Ateş Ettikleri Adam Benim Kocamdı

Maha Abu Shama
Uluslararası Af Örgütü Suriye Kampanyacısı 

“…Görünen o ki, konu ölüm bile olunca bir kadının hikayesi sonradan akla geliyor.”
 

Suriye sınırı yakınındaki mülteci kampını bulmaya çalıştığımız o bir hafta içinde şiddetten kaçan düzinelerce insanla konuştuk ama dikkat çekici bir şekilde çok azı kadındı.

Sonunda, dördüncü gün Ramtha geçiş kampına ulaştığımızda, oradaki beş konuttan birinin Suriye’den bir gün önce gelen birkaç aileye ev sahipliği yaptığı söylendi.

Kameralarımızı kapıda bıraktık ve bize mültecilerle görüşmek için iki saat verdiler. Biz de zamanı iyi kullanmak için meslektaşımla ayrıldık.

Ailelerin olduğu söylendiği binaya girerken, tuvalet ve mutfağa açılan büyük ve boş bir koridorda oynayan birkaç çocuk fark ettim. Koridor boyunca dizilmiş beş kapı ailelerin kaldığı odalara açılıyordu. Nereden başlayacağımı bilemeyerek rastgele bir kapı seçtim ve çaldım.

İçeride 23’ten daha büyük olmayan, çocuğunu beslemekten bitap düşmüş genç bir kadın gördüm.

Kendimi tanıttıktan sonra, konuşmak için içeri girme izni istedim. Duraksadı -duraksamasının sebebi meraktan ya da utangaçlıktan mıydı emin değilim- Arap zihniyeti, sunacak hiçbir şeyi olmayan bir mülteci olsanız bile misafirperverliğe öncelik verir.

İki dakika sonra üç kadın daha geldi, hepsinin yanında yaşları birkaç aylıktan beşe kadar değişen çocukları vardı.

İki kadının kardeş, diğer iki kadının da görümce olduğu ortaya çıktı. Hepsi Suriye sınırının 10 kilometre ötesinde, Dara yakınındaki Tseel köyündendi ve hepsi bir odada kalıyordu.

Başta sorularıma cevap verme konusunda pek hevesli değillerdi. İçlerinden biri “Size bilgi vermekten biraz çekiniyoruz çünkü bizi Suriyeli yetkililere ihbar edip etmeyeceğinizi bilmiyoruz” dedi.

Uluslararası Af Örgütü’nün ne yaptığını ve endişelenmemeleri gerektiğini anlatınca kadınlar biraz daha rahatladı. İlk başta beni içeri kabul eden kadın ve kız kardeşi, büyük ağabeylerini 10 ay önce nasıl kaybettiklerini anlattı: “Eşi ve çocuklarıyla birlikte yaşadığı Dara kenti yakınlarına konuşlandırılmış bir sniper ile öldürüldü.”

Sonra, tarafsız bir şekilde ve hatta sanki bir başkasının hikayesini anlatır gibi, başka bir ağabeylerinin de daha bir hafta önce öldürüldüğünü söylediler: “O bir aktivistti ve birkaç aydır firariydi. Bir hafta kadar önce köyümüzü tanklar bastı ve hazırlıksız yakalandığını duyduk. Saklanmak için evlerden birine koşmuş. Onu takip edip, orada yaşayan genç bir kızın önünde vurarak öldürmüşler. O kızın bu olaydan sonra girdiği şok yüzünden konuşma yetisini kaybettiğini duyduk.”

Daha sonra ağabeylerine ek olarak, yedi kişinin bir hafta içinde öldürüldüklerini söylediler. İsimlerini bilip bilmediklerini sorduğumda ise ezberden birkaç isim saydılar. Hepsi erkek miydi? Ancak o zaman çatıda çamaşır asarken bir kadının da vurularak öldürüldüğünü hatırladılar. Görünen o ki, konu ölüm bile olunca bir kadının hikayesi sonradan akla geliyor.

Bütün bunlar olurken kadınlar Şam’da olduklarını, Tseel’i iki ay önce terk ettiklerini anlattı. Hepsinin eşleri firari ve aylardır onları görmemişler.

İlk konuştuğum genç anne: “Tseel’den ayrılmadan bir gün önce pencereden dışarı bakıyordum ve güvenlik güçlerinin kasaba yakınındaki çiftliklerde bir adamı kovaladığını gördüm. Adama ateş ediyorlardı ve vuracaklarından emindim. Biraz daha dikkatli baktığımda o adamın benim kocam olduğunu fark ettim. Tanrı’ya şükür kaçmayı başardı.”

O esnada kadınlar, konuşmaya başladıklarından daha rahatlamış bir hale geldiler. Bana yakılan evler, dükkanlar ve geniş çaplı yağmalamalarla ilgili hikayeler anlattılar. Çocuklarını disipline ederken -uyumaları ya da sessiz durmaları için- nasıl da “güvenlik güçleri” kelimelerini kullandıklarını söylediler.

Suriye’yi gecenin bir körü nasıl terk edip kilometrelerce çocuklarıyla yürüdüklerini, Suriye sınır güvenliği tarafından fark edilmemek için Ürdün’e yerde sürünerek geçtiklerini anlattılar. 

Bana “Şam’dan ayrılıp Ürdün’e gitmemiz gerekiyordu çünkü eşlerimiz firariydi. Eğer aktivistleri yakalayamazlarsa eninde sonunda ailelerinin peşlerine düşeceklerdir” dediler.

Ayrılmadan önce kadınlar bana yan odadaki ailenin de Tseel’den olduğunu söyledi: “Adam kasap dükkanını kaybetti - dükkan baştan aşağı yanmıştı. Git onu gör, sana bir sürü şey anlatır.”

Ben de koridor boyunca ilerledim.