Aradan Üç yıl Geçmişken Mısır’da Geniş Çaplı Baskı Dinmek Bilmiyor
Uluslararası Af Örgütü “25 Ocak Devrimi”nin yıl dönümü öncesinde yayımladığı yeni bir raporda Mısır yetkililerinin, muhalifleri bastırmak ve insan haklarını ayaklar altına almak için ellerindeki tüm kaynakları kullandığını ortaya koydu.
“Baskının yol haritası: Ufukta insan hakları ihlalleri ile ilgili bir değişim görünmüyor” başlıklı rapor, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin Temmuz 2013’te devrilmesinden bu yana insan hak ve özgürlüklerine dair kasvetli bir resim çiziyor.
Uluslararası Af Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika Direktör Yardımcısı Hassiba Hadj Sahraoui, “Mısır insan haklarına yönelik çok darbe aldı ve devlet şiddeti son yedi ayda eşi benzeri görülmemiş bir düzeye ulaştı. Aradan üç yıl geçmişken ‘25 Ocak Devrimi’nin onur ve insan hakları konusundaki talepleri her zamankinden daha da uzak gözüküyor. Bu taleplerin mimarlarından bazıları parmaklıklar ardında ve baskı ile cezasızlık gündelik hayatın bir parçası haline geldi” diye konuştu.
Mısır yetkilileri ülke çapında ifade ve toplanma özgürlüğünün etrafındaki düğümü sıkılaştırmış durumda. Kabul edilen baskıcı mevzuatla, hükümeti eleştirenleri susturmak ve protestocuları bastırmak daha da kolay hale geldi. Güvenlik güçlerine, hak ihlalleri için sorumlu tutulma ihtimalleri olmadan hukukun üstünde davranabilmeleri için tam yetki verildi.
Hassiba Hadj Sahraoui, “Bu tarz tedbirler uygulamadayken Mısır daha fazla baskı ve meydan okumaya doğru giden yolda aşağılara inmekte. Eğer yetkililer bu gidişata bir dur deyip insan hakları ve hukukun üstünlüğüne saygı göstermek için somut adımlar atmazsa ve bunu yapmaya düşünce mahkûmlarını derhal ve koşulsuz bir şekilde serbest bırakmakla başlamazsa, Mısır cezaevleri yasa dışı bir şekilde tutuklanmış mahkûmlarla, morg ve hastaneleri de keyfi ve hak ihlaline yol açan polis şiddeti mağdurlarıyla dolacak” dedi.
Geçen hafta sonu Cumhurbaşkanı Adli Mansur yaptığı bir konuşmada yeni kabul edilen Mısır anayasasını “özgürlük ile demokrasiye saygı duyan ve haklar ile adaleti bir çalışma ve hayat biçimi haline getiren” bir ülke olma yolunu açacak bir anayasa olarak tanımladı.
Hassiba Hadj Sahraoui, “Gerçekte insan haklarının mevcut durumu çok kötü. Mısır hükümeti sözleriyle değil eylemleriyle yargılanacak. Mevcut baskının artması durumunda sözlü teminatlar inandırıcı gelmeyecek ve sadece bir tweet bile sizin cezaevine gönderilmenize sebep olabilecek. Yetkililer sivil toplumun üzerindeki bu mutlak gücünü gevşetmeli, barışçıl göstericiler ve yasal muhalefet için diğer yollara izin vermeli. Mevcut politikaları ‘25 Ocak Devrimi’nin geçim, özgürlük ve sosyal adalete dair isteklerinin hepsine ihanet niteliğinde” dedi.
Son aylarda ülke eşi benzeri görülmemiş düzeyde şiddet olaylarına tanık oldu, güvenlik güçleri geniş çaplı insan hakları ihlalleri gerçekleştirdi, rutin olarak aşırı güç kullandı, bunların arasında muhalefetin protestocularına yönelik ve üniversite kampüslerinde ölümcül güç ve güç kullanımı da vardı.
3 Temmuz 2013’ten bu yana, 1.400 kişi, çoğu güvenlik güçlerinin kullandığı aşırı güç sebebiyle, siyasi şiddet olaylarında öldürüldü. Ağustos 2013’te Mursi yanlılarının Rabia'tül Adeviye’deki oturma eylemini dağıtmak için aşırı güç kullanıldığında ölen 500’den fazla Mursi yanlısının ölümü ile ilgili düzgün bir soruşturma yürütülmedi. Eşi benzeri görülmemiş boyutta vurdumduymaz bir katliam olan olayla bağlantılı olarak güvenlik güçlerinin tek bir üyesi bile suçlanmadı.
Hassiba Hadj Sahraoui “Güvenlik güçlerini dizginlemek yerine yetkililer onlara etkili bir şekilde baskı uygulamak için yetki verdi. Bir kez daha Mısır’da ‘terörle mücadele’ retoriği, meşru muhaliflerle şiddet içerikli saldırılar arasında ayrım yapma konusunda başarısız olan ve ülkeyi saran baskıları haklı göstermek için kullanılıyor. Güvenlik güçleri insan hakları ihlalleri ile ilgili sorumlu tutulmalı. Bilakis, cezasızlıkla faaliyet göstermelerine izin vererek yetkililer onları teşvik ediyor. Şiddet döngüsü ancak hukukun üstünlüğü, rütbelerinden ve siyasi eğilimlerinden bağımsız olarak herkes için geçerli olduğunda kırılacaktır” dedi.
“25 Ocak Devrimi”nden bu yana sadece bir avuç düşük rütbeli güvenlik gücü protestocuların ölümü ile ilgili mahkûm edildi.
Muhammed Mursi’nin cumhurbaşkanı olarak askeri bir şekilde devrilmesini izleyen aylarda, ordu kontrol noktaları, güvenlik personeli ve hükümet binaları, yetkililer tarafından “terörist” olarak adlandırılan gruplar tarafından artan bir şekilde saldırılara maruz kaldı. Mısır hükümeti insanların hayatlarını koruma ve bu tarz suçlardan sorumlu olanları kovuşturmaya tabi tutma hakkı ve görevi varken, insan haklarından “terörle mücadele” adına feragat edilmemeli.
Ayaklanmanın üçüncü yıl dönümü öncesinde Mısır İçişleri Bakanı Muhammed İbrahim, cezaevlerinin ve polis karakollarının ağır silahlarla güvence altına alındığı konusunda uyarıda bulundu. Güç göstergesi olarak, güvenlik güçlerinin ne kadar cesaretlendirildiğinin sinyallerini vererek güçlerini sınamak isteyecek herkese meydan okudu.
En küstah sınırlama ifade ve toplanma özgürlüğüne getirildi. Müslüman Kardeşler yanlısı ve üyesi olarak algılanan binlerce kişi, Mursi’nin devrilmesini eleştirdikleri için güvenlik güçleri tarafından yakalandı. Orduya muhalefetlerini barışçıl bir şekilde gösteren kadınlar, erkekler ve çocuklar da bu durumda ayrı tutulmadı.
Aralık ayından Müslüman Kardeşler resmi olarak “terör örgütü” ilan edildi ve grubun baskı altına alınması yetkililer için daha da kolay bir hale geldi. 23 Aralık’ta Müslüman Kardeşler ile bağlantılı olan en az 1.055 yardım derneğinin mal varlıkları donduruldu.
Protestolar ve çatışmalar sırasında yüzlerce öğrenci de tutuklandı. Kasım ayında gerçekleşen sembolik hale gelen bir vakada, 19 yaşındaki öğrenci Muhammed Reda, Kahire Üniversitesi’nde çevik kuvvet üniversitenin içine göz yaşartıcı gaz ve av tüfeği ile müdahale edince vurulup öldürülmüştü.
Seküler aktivistler ve öğrenciler de, siyasi yelpaze dâhilindeki tüm muhalifleri bastırmak için hükümet tarafından bariz bir girişimde hedef alındı. Önde gelen “25 Ocak Devrimi” aktivistleri bugün hesap verilebilirlik ve insan hakları için çağrı yapmaya cüret ettiklerinden dolayı cezaevindeler.
Kamusal toplanmalar ve gösterilere kısıtlamalar getiren yeni bir yasanın kabulü, toplanma özgürlüğü üzerinde büyük bir tehdit oluşturuyor ve güvenlik güçlerinin barışçıl protestoculara yönelik aşırı güç kullanma yetkisini de güvence altına alıyor.
Sonuç devlet destekli baskı için bir bildirge ve güvenlik güçleri için hak ihlalleri gerçekleştirme konusunda sınırsız yetki. Hükümet dışı örgütlere daha fazla kısıtlama getirme girişimlerinin yanı sıra bu durum gazetecilere ve basın özgürlüğüne de saldırı olarak gerçekleşti.
Hassiba Hadj Sahraoui, “Bu, aktivistlerden, gazetecilerden ve hükümet dışı örgütlerden bağımsız gözlemciler çıkarmak için birlikte tasarlanmış bir çaba olma yolunda ilerliyor. Bu onların Mısır’da faaliyet göstermesini, çalışmalarını belgelemeye devam etmelerini ve devletin gerçekleştirdiği hak ihlallerini raporlamasını zorlaştırmak için kasti bir çabadır” dedi.
Yetkililer ceza adalet sistemini de bir baskı aracı olarak kullanmaya çalıştı.
Hassiba Hadj Sahraoui, “Yargı hükümet muhaliflerini cezalandırmak için kullanılırken insan hakları ihlalleri gerçekleştirenlerin serbest bir şekilde dolaşmasına izin veriyor” dedi.
Haberler
- Türkiye’deki Yüzlerce Eritreli Zorla Geri Gönderilme Riski Altında
- 22. İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü Eylem Gözlem Raporu
- Hoşgeldin Onur Ayı: Fobilere Karşı Uçurtmalar Havaya
- “Deprem Ne Kadar Sürer?”: Uluslararası Af Örgütü’nden Şubat Depremlerinin yıldönümünde sergi ve söyleşi
- İran: Güvenlik güçleri “Kadın, Yaşam, Özgürlük” protestolarını cezasızlıkla bastırmak için tecavüz ve diğer türde cinsel şiddete başvurdu
- Rusya: “LGBT hareketini” aşırılık yanlısı olarak tanımlayan karar feci sonuçlar yaratacak
- Birleşik Krallık: Polis hafta sonu planlanan Gazze’de ateşkes yürüyüşünün yasaklanması yönündeki siyasi baskılara boyun eğmemeli
- Türkiye: Anayasa Mahkemesi’nin TİP Milletvekili Can Atalay için verdiği hak ihlali kararı ‘gecikmiş bir karar’