paylaştırılması için işbirliği yapın. Varlıklı ülkeler, gelişmekte olan ülkelere yenilenebilir enerjiye erişebilmeleri ve iklim değişikliğine uyum sağlayabilmeleri için mali ve teknik destek sunmalıdır. Ayrıca, iklim krizinin yol açtığı kayıp ve zararlardan etkilenen ve etkilenmeye devam edecek olan kişilere tazminatı da içeren çözüm yolları sağlamalıdırlar.
  • İklim değişikliği nedeniyle yerinden edilen veya yerinden edilme tehlikesi altında bulunan kişilerin haklarını güvence altına alın.

Daha ayrıntılı tavsiyeler için Haklarımızı Yakmayın başlıklı raporumuzu okuyabilirsiniz.