AİHM: Türkiyeli akademisyenlerin pasaportlarının iptal edilmesi akademik özgürlükleri tehdit ediyor
5 Mart 2019’da Türkiye Dava Destek Projesi, Uluslararası Af Örgütü, ARTICLE 19 örgütü ve Uluslararası PEN Yazarlar Derneği (PEN International), Türkiye’den üç akademisyenin, Alphan Telek, Edgar Şar ve Zeynep Kıvılcım’ın pasaportlarının iptal edilmesiyle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) görülen davada üçüncü taraf olarak müdahillik talebinde bulundu. Üç akademisyen, Barış İçin Akademisyenler’in “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza attıkları için olağanüstü hal döneminde çıkarılan kanun hakkında kararnamelerle (KHK) işlerinden ihraç edildi. Ayrıca, üç akademisyenin pasaportları iptal edildi ve kamu sektöründe çalışmaları yasaklandı.
Üçüncü taraf olarak müdahillik talebi, akademik özgürlüğün önemine [doğası gereği birçok konuyla temasına] ve mevcut davadakine benzer şekilde akademisyenlerin özel hayatın gizliliği hakkı ve ifade özgürlüğüne getirilen sınırlandırmaların taşıdığı tehlikelere dikkat çekiyor. Ayrıca, olağanüstü hal döneminde dahi sınırlandırılamayacak bir hak olan etkili başvuru hakkının altı çiziliyor.
Yeni kurulan ve üçüncü taraf olarak müdahillik talebini koordine eden Türkiye Dava Destek Projesi’nin eş yöneticilerinden Helen Duffy konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Ortak müdahillik talebimiz, AİHM’e akademik özgürlüklerin, demokratik tartışma ortamının ve etkili başvuru imkanlarının hayati önemini hatırlatıyor. Bunları tümü Türkiye’de ciddi saldırı altındadır” dedi.
ARTICLE 19 Avrupa ve Orta Asya Direktörü Sarah Clarke ise şunları söyledi: “Barış çağrısında bulunan bir bildirinin imzalanması yoluyla düşünce özgürlüğünün kullanılmasının akademik özgürlüğün sınırlandırılmasına yol açması kabul edilemez. ARTICLE 19, “Barış için Akademisyenler” davasında ifade özgürlüğü hakkının ihlaline ilişkin kaygılarını daha önce ifade etmiş ve davayla ilgili uzman görüşlerini ulusal düzeyde iletmişti. Mevcut durumda AİHM’den söz konusu davada insan haklarının meşru kullanımına yönelik tüm ihlalleri yakından incelemesini ve Türkiye’de iç hukuk yollarına başvuruların ne derece etkili olduğunu açıkça sorgulamasını talep ediyoruz.”
PEN International Direktörü Carles Torner, “Bu üç kişinin yargılandığı dava, Türkiye’de muhalif seslere yönelik giderek artan tahammülsüzlüğün göstergesidir. Temmuz 2016’dan bu yana 6.000’in üzerinde akademisyen olağanüstü hal döneminde çıkarılan KHK’larla işlerinden ihraç edildi ve bu durumun yıkıcı sonuçları oldu. Barış İçin Akademisyenler davası, muhalif görüşlerini ifade etme cesareti gösteren tüm akademisyenlere ve entelektüellere yapılan bir uyarıdır. Birçok kişinin insan hakları ihlallerine karşı başvurulabilecek iç hukuk yollarının etkinliğini sorguladığı göz önünde bulundurulursa hem bu davada hem de bunun ötesinde AİHM’e önemli bir iş düşüyor,” değerlendirmesinde bulundu.
Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi akademik özgürlüğün belirli bir tanımı olmamasına rağmen kurumsal, bireysel ve kamusal boyutlarının altını çiziyor. Akademik özgürlük tam olarak kamusal boyutuyla çeşitli ve canlı bir toplumun inşasıyla bağlantılıdır. Akademik özgürlüğe getirilen herhangi bir sınırlandırma; düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü hakları, eğitim hakkı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, seyahat özgürlüğü ve özel hayatın gizliliği hakkı da dahil olmak üzere diğer birçok hakkın ihlaline de yol açabilir.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütüne (UNESCO) göre, akademisyenlerin ülkeler arası seyahat özgürlüğüne getirilen sınırlandırmalar “dünyanın dört bir yanındaki yüksek öğretim çalışanları arasındaki fikir ve bilgi paylaşımını” engeller. Üçüncü taraf olarak müdahillik talebinde bulunan örgütler, tam da bu durumun akademik özgürlüğe saldırı teşkil ettiğinden kaygı duyuyor. Uluslararası hukuk gereğince, devletler, akademik özgürlüğü sınırlandırmaktan kaçınmakla kalmamalı, akademik özgürlüğün hiçbir sınırlandırma olmaksızın gelişmesi için “elverişli bir ortam” da yaratmalı ve bu ortamı sürdürmelidir. Olağanüstü hal dönemlerinde dahi akademik özgürlüğe getirilen sınırlandırmalar hukuka uygun ve gerekli olmalı; sınırlandırmaların yanı sıra temel güvenceler de yürürlükte olmalıdır. Ayrıca, olağanüstü hal döneminde uygulanan sınırlandırmalar “istisnai ve geçici” olmalı ve olağanüstü hal dönemi sona erdiğinde kaldırılmalıdır.
Üçüncü taraf olarak müdahillik talebi, Türkiye’de etkili başvuru hakkının kullanılmasına elverişli bir ortam olup olmadığını da sorgulamaktadır. BM İnsan Hakları Konseyi şu noktanın altını çiziyor: “BM üyesi bir devlet, olağanüstü hal döneminde hukuki ve diğer çözüm yollarıyla ilgili usullerinin olağan işleyişinde birtakım değişiklikler yapabilir; ancak, üye devlet, etkili başvuru imkanı sağlamakla ilgili temel yükümlülüğüne de uygun davranmalıdır.”
Uluslararası Af Örgütü Stratejik Dava Desteği Direktörü Lucy Claridge konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Etkili başvuru hakkı, hukukun üstünlüğünün sağladığı en temel güvencelerden biridir ve bu hak olağanüstü hal döneminde dahi askıya alınamaz. Üçüncü taraf olarak müdahillik talebimiz, AİHM’e, bu hakkın kesintisiz olarak her an geçerli olduğunu doğrulama çağrısında bulunuyor” ifadelerine yer verdi.
Basın Açıklamaları
- İsrail/İşgal Altındaki Filistin Toprağı: Netanyahu, Gallant ve El Masri kendilerine isnat edilen savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlardan ötürü UCM’de adalet önüne çıkarılmalı
- Ukrayna: Rusya’nın savaş suçu kapsamına giren saldırılarında çocuklar öldürülmeye ve yaralanmaya devam ediyor
- ABD, İsrail’in insani yardımları engellemesine karşılık ABD yasalarını uygulamıyor
- Türkiye: “Etki ajanı” olarak bilinen yasa teklifinin geri çekilmesi sivil toplum için önemli bir kazanım
- Küresel: FIFA 2034 Dünya Kupası adaylık sürecini durdurmalı ve 2030 için güvenilir bir insan hakları stratejisi talep etmeli
- COP29: Liderler adil iklim finansmanı sağlamayı ve fosil yakıtlardan tamamen uzaklaşmayı taahhüt etmeli
- Uluslararası Af Örgütü ABD Başkanlığına seçilen Trump’ın ikinci döneminde de insan haklarını savunacak
- Türkiye: ‘Etki ajanı’ yasası olarak bilinen yasa teklifi sivil topluma yönelik bir saldırıdır ve reddedilmelidir