‘Gözün Hafızası’ panelinde sanat ve insan hakları ilişkisi konuşuldu

15 Aralık Cumartesi günü Depo İstanbul’da gerçekleştirilen “İnsan hakları mücadelesi ve sanat – Gözün Hafızası” panelinde, günümüzde insan hakları mücadelesinde sanatın yeri konuşuldu. “Büyük Resim” sergisi çerçevesinde düzenlenen panelde, Uluslararası Af Örgütü Basın Koordinatörü Beril Eski’nin moderatörlüğünde Hafıza Merkezi İletişim Koordinatörü Kerem Çiftçioğlu, gazeteci ve yazar Mehveş Evin ile sanatçı Nazım Dikbaş, insan haklarının bu denli kısıtlandığı bir dönemde sanat yoluyla bir çıkış mümkün mü sorusunu tartıştı.

Hafıza Merkezi İletişim Koordinatörü Çiftçioğlu, ağır insan hakkı ihlallerini çok daha geniş kitlelere duyurabilmek adına sanatsal araçlardan faydalandıklarını söyledi. 2015’ten bu yana yaratıcı ekiplerle iş birliği yaparak zorla kaybedilenlere ilişkin verileri daha görünür kılmaya çalıştıklarını belirten Çiftçioğlu, “Bu çalışmalara başlamamızda üç temel sebep vardı. İlki daralan sivil alan, ikincisi insan haklarının itibarsızlaştırılması ve son olarak da dünyadaki gelişmelere paralel olarak çok disiplinli çalışma ihtiyacımız” dedi.

Hafıza Merkezi’nin zorla kaybedilenlerin hakikatini anlatmak amacıyla başlattığı Kayıplar Lugatı projesini anlatan Çiftçioğlu, bu kampanyalarında kelimelerin zorla kaybedilenlerin yakınları için anlamı üzerine 27 kelimelik bir sözlük oluşturduklarını ve dijital alanda yürüttükleri kampanyanın çok daha geniş kitlelere ulaştığını söyledi.

Zorla kaybetme gibi süregelen bir cezasızlık kültürünün zaman içinde medyada da daha az ve zayıf olarak yer aldığını kaydeden Evin, bu tür haberlerin yer aldığı Hayat TV ve Evrensel Kültür Sanat gibi basın organlarının da kapatıldığını ve haberlerin yer alacağı mecraların giderek daraldığını ifade ederek dijital yayınların ve sanatın çok önemli olduğunu belirtti. Gazetecilik ve aktivizm tartışmasına değinen Mehveş Evin, “Gazeteci olarak, insan hakları ihlallerinin çok yoğun yaşandığı bir coğrafyada bunların görmezden gelerek gazetecilik yapmanın mümkün olmadığını düşünüyorum” değerlendirmesinde bulundu. Basın özgürlüğü ve sanatsal ifadenin ortak noktalarına dikkat çeken Evin, çizdiği bir resim nedeniyle hapis cezası alan gazeteci ve ressam Zehra Doğan örneğini hatırlattı ve şunları söyledi:

“İnsan haklarının giderek kısıtlandığı, sekteye uğradığı bir ortamda sanatçı illa ki bir mesaj vermek zorunda değil ama sanatı icra edebilmesi için ve başka sanatçıların da sanat yapabilmesi için tek bir şart var, o da özgürlük.”

‘Güç sahibi olanlara hiçbir eleştiri yöneltmiyorsanız, burada bir sorun var’

Son dönemde iktidara yakın medya organlarında yapılan sanatçı röportajlarına da değinen Evin, bu röportajlarda sanatçılara sorulan siyasi soruların tartışmalara yol açtığını belirtti ve sözlerine şöyle devam etti:

“Sanatçı solu, muhalefeti de eleştirebilir. Fakat bence esas sorun şuradan kaynaklanıyor, propaganda aygıtı gibi çalışan hakim medyaya röportaj veriyorsanız, sözünüzün ne şekilde yansıtılacağını bilirsiniz. Sonradan ‘Affedersiniz, benim cümlelerimi cımbızladılar” deme şansınız olduğunu pek düşünmüyorum.”

“Evet her şeyi eleştirebilirsiniz, belki sizin sanatçı kimliğinizle uyuşturulmayan bir portre çizebilirsiniz. Ama, gazeteci için de söylediğim gibi, siz muhalefete eleştiri yöneltirken, iktidara, güç sahibi olanlara hiçbir eleştiri yöneltmiyorsanız, burada çok büyük sorun var demektir.”

Sanatın araçlarının bazı güçlü mesajları iletmek ve bazı meseleleri anlatmak için kullanıldığını belirten sanatçı Nazım Dikbaş, yakın zamanda Cumartesi Anneleri’ne yönelik polis müdahalesi sırasında Hayri Tunç’un çektiği fotoğrafı hatırlattı. Dikbaş, “Hayri Tunç’un çektiği fotoğraf olmasa bu kadar çok insan uluslararası alanda, bu kadar çarpıcı bir şekilde ne olup bittiğini bilmeyecekti. Seneler evvel Ahmet Şık’ın çektiği fotoğraf olmasaydı ve yan yana konulduklarında bir etki oluşmasaydı, yine bu bilinmeyecekti” dedi.

Sanat yapıtının özgürleştiriciliğine dair tartışmalara da değinen Dikbaş, Picasso’nun Guernica tablosunu aktivizm veya daha geniş kitlelere bir mesaj verme amacıyla yapmadığını, yine Zaven Biberyan’ın “Babam Aşkale’ye Gitmedi” adlı romanını yazarken, kuşaklar sonraki okuyucuya bir mesaj kaygısıyla yazmadığını belirtti. Aynı şekilde Sevim Burak’ın hikaye ve piyeslerinin aktivizm amacı taşımadığını ifade eden Dikbaş, bu kişilerin sanatını kendilerini durdurmadan ve kendilerini en uç biçimde ifade ederek oluşturduklarını söyledi; “Bu özgürleştiricilik hiç beklemediğimiz yerden de gelebilir ve biz belki okuyucu ve izleyici olarak onları arayıp bulmakla sorumluyuz” değerlendirmesinde bulundu.

Konuşmacıların seyircilerin sorularına yanıt vermesinin ardından panel sona erdi. Uluslararası Af Örgütü’nün İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 70. yılını kutlamak için başlattığı “Haklarımız 70 Yaşında” kampanyası çerçevesinde açılan “Büyük Resim” sergisi, 30 Aralık’a kadar Depo İstanbul’da gezilebilir.