Akdeniz’in Karanlık Yüzü: Avrupa’ya Göçte Ön Saflardan Kareler

Fotomuhabir Giorgos Moutafis göçmen ve mültecilerin Yunan Adaları’na gelişlerini belgeliyor. Burada kampanya bilgilendirmesindede yer alan bazı fotoğrafların altında yatan hikâyeleri anlatıyor.

Bu Ağustos 2008’de Midilli Koraka Burnu sahilinde çekildi. Yerli bir çiftçi sahilde protez bacak gördüğünü söyledi. Bacağın, ailesiyle birlikte plastik bir botla gelen 13 yaşlarında bir çocuğa ait olduğunu anlattı. Sahil güvenlik görevlileri, bot sahile yaklaştığı sırada hemen botun arkasındaymış. Sabahın erken saatlerinde sahil güvenlik megafondan çiftçinin tam olarak duyamadığı Yunanca bir şeyler söylemiş. İnsanlar suya atlayıp kayalara tırmanmaya başlamış.

Çocuk protez bacağını suda kaybetmiş ve bacak sahile vurmuş. Babası geri koşup oğlunu kucağına almış ve tırmanmaya başlamış. Çiftçi bana bacağın nerede olduğuyla ilgili bilgi verdi. Ve bacağı buldum. Benim için gerçek bir şoktu, çünkü ilk başta çiftçiye inanmamıştım. Aynı zamanda Midilli’ye gelen göçmenleri daha yeni belgelemeye başlamıştım. Bu fotoğraf benim için sembolik bir değer taşıyor. Uzaklaşma ve kaçma konusundaki çaresizliği gerçekten yansıtan bir kare.

2009’da Samos Adası. Yunan sahil güvenlik güçlerinin botları arayan gece devriyesine katıldım. Devriye, Yunan deniz sahasında yaklaşık bir mil uzaklıkta bir bot tespit etti. Bota doğru son hız ilerlediler. Kaptan insanlara ellerini havaya kaldırmaları ve bota dokunmamaları için bağırdı. Bazen göçmenler tekrar geri itilmemek için kendi botlarına zarar vermeye çalışıyor.

Botta kimin İngilizce konuşabildiğini -sahil güvenlik güçleriyle beraber tercüman bulunmuyordu- ve onların nereden geldiklerini sordu. Bottakiler Afganistan, Somali ve Filistin’den geldiklerini söyledi. Galiba 16 kişiydiler. Sahil güvenlik güçleri onları Samos Adası’na götürdü, ardından hastaneye ve sonra da gözetim merkezine. Bu botu neden geri itmediklerini merak ettim. O sıralarda o bölgede geri itmeye dair birçok rapor vardı.

Bu Nisan 2009’daydı, Paskalya’dan bir gün önce. Sahil güvenlik güçleriyle birlikte Eşek Adası’na yapılan gece devriyesindeydim. Sabah 03.00 sularında devriye bir sürat teknesinin yaklaştığı bilgisini aldı. Kaptan mürettebeta silahlarını hazırlamalarını söyledi ve bana kurşun geçirmez bir yelek verdiler. Sahil güvenlik sürat teknesine arkadan gizlice yaklaştı ve ışığı açarak teknedeki insanların üzerine tuttu. Sahil güvenlik kaptanı “Tekneyi durdurun! Tekneyi durdurun!” diye bağırıyordu.

Sahil güvenlik görevlileri onları takip etti ve iki bot iki kez çarpıştı. Sonra yardımcı kaptan silahını sürat teknesinin motoruna doğrulttu ve iki el ateş etti. Sahil güvenlik görevlileri insanları kendi teknesine yüklemeye başladı. Bir görevli silahını onlara doğrultmuştu. Bir diğeri de motora yangın tüpü ile müdahale etti. Etraf savaş alanı gibiydi. Ancak teknedeki insanlar sessizdi. Fotoğrafın ortasındaki adam haricinde; o yalvarıyordu: “ Lütfen hayır, bayım, lütfen hayır.” Bana, fal taşı gibi açılmış gözleri ve dehşete düşmüş halleri ile bir orman yangınından kaçmaya çalışan hayvanları anımsattılar.

O gün bir internet sitesinde, Midilli sahilinde bir botun battığını ve 30 kadar insanın kaybolduğunu okudum. Uçağa binip öğlen 14.00’te adaya vardım. Sahil boyunca yürüdüm ve hayatta kalanları ya da orada olanlara dair bir ipucu aradım. Altı-yedi saat boyunca dışarıdaydım ve hiçbir şey bulamadım. Ertesi gün sabah 06.00’da oraya geri döndüm. Sonra üç asker ve suda bir ceset gördüm.

Dalgalar cesedi kayaya doğru itip duruyordu. “Bu adam sonunda Avrupa’ya ulaştı” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Onun ailesini düşünüyordum. O bottakilerin çoğu Afganistanlıydı, sahil güvenlik görevlisi hayatta kalan tek kişiyi, 16 yaşında bir çocuğu kurtardı. İlk kez kendime neden bunu yaptığımı, neden sudaki cesetlerin fotoğrafını çektiğimi sordum. Hala bunun cevabını bilmiyorum.

Bu fotoğrafı Midilli’deki Ferogia sahilinde çektim. O sahilde yürüyerek, botların tam olarak nereye ulaştığını anlamaya çalışarak günlerimi geçirdim. Sonra suda bu belgeyi gördüm. Türk yetkililer tarafından düzenlenmişti. Genç bir Somalili kıza aitti. İlk aklıma gelen şuydu: “ O şimdi nerede?” Belgeyi sudan çıkardım. Sonra yerel bir kilisenin bitişiğindeki bir ağacın yanında durdum. Midilli’de insanlar iyi şans getirmesi için bu ağaca incik boncuk asar. Belgeyi ayakkabı bağcığımla bir dala bağladım. Kıza şans diliyordum.

Bütün fotoğraflar © Giorgos Moutafis