• Blog

İfade özgürlüğünün ön saflarında mücadele etmek

Stefan Simanowitz, Free Turkey Media (Türkiye Medyasına Özgürlük) kampanyasını yazdı

David Dimbleby ve Kate Aidie’nin ‘terör örgütlerini’ destekledikleri gerekçesiyle tutuklandığını; Louis Theroux ve Trevor MacDonald’ın ‘hükümeti devirmek amacıyla komplo kurmak’ suçlamasıyla en yüksek güvenlikli cezaevinde ömür boyu hapis cezasına mahkum edildiğini düşünün. İhtimal dışı görünebilir, ancak Türkiye’de olanlar tam da bunlar.

Türkiye’nin önde gelen ve saygı duyulan gazetecilerinin bazıları, son iki yıldır dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi haline gelen ülkede parmaklıklar ardında bulunuyor. Ayrıca, tüm dünyada cezaevinde tutulan gazetecilerin yaklaşık üçte biri Türkiye cezaevlerinde çürüyor. Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nin geçen hafta yayımladığı yeni rapora göre Türkiye, 180 ülke arasında 157. sırada ve Ruanda ile Kazakistan’ın arasında yer alıyor.

İnternet haber portalı Gazete Karınca’nın editörü Çağdaş Kaplan, “Sürekli ceza tehdidi altında çalışmak çok kötü ve zor. Ama gazetecilik bizim mesleğimiz ve bunu yapmamız gerekiyor” diyor ve ekliyor: “Bir gerçek var Türkiye'de, ortada olan, ama toplumun bunu görmesi istenmiyor. Birilerinin bunu yapması gerekiyor biz de bunu yapmaya çalışıyoruz.”

Çağdaş’ın söz ettiği, son derece sert bir hakikat. Türkiye’de yaklaşık iki yıl önceki başarısız darbe girişimi sonrasında “geçici ve istisnai bir tedbir” olarak ilan edilen ve hala devam eden olağanüstü hal koşullarında insan haklarının büyük bir kısmı yok edildi ve bağımsız medya bütünüyle ortadan kaldırıldı.

Terörle mücadele yasaları ve düzmece suçlamalar, barışçıl muhalefeti hedef almak ve susturmak için kullanıldı. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden beri yetkililer, en az 120 gazeteciyi asılsız “terör suçları” nedeniyle cezaevine gönderdi ve hükümete muhalif addedilen en az 180 medya organı kapatıldı.

Korku iklimi medyaya hakim. Özgür Gündem gazetesinin sembolik olarak Eş Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yaptığı için hapis cezası alan Eren Keskin, bu durumu, “Düşüncelerimi özgürce ifade etmeye çalışıyorum ama konuşmadan veya yazmadan önce iki kez düşünmek gerektiğinin de ciddi olarak farkındayım” sözleriyle özetliyor.

Kasım 2016’da kapatılan Özgür Gazeteciler Cemiyeti, şimdiki ismiyle Özgür Gazeteciler İnisiyatifi Sözcüsü Hakkı Boltan bana “Türkiye, gazeteciler için bir zindana dönüştü” dedi. Hakkı, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye, gazeteciler için bir zindana dönüştü. Kapatıldığımızda 400 üyemiz vardı, şu an 78’i cezaevinde. Bu durumun aşılabilmesi için tek ve yegane yol gazetecilerin yan yana mücadelesinden geçiyor.”

Hakkı’nın söz ettiği uluslararası dayanışma, önde gelen ifade özgürlüğü örgütlerinin birçoğunun girişimiyle yürütülen Free Turkey Media kampanyası sayesinde geçen yıldan beri büyütülüyor.

Free Turkey Media kampanyası, 2013-2014 yıllarında Mısır’da cezaevine konan üç Al Jazeera gazetecisinin serbest bırakılması için yürütülen kampanyada olduğu gibi Türkiye’deki gazetecilere verilen desteğin artmasını amaçlıyor.

#FreeAJStaff (AJ Çalışanlarına Özgürlük) kampanyasının arkasındaki güç olan Sue Turton, “Rejimle aynı hizaya gelmeyen gazetecileri teröristlere yardım etmekle suçlamak, totaliter bir devlete doğru atılan ilk adımdır” diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Peter, Baher ve Muhammed Mısır’da mahkum edildiğinde en iyi silahımızın dünyanın her yerinde medya dayanışması olduğunu biliyorduk. Şimdi de Türkiye’deki gazeteciler aynı bilindik baskılar sonucunda mesleklerini hedef alan aynı saldırılara uğruyor.”

Parmaklıklar ardında 400 günden daha uzun bir süre geçiren Al Jazeera gazetecisi Muhammed Fehmi, serbest bırakılması için yürütülen kampanyaya dair haberlerden kesilen parçaların Mısır’da bir cezaevindeki tutukluluk günlerinin en zor anlarında kendisine nasıl moral verdiğini bana şu sözlerle anlattı:

“O haberler, izbe ve soğuk hücremde yerde otururken yalnızca kendi özgürlüğüm için mücadele etmediğimi fark ettim. Benzeri görülmemiş bir küresel destek, bizi tutsak edenlere tüm dünyanın [durumu] yakından izlediği mesajını da iletti.”

Bir diğer #FreeAJStaff gazetecisi Peter Greste ise o günleri şöyle hatırlıyor: “Kendi davamızı çok daha büyük bir davanın sembolü haline getirebildik: Yalnızca Mısır’da değil, her yerde medya özgürlüğü!” Peter, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Eğer bunu Türkiye’de başarabilirsek mücadeleyi kazanma şansını elde edeceğiz.”

Türkiye’de bunu yapmak kolay değil, ancak dayanışma büyüyor. Bugün, yani Dünya Basın Özgürlüğü Günü, gazetecilik faaliyetleri nedeniyle taciz edilen, gözdağı verilen veya cezaevine konan gazetecileri hatırlamanın zamanıdır. Hükümetler arasında gazetecileri kilit altına almak ve meşru faaliyetlerini suç haline getirmek için yasalar çıkartma yönünde giderek büyüyen eğilimi geri püskürtmenin zamanıdır.

Bu, bir ulusun medyasını nefes alamaz hale getirmenin, tüm toplum üzerinde son derece olumsuz etkiler yaratacak kasıtlı bir kendine zarar verme eylemi olduğunu özellikle Türkiye hükümeti olmak üzere tüm hükümetlere açıkça anlatmanın zamanıdır.

Geçen hafta Türkiye’nin en eski gazetelerinden Cumhuriyet’in 13 çalışanı, “terör örgütü üyesi olmamakla birlikte yardım etmek” suçundan mahkum edildi. Onlardan biri de Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu’ydu. Sabuncu, “Gazeteciler bugüne kadar haberlere ve tarihe tanıklık ederlerdi. Bugün ise meslektaşlarının yargılandığı duruşmalarda tanıklık yapıyorlar” dedi ve sözlerini şöyle sonlandırdı: “Ülkemi ve mesleğimi seviyorum. Hem Türkiye’de hem de dünyanın her yerinde özgürlük istiyorum; yalnızca kendim için değil, cezaevinde tutulan tüm gazeteciler için. Bunun başarmanın tek yolu da dayanışma.”

Yazının orijinali için: https://bit.ly/2rhwcTU 

Stefan Simanowitz, Uluslararası Af Örgütü’nün Avrupa, Türkiye ve Balkanlardan sorumlu medya yöneticisidir.