Dünyadan posta kutunuza salgın notları

COVID-19 pandemisi hepimizi etkiliyor. Ancak virüs ve virüsün yayılmasını önlemek için alınan tedbirler herkesi farklı şekillerde etkiliyor ve herkese uygun bir çözüm bulunmuyor. Örneğin kullanma suyuna erişimin yoksa, el yıkama talimatlarına uyamazsın. Mülteci kampında veya kayıt dışı bir yerleşimde yaşıyorsan, sosyal mesafe kuralına uyman mümkün olmaz.

Dünyanın dört bir yanında Uluslararası Af Örgütü hareketine katılan insanlar salgın nedeniyle şimdiye kadar yaşadıklarını anlattı. İlerleyen satırlarda İspanya, Brezilya, Nijerya, Kenya, Filipinler, İsveç ve Şili’nin de aralarında bulunduğu 11 ülkede yaşananlara ilişkin hikayeleri okuyacaksın.

Bu hikayeler pandeminin süregelen eşitsizlikleri nasıl ağırlaştırdığını ve hükümetlerin salgınla mücadele kapsamında aldıkları tedbirleri neden belirli durumlara uygun hale getirmesi gerektiğini gösteriyor.

Ama aynı zamanda ne kadar ortak yanımız olduğunu da gösteriyor bu hikayeler. Hepimiz güvenli ve sağlıklı bir şekilde yaşamak, ailelerimizin iyi olduğunu bilmek istiyoruz. Onurlu ve saygılı bir muamele görmek istiyoruz. Tuhaf ve korkutucu dönemlerle başa çıkmak için farklı stratejiler buluyor, umut besleyebileceğimiz anları keşfediyoruz.

Jaime, Hong Kong
Jaime, Uluslararası Af Örgütü’nün Hong Kong’daki Genç Aktivistler Lideri’dir.

Şu sıralar değişken hissediyorum. Ocak sonunda ortaya çıkan salgından etkilenen ilk yerlerden biriydik. Genel anlamda virüsün yayılmasını engellemeyi başarmıştık ama şimdi ikinci bir dalgayla yeni vakalar ortaya çıkmaya başladı.

Hong Kong’da teknik olarak sokağa çıkma yasağı yok, ama hem yurttaşların öncülük ettiği hem de hükümetin zorunlu kıldığı güvenlik önlemleri ocak ayının başından beri uygulanıyor. Hızlı bir şekilde hareket edebildik çünkü geniş kapsamlı bir virüs salgınıyla ilk kez karşılaşmıyoruz. 2003’teki SARS Hong Kongluların hafızasında derin bir iz bıraktı. Halk sağlığını ilgilendiren bir kriz döneminde dayanışmanın ve kolektif sorumluluk almanın önemini erken kavradık.

Bana umut veren de dayanışma ve kolektif sorumluluk alma becerimiz. Başlangıçta, gıda ve sağlık malzemesi sıkıntısı yaşanan süreçte, gönüllü gruplar yaşlılara bakım paketleri ulaştırdı. Enfekte olmamak ve hastalığı başkalarına bulaştırmamak için herkes maske taktı. İnsanlar ellerindeki fazla maskeleri maske alamayanlara dağıttı. Birçok kişi hızla harekete geçti ve yaşadığı yerdeki insanlara dağıtmak üzere kendi evinde dezenfektan seri üretimine başladı. Herkes sağlık çalışanlarımıza büyük destek verdi.

Bu gibi zamanlarda kendimizin ötesinde başkalarını da düşünerek, halk sağlığı kriziyle, yanlış bilgilerle ve eşitsizliklerle başa çıkmak için birlikte mücadele etmemiz gerektiği net bir şekilde ortaya çıkıyor.

Hüseyin Ali, Türkiye,
İstanbul Aktivist Grup üyesi.

Salgının başlangıç tarihi Türkiye için 11 Mart. Ancak dünyayı etkileyen bu salgın için Türkiye okulları, restoranları ve AVM leri erken kapatarak diğer ülkelere nazaran iyi adımlar attı . Yine de  salgında en çok etkilenen ilk 10 ülke arasına girmekten kaçamadı.

İlk defa böyle bir salgınla karşılaşılması insanları stokçuluğa itti ve bir süre sonra maske bulamaz olduk. Devlet maske satışını yasaklarken, ücretsiz dağıtılacağını, erzak gıda ve maddi yardımda bulunulacağını vadetti. Şu anda maske satışı yok ancak çoğu insan devletin ücretsiz dağıttığı maskelere de ulaşamıyor. Diğer vaatlere erişim hala mümkün değil.

Sosyal(fiziki) mesafe kavramını oturtmak da çok zor oldu. İnsanlar hâlâ dışarı çıkıyor,ve çevresindekilerle görüşüyor. Bunu engellemek için evde kal çağrısını devletle birlikte yineliyoruz ve “EVDE KAL” diyoruz. Peki ya evde kalamayanlar? Veya evde kal çağrısına uyup işinden,gelirinden yoksun kalanlar?

Küçük işletme ve bazı büyük şirketler çalışanlarını ücretsiz izne gönderdi veya işten çıkardı, çalışanlar gelirlerini kaybettiler. Çok daha kötü durumda olanlar da vardı tabi. Ambalaj atık toplayıcıları, sığınmacılar, cezaevlerinde kötü koşullarda tutulan mahkumlar ve gerekli önlemler alınmadan çalışmak zorunda kalan herkes..

Ayrımcı “İnfaz Düzenlemesi” ni unutmamak gerekir elbette. Gazeteciler ,hak savunucuları ve siyasiler bu düzenleme kapsamının dışında bırakıldı. Bu insanlar COVID-19 tehlikesiyle burun buruna hala…

Karamsarlığa kapılmadan hayata tutunmaya çalışıyorum. Bir yandan aktivizme sarılmışken, ki hiç hak ihlallerine hiçbir sebep bahane olamaz, pandemi dahil ; bir yandan hep ertelediğim aktiviteleri yapmaya çalışıyorum. Şiir okumaya başladım mesela! Bunun dışında evde vaktimi, kitap okuyarak film izleyerek, online derslerime katılıp ödev makale ve  online seminerler ile geçiriyorum. Hayat bir şekilde devam etmek zorunda.

Umudumu kaybetmedim, siz de kaybetmeyin. "Umutsuzluğu değil umudu örgütleyelim." 
Yakında yeniden sarılacağız! Sağlıkla, mücadeleyle...

Raul, Brezilya

Benim adım Raul Santiago. İnsan hakları aktivisti ve gazeteciyim. 31 yaşındayım. Rio de Janeiro’nun kuzeyindeki Complexo do Alemão favela’sında (Brezilya’da yoksul kesimlerin yaşadığı mahallelere verilen isim) yaşıyorum. 

Koronavirüs pandemisi burada çok zor geçiyor. Birçok kişi güvenli olmayan, az odalı evlerde kalabalık halde yaşıyor. Aşırı yoksul ailelerin sosyal izolasyon imkanı bir yana, yiyeceği bile yok. Bu aileler gıda yardımlarıyla yaşamını sürdürüyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün günde birkaç kez el yıkamak gibi son derece basit tavsiyelerine uymak bile buradaki birçok kişi için imkansız. Eşitsizliğin ve virüsün üstesinden gelmek için dayanışma gerekiyor.

Son dönemdeki salgın benim ülkemdeki ve diğer ülkelerdeki eşitsizlikleri gözler önüne seriyor. Su bir insan hakkıdır, ama burada halen su yok. İnsanların onurlu bir yaşam sürmesi için temel hijyen koşullarına sahip olmaları gerekir, halbuki burada kanalizasyon sistemi bile bulunmuyor.

Yaşadığım yerdeki insanların çoğunun karantinaya alınmaları halinde içme suyu veya yiyecek bir şeyi kalmaz. Bir haftadan kısa süre içinde aç kalırlar.

Virüsün yayılmasını önleyebilmek için asgari kaynaklardan bile yoksunuz ve bunun sebebi temel insan haklarımızın büyük bir kısmının güvence altına alınmamış olması. Mümkün olan her türde yardıma ihtiyaç duyacağız.

Bir grup aktivistle birlikte Complexo do Alemão’da bir krizi ofisi kurduk. Farkındalık yaratma ve virüsün yayılmasını önleme çalışmaları yapıyor, burada yaşayan aşırı yoksul kişiler ve aileler için yardım topluyoruz.

Yiyecek, su ve sıradan temizlik ürünleri için her gün yardım talepleri geliyor. Durum vahim. Hükümetten kaynak alamadan en az şeyle elimizden geleni yapıyoruz.

Kakuma Mülteci Kampı, Kenya

Kenya’nın kuzeybatısında Turkana County bölgesinde yer alan büyük ölçekli Kakuma Mülteci Kampı’nın aşırı kalabalık olması ve buradaki su kıtlığı, virüsün yayılmasına karşı mücadeleyi son derece sınırlı hale getiriyor.

İnsani yardım ajansları hizmetlerini askıya almak veya azaltmak zorunda kaldı, temel ihtiyaçlar kampa ulaştırılamıyor. Mülteciler kampta mahsur durumda olduğu için çalışamıyor. Ayrıca 19:00-05:00 saatleri arasında sıkı bir sokağa çıkma yasağı uygulanıyor.

Gerrard
Gerrard, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde Güney Kivu’da doğdu. Müzisyen olan Gerrard 2011’den bu yana Kakuma’da yaşıyor.

Koronavirüsü sosyal medyadan öğrendim. Salgının kampta yayılmasından çok endişeliyim. Burada yaşam şeklimiz oldukça sınırlı. COVID-19’dan korunmak için verilen tavsiyelere uymak Kakuma’da yaşayan bizler için son derece zor olacak.

Birçok kişi gruplarda yer almaya alışkın, gıda ve su dağıtım merkezlerinin önünde sıraya giriyor. Mülteci gençler bir arada kalıyor, yiyeceklerini paylaşıyor ve gençlik merkezlerine gidiyor. İnsanlara kalabalıktan kaçınmalarını söylemenin onlar için hiçbir anlamı yok.

Hükümet gıda, dezenfektan ve güvenliği sağlamalı. Evet yiyecek alıyoruz ama en az iki ay boyunca evde kalmamız gerekeceği düşünüldüğünde yeterli değil. Dolaşımı en aza indirmek için iki aylık gıda ulaştırılması gerek ama henüz bunu yapmıyorlar.

Musluk suyu devamlı akmıyor ve bazı yerlere sadece haftada iki kez su ulaştırılıyor.

Güvenliğe ihtiyacımız var çünkü karantina ve sokağa çıkma yasağı çeşitli sorunlar yaratacak. Sokağa çıkma yasağına uymaz ve cezaevine gönderilirsen, dışarı çıkmak için çok yüksek bir meblağ ödemen gerekir. 50 Amerikan Doları ödeyenler olduğunu duydum. Kenya’nın polis teşkilatında yolsuzluğun yaygın olduğu biliniyor, sokağa çıkma yasağının bu durumu nasıl etkileyeceğinden kaygılıyım.

Bunların da ötesinde ücretler kesiliyor. Hiç kimse para kazanmıyor ve virüsle mücadele edebilmek için paraya ihtiyacımız var. İnsanlar yiyecek ve su alamazken dezenfektana para vermelerini söyleyemezsiniz.

Sixtine, Belçika
Sixtine, Uluslararası Af Örgütü Belçika Şubesi aktivistidir.

Her yer kapatılınca Belçika’nın acı veren bireyciliği ve sosyal eşitsizlikleri büsbütün ortaya çıktı.

Her kriz, insan hakları açısından potansiyel riskler barındırır. Bazı otoriter liderler jet hızıyla COVID-19’u insan haklarını ihlal etmek için bahane olarak kullandı. Durumu takip etmeliyiz. Fiziksel eylemlere katılmanın yanı sıra dijital platformları ve sosyal medyayı kullanarak farkındalık yaratabilir ve akvitizmi sürdürebiliriz.

Bu deneyim, Uluslararası Af Örgütü hareketini internette nasıl daha fazla güçlendirebileceğimiz üzerine düşünmemi sağladı. Çeşitli araçlarla çevrimiçi toplantılar yapıyoruz, bu da dijital kapsayıcılığı ve Uluslararası Af Örgütü’nün dijital dünyaya geçişe hangi yöntemlerle uyum sağlayabileceğini tartışmak için iyi bir fırsat sunuyor. 

Tüm bunların geçici olduğunu düşünmek ise insanı rahatlatıyor. Bizi neşelendiren şeyleri hala yapabiliyoruz. Uluslararası Af Örgütü’nün COVID-19’un insan hakları açısından yarattığı zorluklarla baş edebileceğine eminim. 

Uluslararası Af Örgütü ailesine tüm kalbimle sarılıyorum. Gelecekte daha da güçlü olmak için şimdi yavaşlamakta bir sorun olmadığını unutmayalım.

Jane, Birleşik Krallık

Bence bu durumu atlattığımızda hayatın, sevdiklerimizin ve özgürlüğümüzün değerini daha iyi anlamış olacağız.

Bo, İsveç
90 yaşındaki Bo, Uluslararası Af Örgütü’nün en eski aktif üyelerinden biridir.   

Yerel grubumuz toplantımızı ve diğer birçok etkinliği iptal etti ama e-posta ile iletişimimizi sürdürüyoruz. Myanmar, Kuzey Kore ve Suudi Arabistan’daki vakalar üzerine çalışıyoruz. Bu ülkelerde olup bitenlerle ilgili endişelerimiz var, ancak yine de çevrimiçi kampanyalar yapabiliriz. 

Yerel üyelerimizin çoğunluğu 70 yaşın üzerinde, bu nedenle kendimizi karantinaya alarak virüsten korunuyoruz. Hedef ülkelerdeki olağan adreslere mektuplar ve kartlar yollamaya devam ediyoruz. Dünyanın dört bir yanındaki Uluslararası Af Örgütü üyeleriyle devamlı iletişim halindeyiz.

Erken baharın tadını çıkarıyoruz ve sık sık haberleri izliyoruz.

Raymond, Nijerya

Benim adım Raymond. Lagos Eyaleti’nde yaşayan Otodo-Gbame topluluğuna mensubum. Koronavirüs salgını buraya ulaştı ve bizim için oldukça zorlu geçiyor. 2017’de hükümet tarafından Otodo-Gbame köyümüzden zorla çıkarıldık ve o tarihten beri dağınık bir şekilde yaşıyoruz. Şu an Lagos’un Oreta ismi verilen bölgesinde eşim, çocuklarım ve annemle birlikte yaşıyorum. Burası kayıt dışı bir yerleşim ve içinde yaşadığımız binanın inşaatı tamamlanmış değil. 

Koronavirüs buraya ulaştığından beri evde kalmamız gerekiyor, bu bizim için çok zor. Dışarı çıkamadığımız bir durumda hayatımızı nasıl sürdüreceğiz? Hiçbir şeyimiz yok. Her şeyimiz Otodo-Gbame’den tahliye edildiğimizde yok oldu. Bu durumun sonuçlarından endişe ediyorum. Dışarı çıkmazsanız neler olup bittiğini bilmezsiniz. Açlıktan ölebiliriz, bundan korkuyorum. Tehlikeli kişilerin evimize gelip bize saldırmasından ve elimizdeki şeyleri alıp götürmesinden korkuyorum. Polisi arasak, virüs nedeniyle gelemeyeceklerini söyleyebilirler.

Hükümetten istediğim şu: Bize bir bakın. Yaşadığımız yere gelin ve bakın. Hükümetin bazı kişileri tedavi ettiğini, bazılarına havalandırma cihazları, dezenfektan ve bunun gibi şeyler verdiğini duyduk. Ama biz bunların hiçbirinden faydalanmadık. Burada halen acı çekiyoruz. Hükümet nasıl yaşadığımızı bilmiyor. Hükümetin buraya gelmesini ve topluluğumuzun su ve düzgün yollar da dahil nelere ihtiyacı olduğunu görmesini istiyoruz.

COVID-19’a karşı korunmak bizim de hakkımız.

Ruth, Şili  
Ruth, Şili’de Uluslararası Af Örgütü aktivistidir.

Çocukken annem büyüdüğümde ne olmak istediğimi sormuştu. “Hostes” diye yanıtlamıştım, çünkü annem de hostesti. Bana baktı ve “hayır, sen sosyal hizmet görevlisi olacaksın” dedi. Ona inanmadım ama uçuş görevlisi olmadım. O günden bugüne kadar da daima adalet, eşitsizlik ve insan haklarıyla ilgili oldum.

Santiago’da tam bir karantina altındayız, bu yüzden düşünmek için epey vaktimiz var. Bazı kişilerin para kazanmak için bu salgından nasıl yararlandığını düşünüyorum. Doğal felaketlerin ülkemde en şiddetli şekilde cezalandırdığı işçileri düşünüyorum. Şili’de sosyal adaletin olmadığını, insanların ne kadar bencil ve bireyci olduklarını düşünüyorum. Bu salgının nasıl sağlık sistemlerimiz üzerine yeniden düşünmemiz gerektiğini gösterdiğini düşünüyorum. İnsanlar solunum cihazı olmadığı için ölüyor. Daha fazla ekipmana ve uzmanlık eğitimi olan daha fazla doktora ihtiyacımız var.

Ama aynı zamanda topraklarımıza dinlenme imkanı verdiğimizi düşünüyorum. Kirleticiler ve avcılar olarak karantinaya girdiğimizde, topraklarımız mola veriyor. Bir de durup davranışlarımız ve varoluşumuz üzerine yeniden düşünmek, maneviyatımızı iyileştirmek için ara verdiğimizi düşünüyorum. 

Manu, Filipinler
Manu, Uluslararası Af Örgütü’nün Filipinler’deki Genç Aktivistler Lideridir.

Benim adım Manu. Filipinler’de Valenzuela isimli küçük bir şehirde yaşıyorum. Karantinanın ikinci haftasındayız. Kaygı duymakla durumu kabullenmek arasında gidip geliyorum. Sohbet uygulamaları ya da Zoom’da arkadaşlarımla ve partnerimle konuşarak zaman geçiriyorum. Normalde pencereden dışarı baktığımızda oynayan çocuklar görürüz. Ama şu an dışarıda hiç çocuk yok.

COVID-19’un Filipinler’deki sağlık sisteminin zayıflığını ortaya çıkardığını görüyor ve endişeleniyorum. Salgın en savunmasız grupları en şiddetli biçimde etkiliyor. Diyalize girmek veya kemoterapi görmek için seyahat etmesi gereken hastalar evde kalmaya zorlanıyor. HIV’le yaşayan kişiler ilaçlarını almak için kliniğe gidemiyor. İnsanlar işlerini kaybetmekten korkuyor çünkü bu muayene olmak için bir doktora veya hastaneye gitmekten daha pahalıya mal olur.

Bence COVID-19, insan hakları alanında verdiğimiz mücadelenin anlamını ortaya koyuyor: İçinde bulunduğumuz durumda birçok belirsizlik var. Salgın bizi tüketebilir, tedirgin ve güçsüz hissettirebilir. Bu yüzden, sakin kalmanın yollarından biri, bu salgının kolektif yolcuğumuzun ayrılmaz bir parçası olduğunu kabul etmek. Parçaları bir araya getirecek, yeniden örgütlenecek, sokaklara çıkacak ve temel sağlık hizmetinin bir insan hakkı olarak herkese sağlanmasını isteyeceğiz.

Ana, İspanya

Başlangıçta hepimiz kısa bir süreliğine dışarı çıkmak için bahaneler uydurduk. Alışveriş yapmak, köpeğimizi yürüyüşe çıkarmak, yardıma ihtiyacı olan teyzemizi ziyaret etmek gibi gerekçelerimiz vardı. Ama günler geçtikçe evde kalmaya daha çok alıştık. Boş caddelerden biraz korkmaya başladık. Ambulansların sesi bile farklı, biraz daha kaygı verici gelmeye başladı. Pencereden dışarı baktım ve Madrid’in o güzelim eski binalarını gördüm, sessizce bana bakıyorlardı.

Enfeksiyon ve ölüm oranları nedeniyle şaşkınlık yaşıyor ve korkuyoruz. Yine de çok çaba gösterdiğimizde, umut verici gelişmeler yaşandığını görebiliyoruz. Örneğin öğleden sonraları balkonlarımıza çıkıyor ve hayatlarını tehlikeye atan sağlık çalışanlarını alkışlıyoruz. Umarım kriz bittiğinde insanlar sağlık sistemimizin ne kadar önemli olduğunu anlamış olur ve onu destekler.

Bir yandan da hayat devam ediyor. Ben, Uluslararası Af Örgütü İspanya Şubesi’nin Basın Sorumlusuyum. Bazı yakınlarımızın ve arkadaşlarımızın ıstırap çektiği bu dönemde kolay olmasa da çalışmaya devam etmemiz gerekiyor. Mesafeli ama birlikte. Aktif bir şekilde ama kendimize de dikkat ederek. Uluslararası Af Örgütü’nün COVID-19’la ve insan haklarıyla ilgili söylediği şeylerin siyasetçiler ve gazeteciler tarafından ciddiye alındığını gördüğümde, çalışmalarımızı sürdürmenin önemini bir kez daha anlıyorum. Aldığımız tüm tedbirlerin merkezine insan haklarını koymadığımız sürece birleşmiş bir toplum olarak hayatta kalmamız mümkün olmayacak.

Robert, Güney Afrika

Benim adım Robert. Johannesburg’da Uluslararası Af Örgütü’nde çalışıyorum.

Hayat artık aynı şekilde akmıyor. Pazar günleri parka gitmek veya cuma günleri ailemle yemeğe çıkmak gibi geleneklerimi ve rutinlerimi özledim. İşimde olmayı, çalışma arkadaşlarımla birlikte insan hakları sorunlarına kafa yormayı özledim. İnsanlar arasındaki iletişimi kaybettik ve sanırım bunu hafife alıyorduk, şimdi ise yokluğunu güçlü bir biçimde hissediyorum. 

Gelecekte bu iletişimin değerini çok daha iyi anlayacağız.

*Bu sayfada yayınlanan görüşler yazarların şahsi görüşleri olup, Uluslararası Af Örgütü’nün görüşlerini yansıtmayabilir.