BM İklim Zirvesi’nden sonra tüm devletler geniş çaplı insan hakları ihlallerini engellemek için acilen harekete geçmeli

Uluslararası Af Örgütü, 23 Eylül’de New York’ta gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler (BM) İklim Zirvesi sonrasında, ülkelerin büyük bir çoğunluğunun insan hakları hukuku gereğince sahip oldukları yükümlülükleri halen göz ardı ettiğine tanık olmaktan ötürü dehşete düşmüştür. En varlıklı ülkelerden bazıları da dahil olmak üzere özellikle iklim krizinde en fazla sorumluluk taşıyan ülkelerin yükümlülüklerini göz ardı etmesi şoke edicidir. Bu durum, iklim krizinden orantısız şekilde etkilenen ve bu konuya en fazla dikkat çeken topluluklar ile iklim çöküşünün engellenmesi için etkili adımlar atılmasını talep etmek üzere dünyanın dört bir yanında sokaklara çıkan ve davalar açan rekor sayıda gencin talepleri düşünüldüğünde daha da şaşırtıcı olmaktadır.

Kayıtsızlığa son vermenin zamanı geldi. Devletler, Aralık 2019’da Şili’de yapılacak olan bir sonraki BM İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’nda (COP25) veya en geç 2020 sonlarında Birleşik Krallık’ta yapılacak olan BM İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’nda (COP26) insan haklarını iklim değişikliğinin en feci etkilerine karşı koruma yükümlülükleri doğrultusundaki net planlarını ve taahhütlerini açıklamalıdır.

Devletlerin elektrikli ulaşımı ve karbonsuz enerji üretimini yaygınlaştırmak, fosil atık teşviklerini kaldırmak, ormanların korunması ve ormanlaştırma için gerekli düzenlemeleri yapmak ve uygulamak gibi somut hedefleri ve son tarihleri belli planlar hazırlayıp hazırlamayacağı ve bu adımların toplumdaki en dezavantajlı grupların faydasına olacak ve eşitsizlikleri derinleştirmek yerine azaltacak şekilde atılıp atılmayacağı, iklim kriziyle mücadele konusundaki eylem planlarına ilişkin turnusol kağıdı olacaktır. Bu konuda yetersiz kalan devletler, bu sorunun ortaya çıkmasından sorumlu olmayan çocukları ve gençleri korkunç derecede zararlı etkilere açık hale getirecek ve böylece tarihteki nesiller arası en büyük insan hakları ihlalini işlemiş olacaktır.

Uluslararası Af Örgütü, insan haklarını iklim politikalarının merkezine koymanın, iklim kriziyle mücadele konusunda kararlı, sürdürülebilir ve hakkaniyetli adımlar atılması sağlamanın en etkili yolu olduğu kanaatindedir. UAÖ, İklim, Haklar ve İnsanlığın Hayatta Kalması Zirvesi Beyannamesini[1] imzalayan yüzlerce örgütle birlikte, gelecek iklim müzakereleri öncesinde savunuculuk ve kampanya faaliyetleri aracılığıyla da olmak üzere iklim adaletinin sağlanması adına Beyannamede açıklanan ortak vizyona ulaşma konusunda kararlılığını sürdürmektedir.

Beyannamede ortaya koyulduğu gibi, dünyanın dört bir yanındaki gençler ve Uluslararası Af Örgütü’nün de aralarında bulunduğu sivil toplum örgütleri, gelişmeleri takip edecek ve devletlerden hesap sormak için mümkün olan tüm yollara başvuracaktır.

BM İklim Zirvesi: Kaçırılan Bir Fırsat Daha 

Özellikle daha önce Paris Anlaşması kapsamında açıklanan taahhütlerin (Ulusal Katkı Beyanları adı verilen emisyonların azaltılması için yapılan ulusal planlar) yetersizliği göz önünde bulundurularak BM Genel Sekreteri’nin daveti ile toplanan İklim Zirvesi, devletleri iklim kriziyle mücadele konusunda daha kararlı adımlar atmaya teşvik etmeyi amaçlıyordu. Mevcut Ulusal Katkı Beyanları ile bile 2100 itibariyle ortalama küresel sıcaklıklarda 3°C’lik ölümcül bir artış yaşanabilir. Hükümetlerarası Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 2018’de yayımladığı rapor, ortalama küresel sıcaklıklardaki artışın 1.5C’nin üzerine çıkmasının mutlaka engellenmesi gerektiğini ortaya koyarak bu durumu doğrulamıştı.

BM Genel Sekreteri tüm ülke liderlerine İklim Zirvesi’ne katılarak, gelecek on yıl içinde sera gazı emisyonlarını yüzde 45 azaltılması ve 2050 itibarıyla ise net sıfıra indirilmesi doğrultusunda geliştirdikleri ya da 2020 sonuna kadar somut ve gerçekçi planlarla geliştirecekleri yeni Ulusal Katkı Beyanlarını açıklama çağrısında bulundu.

Yetersiz Taahütler Hem Yaşayanları Hem De Gelecek Nesilleri Yüzüstü Bırakıyor

Dünya liderleri, iklim çöküşü tehlikesi karşısında halen başlarını kuma gömerek tehlikenin geçeceğini uman deve kuşları gibi tepki veriyor. Verilen sözler bazı geçici siyasi kazanımlar getirmiş olabilir, ancak tehlikenin boyutları düşünüldüğünde bu sözler tamamen yetersiz kalıyor. En dehşet verici olan ise iklim krizinden en fazla sorumlu olan ülkelerin, insan haklarını iklim krizinin en feci etkilerinden korumakla ilgili yasal yükümlülükleri doğrultusunda plan yapmaması ve taahhütte bulunmamasıdır.

BM Genel Sekreteri’nin çağrısına rağmen hiçbir ülke İklim Zirvesi’nde yeni geliştirilmiş Ulusal Katkı Beyanını açıklamadı. Yeni ve daha iddialı bir plan açıklayan tek ülkenin, iklim krizi nedeniyle her an tehlike altında olan ülkelerden Marshall Adaları[2] olması utanç vericidir.

Zirve öncesinde veya sırasında 70 ülke, 2020 itibariyle Ulusal Katkı Beyanlarını geliştirmeyi planladığını ifade etti (emisyonların azaltılması konusunda hedef yıl genellikle 2030 olarak açıklandı), fakat bunların çok azı en varlıklı ülkelerden.[3] Benzeri taahhütlerde bulunan ülkeler küresel emisyonların yalnızca yüzde 8’inden sorumlular.[4]

Benzer şekilde, uzun vadeli planlar konusunda 77 ülke 2050 itibariyle net sıfır emisyon hedefi olduğunu açıkladı[5], fakat bu ülkelerin büyük çoğunluğu 2018’de zaten bu sözü vermiş olan Marshall Adaları[6] gibi iklim değişikliğinin etkilerine en açık ve gelişmekte olan ülkeler. Ayrıca, fosil yakıtlardan, ötekileştirilerek ve dezavantajlı hale getirilerek iklim değişikliğinden orantısız şekilde etkilenen toplulukların ekonomik ve sosyal haklarını koruma altına alacak yenilebilir enerji, sürdürülebilir sanayi ve tarım modellerine doğru adil, hakkaniyetli ve kapsayıcı bir geçişi için gerekli değişikliklerin ayrıntılarını ortaya koyan net planlar olmadıkça bu gibi sözlerin içi boş kalacaktır. 

Karbon Emisyon Oranları Yüksek Olan Varlıklı Ülkeler Sorumluluklarını Yerine Getirmiyor

Karbon emisyon oranları yüksek olan ülkelerin birçoğu, örneğin Japonya, Avustralya ve Güney Afrika gibi ısrarla kömüre bağımlı olmaları ya da Brezilya ve Suudi Arabistan gibi Paris Anlaşması’na yönelik eleştirel tutumları nedeniyle İklim Zirvesi’nde söz almak üzere davet edilmedi. Paris Anlaşması’ndan çekilmeyi planlayan Amerika Birleşik Devletleri’ne de söz verilmedi.[7] Çin, Hindistan ve Avrupa Birliği’ne konuşma süresi ayrıldı, ancak hiçbiri insan haklarının korunmasına katkıda bulunacak, yeni ve bilime dayalı emisyon azaltma hedefi açıklamadı. Benzer şekilde, Paris Anlaşması’nı onaylamayı düşündüğünü açıklayan Rusya, daha kapsamlı bir taahhütte bulunma konusunda yetersiz kaldı.

En fazla karbon kirliliği yaratan ülkelerin fosil yakıt bağımlılığından kurtulmak ve insan hakları standartlarına tam bir uygunluk içinde geliştirilecek yenilenebilir enerji modellerine geçmek için net bir yol haritası açıklamaması da aynı ölçüde hayal kırıklığına uğrattı. 32 ülke, 24 eyalet/bölge ve 35 şirket, BM Genel Sekreteri’nin 2020 itibariyle yeni kömür santrali inşaatlarının durdurulması çağrısına olumlu yanıt verdi,[8] ancak Hindistan, Çin ve Türkiye gibi kömür üretimini en çok arttırmayı planlayan bazı ülkeler,[9] herhangi bir aşamalı azaltma planı sunmadı.[10] Ayrıca, hiçbir ülke, fosil yakıt teşviklerini kesmek için somut bir plan açıklamadı.

BM İklim Zirvesi’ne katılan varlıklı ülkelerin taahhütlerinin sayısı ve niteliği yalnızca liderlik yoksunluğunu değil, aynı zamanda da bu ülkelerin insan hakları yükümlülüklerini açıkça ihlal ettiğini gösteriyor. Tüm ülkeler sera gazı emisyonlarını, sıcaklık artışını mümkün olduğunca düşük ve 1.5°C’yi aşmayacak seviyede tutma gerekliliğine uygun şekilde azaltmalıdır. Mevcut küresel ısınma seviyeleri halihazırda yaşam, sağlık, su, gıda ve yeterli yaşam standardı hakkı gibi insan haklarını son derece olumsuz etkiliyor. Ancak özellikle de mevcut ve geçmişteki emisyonları nedeniyle iklim krizinden en fazla sorumlu olan varlıklı ülkelerin hem daha yüksek kapasiteye hem de iklim krizinde daha fazla paya sahip oldukları göz önünde bulundurulduğunda olduğundan çok daha hızlı bir şekilde tedbir alması gerekiyor. Bu ülkeler 2030’dan çok önce emisyonlarını yarıya düşürmeli, 2030’dan sonra ve 2050’den önce mümkün olduğunca hızlı bir şekilde net sınıfa ulaşmalıdır.

İklim Konusunda İnsan Haklarına Uygun Girişimlere Daha Fazla Mali Kaynak ve Destek Sağlanmalı

Varlıklı ülkeler, kendi başına iklim değişikliğinin etkilerini belirgin şekilde azaltması ve iklim değişikliğine uyum sağlaması mümkün olmayabilecek daha az varlıklı ülkelere teknoloji transferi de dahil olmak üzere iklim konusunda insan haklarına uygun girişimlere ayrılan mali kaynakları ve desteği büyük ölçüde artırmalıdır. Görece daha yoksul ülkelerde iklim krizinin sebep olduğu kayıplar ve hasarın insan hakları üzerindeki etkilerinin ortadan kaldırılması için de daha fazla mali kaynak ve destek gerekmektedir. Karbon emisyon oranları daima yüksek olan varlıklı ülkeler,[11] iklim krizinin ortaya çıkmasında daha büyük pay sahibidir. Birkaç varlıklı ülkenin, gelişmekte olan ülkelerde iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması ve uyum programlarına fon sağlayan Yeşil İklim Fonu’na yapacakları katkıyı büyük ölçüde artıracağını (hatta bazı durumlarda iki katına çıkaracağını)[12] açıklaması sevindirici bir gelişmedir. Fakat toplamda yaklaşık 7 buçuk milyar Amerikan Doları toplanmıştır ve bu tutar, BM’nin iklim müzakerelerinde belirlenen ve 2020 itibariyle 100 milyar Amerikan Dolarlık kamu fonu ve özel fon toplanması hedefinin halen çok altındadır. 100 milyar Amerikan Dolarının ise zaten küresel ortalama sıcaklık artışının 1.5°C’de tutulması için gerekli tutarın yalnızca bir kısmını oluşturacağı tahmin edilmektedir.[13]

Umut Veren Girişimler, Güçlü Siyasi İrade İle Desteklenmelidir

İklim zirvesinin ön hazırlık çalışmaları sonucunda hükümetler, özel sektör, sivil toplum, yerel yetkililer ve uluslararası devlet kurumları arasında iklim değişikliği ile mücadelenin güçlendirilmesi amacıyla somut girişimlerin ortaya konması ve mevcut girişimlerin geliştirilmesi konusunda tematik iş birlikleri kuruldu. Bu girişimlerin birçoğu umut vaat ediyor. Ancak özellikle iklim krizinden en fazla sorumlu olan ülkelerin liderleri olmak üzere tüm dünya liderleri güçlü bir siyasi irade ortaya koymadıkça buna benzer girişimler, ekonomik, sosyal ve siyasal sistemlerimizde gerekli değişikliklerin yaratılmasını sağlayamayacaktır. Emisyonların büyük bir kısmının azaltılması ve iklim çöküşünün feci etkileri karşısında gelecek nesiller de dahil olmak üzere dünya üzerinde yaşayan herkesin insan haklarının korunması, ekonomik, sosyal ve siyasal sistemlerimizde daha önce benzeri görülmemiş ölçüde kapsamlı ve hızlı değişiklikler yapmamızı gerektirmektedir.


[1] Beyanname, Uluslararası Af Örgütü’nün de katılımıyla 18-19 Eylül’de New York’ta düzenlenen İklim, Haklar ve İnsanlığın Hayatta Kalması Zirvesi öncesinde yazıldı. Beyanname metnini ve imzacıların listesini http://www.climaterights4all.com adresinde görebilirsiniz.

[2] Dünya Kaynakları Enstitüsü, 4 Leaders—And Far Too Many Laggards—At the UN Climate Action Summit, 25 Eylül 2019, https://www.wri.org/blog/2019/09/4-leaders-and-far-too-many-laggards-un-climate-action-summit

[3] Daha net bir biçimse ifade etmek gerekirse, 59 ülke 2020’ye kadar geliştirilmiş Ulusal Katkı Beyanlarını sunmayı planladıklarını açıkladı. Buna benzer açıklamalar yapan varlıklı veya orta gelirli ülkeler arasında Arjantin, Şili, Kosta Rika, Yeni Zelanda, Norveç, Güney Kore ve İsviçre yer alıyor. Diğer 11 Avrupa ülkesi 2020’ye kadar daha iddialı Ulusal Katkı Beyanları oluşturmak için ülke içi süreçleri başlattıklarını belirtti. Tüm ülkelerin listesine https://prensa.presidencia.cl/comunicado.aspx?id=102021 adresinden ulaşılabilir.

[5] 10 bölge, 102 şehir, 93 şirket ve 12 yatırımcı da aynı taahhütte bulundu. Listenin tamamına https://prensa.presidencia.cl/comunicado.aspx?id=102021 adresinden ulaşılabilir.

[6] 2050 itibariyle karbon emisyonlarını net sıfır seviyesine çekme sözü veren varlıklı ve orta gelirli ülkeler arasında Arjantin, Avusturya, Belçika, Şili, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, İtalya, Meksika, Hollanda, Yeni Zelanda, Portekiz, İspanya, İsveç, İsviçre ve Birleşik Krallık yer alıyor. Listenin tamamına https://prensa.presidencia.cl/comunicado.aspx?id=102021 adresinden ulaşılabilir.

[7] Financial Times, Leading countries blocked from speaking at UN Climate Summit, 18 Eylül 2019, https://www.ft.com/content/1902158a- d994-11e9-8f9b-77216ebe1f17

[8] Bkz. https://poweringpastcoal.org/news/PPCA-news/new-alliance-members-un-climate-action-summitGermany and Slovakia became the latest countries to join the Powering Past Coal Coalition.

[9] Yeni kömür santrali kurmama taahhüdünde bulunan ülkelerin tam listesine https://www.ft.com/content/1902158a-d994-11e9-8f9b- 77216ebe1f17adresinden ulaşılabilir.

[10] Hindistan ve Türkiye liderleri İklim Zirvesi’nde yenilenebilir enerji modelleri geliştirme sürecini hızlandıracaklarını açıkladı. Çin ise ormanlaştırma faaliyetlerini artıracağını belirtti.

[12] Fon katkılarını iki katına çıkaran ülkeler arasında Danimarka, Fransa, Almanya, Norveç, İsveç ve Birleşik Krallık bulunuyor. Bkz. https://www.climatechangenews.com/2019/09/23/un-climate-action- summit-live/

[13] Dünya Kaynakları Enstitüsü, Getting to $100 billion: climate finance scenarios and projections to 2020, Mayıs 2015, s. 5