Hak Savunucuları Davası

Büyükada’da gerçekleştirilen rutin bir insan hakları çalıştayına katılan on hak savunucusu, 5 Temmuz 2017’de polis baskını ile gözaltına alındı. 13 gün süren gözaltı sürecinin ardından, içlerinde Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser’in de bulunduğu altı kişi 18 Temmuz’da; iki kişi ise 23 Temmuz’da tutuklandı.

[Scroll Down For English]

Tutukluluk kararının ardından yaklaşık 3 ay sonra İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianamede, on hak savunucusunun yanı sıra, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç da on birinci sanık olarak yer aldı. Hak savunucularının “örgüt üyeliği” ve “örgüte üye olmamakla beraber örgüt adına suç işlemek” suçlarından cezalandırılması talep edildi.

İstanbul’da tutuklanan hak savunucularının tamamı, davanın 25 Ekim’de görülen ilk duruşmasında tahliye edildi. Taner Kılıç’ın ise, 26 Ekim tarihinde İzmir 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmada tutukluluğunun devamına karar verildi. Aynı zamanda Kılıç’ın davası, Hak Savunucuları Davası ile birleştirildi.

İstinaf Mahkemesi Kararı
İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 3 Temmuz 2020’de açıkladığı beraat ve mahkumiyet kararları [aşağı kaydırın: 12. Duruşma] İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi tarafından onandı. Yargıtay’a yapılan itirazın sonucu bekleniyor.

Yargıtay Kararı
Kasım 2022'de Yargıtay 3. Ceza Dairesi Taner Kılıç hakkında verilen 6 yıl 3 aylık hapis cezasını "eksik araştırma" nedeniyle, Günal Kuşun, İdil Eser ve Özlem Dalkıran hakkında verilen cezaları ise "delil bulunamaması" nedeniyle bozdu.

Dört hak savunucusunun bozma sonrası devam eden yargılamasının ilk duruşması 8 Mart 2023, 09.30'da İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek.

 

"Taner Kılıç ve Hak Savunucuları Davası" hakkında bilmeniz gereken 8 şey

________________________

 

Trial of Istanbul 10 and Taner Kılıç

Background Information

Ten human rights defenders who attended a routine human rights workshop in Büyükada were detained in a police raid on 5 July 2017. Following 13 days of police detention, on 18 July, six individuals including Amnesty International Turkey’s former director İdil Eser were arrested. On 23 July, two more individual were remanded in prison pending trial.

Almost three months after the court’s decision to remand the human rights defenders, the indictment against them was accepted by Istanbul 35th Heavy Penal Court. In the indictment, in addition to Istanbul 10, Amnesty International Turkey’s former chair Taner Kılıç was accused as the 11th defendant and all were charged of “membership of a terrorist organization” and “committing an offence on behalf of an organized criminal group without being a member.”

All the right defenders imprisoned in Istanbul were released following the first hearing on their case on 25 October. Taner Kılıç, on the other hand, remained in prison pending trial according to the court decision at the first hearing on 26 October at Izmir 16th Heavy Penal Court. Also, Taner Kılıç’s case was added to the prosecution of Istanbul 10.

1. Duruşma

İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlayan davanın ilk duruşması 25 Ekim 2017’de görüşüldü.

Bu duruşmada davada sanık olarak yargılanan tüm sanıkların tahliyesine karar verildi. Bununla birlikte Veli Acu ve Özlem Dalkıran hakkında yurtdışına çıkış yasağı ile imza verme şeklinde adli kontrol uygulanmasına hükmedildi.

Yine aynı duruşmada Taner Kılıç hakkında İzmir 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ve tutuklu bulunduğu davanın İstanbul’dak hak savunucuları davasıyla birleştirilmesine karar verildi.

Bir sonraki duruşma 22 Kasım 2017 tarihinde görülecek.

2. Duruşma

Davanın 22 Kasım 2017 tarihli ikinci duruşmasında Taner Kılıç, Nejat Taştan ve Muhammed Şeyhmus Özbekli, savunmalarını yaptılar.

Aynı duruşmada, savunma bilirkişisi Tevfik Koray Peksayar beyanda bulundu.

Mahkeme ara kararında;

  • gizli tanığın duruşmada dinlenmesi için gerekli işlemlerin yapılmasına,
  • Taner Kılıç’ın telefonunda incelemelerin hızlandırılması için, incelemeye öncelik sıralaması verilerek İzmir Siber Suçlar Şube Müdürlüğü’ne yazı yazılmasına ve sanıklar hakkında adli kontrol kararlarının kaldırılmasına
  • Soruşturma aşamasında el konulan dijital materyallere ilişkin inceleme sonuçlarının akıbetinin sorulmasına,
  • Taner Kılıç’ın cep telefonunun sanık müdafilerince Mahkeme tarafından seçilecek bilirkişi tarafından incelenmesi talebinin reddine
  • Taner Kılıç’ın bylock kullandığı iddiası bulunduğundan bylock yazışmalarına ilişkin dökümlerinin İzmir Organize Şube Müdürlüğü’nden istenmesine ve
  • Taner Kılıç’ın tutukluluğunun devamına

hükmetti.

Mahkeme, Taner Kılıç’ın tutukluluğunun devamında gerekçe olarak,

 “kişinin kaçma riskinin bulunması, kamu düzeninin sağlanması ve yeni bir suçun işlenmesinin önlenmesi amacıyla tutukluluk tedbirinin uygulanabileceğinin belirtmiş olduğu ve bu dosyada da AİHM’in belirttiği kriterlerin mevcut olduğu iddiası ile bu tedbiri kaldıracak sanık lehine herhangi bir değişikliğin bulunmadığı…”nı gösterdi.

Bir sonraki duruşma 31 Ocak 2018’de görülecek.

3. Duruşma

Davanın üçüncü duruşması 31 Ocak 2018 günü gerçekleşti.

Bu duruşmada, insan hakları çalıştayının gerçekleştiği otelin müdürü tanık olarak dinlendi.

Yine sanıklardan Taner Kılıç, duruşmada, Bylock raporları ile ilgili olarak bir açıklama sundu.

Taner Kılıç, tüm dosya kapsamında kendisinin Bylock kullandığına dair hiçbir somut delil olmadığını belirterek, Yargıtay’ın ancak ByLock kullanımının “her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren bir delil olabileceği” yönündeki kararını hatırlattı.

Savcı ara mütalaasında Taner Kılıç’ın tutukluluğunun devamını istedi.

Taner Kılıç müdafii yaptığı savunmada, Koray Peksayar tarafından hazırlanmış ve dosyada mevcut iki rapora atıfta bulundu. Bu raporlarda hiçbir zaman aralığında Bylock programının yüklenmediğini, silinmediğini ve telefonun hiçbir zaman fabrika ayarlarına dönmediğini aktardı.

Yine Kılıç müdafi dosyada incelemeye konu ve İzmir Siber Suçlar’dan Mahkeme’ye gönderilen dijitallerin talep doğrultusunda bilirkişiye tevdi edilmek yerine İstanbul Siber Suçlar’a gönderilmesine, sürecin bu şekilde yeniden başlatılmış olduğunu belirterek itiraz etti.

Mahkeme duruşma sonunda ara kararında,

  • İstanbul Siber Suçlar Müdürlüğü’ne gönderilen Taner Kılıç’a ait ve imaj alma işlemi yapılmış olan dijitallerin Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne gönderilerek kıymet değerlendirmesi yapılmasının istenmesi için yazı yazılmasına,
  • Taner Kılıç’ın Bylock içeriği ve ID’sinin bulunup bulunmadığının Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı’ndan sorulması için yazı yazılmasına,
  • Gizli tanığın bu sıfatının kaldırılması talebinin reddine ve
  • Taner Kılıç’ın üzerine atılı Bylock iddiası kapsamında sinyal sayısı, bağlantı gün sayısı, tutuklu kaldığı süre, delillerin toplanmış olması gözetilerek CMK madde 104/2 ve 105 gereğince tahliyesine

karar verdi.

Buna karşın Savcı aynı gün Taner Kılıç’ın tahliyesine itiraz etti.

Tahliye kararını veren İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi, CMK ilgili düzenleme gereği kendi kararını inceleyerek, itirazı yerinde görmedi ve dosyayı karara bağlamak üzere İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi’e gönderdi.

İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi 01 Şubat 2018 tarihinde itirazı kabul etti.

Kararı yeniden değerlendirmek üzere dosyanın gönderildiği dava esas mahkemesi İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi, 01 Şubat 2018 günü verdiği kararda, Taner Kılıç’ın tutuklanmasına karar verildi.

Bir sonraki duruşma 21 Haziran 2018 tarihine bırakıldı.

4. Duruşma

Davanın 4. duruşması, 21 Haziran 2018 tarihinde görüldü.

Duruşmada, davanın tek tutuklu sanığı Taner Kılıç, cezaevinden SEGBİS ile bağlanırken, Günal Kurşun ve Nejat Taştan duruşma salonunda hazır bulundu.

Duruşmada ilk olarak, davaya konu edilen Büyükada'daki hak savunucuları toplantısında çeviri görevini üstlenen çevirmen tanık olarak dinlendi.

Tanık çevirmen, beyanında; Büyükada'daki toplantının bir dayanışma ve destek toplantısı olduğunu ve veri güvenliğinin toplantının ikinci bölümünde konuşulduğunu aktardı. Aynı tanık, Mahkeme ve avukatlar tarafından yöneltilen sorular üzerine, toplantının gizli olduğuna dair bir izleniminin olmadığını ve tutuklu Taner Kılıç'ın bu toplantıda herhangi bir şekilde isminin geçmediğini de ifade etti.

Duruşmada, ikinci olarak, dosyada gizli tanık sıfatıyla bulunan kişi, SEGBİS aracılığıyla dinlendi. Davada soruşturma, her ne kadar gizli tanığın ihbarına dayalı olarak başlatılmışsa da, gizli tanık bu tarih itibariyle olayın üzerinden çok zaman geçtiğini ve bu nedenle olayları çok net hatırlamadığını söyleyerek beyanına başladı.

Gizli tanık, toplantıda konuşulanları tuvalete gidip gelirken, kapısı açık olan toplantı salonunun önünden geçtiği sırada duyduğunu, konuşulanları duymak için birkaç kez salonun önünden geçtiğini ancak konuşulanları tam olarak değil, bölük pörçük bir şekilde duyduğunu söyledi.

Eşgal tespitini nasıl yaptığı yönünde sorulan soruyu gizli tanık, kişileri bahçede gördüğü şeklinde yanıtladı. Müdafiiler, tanığın teşhis tutanağında içeridekilerin kim olduğunu, toplantının kapı aralığından gördüğünü söylediğini belirterek ifadesindeki çelişkiyi ortaya koydular.

Gizli tanık davanın temelini oluşturan ve soruşturma aşamasındaki ilk ifadesine, şikayetine dayanan, Büyükada toplantısına yönelik iddiaların kendisine sorulması üzerine:"Ben toplantıda konuşulanlar nedeniyle, bu kişilerin başka bir plan yaptığı şeklindeki yorumu kendim yaptım. Sonra zaten basında da gördüm." şeklinde yanıt verdi. 

Gizli tanığın ifadesinden sonra, Mahkeme,duruşma öncesi dosyaya giren Taner Kılıç'a ait dijital materyal inceleme raporu hakkında beyanda bulunmak üzere Kılıç'a söz verdi.

Taner Kılıç ve müdafii, dosyaya gelen Siber Suçlarla Mücadele Büro Amirliği raporu hakkında beyanda bulundular. Dosyaya gelen bu rapor ve Mahkeme'nin duruşmadan önce talep ettiği ek raporun, her ikisinde de Taner Kılıç'ın hiçbir zaman Bylock programını indirmediği, bu programın telefona hiçbir zaman yüklenmediği ve silinmediği tespitleri yer alıyor.

Bu doğrultuda, Taner Kılıç ve müdafii ile birlikte diğer tüm sanık müdafileri Taner Kılıç'ın tahliyesine karar verilmesini talep ettiler.

Mahkeme ise verdiği ara kararda;

  • Taner Kılıç'a ait dijital materyaller hakkındaki raporda telefonda güncelleme veya fabrika ayarlarına döndürme işlemi yapılıp yapılmadığı,
  • Yine sanık müdafileri tarafından biraz edilen raporlarda belirtilen mor beyin programlarından namaz vakitleri ve kıble pusulası programlarının telefonda bulunup bulunmadığı

hususlarında ek rapor istenmesine ve

  • Taner Kılıç'ın Bylock iddiasına ilişkin BTK kayıtlarında Bylock sinyal bilgisinin bulunması, cihazda Bylock programı tespit edilmememiş ise de, fabrika ayarlarına döndürülmesi halinde cihazda bu programın tespit edilemeyeceği, bu konuda raporda açıklık bulunmadığı,
  • İnternet paylaşımı yapılarak kullanılan cihazda Bylock programın tespit edilemeyeceği,
  • Bylock iddiasını destekleyen BTK kayıtlarının bulunması,
  • Atılı suçun katalog suçlardan olması nedeniyle tutuklama nedeninin var olduğu,
  • Suçun niteliği, ceza verilmesi halinde verilmesi muhtemel ceza miktarı nazara alındığında adli kontrol kararının yetersiz kalacağı ve tutuklamanın ölçülü olduğu gözetilerek

Taner Kılıç'ın tutukluğununun devamına karar verdi.

Davanın bir sonraki duruşması 7 Kasım 2018 günü görülecek.

5. Duruşma

Davanın 5. duruşması 7 Kasım günü görüldü.

Duruşmada, hak savunucuları avukatları taleplerini iletti. Bu doğrultuda; hak savunucuları hakkında derhal beraat kararı verilmesi, soruşturmanın genişletilmesi, emanete alınan materyallerin iadesi, örgüt üyeliğinin geniş yorumlandığına dair AİHM kararının (İmret/Türkiye) çevirisinin dosyaya istenmesi talepler arasında yer adı.

Hak savunucusu avukatları, dosyanın bir gizli tanığın beyanıyla başladığını hatırlattı. Bu tanık önceki duruşmada dinlenmiş; çelişkili, çoğu ayrıntıyı hatırlamadığı, kişisel yoruma ve varsayıma sayılı beyanları, avukatların itirazına neden olmuştu.

Mahkeme ara kararında; yeni tanık dinlenmesi talebinin reddine, adı geçen AİHM kararlarının resmi çevirisinin istenmesine, Taner Kılıç’ın yurdışı çıkış yasağının kaldırılması talebinin reddine karar verdi.

Bir sonraki duruşma, 21 Mart günü görülecek.

 

 

7. Duruşma

Davanın 7. duruşması 21 Mart günü görüldü.

Duruşmada avukatlar dosyaya sunulan dijital materyal inceleme raporlarına karşı beyanda bulundu.

İdil Eser avukatı; İdil Eser’in rapora karşı kendisinin yazdığı açıklamayı okudu. İdil Eser yazılı savunmasında, raporda bilgisayarına indirildiği belirtilen kitapların akademik bir meraktan ibaret olduğunu ve bilgisayarına indirdiği onlarca “PDF” formatındaki e-kitaptan sadece birkaçı olduğunu aktardı.

Özlem Dalkıran avukatı; dijital materyallere 10 Temmuz günü yapılan aramalarda el konulduğunu, ancak bu el koyma işlemlerinin yasadaki usule uygun olmadığını, bilgisayarlarda inceleme ve el koyma yapılabilmesi için Savcı’nın açık talimatının olması gerektiğini belirtti. Bu haliyle elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğunu, hukuka aykırı delillerin ise dosyadan çıkartılması ve kullanılmaması gerektiğine ilişkin açık yasal düzenlemeyi Mahkeme’ye hatırlattı.

İlknur Üstün avukatı; müvekkili hakkında dosyaya sunulan dijital materyal inceleme raporunda, herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığının açık bir şekilde tespit edildiğini aktardı. Bununla birlikte, davanın tümünün insan hakları savunucularına yönelik bir baskı aracı olduğunu, iddia edilen suçlamaların, suç konusu fiillerin hiçbir şekilde işlenmemesi nedeniyle bu suçlamalara ilişkin delil tespitinin de mümkün olmadığını belirtti.

Mahkeme ara kararında, esas hakkındaki mütalaanın hazırlanması için dosyanın Savcı’ya tevdiine karar verdi.

Bir sonraki duruşma 16 Temmuz 2019 günü görülecek.

8. Duruşma

Davanın 8. duruşması 16 Temmuz 2019 günü görüldü.

Bir önceki duruşmada, esas hakkında mütalaanın hazırlanması için dosyanın Savcı’ya gönderilmesine karar verilmişti. Ancak Savcı değişikliği nedeniyle mütalaanın hazır olmadığı belirtildi.

Sanık avukatları dijital materyal ve emanete alınan eşyalar ile ilgili talepte bulunarak, mütalaadan sonra savunmalarını yapacaklarını beyan ettiler.

Mahkeme, adli emanetteki dijital materyaller dışında kalan eşyaların Mahkeme’ye gönderilmesinin istenmesine ve dosyanın esas hakkında mütalaa için Cumhuriyet Savcılığı’na gönderilmesine karar verdi.

Bir sonraki duruşma 9 Ekim günü, saat 09:30’da görülecek.

9. Duruşma

Davanın 9. duruşması 9 Ekim 2019 günü görüldü.

Savcı değişikliği nedeniyle mütalaanın hala hazır olmadığı belirtildi ve savcı ek süre talep etti. 

Bir sonraki duruşma 27 Kasım günü, saat 09:30’da görülecek.

10. Duruşma

Davanın 10. duruşmasının görülmesine 27 Kasım 2019, saat 10:20’de başlandı.

İzleyiciler

Duruşmayı Türkiye’den ve yurt dışından geniş bir katılımcı kitlesi izledi. Muhtelif basın kuruluşlarının ve muhtelif sivil toplum örgütlerinin dava gözlemcilerinin yanı sıra; Uluslararası Af Örgütü’nün Birleşik Krallık, Norveç ve Almanya şubelerinden temsilcileri, İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve İnsan Hakları Ortak Platformu’nun temsilcileri de duruşmada hazır bulundu. Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu, ABD, Danimarka ve İsveç diplomatik misyonları duruşmayı izlemek üzere temsilcileriyle duruşma salonundaydılar.

Savunma Makamı

Yargılanan dokuz sanıktan İlknur Üstün, Taner Kılıç, Günal Kurşun, Nalan Erkem ve Nejat Taştan ve 15 savunma avukatı duruşmada hazır bulundular.

Geçen celsede İstanbul Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne yazılan yazıya cevap verilmediği kayıtlara geçti

Mütalaa

İddia makamı mütalaasını duruşmanın başında mahkemeye sundu.

Sanıkların, para transferleri, telefon konuşma ve mesajlaşma kayıtlarıyla üçüncü kişilerle olan bağlarına değinilen mütalaada:

  • Taner Kılıç’ın “örgüt üyeliği” suçlamasıyla cezalandırılması,
  • Günal Kurşun, İdil Eser, Özlem Dalkıran, Nejat Taşan ve Veli Acun’un “örgüte  yardım etme” suçlamasıyla cezalandırılması,
  • Ali Ghravi, İlknur Üstün, Nalan Erkem, Peter Frank Steudner ve Muhammed Şeyhmus Özbekli’nin ise, “yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması” gerekçesiyle beraati talep edildi.

 

Avukatların mütalaada adı geçen üçüncü kişiler hakkındaki kovuşturmalara dair sorular sormasının ardından Taner Kılıç’ın avukatı Murat Dinçer söz aldı:

“Müvekkil yönünden mütalaada daha önceki soruşturma ve yargılama sırasında ileri sürülmeyen, dijital materyallerinde olduğu söylenen ancak aslında suç da teşkil etmeyen bazı yazılar mütalaada belirtilmiş. Ancak bunların hangi dijital materyalde bulunduğu belli değildir. Yazılı mütalaayı görünce mütalaadan önce savcı beyden bu konuda şifahi açıklama istemiştik. Ancak bir açıklama yapılmadı.”

Avukat Hülya Gülbahar kovuşturma aşamasında mütalaada belirtilen suçlamaların zaten çürütüldüğünü, mütalaada para transferi yaptığı gerekçesiyle ismi geçen bir kişinin beraat ettiğine dair kararın mahkemeye sunulmuş olmasına rağmen bu transfer işleminin mütalaada yer aldığını, kovuşturma sırasında ortaya çıkan delillerin hiçbirinin mütalaada yer almadığını ve iddianamedeki ifadelerin aynen mütalaaya eklendiğini belirtti.

Daha sonra söz alan avukat Özlem Yılmaz mütalaada alt alta konulan delillerle suçlamalar arasında doğrudan bir ilişki kurulmadığını, suç atfedilen fiillerin sivil toplum üzerinde nasıl bir etki yarattığının, uluslararası kuruluşların taşeronluğunun nasıl yapıldığını, terör örgütlerinin amaçları doğrultusunda sanıkların hangi sivil toplum faaliyetlerini yürüttüklerinin mütalaadan anlaşılmadığını belirtti

Ara Karar

Mahkeme heyeti ara kararında:

  1. Savunma makamına savunmalarını hazırlayabilmeleri için ek süre verilmesine,
  2. Mütalaada yer alan kovuşturmaya yer olmadığı kararının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan istenmesi için yazı yazılmasına,
  3. Sanık avukatlarının araştırılmasını ve dosyaya girmesini istediği hususların gerekçeli kararda değerlendirileceği ve sonuca etkili görülmediği nedeniyle reddine karar verdi.

Bir sonraki duruşma 19 Şubat 2020, saat 10:00’a ertelendi.

11. Duruşma

11 hak savunucusunun İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “örgüt üyeliği” ve “örgüte üye olmamakla beraber örgüt adına suç işlemek” suçlamalarıyla yargılandığı davanın 11. Duruşması 19 Şubat 2020’de Çağlayan’da görüldü.

İzleyiciler

Türkiye’den ve yurt dışından pek çok kişi ve kuruluşun ilgi gösterdiği geldiği duruşmaya, duruşmanın 32 izleyici sandalyesi kapasiteli mevcut salon yerine duruşmanın daha geniş bir salonda görülmesi talebinin karşılanmamış olması nedeniyle, izleyicilerin önemli bir kısmı salona giremedi.

Duruşmayı Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Belçika, Birleşik Krallık, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İspanya, İsviçre,  Kanada, Lüksemburg ve Norveç’ten diplomatik misyon temsilcileri; Danimarka ve İsveç’in İstanbul konsolosları, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Hafıza Merkezi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve muhtelif basın kuruluşları izledi.

Ayrıca, Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) de duruşmayı kalabalık bir delegasyonla izledi. Delegasyon dahilinde Türkiye’ye gelen UAÖ Kıdemli Türkiye Kampanyacısı, Avrupa Medya Yöneticisi, Birleşik Krallık Şubesi Direktörü, Norveç Şubesi Direktörü, İsveç Şubesi Direktörü, Almanya Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı, İsviçre Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı, İspanya Şubesi Türkiye Koordinatörü ve UAÖ Türkiye Strateji ve Araştırma Yöneticisi’nin yanı sıra UAÖ Türkiye Şubesini temsilen Şube Direktörü, Direktör Yardımcısı, Kampanyalar ve İletişim Direktörü ve Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Üyeleri mahkeme salonunda izleyiciler arasında hazır bulundu.

Yargılama

Aralarında savunma avukatları ve davayı izlemek üzere gelen avukatların da bulunduğu 20 avukat duruşmada hazır bulundu.

Savcının mütalaasını tekrarlamasının ardından, yargılanan hak savunucuları mütalaaya ilişkin ifadelerini vermek üzere kürsüye gelmeye başladılar.

Taner Kılıç

Kürsüye gelen ilk hak savunucusu Taner Kılıç, 20 sayfalık yazılı savunmasını okuyacağını ifade etti. Mahkeme heyeti bunun üzerine SEGBİS kaydının açılmasına karar verdi.

Kılıç, sözlerine MİT’ten (Milli İstihbarat Teşkilatı) gelen, Bylock uygulaması kullandığına ilişkin bilginin yanlış olduğunu düşündüğünü vurgulayarak başladı. Telefonunda Bylock olmadığına dair 4 farklı raporun dosyaya sunulduğunu, tutuklanmasından sonra Siber Suçlar Şubesi’nden gelen raporda da Bylock isimli uygulamanın telefonunda ve silinen uygulamalar arasında bulunmadığının tespit edildiğinin altını çizdi.

“6 Haziran 2017'de evimde yapılan aramada telefonum delil poşetine konup 07:40'te teslim alındı. Sonra o gün benim telefonum 16:44'te kullanılmış. Benim o an Bylock kullanıcısı olmadığım belliydi ama rapor 360 gün sonra geldi.

Raporda belirtilen açıklamada uygulamanın telefonuma kurulmadığı, telefonumdan kaldırılmadığı ve uygulamaya dair herhangi bir iz veya bağlantı olmadığı belirtilmiştir.

Mahkemenin Siber Şube’ye sorduğu, telefonun fabrika ayarlarına döndürülüp döndürülmediği sorusuna rağmen Siber Şube hiçbir rapor hazırlamadı ve bugün oldu hâlâ Siber Şube’den rapor yok. Zaten ilk bilirkişi raporunda telefonun sıfırlanmadığı yazıyordu”

Kılıç, raporların ayrıntılarına değindikten sonra konuya emsal teşkil eden Yargıtay kararlarını özetledi. Ayrıca, yargılamanın sürdüğü 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nin de kendisine benzer durumdaki sanıklara beraat kararı verdiğini hatırlatarak, “Ben de aynı durumda birisi olarak beraatimı talep ediyorum.” dedi.

Kılıç, daha sonra banka hesap hareketleriyle ilgili suçlamalara yanıt verdi. Banka hesap hareketlerine ilişkin “para transferlerinde delil olarak kabul edilebilecek bir durum yoktur.” dedi.

İddianamede ve mütalaada zikredilen, kız kardeşinin eşinin Zaman gazetesinde çalışmış olmasına ilişkin, “Kız kardeşimin eşinin Mehmet Kamış olması hakkındaki iddialar suçların ve cezaların şahsiliği ilkesine aykırıdır. Hiçbir anlamı yoktur ve yargılama üzerine gölge düşürmektedir.” ifadelerini kullandı.

“Ben tutuklandıktan sonra Büyükada'da yaşanan gözaltı sonrası; savcı, bu toplantıyı biliyor muydunuz, dedi. Benim toplantının yapılacağını biliyorum dememle, benim dosyam bu dosya ile birleştirildi. Önceden tarihi belirlenen toplantı insan hakları dernekleri ve ilgili kurumlar tarafından da biliniyordu. Büyükada toplantısı rutin bir toplantı idi.”

Savunmasını tamamlayan Taner Kılıç, beraatını talep etti; ekledi:

“Bizler insan hakları savunucuları olarak yalnızca insan haklarını savunuyoruz.”

Günal Kurşun

Kürsüye gelen Günal Kurşun, sözlerine “Bizler insan hakları savunucuları olarak sadece insan haklarını savunuyoruz, bunun karşılığında hiçbir şey almıyoruz ve sayımız da az.” diyerek başladı. Kendisi hakkında Adana 13. Ağır Ceza mahkemesinde “örgüt üyesi olmamakla beraber örgüt adına suç işlemek” suçlamasıyla yapılan yargılamadan beraat ettiğini söyledi: “Benim örgüt üyesi olmadığıma dair kapı gibi bir mahkeme kararı var.”

Kurşun, soruşturmanın başladığı 5 Temmuz 2017’de başlamasından itibaren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 35 farklı ihlalinin söz konusu olduğunu söyledi:

“13 gün boyunca temmuz sıcağında küçücük bir alanda gözaltında kaldık.”

Savcının kendisi hakkında hem FETÖ/PDY hem PKK hem de DHKP-C örgütlerine yardımdan ceza istediğini hatırlatan Kurşun, “avcı esas hakkındaki mütalaasında benim aleyhime üç noktaya değinmiş. Fetö/PDY, PKK ve DHKP-C adlı örgütlere yardımdan cezalandırılmamı talep ediyor. Benim bu son 2 örgüt ile hiçbir bağım ve irtibatım yok. FETÖ’den ise Adana 13. Ağır ceza mahkemesinden kapı gibi beraat kararım vardır.” ifadelerini kullandı.

“Burada kokteyl bir örgüt suçlamasıyla , mümkün olamayacak bir şekilde yargılanıyoruz. Bizler yalnızca kendi insan hakları örgütlerimizin üyeleriyiz. İnsan haklarını savunuyoruz.”

Kurşun daha sonra, dosyada mercek altına alınan görüşme ve para transferlerine değindi:

“Bylock şüphelisi olan kişi ile görüşmelerim iddia olarak sunuluyor ancak Bylock şüphelisi olduğu söylenen kişi hakkında hiçbir adli soruşturma yok.

Adana Çukurova Üniversitesi’nde Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyesiydim. Bylock şüphelisi olduğu söylenen kişi Adana Emniyeti’nde çalışmaktadır. Ben bu kişiyle Emniyet’te polislerin Kabahatler Kanunu Çerçevesinde eğitimi için görüştüm.

Orhan Kemal Cengiz ile aramdaki para transferi iddialarına karşı diyeceğim ise, Orhan Kemal Cengiz'in de kapı gibi beraat kararı vardır. Orhan Kemal Cengiz benim ofis ortağımdır ve aramızdaki havale ve EFT’ler ofis giderleri şeklindedir. Bütün para transferlerinin açıklaması vardır. Savcı MASAK raporlarını gördüğü halde sadece aleyhe olan hususları dosyaya koymuştur.

Kapatılan Feza Gazetecilik Aş'den gelen para transferleri doğrudur. O gazete ile yaptığım köşe yazıları telif ücretinden gelen paradır.”

Bir gazetede yazı yazan kişilerin, sadece o gazetede yazı yazdıkları için suçlanamayacağına değinen Kurşun, eğer böyle bir suçlama yapılacaksa bu  gazetelerde yazan bazı üst düzey yetkililere de dava açılması gerektiğini söyledi: 

“Savcı, bu yapıya ait gazetede yazı yazarsan eğer, bu örgüte üyesindir demek istiyor. O zaman savcının şu an Cumhurbaşkanı sözcüsü olan İbrahim Kalın'a da dava açması gerekiyor. O da bu gazetede yazı yazdı, eğer ücretsiz yazmamış ise o da para aldı. Yine aynı şekilde Beril Dedeoğlu da o gazetede yazı yazdı. Beril Dedeoğlu da şu an Cumhurbaşkanlığında Güvenlik ve dış politikalar kurulu üyesi olarak çalışıyor.”

İnsan hakları savunucuları olarak mağdurun kimliğine bakmadıklarını söyleyen Kurşun “bu nedenle kimseye yaranamayız. Zaten bizim böyle bir derdimiz de yok.” dedi.

“Bana ceza da verseniz beraat de etsem işimi yapmaya ve insan haklarını savunmaya devam edeceğim. Benim ve bütün arkadaşlarımın beraatını talep ediyorum.”

Veli Acu

Kürsüye gelen bir sonraki hak savunucusu Veli Acu oldu. Acu, hakkında üç farklı örgütle ilgili suçlamalar olduğuna dikkat çekti. “Benim birbirinden farklı üç örgütle bağlantımın olması akıl alır gibi değil.” ifadelerini kullandı. Dosyaya giren çeşitli kişisel görüşme kayıtlarını açıkladı:

“Bir davada yargılanan kuzenim ile görüşmem, konuşmam suç ise bu salonda oturan herkese soruşturma açılması gerekir. Çünkü hepsinin benimle iletişimi var. Suçların ve cezaların şahsiliği ilkesine aykırıdır.”

Acu, savunmasını “İnsan haklarını savunduğum için yargılanıyorum beraatımı talep ediyorum.” sözleriyle sonlandırdı.

Duruşmaya 5 dakika ara verildi.

İlknur Üstün

Aranın ardından kürsüye gelen İlknur Üstün, sözlerine kadın hakları ve insan hakları üzerine çalışmalarından bahsederek başladı:

Kadın hakları ve insan hakları için çalışıyorum. Ben birçok insanla çalıştım ve çalışıyorum ve iyi ki çalışmışım. Bu çalışmalarım sayesinde ülkemizde birçok yol kat ettik. Dünyaya örnek olan İstanbul Sözleşmesi bizim sayemizde kabul edildi.”

Mütalaada kendisi için istenen beraat talebini yerinde gördüğünü söyleyen Üstün, beraatını talep etti.

Nejat Taştan

Nejat taştan, “Biz suçlu olduğumuz için sizin karşınızda değiliz, bu dava Türkiye'de insan hakları savunucularına ve sivil topluma gözdağı vermek için açılmıştır. Biz gözaltındayken medyada yer alan karalama kampanyalarının hepsi bu dosyanın içinde var.” dedi.

İnsan hakları için mücadeleye devam edeceğini söyleyen Taştan, beraatını talep etti.

Şeyhmus Özbekli

Duruşmada savunmasını yapan son hak savunucusu Şeyhmus Özbekli oldu:

“Savcının mütalaasına katılıyorum, ancak katılmadığım husus suç işlediğimin sabit olmaması nedeniyle beraat talebidir. Ben hiçbir suç işlemedim, beraatimi talep ediyorum.”

Avukatların Beyan ve Savunmaları

Mahkeme heyeti, duruşmada hazır bulunan hak savunucularının sözlü ve yazılı beyanlarını tamamlamalarının ardından, sözü savunma avukatlarına verdi. Avukatlar duruşma salonunda bulunmayan müvekkillerinin yazılı beyanlarını okudular. Mütalaaya dair kanaatlerini ortaya koydular.

İlknur Üstün’ün avukatı Oya Aydın, sözlerine hiç kimsenin dokunulmaz olmadığını vurgulayarak başladı. Anayasanın 90.maddesine göre, yargılamanın Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesine  göre yapılması gerektiğini ifade etti.

“İnsan hakları savunucularının özel olarak korunması gerektiğini kararınızda belirterek beraat kararı vermenizi talep ediyorum.”

Daha sonra, Taner Kılıç’ın avukatı Murat Dinçer söz aldı. Dinçer, Kılıç’ın aslında mevcut yargılama dosyasıyla hiçbir ilgisi olmadığını vurgulayarak, “İzmir 16. Ağır Ceza Mahkemesi dosyanın zayıf olduğunu gördü ve bu dosyada zayıf olunca Taner sadece bu insanları tanıdığı ve toplantıyı bildiği için bu davalar birleştirildi.” dedi.

Ayrıca, Taner Kılıç’ın kardeşinin eşi hakkındaki iddiaların Kılıç’la ilişkilendirilmesinin “hiçbir hukuki dayanağı olmadığını” ileri sürdü.

“Kız kardeşinin eşinin Mehmet Kamış olmasının bu dosyada olmasının hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Birisi ile akraba olmak nasıl suç olabilir? 30 yıl önce yapılan bir evlilik neye dayanılarak hiçbir suç ile bağdaştırılmadan dosyaya konulmuştur?”

 

Saat 13:40’ta duruşmaya 1 saatlik ara verildi.

Aradan sonra, savunma makamı adına söz alan, Taner Kılıç’ın avukatı, Abdülhalim Yılmaz “Bu dava ile birlikte Türkiye insan hakları hareketi kriminalize edilerek etkisizleştirilmek istenmiştir.” dedi. Müvekkilinin beraatini talep etti.

Daha sonra söz alan Günal Kurşun’un müdafi Hülya Gülbahar, Büyükada’daki toplantının mahiyetine değindi:

“Toplantı gizli değildi, toplantının başından sonuna kadar orada bulunan tercümanlar, toplantının içeriğinde hiçbir suç unsurunun bulunmadığını söylediler. Toplantı sırasında otel çalışanlarının girip çıktığı ve servis yaptıklarının belirlenmesi için kamera kayıtlarının getirilmesi talebi mahkeme tarafından reddedildi.

Esas hakkındaki mütalaa, iddianamede yer alan ve çürütülen iddiaların kopyası şeklinde tekrar önümüze konuldu.”

Müvekkilinin Adana’da yargılandığı “üyelik”, “örgüte yardım etmek” ve “örgüt propagandası” suçlarından beraat ettiğini vurgulayıp, bir kişi hakkında aynı fiilden tekrar yargılanamayacağına işaret etti:

Non bis in idem kuralı gereği bir kişi yargılandığı ve beraat ettiği bir suçtan dolayı tekrar yargılanamaz. Derhal beraat ettirilmesi gerekmektedir.”

Gülbahar, “açık ve net bir şekilde somut deliller ortaya konmadan savcıların siyasi görüşlerini yansıtan” olarak tanımladığı iddianameye karşı çıktığının altını çizerek, müvekkilinin beraatını talep etti.

İdil Eser

İdil Eser, avukatı aracılığıyla mahkemeye gönderdiği, “Herhangi bir suç işlemediğim için, savunma değil, açıklama yapacağım.” ifadeleriyle başlayan metinde; “Sayın savcının mütalaada dile getirdiği konuları da ele alacak ve mütalaadaki hukuki ve mantıksal mugalatalara da işaret etmeye çalışacağım” ifadelerini kullandı. Yazılı beyanını “İnsan Hakları Savunucuları ve savunuculuğu konusunda birkaç kelam” ile sonlandıracağını belirtti.

Hukuk eğitimi almamış olsa da, iddia makamının mütalaasının “temel hukuk ilkeleri, Yargıtay içtihatları, Anayasa Mahkemesi, Türkiye’nin taraf olduğu insan hakları sözleşmelerine aykırı olduğunu, bunlarla çeliştiğini bilecek kadar hukuk dersi” aldığını ifade etti.

Eser; Büyükada’daki toplantının herkesin katılımına açık olmamasının, bu toplantının gizli bir toplantı olduğu anlamına gelmediğinin altını çizdi:

“Sayın Savcımız, illegal faaliyetlerin tartışıldığı gizli toplantılar ile sivil toplum kuruluşlarının kamusal alanda faaliyetlerini koordine etmek için toplantı yapma özgürlüğü arasındaki farkı kavrayamamış gibi görünüyor.

Bilmem daha kaç kere söylememiz ve tekrar etmemiz gerekiyor; Büyükada’da yapılan toplantı gizli bir toplantı değildi. Herkese açık olmayan toplantı düzenlemek, gizli toplanti düzenlemek değildir. Toplantıya katılan bizlerin temsil ettiği kuruluşlar Dernekler Yasası’na tabiidir.

Dernekler Yasası’nda düzenlenen her toplantıya herkes davet edilmelidir; düzenlenen bütün toplantılar davul zurnayla sosyal medyadan duyurulmalıdır diye bir hüküm ve zorunluluk yok.

Ayrıca çalışanların iş hayatı bağlamında yaptıkları her işi sosyal medyadan duyurması gibi bir durum söz konusu olamaz.

Sayın savcı, işi dolayısıyla görüştüğü meslektaşları veya başsavcı ile yaptığı her toplantıyı sürekli sosyal medyadan duyuruyor mu? Hiç sanmıyorum.”

 

Büyükada’daki toplantı sırasında kendisinin Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü, Taner Kılıç’ın da Yönetim Kurulu Başkanı olduğunu vurguladıktan sonra, Taner Kılıç’la arasında telefon görüşmeleri gerçekleşmiş olmasını, “çalışma hayatında insanların kendilerinin üstü olan veya hesap vermekle yükümlü oldukları kişilerle haftada bir iki defa görüşmesi çok normal ve rutin bir durum” sözleriyle açıkladı.

“Hukukçuların pek sevdikleri tabirle ifade edecek olursam, bu durum hayatın normal akışına uygundur.

Görüşmelerin söz konusu olduğu dönemde darbe girişimi, bir grev girişimi, mülteci krizi, KHK’larla işine son verilenler, sürekli sokağa çıkma yasakları yaşandığı ve kurumda bazı sorunlar olduğu anımsanırsa  Yönetim Kurulu Başkanı ile Ülke Direktörü olan benim, yaklaşık haftada bir veya iki kez telefonlaşmasının gayet doğal olduğu anlaşılır.

Hiyerarşik iş ilişkisi olan insanlar, ayrı şehirlerde ikamet ediyorlarsa telefonla görüşürler. Türkiye’nin insan hakları açısından sorunlu bir dönemden geçtiği bir zaman diliminde görüşmemiz değil, görüşmememiz olağandışı olurdu.”

Eser, daha sonra İddia makamının mütalaasında da değindiği “PKK üyesi ve gerilla doktoru” olduğunu iddia eden bir kişinin Uluslararası Af Örgütü Türkiye şubesinin sosyal medya hesabına gönderdiği mesajı ele aldı:

“[Savcı,] PKK sempatizanı ve gerilla doktoru olduğunu iddia eden Amed Dicle adlı Facebook profiline sahip kişinin Uluslararası Af Örgütü’nün Facebook sayfasına gönderdiği mesajın imajından söz etmiş ama benim bu konuda kurumun Facebook sayfasından sorumlu arkadaşa ne cevap verdiğimi yazmamış. Ben söz konusu mesaj için sorumlu arkadaşa “bu kişi trol olmalı, cevap verme…muhtemelen bir tuzak bu” minvalinde bir cevap yazmıştım. Her nasılsa sayın savcı bu konuda yazdığım yanıta mütalaasında  yer vermeyerek, sanık lehine olan kanıtları da toplama ve bunlara yer verme sorumluluğunu da ihmal etmiştir.

Metnin sonuna doğru “Beraat etmemem veya beraatimin ortada bir suç unsuru olmaması dışında bir gerekçesi olması durumunda, kararı gerekirse AHIM ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne kadar götürmeye kararlıyım. “ ifadelerini kullanan Eser, beraatini talep etti:

Mahkemenizden dileğim bu absürd hikayeyi daha fazla uzatıp, 42 kısım tekmili birden pehlivan tefrikasına döndürmeden bu aşamada hepimiz için beraat kararı vermesidir. Hukuka uygun ve doğru karar beraat etmemizdir.”

 

Saat 15:50’de, mahkeme heyeti duruşmaya 10 dakikalık ara verdi.

 

35. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti hakimlerinin saat 16:27’de salona gelmesinin ardından söz alan, İdil Eser’in avukatı, Erdal Doğan iddia makamının yargılamaya konu ettiği “Kore Bize Gaz Verme” kampanyası için “herhangi bir hukuka aykırılık ve suç unsuru bulunmamaktadır. Uluslararası Af Örgütü şeffaf ve tarafsız bir örgüttür.” ifadelerini kullandı. Müvekkilinin beraatini talep etti.

Karar

 

Savunmaların tamamlanması için yeterli süre olmadığını belirten mahkeme heyeti, “Saat itibariyle uzun süren duruşmanın ve savunmaların dikkatli şekilde dinlenebilmesi açısından duruşmaya ara verilmesine, gelecek duruşmanın kaldığı yerden sanık müdafiilerinin esas hakkında savunmalarının alınmasına şeklinde devamına,

Bu nedenle duruşmanın 03/04/2020 günü saat 10:00'a  bırakılmasına” oy birliğiyle karar verdi.Bir sonraki duruşma, 3 Nisan 2020, saat 10:00’da görülecek.

 

12. Duruşma

11 hak savunucusunun “örgüt üyeliği” ve “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” iddialarıyla yargılandığı davanın 12. duruşması 3 Temmuz 2020’de Çağlayan Adliyesi’nde bulunan İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

“Korona Önlemleri”

COVİD - 19 pandemisinden doğan riskler gerekçe gösterilerek duruşma salonuna kısıtlı sayıda izleyici kabul edildi. Mahkeme heyetinin “her sanık için bir avukat dışında kimsenin içeri girmesine izin verilmemesi” ve “sadece kendi vatandaşı yargılanan ülkelerin diplomatik misyon temsilcilerinin salona alınmasına izin verilmesi” yönünde talimatı, duruşma salonuna giden koridordaki turnikelerde bulunan güvenlik görevlileri tarafından paylaşıldı. Duruşmayı izlemek için salona girişler bu şekilde engellendi. Mahkeme heyeti Başkanı stajyer avukatların da içeri alınmayacağını bildirdi.

Duruşmanın başlamasından sonra güvenlik görevlilerine salondan iletilen bilgi üzerine; iki gazeteci salona girebildi. Duruşma sürecinde bir gazeteci daha içeri alındı.

İzleyiciler

Duruşmayı Danimarka, Almanya ve Kanada’nın aralarında bulunduğu diplomatik misyon temsilcileri izledi.

Duruşmada, yargılanan hak savunucularından Nejat Taştan ve savunma avukatları hazır bulundu.

Duruşma Peter Steudtner ve Ali Gharavi‘nin avukatı Murat Deha Boduroğlu’nun, savcılık mütalaasına karşı beyanıyla başladı. Avukatı, Steudtner’in mütalaaya karşı yazılı beyanlarını okudu:

“Kendimizi savunmak için harcadığımız gücü insan hakları için harcamayı tercih ederdik. Gözaltı ve tutukluluk Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelere aykırı uygulamalarla doluydu.”

“Mevcut deliller ve yasalar uyarınca dava kapsamında yargılanan hepimizin beraatini talep ediyorum. Vereceğiniz beraat kararı Türkiye’de insan haklarının bulunduğunu göstereceği gibi Almanya ile ilişkileri de olumlu etkileyecektir.”

Ali Gharavi’nin avukatı Oğul Güner de müvekkilinin karşı beyanlarını okudu:

“Beşimizi beraat ettirip geri kalanımızı mahkum etmek istiyorsunuz. Hayatımızın üç ayını ve sonrasındaki üç yılı vermeniz mümkün değil. Bize verilen zararı gidermeniz mümkün değil ama adaletsizliğe son vermeniz mümkün.”

Özlem Dalkıran’ın avukatı Deniz Yazgan söz aldı. Mütalaayı ele aldı:

“Bu mütalaada suç isnadı delillendirilememiş, bazı basın kuruluşlarının hakkımızda yürüttüğü karalama kampanyaları dikkate alınmıştır. Amaç insan hakları kuruluşlarını sindirmek ve susturmaktır.”

Yazgan müvekkilinin yazılı beyanlarını okudu:

“Büyükada Davası ile sivil toplum kuruluşları üzerinde dondurucu bir etki yaratıldı. Bu etki Gezi Davası’yla katmerlendi. İnsan hakları çalışmaları meşrudur.”

“Üç yıldır bu toplantının barışçıl olmadığına dair bir delil sunulmadı. Basındaki karalama kampanyalarında yazılanlara itibar edilmiş. Bugün bu hukuk felaketine bir son verelim. Ben ve arkadaşlarım bu davadan özgür ve haklı olduğumuzu bilerek ayrılacağız.”

"Bu davayla Türkiye'de hak savunucularının konuşmak, öğrenmek, tartışmak, planlama yapmak ve hatta dinlenmek için bir araya gelmesinin, uluslararası bağlantılara sahip olmasının, toplantı yapmanın bir bedelinin olduğu mesajı verildi."

" Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) İnsan Hakları Savunucularının Korunmasına Dair Temel İlkeler, "demokratik toplumlarda insan hakları savunucularının hayati bir rol oynadıklarını"na vurgu yapar."

"Üç yıl geçmesine rağmen, Türkiye'ye davet edilen uluslararası insan hakları kuruluşu temsilcileri hala tedirginlikle Türkiye'de toplantıya katılmanın güvenli olup olmadığını soruşturuyor. Bu sorunun cevabını bugün bu mahkeme salonunda öğreneceğiz."

“Bize inanan, 5 Temmuz 2017 gününden bugüne üç yıldır bizi asla yalnız bırakmayan milyonlarca üyeli insan hakları ailemizin gösterdiği dayanışmadan aldığım güçle, bu kutsal ailenin etkin bir üyesi olmaya devam edeceğim.  Ben ve arkadaşlarım bu davadan başımız dik, vicdanımız rahat, özgür ve haklı olduğumuzu bilerek ayrılacağız.

Mahkemenizin, uzun süredir devam eden döngüyü kırarak adaletten ve hukukun üstünlüğünden yana tutum alacağına ve bu davayı hepimizin hakkı olan beraat kararıyla sonuçlandıracağına inanıyorum. Beraatımı talep ediyorum."

 

Dalkıran’ın avukatı Aynur Tuncel Yazgan, müvekkili ile ilgili iddiaların akla uygun olmadığını ileri sürdü. Müvekkiline yüklenen eylemlerin suç teşkil etmemesi gerekçesiyle müvekkilinin beraatini talep etti.

Mahkeme heyeti Başkanı, Yazgan’ın savunmasının savunması sürerken savunmanın uzunluğuna atıfla “Daha ne kadar sürecek, bizim de insani ihtiyaçlarımız var, ayrıca kayıt yapan bilgisayarın da bir hafızası var” dedi.

Yazgan'ın beyanının tamamlanmasının ardından duruşmaya bir saat ara verildi.

Nejat Taştan’ın avukatı Av. Yalvarıcı: “Mütalaada, mahkemenizin ara kararlarıyla toplanan delillere bile itibar edilmediğini gördük. Maddi olarak var olmayan deliller, heyetin araştırmalarıyla ortaya çıkmış olmasına rağmen mütalaada bu dikkate alınmamış.” dedi. Müvekkiline ait olmadığı saptanan bir telefonun ByLock kullanan bir kişi ile görüştüğünün iddia edilmesinin; var olmayan bir delilin dosyaya gerekçe olarak sunulmasının açık bir ihlal olduğunu söyledi.

Nalan Erkem’in avukatı Ali Koç söz aldı. Toplantının şahıslar tarafından değil insan hakları örgütleri tarafından düzenlendiğini; savcının şahsi toplantı iddiasının dayanaksız olduğunu vurguladı:

“Toplantı gizli yapılmamıştır. Bunlar ispatlanmıştır. Nitekim müvekkilim toplantıyı sosyal medyada paylaşmıştır, bunlar dosyaya ibraz edilmiştir. Toplantı yerine bakıldığında da bu husus açıklığa kavuşacaktır. Otel sorumlusu da kapının açık olduğunu belirtmiştir. Bunun gibi birçok hususla toplantının gizli olmadığı ortadır.”

Son sözü sorulan hak savunucusu Nejat Taştan, “Bu davada avukatıma gönderdiğim para bile suç unsuru sayıldı. Üç yıldır bu garabet OHAL dönemi iddianamesiyle boğuşuyoruz. Savcılık makamı aynı iddianameyi kopyala-yapıştır’la mütalaa şeklinde önümüze sundu. Hiçbir talebim yok. Bu asılsız iddialarla yargılamayla boğuşuyoruz. Hüküm ne olursa olsun gerekçenizi merak ediyorum.” dedi.

Duruşmaya bir saat ara verildi.

Karar

Mahkeme heyeti kararını açıkladı. Buna göre:

  1. Taner Kılıç'a “örgüt üyeliği” suçundan 6 yıl 3 ay; Günal Kuşun, İdil Eser, Özlem Dalkıran'a “örgüte yardım” suçundan 1 yıl 13 ay hapis cezası verildi.
  2. Nalan Erkem, İlknur Üstün, Ali Gharavi, Peter Steudtner, Veli Acu, Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli hakkında beraat kararı verildi.
  3. Karar oy birliği değil oy çokluğuyla alındı. Yargılanan tüm hak savunucularının beraat etmesi gerektiğini belirten üye hakim karara muhalefet şerhi koydu.

 

1. Duruşma [Yargıtay’ın bozma kararı sonrası yargılama]

 

Hak Savunucuları Davası’nda verilen kararı Yargıtay’ın bozmasının ardından, yeniden ilk kararı veren İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’ne dönen davanın ilk duruşması 8 Mart 2023’te görüldü.

Duruşmayı Almanya diplomatik misyon temsilcileri izledi. Sivil toplum alanından İnsan Hakları İzleme Örgütü, P24, Eşit Haklar için İzleme Derneği, Tahir Elçi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Türkan Elçi ve MLSA da duruşmayı izledi. Uluslararası Af Örgütü Almanya Şubesi Başkanı Wassily Nemitz, Uluslararası Af Örgütü Yönetim Kurulu üyesi Christoph Alberts ve Uluslararası Af Örgütü Türkiye YK Başkanı Kerem Dikmen de izleyici sıralarında hazır bulundu.

Yargılama
Yargılanan hak sahiplerinden Taner Kılıç ve Günal Kurşun ile savunma avukatları duruşmada hazır bulundu. Hak sahiplerini vekaleten beş duruşma avukatı davanın taraflarına ait bölümdeki kürsülerinde hazır bulundu. Salondaki yargılanan iki hak sahibinden Yargıtay ilamına yönelik beyanları soruldu.

Taner Kılıç beyanında, kendisi hakkında verilen kararda lehine olan delillerin hiç değerlendirilmediğine, bilirkişi raporlarının görmezden gelindiğine dikkat çekti. Keyfi şekilde tutuklandığını ortaya koyan AİHM kararını hatırlattı. Hakkında haksız yere şüphe uyandıran rapora değindi. Hakkında yürütülen delil toplama sürecinin altı yıldır hala devam ettiğine dikkat çekti.

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Onursal Başkanı Taner Kılıç sözlerine Yargıtay’ın “ilk derece mahkemesi olarak” verdiği ve kesinleşen kararda, “gerçekten ByLock kullanmayan kişilerin durumu” hakkında aşağıdaki değerlendirme ve talebini ele aldı:

“[Ancak] programın örgüt talimatıyla ve her türlü şüpheden uzak delillerle tespit edilmesi halinde örgüt üyeliğinde aleyhte delil olabileceği…”

Kılıç, Yargıtay’ın bu içtihada atfen, “ByLock değerlendirme tutanağının ilgili birimlerden sorulmasının” talep edilmesini eleştirdi. Bu talebin önceki yargılama sürecinde de gerçekleştirildiği hatırlattı. Kılıç devam etti:

“Şimdi ben de meslekte 30 yılını doldurmuş bir avukatım. Ceza usul hocamızın şunu dediğini hatırlıyorum: ‘Bozma kararı geldiğinde (kararı bozulan) mahkeme de bu karara bozulur’ derdi. Ama sizin bozulmanıza gerek yok çünkü bu kararı siz vermediniz.”

Kılıç yeniden soruşturulması ve tespitine karar verilen belgelerin 2017’de kendisi henüz tutuklanmışken hakkında soruşturmayı yürüten savcılık tarafından Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında istendiğini söyledi. Kendi dosyası ile Büyükada’da gözaltına alınan diğer 10 hak savunucusunun birleştirildiği İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nin de Organize Suçlar Şube’den ve başka suretlerde bu kararı istediğini ifade etti. Bu konuda delil elde edebilmek için çok uğraşıldığını, taleplere büyük oranda cevaplar da verildiğini hatırlattı:

“Üç ay sonra tutuklanmamdan bu yana altı yıl dolacak. Tutuklanmamdan bu yana mahkeme bu araştırmayı yaptı. Yargıtay’ın 2017 başında verdiği karar o zaman da vardı. Benim ilk duruşmamdan itibaren her zaman üzerinde durduğum bir mesele idi. Maalesef o tarihlerde, ilk bu yargılamaların başladığı ilk yıllarda (…) ByLock’la suçlanan kişiler hakkında yargı mensupları üzerinde neredeyse dogmatik bir inanç vardı: Bir kişi ByLock’la suçlanıyorsa suçlama kesin doğrudur algısı vardı. Programın ismini dahi duymamıştık. Önceki mahkemenin bu araştırmayı aslında yeterli düzeyde yaptığını ve her yaptığında “user id” ve “username” gibi kullanıcı bilgilerinin olmadığını ve dolayısıyla ByLock tespit ve değerlendirme isimli raporun gelmediğini biz dosya kapsamında biliyoruz.”

Kılıç, dönemin mahkeme heyetinin, 1 Haziran 2017 de Siber Şube’den gelen rapora ek olarak bu kurumdan bir ek rapor daha istediğini; 20 Haziran 2018 tarihli raporda “ByLock isimli uygulamanın cihazda yüklü uygulamalar içinde bulunmadığı ve silinen uygulamalar içinde yer almadığını” Siber Şube’nin bildirdiğini aktardı. Yargıtay’ın asıl sorulmasını istediği üç hususun Emniyet’e çok kez sorulduğunu, bu konunun gündeme geldiğini söyledi.

Masumiyet Karinesi Eleştirisi

Taner Kılıç, ceza hukukunun temel prensiplerinden olan, bir kişinin suçluluğu mahkemede ispatlanmadığı sürece masum kabul edilmesi anlamına gelen masumiyet karinesinin söz konusu ByLock olduğunda uygulamadan kaldırıldığı eleştirisinde bulundu.

“Aslında iddia makamının benim suçluluğumu delillerle ispatlaması gerekirken sanki suçluluğum sabitmiş gibi; masumiyet karinesinin tersine biz masumiyetimizi ispatlamaya çalıştık. Bunu da defalarca gerçekleştirdik.”

Kılıç’ın ByLock Suçlamasına Cevapları ve Lehteki Dört Bilirkişinin Değerlendirmeleri

Sadece ByLock hakkında dört özel bilirkişi raporunun dosyaya sunulduğunu hatırlatan Kılıç, bunlardan birinin uluslararası saygınlığa sahip bir imza taşıdığına dikkat çekti. Bu suçlama konusunda masumiyetini ispatlayabilmek için yargıya sundukları bilirkişi raporlarından masumiyetine ilişkin gösterdiklerini kısaca açıkladı. Bu dört bilirkişinin İstanbul Adliyesi’nde görev alan biri olduğunu söyledi. Bilirkişiler arasında “hem Yargıtay, AYM hatta AİHM’de raporlarına atıf yapılan; bilimselliği ve objektifliği defalarca teyit edilmiş” kişilerin bulunduğunu vurguladı.

ByLock konusundaki suçlamayı çürütebilmek için İstanbul 35. Ağır Ceza'da Kasım 2017'de görülen duruşmada bir uzman bilirkişinin salona geldiğini; bilirkişinin hem heyetin hem kendisinin sorularına verdiği cevaplarda ayrıntılı değerlendirmelerde bulunduğunu ifade etti:

“O, tarihe geçmesi gereken bir yargılama. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın basın açıklamasıyla duyurduğu ‘Mor Beyin tuzağı’ bilirkişi tarafından, Koray Peksever tarafından yapıldı. Bu programların nasıl yapıldığını, yapan kişilerin isimleri dahil duruşma zaptına geçti. Ufuk açıcı açıklamalardı.

Fakat ne mahkeme kararında ne de Yargıtay kararında bu raporlara ve bu uzman bilirkişinin raporlarına bir atıf yapılmamış. (…) Bizzat Siber Şube’den gelen bu telefonun dijital incelemesinde ByLock kurulmamış ve silinmemiş açıklaması oldu. Ben hep aynı telefonu ve iddianamede suçlandığım aynı e-mail adresine sahip telefonu kullandım.

BTK'dan şu bilgi de geldi, benim telefonumun IMEI'si ile telefon hattım hangi telefonlarda kullanılmış. Kütük gibi aynı telefon cihazı aynı hatta kullanılmış. Bu dahi ortaya çıktı.

35. Ağır Ceza'nın kararını alıp karıştırınca, bir hukukçu olarak çok üzüldüm. Cezadan değil, bizim bilirkişi raporundan bir kelime dahi edilmiyor. Uzman bilirkişinin açıklamaları bir kelime dahi yer almıyor kararda. Biz bu raporların sayın mahkeme tarafından dikkate alınması için daha ne yapmamız gerekiyor? Bu konuyu ayrıntılı olarak her mahkemede açıkladık, üzerinde durduk. Benim son savunmamda da üzerinde durduk. Her raporun neyi anlattığından bahsettim. Kararda bu raporların hiçbirisi bir kelime olarak dahi yer almadı.

Mahkeme, ‘Dosyada dinlenen bilirkişi şunları söyledi ama ben bunları yeterince objektiflikte bulmadım, komik buldum’ değerlendirmesinde bulunmalıydı… Mahkeme, hakkında ceza verdiği gerekçeli kararında, o raporları eleştirmeliydi. Neden bilirkişi kararlarına itibar edilmediği gerekçeli bir şekilde yazılmadı.”

Bizim burada ne yapmamız gerekiyor? Havai fişek mi patlatmamız gerekiyor? Mahkemenin dikkatini raporlara çekmek için? Bir hukukçu ve sanık kürsünde duran bir vatandaş olarak bizim mahkemeye sunduğumuz raporlar dikkate alınmıyor. Adeta görmezden geliniyor. Ben bunu anlayabilmiş değilim.

Kılıç, AİHM’nin kararında kendisinin İzmir’de tutuklanması ve sonrasında İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi'nin tutukluğunun devamına karar verilmesinin makul olmadığı ve üzücü olduğu düşüncesinde olduğunu ifade etti. AİHM’nin “keyfi tutuklanmış” değerlendirmesinde bulunduğuna dikkat çeken Kılıç; AİHM’nin kendisi hakkındaki karara ilişkin yayımladığı basın duyurusunda bu keyfi tutuklamasının öne çıkarıldığını belirtti:

“’Bu adam keyfi olarak tutuklanmış.’

Ülkemizin bu şekilde anılmasını istemedim. Türkiye'de insanlar keyfi şekilde tutuklanıyor şeklinde anılmasını istemezdim. Ama İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti bu noktada bence oldukça kötü bir yargılama yaptı ve Türkiye'de insanlar keyfi tutuklanıyor görüntüsünü verdi tüm dünya kamuoyuna. Bunun dışında bu raporlarla ilgili benim yeniden bir şey söylememe çok gerek yok.

AİHM bununla ilgili hak ihlalleri tespit etti. Ve neredeyse 18. Madde'den de ihlal tespit edecekti - ki bu da AİHM’nin tüm yargılama tarihinde toplam 15 defa falan verdiği karar. İkiye karşı beşle [AİHM] o konuya girmemeye karar verdi. 10. Madde'den verilen kararın yeterli olduğuna karar verdi. Tazminata karar verdi.

UYAP'tan dosyamıza baktığımızda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından AİHM’nin benim hakkımda vermiş olduğu kararın icrasının diğer tüm kararlar gibi icrasını, sonuçlarını takip ettiğini Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Daire Başkanlığı dosyamıza bildirmiş. Mahkemenizden de görüş almış. Benim kararın üç ayrı tercümesi yapıldı. En son Adalet Bakanlığı'nın kendisi de tercüme etti. Ben onu da sunacaktım ama Adalet Bakanlığı'nın sunduğunu görünce buna gerek duymadık.

AİHM kararı tüm bu yargılama sürecini değerlendiren önemli bir karar oldu. Mahkemeniz tarafından dikkate alınmasını istiyorum.

Yargıtay kararına isnaden mahkemenizin tensip zaptıyla Organize Suçlar Şube Müdürlüğü'nden benim hakkımda bilgi istendi. Benim user ID'min olmadığını söylemişler. Şunu da söylemişler:

‘User ID çalışmaları KOM Şube Başkanlığı (…) bünyesinde devam etmekte olup ID tespitinin ne zaman olacağı konusunda kesin ve yakın bir zaman verilemeyeceği…’

Yani altıncı yılını doldurmaya üç ay kalmış bir yargılamada biz hala tespit edemedik ama belki ilerde olur diye bir yarlıgama olabilir mi? Ben daha ne kadar sanık olarak suçlu olarak kriminalize edilerek kalabilirim? Beş, on yıl daha mı sürsün? Ben bu programı kesin olarak kullanmadım. Delillerini de dosyaya sundum.

Eğer altı ay sonra, üç yıl sonra veya 10 yıl sonra tespit edilirse hakkımda yeniden dava açılması önünde bir engel yok. Ama sadece raporlar bitmedi diye ucu açık bir yargılama düşünülemez. Buradan Yargıtay'ın bozma kararının araştırılmasını tavsiye eden ikinci hususa gelmek istiyorum. UYAP'ta terör suçlarıyla ilgili "bilgi havuzu" mu deniyor, oradan bakılsın deniyor. Altıncı yılını dolduran bir yargılamamda benim hakkımda hala delil araştırması yapılıyor. Tensip zaptında eksik yazılmış, ben 14 buçuk ay  tutuklu kaldım. Nerdeyse cezanın ciddi bir kısmı da infaz oldu. Ceza baştan infaz ediliyor. Altıncı yılda şuraya da bakalım buraya da bakalım belki delil çıkar mı diye bir araştırma tavsiye ediliyor. Bunu hem bir vatandaş hem bir birey olarak kabul edilebilir bulmuyorum. Hakkımdaki mevcut delil durumu neyse ona göre karar verilmesini istiyorum.”

Taner Kılıç’ın beyanlarını tamamlamasının ardından, diğer yargılanan hak sahibi Günal Kurşun Yargıtay ilamına yönelik beyanda bulundu.

Günal Kurşun’un BeyanlarıYargılanan diğer hak sahibi Günal Kurşun, sözlerine kendisini “Ceza hukuku hocalarından, KHK ile ihraç edilen akademisyenlerden birisi”, “İnsan hakları ortak platformu YK üyesi” ve “Türkiye'de ceza hukuku hocası” olarak tanıtarak başladı. Yapacağı savunma hakkında öncelikle usule dair değerlendirmelerde bulundu. Yargılama süreci boyunca maruz kalınan, yalnızca kendisinin yaşadığı 35-40 hak ihlali olduğunu belirtti:

“Ben 35-40 ayrı usul ihlali yaşadım, gözaltına alındığımız andan itibaren başlayarak... Tutukluluğumuz... Gözaltı koşullarının kötülüğü, gözaltında yetecek yemek verilmemesi ve gayri-insani koşullarda barındırılmamız…”

Günal Kurşun, özgürlüklerinden mahrum bırakıldıklarında “havuz basını” olarak nitelediği basın kuruluşlarında “casus, vatan haini, ajan” gibi ağır suçlamalara maruz bırakıldıklarını, 13 gün gözaltında tutulduğunu, 100 gün Silivri Cezaevi’nde tutulduğunu hatırlattı. Kendisinin hakkında söylenenlerden çok sonraları haberdar olduğunu söyledi. Tüm bunların ayrı birer hak ihlali olduğuna dikkat çekti.

Kendisine iddianamede yöneltilen suçlamaların özünde üç husus bulunduğunu ifade eden Kurşun; bunları (1) Kendisinin daha sonra üniversiteden ihracına da sebep olan; Today Zaman gazetesindeki “iktidarı ceza hukuku ve insan hakları konusunda eleştiren”, İstanbul 13. Ağır Ceza’da beraatle sonuçlanan yargılamaya da konu olan köşe yazıları, (2) avukatlık yaptığı dönemde çalıştığı büronun kirasını paylaştığı avukat ortağı Orhan Kemal Cengiz’le arasında 10 yıl boyunca gerçekleşen ofis kirası ve borç ilişkisi içeren para transferleri, ve (3) telefonunda ByLock yüklü olduğu iddia edilen bir şahısla kendisinin altı kez mesajlaşma ve görüşme gerçekleştirmiş olduğu iddiası olarak özetledi. Bu suçlamalara ayrıntılı cevaplar verdi.

Kurşun, kendisinin AİHM’e yaptığı başvuruya ait dosyada da karar beklediklerini. Oradan da Taner Kılıç hakkındakine benzer bir karar çıkmasını beklediğini ifade etti.

Günal Kurşun Hakkındaki KHK Uygulaması: AYM Kararına Rağmen

Bir akademisyen olan Kurşun, gelinen noktada kendisini öğretim üyeliği yapamadığını 25 yıl önce aldığı avukatlık ruhsatını Adalet Bakanlığı’nın açtığı iptal davası nedeniyle kullanamadığını söyledi. Ankara İdare Mahkemesi’ne yaptığı ve reddedilen itiraz başvurusunu AYM'ye götürdüğünü, AYM kararında KHK'lıların avukatlık yapabileceğine hükmetmesi karşısında idare mahkemesinin bu kez farklı bir gerekçeyle “36'dan verilen kararı” gerekçe göstererek avukatlık ruhsatını yeniden iptal ettiğini aktardı.

İkinci bir başvuru sürecini Adana Barosu’nda yürüttüğünü ifade eden Kurşun, Barolar Birliği’nin onayına rağmen Adalet Bakanlığı’nın yine itiraz ettiğini; Barolar Birliği’nin oy birliğiyle ısrar kararına   Adalet Bakanlığı’nın yine dava açtığını; buna gerekçe olarak 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nin mahkumiyet kararını gösterdiğini söyledi.

OHAL Komisyonu’na yaptığı başvuruya tek ret gerekçesi olarak da İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bozulan kararının sunulduğunu belirtti:

“Nihayet, KHK ile ihraç edildim. Sonraki olaylar önceki olayların sebebi olamaz...

Hakkımda şimdiye kadar hiçbir mahkeme çıkış yasağı koymamasına rağmen pasaportum yok. Avukatlık yapmıyorum. Hocalık yapmıyorum. Hak savunuculuğundan dolayı 2-3 ay ceza evine sokuyorlar. Bunlar aslında ‘öl’ demek. Biz ölmüyoruz. Benim 7 yaşındaki çocuğum cezaevine girdiğimde 1.5 yaşındaydı.”

Sözlerine tüm yargılanan hak sahipleri için beraat talep ederek son veren Kurşun, mahkemenin derhal beraat düşünmemesi halinde kendisi açından dosyayı ayırmasını talep etti.

İddia Makamının Mütalaası ve Düşük Ses Tartışması

Avukatların beyan ve taleplerini tamamlamalarının ardından mahkeme heyeti başkanı mütalaasını almak üzere sözü iddia makamıma verdi. Mütalaasını okuyan savcının sesinin oldukça güçlükle duyulabildiği gözlemlendi. İzleyici sıralarının en ön sırasında bulunan bir gözlemcinin sesin duyulamadığını söylemesi üzerine cumhuriyet savcısı, kendisinin sesini izleyici sıralarına duyurmak gibi bir yükümlüğünün olmadığını söyledi. “Avukatların duyması benim için yeterli” dedi. Bunun üzerine izleyici sıralarında bulunan diğer gözlemci ve gazeteciler, kendilerinin görevinin de duruşmayı doğru şekilde takip etmek olduğunu ifade ederek savcının kısık sesle konuşmayı savunmasına itiraz ettiler. Savcı biraz daha yüksek bir ses tonuyla mütalaasını tekrarladı.

İddia makamı mütalaasında Yargıtay’ın bozma kararına uyulmasını talep etti.

Avukatların Talepleri

Tüm avukatlar Yargıtay’ın bozma kararına uyulmasını talep etti. İdil Eser’in avukatı, söz konusu yargılama nedeniyle müvekkilinin işini kaybettiğini hatırlattı.

Karar
Ara kararını açıklayan mahkeme, Yargıtay’ın bozma ilamına uydu.

Mahkeme, Kurşun müdafinin dosyalarının ayrılması talebini reddetti. Yargıtay kararı uyarınca, UYAP bilgi bankasından başkaca delil oluşturacak husus bulunup bulunmadığı konusunda araştırma yapılmasına, ByLock “userID” eşleştirme çalışmalarının sonucunun beklenmesine ve Kılıç’ın ByLock kullanıp kullanmadığına ilişkin bilirkişi raporu hazırlanmasına karar verdi.

Mahkeme ayrıca Taner Kılıç hakkında uygulanmakta olan yurt dışına çıkış yasağının devamına ve talep edilen bilgileri içeren rapor hazırlandıktan sonra dosyanın celse arasında esas hakkında mütalaa için savcılığa gönderilmesine karar verdi. Bir sonraki duruşma 6 Haziran 2023 saat 2023 14.00’te görülecek.