Afrika'dan Ukrayna'ya ziyaret: Afrikalılar Rusya bombardımanını kutlamamalı

Uluslararası Af Örgütü Güney Afrika Araştırma Direktör Yardımcısı Muleya Mwananyanda Ukrayna'yı ziyareti sonrasında 19 Mayıs'ta kaleme aldı.

Afrikalıların Rusya’ya desteğine ilişkin gözardı edilemeyecek bazı meşru açıklamalar olsa da bu açıklamalar giderek gereksiz bir hal almaya başladı. Hatta Afrikalıların Ukrayna’da yaşananlara ilişkin yaklaşımlarında bir değişim olmazsa bu durum düpedüz tehlikeli bir hâl de alabilir.

Sözcüklerin Ötesinde

Yakın zamanda Uluslararası Af Örgütü’nün Veri Toplama Misyonu’nun bir parçası olarak Ukrayna’yı ziyaret ettim. Bu ziyaretim esnasında Kyiv’de Zigzag Café’de karşılaştığım bir Belarus vatandaşı heyecanla şöyle dedi, “Bu savaş, etnik üstünlükle ilgili, bunu anlamak zorundayız.” Kiev'in bir zamanlar kusursuz durumda olduğu halde bugün ağır bombardıman sonucu harabeye dönmüş binalarındaki isli tahribat izleri, savaşı Ruanda'nın dehşetini hatırlatan bir tonda gözler önüne seriyor. “Evet onlar bize her zaman 'küçük Ruslar' derlerdi” diyor, Rusya füzeleri tarafından tahrip edilen bir apartmanın bitişiğindeki apartmanda yaşayan bir Ukraynalı.

Bir Afrikalı olarak emperyalizm sinirlerimi bozuyor. Britanya tarafından sömürgeleştirilen ve ancak 1964'te bağımsızlığını kazanan Zambiya'da doğduğum için Neo-Kolonyalizm beni dehşete düşürüyor. Ukrayna, atalarımın geldiği Güney Zambiya'daki Kalomo hinterlandından çok uzakta olabilir, ancak bugün Ukrayna'da yaşananlarla geçmişte Kalomo’da olanlar ürpertici şekilde birbirine benziyor.

Vladimir Putin, askerlerini ve savaş gemilerini Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk’ı ilhak etmek için göndermeye karar verdiğinden beri Ukrayna'nın maruz kaldığı şey sadece terör, terör ve daha fazla terör oldu. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar gibi Afrikalılar da bu savaşın yarattığı felaketin farkındalar, buna rağmen birçoğu ya Vladimir Putin'i destekliyor ya da Rusya'nın işgali konusunda kararsız. Bu kararsızlığın, Soğuk Savaş sırasında Afrika ülkeleri ile Sovyetler Birliği arasında kurulan dostluklar da dahil olmak üzere, tarihsel nedenleri var. Elbette bunlar gözardı edilemeyecek meşru açıklamalar; ancak bu açıklamalar giderek gereksiz bir hal almaya başladı. Hatta Afrikalıların Ukrayna’da yaşananlara ilişkin yaklaşımlarında bir değişim olmazsa bu durum düpedüz tehlikeli bir hâl de alabilir.

Hoşumuza gitse de gitmese de Rusya-Ukrayna savaşının dünyanın diğer bölgelerinde de önemli etkiler var. Bu etkiler, yoksulluk oranının en yüksek olduğu Afrika’da dünyanın diğer bölgelerine nazaran daha şiddetli biçimde hissedilecek. Ukrayna’daki çatışmalar tırmandığında, Ukrayna üniversitelerinde 15 binden fazla Afrikalı öğrencinin kayıtlı olduğunu öğrendik. Bunların bazıları savaş nedeniyle tıp ve diğer alanlardaki eğitimlerini bırakıp çoktan evlerine döndüler bile. Bu öğrencilerin gelecekte kendi ülkelerine yapacakları potansiyel katkıları hafife alamayız. 24 Şubat'ta savaş patlak verdiğinde Ukrayna'dan kaçmaya çalışan siyah Afrikalılara yönelik olumsuz muamele -ki bu daha sonra Ukrayna yetkilileri tarafından da kabul edilmiştir- öfke yarattı. Ama bu buzdağının sadece görünen kısmıdır.

Muleya Mwananyanda, Ukrayna-Borodyanka’da savaşta harabeye dönmüş bir binanın önünde (©Uluslararası Af Örgütü)
Muleya Mwananyanda, Ukrayna-Borodyanka’da savaşta harabeye dönmüş bir binanın önünde. (©Uluslararası Af Örgütü)

Afrika, bu işgalin kıtamızın özgürlükleri ve gelişimi üzerindeki etkilerini gözardı ederse bir kaosun ortasına düşme riskiyle karşı karşıya kalacak. Saldırıyı destekleyenler, Ukrayna’nın Batı değerlerinden yana tavır aldığı varsayımıyla egemen bir ülkenin işgaline arka çıkarak veya kibirli biçimde kafa sallayıp Rusya’nın yaptıklarına onay vererek aslında Putin “bizimle hemfikir olmayan herkese saldırabilir” demiş oluyor. Bu mantığa göre bir kişi, kendisiyle hemfikir olmayan bir komşuyla işbirliği yaptığını düşündüğü başka bir kişinin evini işgal edebilir. Bu mantığa göre seçimin bir önemi yok, kaba kuvvetin var.

Bu kırılgan mantık, haklara saygılı her toplumun sürdürmesi veya arzulaması gereken özgürlük değerlerine aleni bir hakarettir. Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliği'nin Afrika'daki önemli ayak izlerine rağmen, Moskova'nın kıtaya olan ilgisinin daima yüzeysel bir ilgi olduğu düşünüldüğünde, Rusya'nın Afrika'daki bazı kurtuluş mücadelelerine verdiği desteğin nostaljik değeri abartılıyor olabilir. Ayrıca Ukrayna'nın bir zamanlar Sovyetler Birliği'nin bir parçası olduğu da unutulmamalıdır. Rusya'nın eylemleri, ABD ve Çin gibi diğer hegemonyacı güçlerin etkisini sınırlamaya çalışan bir ülkenin eylemleri olarak görülmelidir.

Rusya'nın çıkarı her zaman küresel bir güç olarak kendi seçkin konumunu korumak olmuştur. Nitekim Rusya, son yıllarda özgürlükleri etkisiz hale getirmek için Libya, Sudan ve Zimbabve de dahil olmak üzere Afrika'daki baskıcı rejimleri desteklemekle ünlendi. Rusya'nın bu yaklaşımı ile Batı'nın küresel hegemonya iştahı arasında ne fark var?

1960'ların ve 1970'lerin Afrika kurtuluş mücadeleleri sırasında Küba, ahlaki açıdan daha uygun bir tavır alarak, Afrika’ya kara birliklerinin yanı sıra teknik ve maddi destek göndererek Batılı emperyalist güçlerle doğrudan savaşırken, Sovyetler Birliği (Ukrayna dahil), riski en aza indirgemek için ölçülü bir yaklaşım benimsedi ve “dost” ülkelere siyasi, ekonomik ve teknik yardım yapmakla yetindi. Dolayısıyla Rusya’nın yardımlarının arkasındaki yegâne sebep Afrika halklarına olan bitmez tükenmez sevgisi değil, başkalarının nüfuzuna karşı koyma arzusudur. Bu, bugün de böyledir.

Afrikalılar, Rusya saldırganlığının Batı sömürgeciliği veya emperyalizmi kadar ahlaksız ve zararlı olduğunu, Borodyanka ve Buça'daki sivil yapıları hedef alan saldırıların 1900'lerde Hereroların Almanlar tarafından yok edilmesi kadar feci olduğunu ve Mariupol kuşatmasının Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde Filistinlilere karşı devam eden saldırılar kadar vahşice olduğunu anlamalıdır.

Buça ve Borodyanka'da molozların hâlâ ortada olduğunu gördüm. Temizlemesi haftalar, aylar hatta yıllar sürebilecek molozlar… İnsanlar hayatlarını kaybetmeye ve ömür boyu kalıcı yaralar almaya devam edecek. Bu, birçok Afrikalının da hikayesidir. Afrika, tarihini unutmamalıdır. Bu kıta, sömürgeciliğin boyunduruğundan kurtulmanın bedelini kanla ödedi. Afrikalılar Putin'in saldırganlığını kınamalı, milyonlarca Ukraynalının çektiği acılara kayıtsız kalmamalıdır. Benzer acılar bugün Afrika’nın pek çok ülkesinde hala devam ediyor: Somali, Sudan ve Güney Sudan, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mali derken liste uzayıp gidiyor.

Afrikalıların, “peki şuna ne diyorsunculuk”[1] propagandasına katılan siyasetçilerinin söylemlerini coşkuyla izlenmesi moral bozucu. Bu siyasetçilerin bazıları Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini kınayan BM kararını desteklememeyi tercih etti. Bunu yaparken, Belarus, Kuzey Kore, Eritre, Rusya ve Suriye gibi insan hakları sicili kötü ülkelerin yöneticileriyle aynı safta yer almaktan rahatsızlık duymadılar.

Buça’da el bombasıyla tahrip edilmiş bir ev (©Uluslararası Af Örgütü)

Emperyalist güçlerin korkunç insan hakları ihlalleri de dahil olmak üzere Afrika'nın yaşadıkları göz önüne alındığında, savunmasız insanlar evlerinde bombalanırken kafa sallayıp bunu onaylamak hiçbir koşulda kutlanacak bir şey değildir. Tarafsız olmak ise toprak bütünlüğü, insan haklarına saygı ve hukukun üstünlüğü konusunda etik açıdan üstün bir tavır benimseyen Afrika Birliği Kurucu Yasası ile çeliştiği için bir seçenek olamaz. Bu yasa bize “halklarımız ve ülkelerimiz tarafından siyasi bağımsızlık, insan onuru ve ekonomik kurtuluş için verilen kahramanca mücadeleleri” de hatırlatmaktadır. Bu yüce hatıralar dolayısıyla Ukrayna'daki savaşın temel niteliği haline gelen “peki şuna ne diyorsun” söylemine prim vermemek gerekir.

Uluslararası Af Örgütü “O Asla Geri Gelmeyecek” başlıklı son brifinginde, Kiev Oblastı'nın kuzeybatı bölgelerinde Rusya güçlerinin sivillere yönelik acımasız infazlarını ve işlenen savaş suçlarını belgeledi. Rapordaki hikayeler akıl almaz olduğu kadar yürek parçalayıcıdır. Bu saldırılarda Putin'in, Ukrayna'yı işgal etmek üzere asker göndermeden önce yaptığı ‘Politikamız özgürlüğe, herkesin kendi geleceğini ve çocuklarının geleceğini bağımsız olarak belirleme özgürlüğüne dayalıdır” açıklamasını destekleyen hiçbir şey yok.

Avrupalıların ve hatta Ukraynalıların bile sergilediği ırkçılığı sevmesek de Rusya’yı kınayan bir tavır almak, sorgusuz sualsiz Ukrayna'nın yanında olmak veya Batı’yı desteklemek anlamına gelmez. Doğru olan, insanların ten rengine ve nereden geldiğine bakmaksızın ilkeli bir duruş sergileyerek insan hakları ihlallerini her koşulda kınamaktır.

Muleya Mwananyanda, Uluslararası Af Örgütü Güney Afrika Araştırma Direktör Yardımcısıdır. Mwananyanda Uluslararası Af Örgütü heyetinin bir parçası olarak Ukrayna’ya gitti ve insanların Rusya'nın işgali ve saldırganlığı sonucu çektiği acılara ilk elden tanıklık etti.

 

[1] Whataboutism, özellikle Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği yetkilileriyle ilişkilendirilen bir söylem biçimidir. Yetkililerin Sovyetler Birliği’ne yöneltilen eleştirileri yanıtlarken konunun dışına çıkarak Batı dünyasında yaşanan bir olayı işaret etmesine atıfta bulunan ve konuyu saptırma şeklinde yorumlanan sözcük “peki şuna ne diyorsunuz?” manasına gelir.