Arap Baharı’nda Kadınların Haklarına Ne Oldu?
Ahmet Özkan – Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi İstanbul Grubu Aktivisti
Her şey söyleşi salonunun hazırlığı için planladığımız buluşma saatinin yarım saat sarkması ile başladı. Salonu yetiştirme paniğimiz, tatlı bir heyecanı birlikteliğinde getirdi. Güzel bir ekip çalışması ile beklediğimizden de kısa bir sürede salonun hazırlanmasını tamamladık. Artık katılımcılar ve konuşmacılar da yavaş yavaş gelmeye başlamış ve etkinliğin başlaması için hiçbir engel kalmamıştı.
Konuşmacılar ve katılımcıların yüzlerindeki ifadelerle, samimi bir ortam yakalanacak izlenimi oluşmuş, zaten kısa bir süre sonra da herkes bu samimi ortamın farkına varmıştı. “Arap Baharı’nda Kadınların Haklarına Ne Oldu” adlı etkinliğimiz Prof. Dr. Fulya ATACAN’ın Mısır üzerine paylaşımlarıyla başladı. Görsel ağırlıklı bir paylaşım olan sunumun bu bölümü, Mısır’da kadınların alanları en az erkekler kadar etkili kullandıklarını görmemizi sağladı. Hükümet güçlerinin kadınları meydanlardan uzak tutmak için yaptıkları girişimler de (kadınların kolluk kuvvetleri tarafından tecavüze uğraması, orantısız şiddete maruz kalması ve aile içinde tanımlanan kadınların böyle bir yerde bulunmasının yanlış olması zihniyeti ve bununla gelen toplumsal baskı yine de onları yıldırmamıştı) kadınların hükümet nezdinde tehlike oluşturduğunun ve direnişte ne kadar da önemli bir role sahip olduklarının ispatı nitelikte idi.
Söyleşi Dr. Seda ALTUĞ’ un Suriye üzerine konuşması ile devam etti. Suriye’de de kadınlar Mısır’dakilere benzer zorluklarla karşılaşmışlardı. Devlet eliyle tecavüz -sadece Ocak ayında 6000 tecavüz olayı görülmüştü-, rakip grupların kadınlarının kaçırılması vakaları, kadınlara kısıtlamalar getirilmesi gibi. Bu durum kadınları ön cephelerden uzak tutmuş olsa bile, kadınlar Suriye’deki direnişte görünmeyen bir el gibi işleyen mekanizmanın çarklılarının dişlileriydiler. Yani burada da kadınların vazgeçmeye niyeti yoktu.
Seda ALTUĞ’dan sonra sözü Suriye’ de olayların içinde yer almış olan Suriyeli bir kadın aktivist aldı. Benzer açıklamaları bir de onun tecrübeleri ile daha derinlemesine öğrenmiş olduk. Onun da mücadeleden ve getirilen kısıtlamalar ile haklarından vazgeçmeye niyeti yoktu. Pantolon giyilmesinin kadınlara yasaklanacağı kararı çıkmasından sonra rengârenk mini etekler ile dolaşırız sorun değil demesi ve bunu mensubu olduğu kadın örgütü ile gerçekleştirmiş olması buna en güzel örnekti.
Kadınların haklarının patriarkal hegemonya tarafından bu kadar kısıtlanmasına şahit olmak şaşırtıcı değildi. Ancak, bir o kadar şaşırtıcı olmayan başka bir şey daha vardı. O da kadınların “Hayhay efendim, tabii siz nasıl isterseniz” demeyişleri, haklarının savunusu için mücadeleye devam edişleri idi. Bilgilendirici bir o kadar da keyifli olan sohbet sona ermişti. Söyleşiden çıkarken insanların memnuniyet belirten ifadeleri etkinliğin verimli geçtiğini gösteriyordu. Sonrasında, bu ifadelerle ayrılacağımız nice etkinliklere…
Blog
- İnsanlığın geleceğini güvence altına almak için küresel olarak harekete geçmeliyiz
- 2024’ün ilk yarısında elde edilen insan hakları kazanımları
- Gazze'de acil bir ateşkes, uluslararası toplumun kendisini yeniden yaratması için bir zorunluluktur
- “Temas kurmak, güvenli alanlar yaratmak ve varoluşumuzu kutlamak için Trans Onur Yürüyüşü’ne ihtiyacımız var”
- Oyun Fransa için değişmiyor: Paris Olimpiyatları ve sporda başörtüsü yasağı
- Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın Yeri Galatasaray Meydanı’dır!
- Bölünmez Bütünün Bölünmez Bütün Mücadelesi
- İşgal Altındaki Filistin Topraklarında İsrail’in Apartheid Rejimi