Evrensel haklar, evrensel saldırı altında

"Beyannameye ortak imza koyan devletler, bugün hakların korunması sorumluluklarını yerine getirmekten maalesef çok uzaktalar."

Bazıları insan haklarını oksijene benzetir, “Oksijen gibi ortadan kaybolmadan, nefessiz bırakmadan değerini anlamazsın” der. Haklıdırlar da. İnsan haklarıyla kast edilen çok uzaklardaki, bilmediğimiz, tanımadığımız kavramlar değildir. Aksine, içimizden gelen en temel taleptir: Aşağılanmadan, insan onuruyla yaşayabilmek.

Aşağılanmak sanıldığından daha güçlü, daha etkili bir duygudur. Üzerini örtünce unutulacağı düşünülür, düşünmeyince bir daha hatırlamayacak zannedilir. Oysa aşağılanmışlık duygusu en derinlerde, bir koza içinde beklemektedir. Bunu belki de en iyi anlatan Jean Améry’dir. Nazilere karşı direniş hareketine katılan bir Yahudi olan Améry, tutuklanır ve işkence görür. 1943-45 yılları arasında da Auschwitz, Buchenwald ve Bergen-Belsen toplama kamplarında kalır. Aslında uzun yıllar Holokost’u, işkenceyi, aşağılanmayı ve kampta yaşadıklarını düşünmez. Ta ki bir gün bir gazetecinin sorusuyla her şeyin kafasında canlanması ve bu duygusunu durduramaması üzerine “Suç ve Kefaretin Ötesinde” kitabında hislerini kaleme alır ve kozasında biriktirdiği her şeyi döker. Améry, “İşkence görmüş bir kişi, her zaman, işkence görmüş bir kişi olarak kalacaktır” der. Aşağılanmış, haysiyeti zedelenmiş bir kişi de, ne kadar üzerini örterse örtsün, eskisi gibi olamaz.

Beyanname’nin 70. yılında neredeyiz?

Bundan tam 70 yıl önce bugün kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bütün insanların, din, dil, ırk, etnik köken, cinsiyet ve cinsel yönelimlerinden bağımsız olarak eşit ve özgür olduğunu söylemeye belki de ilk kez bu kadar ortaklaşmış ve net şekilde teşebbüs etti, tarihte önemli bir kırılma yarattı. Devletler, 2. Dünya savaşında yaşanan korkunç ihlallerin ve vahşetin ardından, büyük bir güçlü duruş gösterdi, ilk kez küresel bir sözleşme ile siyaseti değil, insanı ve onun haklarını merkezine aldı. Bugün insan hakları mücadelesi, tüm dünyada bu cesaretten ilham alarak hareket ediyor ve odağına sadece insanı ve onun evrensel haklarını koyuyor.

Haklarımız, ayrımsız ve bölünemez bir bütündür. Tüm haklar için hep birlikte mücadele etmediğimiz sürece, aslında hiçbir hak için mücadele etmiyoruz. Beyanname, kültürel, sivil, ekonomik, politik ve sosyal haklar arasında bir hiyerarşi öngörmez; örneğin gıdaya erişim hakkı da ifade özgürlüğü hakkı da aynı derecede önemsenir. İnsan hakları mücadelesinin özünü de işte tam bu oluşturur: "Tüm dünyada herkesin, ayrımsız olarak eşit haklardan yararlandığı bir dünya..."

Hakların birbirinden ayrılamaz, evrensel, bölünemez ve devredilemez oluşu aslında bir anlamda bir büyük çatı altında tüm insanlığı topluyor. Çünkü haklar "herkes için". Sihirli kelimeler bunlar... Mağduriyet yaşayan her kimse, inanç, dil, din, cinsel yönelim herhangi bir aidiyet ayrımı gözetmeksizin, herkesin yanında olmak, herkes için çabalamak ve insan olma çatısı altında birleşilebileceğini göstermek. Bu mucize değil. İmkansız da değil. Bunun tek yolu, üzerinde uzlaşılmış, altına imza atılmış evrensel normların kapsayıcılığına yürekten inanarak, yasal olarak tüm gereklerini yerine getirerek ve hayata bakışta da, yönetim anlayışında da bunu odağa almak. İnsan hakları odaklı bakışın tüm yönetim mekanizmalarına yayılması, hayal değil. İnanmak ve yapmak gerekiyor sadece...

2018 yılında, Beyanname'nin 70. yılına geldiğimizde, önümüzdeki tabloya insan hakları açısından baktığımızda ne görüyoruz? Beyannamenin çizdiği son derece net ve tüm toplumsal yaşamı özgürleştirecek ve eşit kılacak haklar açısından, bugüne geldiğimizde neredeyiz? Otoriterleşen devletler, baskı, ifade özgürlüğüne vurulan darbeler, işkence, kötü muamele, cezasızlık, dünyanın en büyük göç dalgaları, insan eliyle yaratılan açlık, kuraklık, yoksulluk, çevre katliamları, çocuğa ve kadına şiddet, ekonomik sosyal ve kültürel haklara erişememe, ayrımcılık, nefret suçları...

İnsan hakları mücadelesi her geçen gün büyüyor

Şu an karşımızdaki tablo müthiş bir eşitsizlik, tahammülsüzlük ve karar alıcıların, sorumluluğu üstlenen yöneticilerin ve devletlerin insan haklarını odağa almamasından kaynaklı yaşanan ihlaller. 70 yıl önce bu Beyanname’ye ortak imza koyan ve insanlık adına büyük heyecan yaratan bu ortak hamleyi yapan, iradeyi gösteren devletler, bugün hakların korunması sorumluluklarını yerine getirmekten maalesef çok uzaktalar. Evrensel ve bütünlükçü haklar, evrensel bir saldırı altındalar...

Ama bu 70 yılda, insanlık olarak uzun ve zor bir yol kat edildi. Bazen toplulukların sesini duyurmaya çalışan hak savunucuları ve aktivistler hedef gösterildi, korkutuldu, hapse atıldı ve hatta öldürüldü. Bazen de insanların sert yasalar ve sansürle sesleri kısıldı. Ama insanların onurla ve haklarıyla yaşama isteği hiç azalmadı.

1948’de kaleme alınan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bugün tam anlamıyla uygulandığı takdirde, haysiyetli bir yaşamın en ileri örneğini sunabilir. Bugün insan hakları mücadelesi, 70 yıl önce insan haklarını ve insan haysiyetini merkeze almaya cesaret edenlerden ilham alıyor ve her geçen gün büyüyor. Kim olursak olalım, hangi dili konuşursak konuşalım, neye inanıyor olursak olalım ve kendimizi nasıl tanımlıyorsak tanımlayalım, hepimiz böyle bir yaşamı hak ediyoruz.

Uluslararası Af Örgütü olarak 70. yılını onurlandırdığımız bugün, evrensel insan hakları hareketinin bir üyesi olarak, bu dengesizliği ortadan kaldırmak için her türlü sorumluluğu alıyor ve mücadelemizi sürdürüyoruz, dayanışmayla sürdüreceğiz. İnsanca ve onurlu bir yaşam yolundaki en sağlam taşlardan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 70. yaşı tüm insanlığa kutlu olsun.

Ruhat Sena Akşener
Uluslararası Af Örgütü Kampanyalar ve Savunuculuk Direktörü