COVID-19: İlaç şirketleri ve varlıklı devletler kâr için insanların hayatını riske atamaz

  • Uluslararası Af Örgütü’nün, COVID-19 aşılarına evrensel erişim talebiyle 8 Aralık 2020 tarihinde başlattığı kampanya dünya çapında yankı uyandırmaya devam ediyor.
  • ABD hükümeti, COVID-19 aşıları için fikri mülkiyet güvencelerinden feragat anlaşmasına destek verdi ancak Avustralya, Brezilya, AB, Japonya, Norveç, İsviçre ve Birleşik Krallık gibi varlıklı ülkelerin itirazı sürüyor. 
  • Tartışmalar uzarsa COVID-19 riski altında olan milyarlarca insan bu yıl hayat kurtarıcı tek bir doz aşıya bile erişemeyecek.

Uluslararası Af Örgütü 2020 yılı sonundan bu yana sürdüğü Adli Aşı kampanyasına devam ediyor.

Adil Doz: COVID-19 Aşılarına Evrensel Erişim başlıklı kampanya, tüm dünyada mevcut aşı dozları miktarını en yüksek seviyeye çıkarmak için ilaç şirketlerine bilgi ve teknolojilerini paylaşma çağrısı yapıyor. Ayrıca kampanya, devletleri, ‘aşı ulusalcılığı’ yapmaya son verme ve tüm ülkelerde COVID-19'a yakalanma riski yüksek kişilerin, COVID-19 aşılarına zaman kaybetmeksizin erişebilmesinin sağlaması için işbirliğine çağırıyor.

İLAÇ ŞİRKETLERİNE SESLENİN: COVID-19 AŞILARINDA ADELETİ SAĞLAYIN

İMZACI OLUN

Uluslararası Af Örgütü Ekonomik ve Sosyal Adalet Birimi Direktörü Steve Cockburn konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Kimin, ne zaman ve kaç para karşılığında COVID-19 aşısına erişebildiği bugün toplumlarımızın karşı karşıya olduğu en önemli ve tartışmalı sorular arasındadır. Ancak bu soruların yanıtları, güçlü devletlerin ve şirketlerin çıkarlarıyla şekilleniyor” dedi. Cockburn, sözlerini şöyle sürdürdü: “Güçlü devletler ve şirketler şimdiye kadar aşı erişimindeki küresel eşitsizliklerin kontrolden çıktığı tehlikeli bir durum yarattı. Az sayıda varlıklı ülke ‘yarışı’ önde götürürken dünyanın geri kalanı başlama çizgisine ulaşmaya çalışıyor. Herkes adil bir doz aşıyı hak eder. Söz konusu sağlık hakkımız olduğunda ayrımcılığa yer yoktur.”

“Güçlü devletler ve şirketler şimdiye kadar aşı erişimindeki küresel eşitsizliklerin kontrolden çıktığı tehlikeli bir durum yarattı. Az sayıda varlıklı ülke ‘yarışı’ önde götürürken dünyanın geri kalanı başlama çizgisine ulaşmaya çalışıyor. Herkes adil bir doz aşıyı hak eder. Söz konusu sağlık hakkımız olduğunda ayrımcılığa yer yoktur.”

Steve Cockburn
UAÖ Ekonomik ve Sosyal Adalet Birimi Direktörü

Varlıklı ülkeler dünya nüfusunun yalnızca yüzde 16’sını temsil ettikleri halde dünyadaki mevcut aşı miktarının yarısından fazlasını satın aldı. Yine bu ülkeler şimdiye kadar mevcut tüm dozların yüzde 60’ını vatandaşlarına uygularken 100’ün üzerinde ülke hâlâ tek bir kişiyi bile aşılayamadı.

Steve Cockburn, “Hiç kimsenin nerede yaşadığı, kim olduğu veya ne kadar kazandığına bağlı olarak aşılar da dahil sağlık hizmetlerine erişimi engellenmemeli. Doğru kişiler üzerinde yeterince baskı oluşturabilirsek COVID-19 aşılama sistemlerinin insan haklarını güvence altına almasını sağlayabiliriz” dedi.

Bilgi ve teknolojiler milyonların vergileri ile gelişiyor

Uluslararası Af Örgütü’nden yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı, “Vergi ödeyen milyarlarca kişinin parası, aşı geliştirmeleri ve üretmeleri için AstraZeneca, Moderna ve Pfizer BioNTech gibi şirketlere destek olmak üzere harcandı. Ancak bu şirketler başta olmak üzere aşı üreticileri araştırmalarını, bilgilerini ve teknolojilerini paylaşmayı reddediyor. Bu da mevcut aşı miktarını artıracak ve aşıların daha düşük bütçeli ülkeler açısından erişilebilir hale gelmesini sağlayacak şekilde diğer ilaç şirketlerinin kendi aşı üretimlerini hızlandırmak için bu bilimsel gelişmelerden yararlanamadığı anlamına geliyor.

Örneğin, Mayıs 2020’de Dünya Sağlık Örgütü, dünyanın her yerinde insanların aşılara daha hızlı erişimini sağlamak amacıyla, şirketlerin veri ve bilgilerini bir havuzda toplamaları ve sonrasında diğer potansiyel üreticilere üretim ve teknoloji transferini ruhsatlandırmak için COVID-19 Teknoloji Erişimi Havuzunu (C-TAP) kurdu. Fakat şimdiye kadar hiçbir ilaç şirketi C-TAP’e katılmadı.

Devletler, insan hakları yükümlülüklerinin gereğini yerine getirmeli ve tüm dünyada fikri mülkiyet haklarını düzenleyen ve çoğunlukla ilaçların nerede, ne zaman ve nasıl üretileceğine ilişkin sınırlandırmalar getiren Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması’nın (TRIPS) belirli hükümlerinden feragat edilmesi önerisini desteklenmelidir. Bu feragat, mevcut durumda daha yüksek sayıda üreticinin daha fazla COVID-19 aşısı üretmesini engelleyen patent uygulamalarını ve fikri mülkiyet korumalarını kaldırabilir. 60 ülke tarafından ortak bir şekilde finanse edilen feragat teklifi, Dünya Ticaret Örgütü’ne üye 164 ülke arasından 100’den fazlası teklifi tarafından da destekleniyor. ABD hükümetinin COVID-19 aşıları için fikri mülkiyet güvencelerinden feragat anlaşmasına desteğini açıkladı ancak Avustralya, Brezilya, AB, Japonya, Norveç, İsviçre ve Birleşik Krallık dahil olmak üzere varlıklı ülkelerin önemli bir kısmı teklife hâlâ itiraz ederken Kanada gibi diğerleri ise tarafsız duruyor.”

“COVID-19 pandemisinin ilan edilmesinin birinci yıl dönümünde, masada çözümler varken bu trajedinin devam etmesine seyirci kalamayız”

Tamaryn Nelson
UAÖ Sağlık Danışmanı

“COVID-19 pandemisinin ilan edilmesinin birinci yıl dönümünde, masada çözümler varken bu trajedinin devam etmesine seyirci kalamayız” diyen Uluslararası Af Örgütü Sağlık Danışması Tamaryn Nelson sözlerini şöyle sürdürdü, “Devletlerin nüfuslarının tamamını ilk aşılayan ülke olma yarışına girdiği ve ilaç endüstrisinin patentleri sıkı denetim altında tuttuğu bir dönemde insanların hayatının tehlikede olduğunu unutuyoruz. Hepimiz güvende olana kadar hiç kimse güvende değil.”

“İlaç şirketlerinin ve devletlerin insan hakları yükümlülükleri ve zorunluluklarının gereğini yerine getirmelerinin zamanı geldi. Uluslararası Af Örgütü dünyadaki herkesin adil bir doz aşıya erişebilmesi amacıyla AstraZeneca, Pfizer, BioNTech ve Moderna şirketleri dahil tüm şirketlerin bilgi ve teknolojilerini paylaşmaları için kampanya düzenliyor. Devletler harekete geçmeli ve dünyanın dört bir yanında en yüksek risk altında olanların bir an önce aşılanmasını sağlamak üzere şirketler üzerinde paylarına düşen görevi yerine getirmeleri ve kolektif halde çalışmaları için baskı oluşturmalıdır.”