• Güncel Kampanyalar

Filistin: 70 Yıllık Yurtsuzluk


İMZACI OLUN

Türkiye Cumhuriyeti Başkanı

Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,

Bildiğiniz üzere, 700.000’den fazla Filistinlinin zorla köylerinden, evlerinden, şehirlerinden edildiği 1948’deki bir yıllık çatışmanın ardından 70 yıl geçti. O zamandan bu yana, Filistinlilere yönelik mülksüzleştirme ve yerinden etme politikaları devam etti. Yurtsuzluk nesilden nesile geçti, toplumsal belleğe acıyla kazındı.

Bugün 5,2 milyon Filistinli dünyanın en büyük mülteci topluluklarından biri ve çoğunluğu Ürdün, Lübnan, Suriye ile İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda yaşıyor.  Lübnan’da sistematik ayrımcılığa uğruyorlar. Gazze’de abluka altındalar ve askeri saldırılar altında yaşıyorlar. Ürdün’de ekonomik ve sosyal hakları ihlal ediliyor. Geçmişte Suriye’ye sığınmış olanlar ise, halen devam eden Suriye savaşında yeniden ve yeniden yerinden edilerek savaşın en ağır bedelini ödüyor.

UNRWA’nın fonlarından ABD tarafından kesilen 65 milyon dolar, Orta Doğu’daki yüzbinlerce Filistinli mültecinin zaten zor olan yaşam şartlarını daha da kötüleştiriyor.

Geçici Koruma Yönetmeliğinin ve Uluslararası Koruma ve Yabancılar Kanunu’nun Filistinliler ile ilgili koruyucu maddelerini önemsiyor, memnuniyetle karşılıyorum. Ancak bölgede zor şartlarda yaşayan diğer Filistinliler için Türkiye’nin daha fazlasını yapacağına inanıyorum.

Sizlerden,

  • Türkiye’nin bölgede yaşayan vatansız Filistinlilere yönelik vize uygulamasını kaldırmasını ülkeye girişlerinin kolaylaştırılmasını,
  • Özel koruma ihtiyacı olan bölgede sıkışmış hassas durumdaki Filistinli ailelerden Türkiye’de yaşamak isteyenlere Türkiye’ye gelişte kolaylık gösterilmesi ve insani ikamet izni verilmesi,
  • Türkiye’nin BM 194 sayılı kararı gereğince Filistinlilerin geri dönüş hakkı için uluslararası kurumlarda daha aktif ve güçlü çalışmasını talep ediyorum.

Bu konuda gerekenlerin yapılması için takipte kalacağım.

Saygılarımla,


2018, 1948’de bir yıl boyunca süren ve İsrail’in kurulmasıyla sonuçlanan savaşta 700.000’in üzerinde Filistinlinin evlerinden, köylerinden ve şehirlerinden zorla çıkarılmasının ve yerinden edilmesinin 70. yılıdır. O tarihten beri, Filistinlilerin Arapça isimlendirdiği haliyle Nakba (felaket), Filistinlilerin kolektif bilincinde sonu gelmeyen bir mülksüzleşme hikayesi olarak durur.

Mevcut durumda 5.2 milyonun üzerinde kayıtlı mülteciyle Filistinliler, dünyanın en büyük mülteci gruplarından birini oluşturuyor. Filistinli mültecilerin büyük bir kısmı Ürdün, Lübnan, Suriye ve İşgal Altındaki Filistin Topraklarında, çoğunlukla esas evlerinden ve kasabalarından 100km’den daha az uzaklıkta yaşıyor. Yalnızca bu ülkelerde ve topraklarda faaliyet gösteren BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mülteciler için Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın (UNRWA) tahminine göre UNRWA’ya kayıtlı 5.1 milyonun üzerinde mültecinin 1.5 milyonundan fazlası tanınmış 58 mülteci kampında, kalan kısmı ise şehirlerde ve kasabalarda yaşıyor. Diğer yaklaşık 100.000 kişi BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin yetki sınırlarında kalıyor ve Mısır, Irak ve Libya gibi ülkelerde yaşıyor. Filistinli mültecilerin çoğu bu ülkelerde yoksullukla ve sistematik insan hakları ihlalleriyle karşı karşıya kalıyor.

“…evlerine geri dönmek ve komşularıyla birlikte huzur içinde yaşamak isteyen mültecilerin evlerine geri dönmesine uygulanabilir en kısa zamanda izin verilmeli… geri dönmeyi tercih etmeyenlere ise mülklerine ve mülklerinin kaybına veya gördüğü hasara karşılık tazminat ödenmelidir.”
- Filistin’deki durum üzerine BM Genel Kurulunun 194 Sayılı Kararı, Aralık 1948



Geri Dönüş Hakkı
Şu an İsrail olarak bilinen topraklardaki evlerini terk etmek zorunda kalan veya evlerinden zorla çıkarılan Filistinliler ile onların bölgeyle asli bağlarını sürdüren torunlarının uluslararası hukuk gereğince geri dönüş hakkı var. Fakat Filistinlilerin yakın gelecekte (birçoğu zaten yıkılmış olan) evlerine veya asıl köylerine ve şehirlerine geri dönebilmeleri olası görünmüyor. İsrail, Filistinlilerin haklarını hiçbir zaman kabul etmedi. Filistinliler kayıpları için hiçbir şekilde tazminat almadı ve geri dönmelerinin mümkün kılınacağına dair bir ihtimal neredeyse yok. Filistinlilerin büyük çoğunluğunun, özellikle durumlarının belirsiz olduğu Suriye ve Gazze Şeridi ile sistematik ayrımcılığa maruz kaldıkları Lübnan gibi yerlerde, çektikleri zorlukları kısmen hafifletebilecek olan yeniden yerleştirmeye erişimi de bulunmuyor.

Filistinli mülteciler on yıllar içinde defalarca toplu olarak yerlerinden edildi ve bazıları birden fazla defa evini kaybetti. 1967’de İsrail’in Doğu Kudüs de dahil Batı Şeria’yı ve Gazze Şeridi’ni, yani Filistin Topraklarını işgal etmesi sonrasında yaklaşık 300.000 Filistinli yerinden edildi. O tarihten bu yana, İşgal Altındaki Filistin Topraklarında yaşayan on binlerce kişi daha, İsrail’in topraklarına saldırganca el koyması, hukuka aykırı yerleşim kurma politikaları, ev yıkımları ve Filistinlileri zorla yerinden etmesi sonucunda evsiz bırakıldı. Özellikle Gazze Şeridi’nde gerçekleştirilen askeri saldırılar, Filistinlilerin yerinden edilmesini ve mülksüzleştirilmesini daha da vahim hale getirdi. Ürdün, Lübnan ve yakın zamanda Suriye de dahil olmak üzere bölgedeki diğer ülkelerde yaşayan Filistinli mülteciler, silahlı çatışmalar ve şiddet nedeniyle evlerini terk etmeye zorlandı.


©1951 UNRWA

İşgal Altındaki Filistin Topraklarında yaşayan 2 milyonun üzerinde Filistinli, BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mülteciler için Yardım ve Bayındırlık Ajansı’na (UNRWA) kayıtlı. Filistinli topluluğun yaklaşık 775.000’i Batı Şeria’da, 1.26 milyonu ise Gazze Şeridi’nde yaşıyor. İsrail’in 11 yıldan beri Gazze üzerinde kurduğu ablukanın yanı sıra Mısır’ın Refah sınır kapısını kapaması ve sınır geçiş tünellerini yok etmesi, buradaki mültecilerin durumunu daha da zorlaştırdı. Ekonominin önemli ölçüde sekteye uğratıldığı Gazze’de işsizlik oranı neredeyse sürekli olarak yüzde 40’ın üzerinde seyrediyor ve bu nedenle dünyanın en yüksek işsizlik oranlarından biri Gazze’de kaydediliyor. İsrail ile Gazze’deki Filistinli silahlı gruplar arasında devamlı cereyan eden silahlı çatışmalarda, İsrail’in hava saldırıları ve bombardımanları nedeniyle çoğunluğu mülteci binlerce sivil öldürüldü ve yaralandı. Uluslararası Af Örgütü, bu saldırılardan bazılarının savaş suçu kapsamına girdiği kanaatindedir. İsrail güçleri Batı Şeria’daki protestolar veya az sayıda kişinin gerçekleştirdiği şiddet olayları nedeniyle mültecileri toplu olarak cezalandırmak için sık sık mülteci kamplarına ve mülteci topluluklara baskın düzenledi. Bu baskınlarda genellikle aşırı ve sebepsiz güç kullanıldı ve mülteciler sıklıkla yaralandı ve öldürüldü.

Lübnan’daki Filistinli mültecilerin birçoğunun aşırı kalabalık ve koşulların çok kötü olduğu mülteci kampları ile barınma alanlarında (temel altyapıdan yoksun gayri resmi kamplarda) yaşamaktan başka seçeneği yok. Lübnan’da uzun süreli oturma izni olan Filistinli mültecilerin birçoğu, orada doğmalarına ve hayatları boyu Lübnan’da yaşamış olmalarına rağmen vatandaşlık alamıyor ve devletsiz kalıyor. Ayrımcı yasalar ve düzenlemeler, Filistinli mültecilere mülk edinme ve miras bırakma hakkı tanımıyor ve genel tıp, hukuk, mühendislik ve balıkçılığın da aralarında bulunduğu 39 mesleği icra etmelerini engelliyor.

Suriye’de yaşayan Filistinli mülteciler süregelen silahlı çatışmalardan ve insani yardımın sınırlı erişiminden çok etkilendi. UNRWA’nın verilerine göre Suriye’deki yaklaşık 560.000 Filistinli mültecinin tamamı insani yardıma ihtiyaç duyuyor. Filistinli mültecilerin yaklaşık 120.000’i Lübnan ve Ürdün gibi Filistinlilerin ülkeye girişini sıkı biçimde sınırlandıran komşu ülkeler ile Avrupa’ya sığındı. Suriye’de kalanların çoğu, Suriye içindeki çatışma bölgelerine yakınlıkları ve yüksek yoksulluk oranları nedeniyle birçok kez yerinden edildi ve çatışmalardan orantısız şekilde etkilendi.

Ürdün’de yaklaşık 2.1 milyon Filistinli mülteci yaşıyor. UNRWA’nın verilerine göre Filistinli mültecilerin yaklaşık 370.000’i, ülkenin çeşitli yerlerindeki 10 mülteci kampında, birçoğu yetersiz koşullarda ve yoksulluk içinde yaşıyor. Filistinli mültecilerin çoğu Ürdün vatandaşı olduğundan diğer Ürdünlüler gibi sağlık hizmetlerine ve eğitime erişimleri var. Ancak 1967’deki İsrail-Arap savaşı sonrasında Gazze Şeridi’ni terk ederek Ürdün’e sığınan yaklaşık 158.000 Filistinli mülteciye Ürdün vatandaşlığı verilmemişti. Ayrıca, Ürdün yetkilileri, 1988’den bu yana binlerce Filistin asıllı ve Batı Şeria kökenli vatandaşın Ürdün vatandaşlığını iptal etti. Ürdün vatandaşlığı olmayan Filistinliler sadece her iki yılda bir yenilenen geçici pasaport alabiliyor, çalışma ve mülk edinme hakları ile ücretsiz sağlık hizmetlerine ve eğitime erişimleri ise engelleniyor.

Diğer yandan, milyonlarca Filistinli mülteciye sağlık hizmeti, eğitim, acil durum desteği ve iş de dahil olmak üzere çeşitli temel hizmetler sağlayan UNRWA yıllardır faaliyetlerini sürdürmek üzere fon bulmak için çabalıyor. ABD yönetiminin yakın zamanda aldığı fonları kısıtlama kararı bu krizi daha da ağırlaştırdı ve UNRWA’nın acil durum müdahalelerini zora soktu.

Topraklarından koparılan ve halen zorla yerinden edilmeye devam eden Filistinli mültecilerin yaşadığı ızdırap süregelen bir hakikattir. Uluslararası Af Örgütü, bu ızdırabın sorumluluğunun Filistinli mültecilerin sığındığı devletlerin ötesine geçtiği kanaatindedir. Istırabın kaynağı, Filistinlilerin 1948’de zorla yerinden edilmesi ve geri dönüş haklarının İsrail tarafından inkar edilmesidir. Filistinli mültecilerin yaşadığı devletler ayrımcı tüm yasaları ve politikaları kaldırmalı veya değiştirmeli, Filistinli mültecilerin yaşadığı kamplar ve barınma alanlarındaki koşulları iyileştirmek için de derhal harekete geçmelidir.


Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi de Nakba’nın 70. yılını doldurmasının ardından 70 Yıllık Yurtsuzluk adlı bir kampanya ile Filistinli mültecilerin geri dönüş ve diğer haklarına dikkat çekmek için bir kampanya başlattı.

Kampanya Türkiye’deki siyasi otoriteyi Filistinlilerin geri dönüş hakkı konusunda daha aktif çalışmaya çağırıyor. Ayrıca, Ürdün, Suriye, Lübnan ve İşgal Altındaki Filistin Topraklarındaki mültecilerin, yardım fonlarının kesilmesi ve bölgede artan çatışmalarla hayat şartlarının daha da zorlaştığı, kuşaklardır devam eden yerinden olmuşluk haline bir sürdürülebilir bir çözüm bulunamaması konusunda daha fazlasını yapmaya davet ediyor.