4. Duruşma

4. Duruşma

Davanın 4. duruşmasının görülmesine Silivri Cezaevi yerleşkesinde bulunan duruşma salonunda 24 Aralık 2019, saat 10:20’de başlandı.

Salonda cezaevinden getirilen Osman Kavala’ya refakat eden 13 jandarma ve yeraltından salona açılan girişin etrafına dizilmiş 50 kadar jandarma hazır bulundu.

İzleyiciler

Duruşmayı İnsan Hakları İzleme Örgütü, PEN Norveç Şubesi, Birleşik Krallık Barosu İnsan Hakları Komitesi, Hafıza Merkezi, Yurttaşlık Derneği, İnsan Hakları Derneği ve P24’ün de aralarında bulunduğu sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri izledi.

Ayrıca, İsviçre, İsveç, Hollanda, Fransa ve Almanya diplomatik misyonlarının temsilcileri ve Avrupa Parlamentosu Türkiye delegasyonu başkanı Sergey Lagodinsky da izleyiciler arasındaydı.

Yargılama

Mahkeme heyeti başkanı, geçen duruşmadaki salonun resmedilmesi kararının kamuoyuna yanlış aktarıldığını, çizerlerin salon dışına çıkarılması gibi bir talimatı olmadığını, kendisinin yalnızca salonun resmedilmesini yasakladığını ifade etti.

Tanık Polislerin İfadeleri

Gezi protestoları sırasında görevli olan 2 polis memuru, mahkeme heyetin ve savunma avukatlarının Osman Kavala ve diğer sanıklara atılı suç fiillerine ilişkin sorularına cevap vermek üzere tanık sıfatıyla dinlendi.

Kürsüye ilk gelen tanık, Gezi protestoları sırasında ekipler amiri başkomiser olarak görev yaptığını belirtti.

Biz, bize verilen görevi yapıyorduk. Dağılmaları yönünde 2911 sayılı kanun gereği anonslarımızı yaptık. İfademde geçen şahısları gördüm. Ancak, Ahmet şurada taş atıyordu. Mahmut Molotof yapıyordu gibi söyleyebileceğim bir şey yok.”

Mahkeme heyeti başkanı hakim; tanığa dosyadaki sanıkların “eylemlerin derinleştirilmesin yönelik basın açıklaması vs. eylemleri”, “polise saldırın, mukavemet edilsin tarzı bir çağrıları” olup olmadığını ve Gezi parkı protestolarını kimin organize ettiğini sordu.

Tanık, protestolar sırasında dışarıda görevli yaklaşık “300 rütbeli” güvenlik görevlisinin bulunduğunu ifade etti. Olaylara ilişkin kendi bildiklerinin, ekipler amiri sıfatıyla göstericilerin bireysel eylemliliklerine şahitlik etmekten ibaret olduğunu; bunun dışında, protestoları kimin yönlendirdiğine dair bildiklerinin zaten basında yer alan bilgiler olduğunu söyledi, Osman Kavala’yı ilk kez bugün duruşmada gördüğünü belirtti.

Hakim, tanığa “ilaç, gaz maskesi, gıda yardımı yapan bir yer gördünüz mü?” sorusunu yöneltti.

Tanık memur, bu konuya dair bildiklerinin söylentilerden ve basından duyduklarından müteşekkil olduğunu söyledi. Göstericilerin kullandıkları maskelere ilişkin “gazdan korur mu bilmiyorum. Çok fazla limon taşıyorlardı”, dedi.

Kavala’nın avukatı İlkan Koyuncu, savunma makamı adına tanığa sorular sordu:

“Olaylar sırasında Osman Kavala’yı gördünüz mü?”

“Hayır.”

“Polise şiddet olaylarında Osman Kavala’yı gördünüz mü?”

“Hayır.”

Tanığa soru sormak üzere savunma avukatı Bahri Belen söz aldı:

“Basın açıklaması yapanların içinde polise şiddet çağrısı yapan herhangi kimseyi gördünüz mü?”

“Hayır.”

“Siz bir güvenlik amiri ve tecrübeli bir polis görevlisisiniz. Maskeler vardı dediniz. Bu gaz maskelerini parayla satan kimseyi gördünüz mü?”

“Maskelerin satıldığını görmedim. Ama limon satıyorlardı.”

Daha sonra, Gezi protestoları sırasında Güvenlik Şube’de çalışan polis memuru kürsüye geldi. Hakim, tanığa “Gezi Parkı olaylarıyla ilgili olarak görevli miydiniz? Orada ne kadar kaldınız, nelere şahit oldunuz?” sorularını yöneltti.

Tanık, sözlerine çalıştığı birimin görevini ve olaylarla ilişkisini anlatarak başladı:

“İstanbul Güvenlik Şube’de 2011-2016 yıllarında görev yaptım. 30’unda (30 Mayıs 2013) ve parkın boşaltılmasında görevliydim. Güvenlik şube, gerçek ve tüzel kişilerin kamuoyu oluşturmak amaçlı toplantılarını takip eder. Gezi olaylarında da çok sayıda basın açıklaması oldu. Sosyal medya takip ediliyordu. İstihbari notlar geliyordu. Eylemlerin şiddete dönüştüğü noktada, bunun sona ermesi için orantılı olarak müdahale eden Çevik Kuvvet’e refakat ediyorduk.”

Hakim, tanığa “saldırı eylemlerinin organize edilmesiyle ilgili” sanıklara dair bildiklerini ve gördüklerini sordu. Tanık cevap verdi:

“Benim birimim bunların cevabını verebilecek birim değil. Biz, gerçek olayları ve sosyal medyayı takiple görevliydik. Güvenlik Şube, toplumsal olayların gözle görülen kısmıyla ilgilidir. Güvenlik Şube’nin görevi müzakeredir. Ne istiyorlar, hangi sınırlar içinde bu sürdürülebilir, sonlanabilir (sorusuyla) ilgilenir. (…)

Osman Kavala ismini toplumsal olaylardan ziyade kamuoyundan bilirim. Gezi olaylarıyla ilgili (onu) hatırlamıyorum. Osman Kavala’yı şiddet olaylarında görmedim.”

Tanık, kendisine sanıkların Gezi olaylarına nasıl etki ettiğine dair soruya dair kanaatlerini paylaştıktan sonra, bunların açık kaynaklara dayalı bilgiler olduğunu söyledi, ekledi: “Tamamen açık kaynaklardan gözlemlerimi paylaştım.”

Hakim, tanığa Cezayir Restoran’ın Gezi protestolarıyla ilişkisini sordu. Tanık cevap verdi:

“O şekilde bir şeye şahit olmadım. Dışarıdan bağımsız kişilerin kendi malzemelerini getirdiğini gördüm. Burada kurumsal bir şey gözlemlemedim.”

“İstiklal Caddesi’ndeki binalardan olayların desteklendiğini gördünüz mü?

“Görmedim. Böyle bir şey olsa müdahale ederdik.”

Sanık Savunmaları

Tanıkların sorgusunun tamamlanmasının ardından, söz savunma makamına verildi. Söz alan sanıklar, cümlelerini kısa tuttular.

11:35 itibariyle, Osman Kavala kürsüye geldi:

“İzleyebildiğim kadarıyla tanıklar herhangi şiddet eylemine katıldığıma ve yönlendirdiğime dair bilgi vermediler. Diyeceğim bir şey yok.”

Mücella Yapıcı, “Aynı Osman Bey gibi, yaptığımız basın açıklamaları en temel haklarımızla ilgiliydi. Ben zaten yargılandım. Beraat ettim.” dedi.

Çiğdem Mater, “Dinlediklerimden anladığım kadarıyla, konunun bizimle alakası yok.” dedi.

Can Atalay, "Bir diyeceğim yok. 2013 Mayıs-Haziran arasında benim ya da arkadaşlarımın Taksim civarında olduğumuzu söylemelerine gerek yok. Çünkü biz ilk ifademizden beri Gezi Direnişi'nin bir suç olmadığını söylüyoruz." ifadelerini kullandı.

Yeniden kürsüye gelen Osman Kavala, MASAK (Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu) raporlarına dikkat çekerek, protestolara herhangi kaynak aktarımının olmadığını söyleyip ekledi:

"Sanık avukatları iddianamedeki dinlemelerin hukuksuz olduğunu, çalışmaların Gülencilikle suçlanmış görevlilerle yapıldığını ortaya koydu. 657 sayfalık bu iddianame suçluluğumu değil, suçsuz olduğumu gözler önüne süren bir belgedir. 26 tahliye talebim, benzer gerekçelerle reddedildi.”

Tutukluluğuna dayanak gösterilen kuvvetli suç şüphesinin makul olması gerektiğine dikkat çeken Kavala, dosyadaki olgularla suçlamalar arasında bir nedensellik ilişkisinin bulunması gerektiğini ifade etti. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile koruma altına alınan kişi özgürlüğü hakkından mahrum bırakılamayacağına dikkat çekti:

“Beni en temel haklarımdan mahrum bırakan bu hukuksuz ve ayrımcı uygulamaya son verilmeli.”

Avukatların Savunmaları

Savunma adına söz alan avukat Köksal Bayraktar, AİHM’in Kavala için “derhal tahliye” istemini içeren 10 Aralık 2019 tarihli kararının noter tasdikli çevirisinin mahkeme heyetine sunulduğunu belirtti. Kararın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. Maddesinin 1, 3 ve 4. Fıkralarıyla 18. Madde’ye aykırılığı ve hak ihlali tespit ettiğini vurguladı:

AİHM, kararında tutukluluk süresinin makul süreyi çok aştığını, bunun makul kabul edilemeyecek ve devam eden bir karar olduğunu belirtti.”

AİHM kararlarının yüzde 95’inin “hak ihlal edilmiştir” veya “hak ihlal edilmemiştir” formatında verildiğini belirten Bayraktar, AİHM’in söz konusu kararında bu kez “icrai bir yol gösterdiğini” ileri sürdü. AİHM kararını bir kez daha özetledi:

“AİHM diyor ki, bu tutukluluk süresi uzundur. Bu yüzden AİHS’in 5. Maddesi ihlal edilmiştir, diyor. Gezi olayları 25 Mayıs 2013’te gerçekleşmiştir. Ancak 18 Ekim 2017’de, yani 4 yıl 5 ay sonra gözaltı işleminin başlatıldığını söylüyor. (…)

AİHM şu mantığı yürütüyor: TCK 312’nin unsurları oluşmadığına göre bunun sonucunda tutuklama olamaz diyor. Tutuklama ile ilgili söz söylemeye gerek bile yoktur diyor. Açıkça, bu tutuklama hukuka aykırı, yanlış bir karar diyor. Ancak müvekkilimiz 2 yıldan fazla süredir tutukludur. Bu da müvekkilin alabildiğine mağdur olması demektir.

AİHM İnsan Hakları Komiseri diyor ki, Gezi Olayları’ndaki topluluk heterojen bir topluluktur. Buradan şu sonucu çıkarıyoruz, müvekkilin bu topluluğun oluşmasında bir katkısı yoktur diyor.

AİHM’in bu önemli, tarihsel, Türkiye’nin toplumsal tarihindeki mihenk taşı niteliğindeki kararı doğrultusunda tutuklamanın hemen kaldırılmasını istiyoruz. Tanıklar da müvekkil ile eylemler arasındaki bir bağın olmadığını söylüyor.

AİHM bir ihlali açıkça ortaya koymuş ve tarihi bir karar vermişse, siz adil Türk mahkemesinin de bu doğrultuda karar vermesi haksızlığın önünde önemli bir karar olacaktır.”

Avukat Deniz Tolga Aytöre, iddianame referans verilen delillere dikkat çekti:

Hukuka aykırı elde edilen deliller yeniden kıymetlendirildi. Bunları yaratan kişiler kaçaktır. Kaçak kişilerin ürettiği deliller gerekçe gösterilerek müvekkilim kaçma şüphesiyle tahliye edilmiyor.”

Mahkemenin kararın kesinleşip kesinleşmediğine dair Adalet Bakanlığı’na yazı yazmasına ilişkin, “Bu kararın kesinleşmesini beklemek Kavala’nın 1 yıl daha cezaevinde kalması demek.” ifadelerini kullandı.

Daha sonra söz alan Kavala müdafi İlkan Koyuncu, huzurda dinlenmeyen tanık Murat Pabuç dinlenmemeden halihazırdaki yargılamanın bitirilemeyeceğini ileri sürdü. Kavala’nın tutukluluğuna ilişkin “AİHM karar vermese dahi, 2 tanığın beyanatlarının ışığında Kavala’nın tahliye edilmesi gerekirdi.” dedi.

Katılma Talepleri

Duruşmada en uzun tartışılan konulardan biri çeşitli kişilerin ve kamu kurum ve kuruluşlarının katılma talepleri oldu. Yiğit Aksakoğlu’nun avukatı Turgut Kazan, 89 özel kişi, T.C Hazinesi ve bir bankanın davaya katılmasına itirazlarını dile getirdi. Mağdurların davaya katılabilmeleri için duruşmadan haberdar edilmeleri gerektiğini ifade eden Kazan şöyle konuştu:

“İddianameye bakıyoruz mağdurlar var. Soruşturma aşamasında hadi gereği yapılmadı; ama kovuşturma aşamasında duruşmadan haberdar edilme hakkı vardır. Sayın başkan, sayın üyeler bu yok sayılmış, hala yok sayılıyor… Hiçbir gerekçeyle asla ihmal edemezsiniz.

Bu, emredici bir kuraldır. Mağdurlar 5 yıl boyunca çağrılıp dinlenmemişlerdir. 3 ayrı başkan zamanında da haberdar bile edilmemeleri olacak şey değil. Ben buna şaşırdım. Ben dosyada çağrının mutlaka olduğunu sanıyordum. UYAP'tan bakıyoruz yok. Dosyaya bizzat baktım. ”

Kazan, savlarını destekleyen Yargıtay kararlarını içeren bir dilekçeyi heyete sunduklarını ifade etti.

Daha sonra söz alan avukat Köksal Bayraktar, devletin her suçtan dolayı zarar gördüğünü, Cumhuriyet savcısının salonda bu nedenle bulunduğunu söyledi. Suç fiili ve fail arasında bir nedensellik bağı olması gerektiğini ifade eden Bayraktar, bu bağın Hazine için söz konusu olmadığını ileri sürdü.

Osman Kavala müdafi İlkan Koyuncu, mahkemenin katılım taleplerini bir an önce sonuçlandırmakla, davayı hüküm aşamasına getirerek AİHM kararının altının boşaltmaya çalıştığını ima etti:

“(Halizhazırdaki) mahkeme çeşitli illerdeki mahkemelere katılma taleplerine ilişkin müzekkereler yazdı. Bu süreç devam ediyor.

Anlıyorum ki heyet acele ediyor. Dosyası mütalaaya verip hüküm vermek istiyor.”

Avukatların savunmalarını tamamlamalarının ardından, iddia makamı Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamını istedi.

Karar

30. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti;

  1. 89 özel kişi, Hazine ve İş Bankası’nın davaya katılım taleplerinin “suçtan zarar görme ihtimallerine binaen” kabulüne,
  2. Tanık Murat Pabuç’un “hazır bulunanların huzurunda dinlenmesi tanık için tehlike oluşturacağı” nedeniyle 25 Aralık 2019’da 30.Ağır Ceza Mahkemesi’nin Çağlayan’daki duruşma salonunda dinlenmek üzere hazır bulunmasına,
    • Davanın taraflarının mahkeme heyetine bildireceği sorulara cevap vermek üzere, tanığın 20 Ocak 2018 tarihinde yine Çağlayan’da hazır bulunmasına,
  3. Osman Kavala hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 2.Dairesi’nin 10 Aralık 2019 tarihli kararına ilişkin 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Daire Başkanlığı’na yazılan müzekkere cevabının beklenmesine,
  4. Sanıklar hakkındaki adli kontrol taleplerinin kaldırılması talebinin reddine,
  5. AİHM’in 2. Dairesi’nin kararının “nihai bir karar niteliğinde bulunmadığı gözetilerek” Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamına,

karar verdi.

 

Davanın bir sonraki duruşması 28 Ocak 2020’de Silivri’deki 1’nolu duruşma salonunda saat 10:00’da görülecek.