AB: Liderler, insanları denizde sürüklenmeye terk eden 'bozuk sistemi' onarmalı

"Sea-Watch" ve "Sea-Eye" isimli sivil toplum örgütlerine ait gemilerin karaya çekilmesine ve "Proactiva Open Arms" isimli kurtarma gemisinin faaliyetlerinin durdurulmasına karşı derhal harekete geçme çağrıları yapılıyor.

Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) bugün yayımladığı değerlendirmede, devletleri denizde tehlikede altında olan mülteci ve göçmenlere destek olmaktan alıkoyan sistemin onarılması için Avrupa liderlerinin derhal harekete geçmesi gerektiğini söyledi.

“Akdeniz’de Sürüklenenler” başlıklı değerlendirme, Avrupa’nın sınır denetimi için Libya yetkililerinden destek alınırken, buna ek olarak sığınmacıların sorumluluğunun Avrupa içinde adil paylaştıramayan sistemin ortaya çıkardığı sorunlara dikkat çekiyor. Buna göre, var olan durum nedeniyle sığınmacı ve mülteciler sıklıkla Akdeniz’de sürüklenmeye terk ediliyor. Ayrıca değerlendirmede “Sea-Watch” ve “Sea-Eye” isimli sivil toplum örgütlerine ait gemilerin karaya çekilmesi ve “Proactiva Open Arms” isimli kurtarma gemisinin faaliyetlerinin durdurulması gibi durumların yeniden ortaya çıkmasını engellemek için atılması gereken adımları sıralanıyor.

UAÖ Göç Araştırmacısı Matteo de Bellis konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Kurtarma gemilerinin faaliyetlerinin engellendiği, kadınların, erkeklerin ve çocukların haftalar boyunca denizde mahsur bırakıldığı ve bu sırada siyasetçilerin denizde mahsur kalanların karaya çıkmasına veya yardıma erişimine izin vermeyi reddetmekte zalimlik yarışması yaptığı bu utanç verici gösteri bir daha asla yaşanmamalıdır” dedi. De Bellis, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Denize kıyısı olan AB devletlerine sığınan veya denizde terk edilen yahut AB ülkelerinde etkisiz ya da aşırı yük altındaki sığınma prosedürleri nedeniyle çok kötü koşullarda hayatını sürdüren güvenlik arayışındaki insanlar yüzüstü bırakılıyor. Liderler, bu bozuk sistemi onarmak için acilen harekete geçmelidir.”

Yeni gelen sığınmacılara destek verme sorumluluğunun paylaştırılması için Avrupa ölçekli mekanizmaların bulunmaması; sığınma taleplerini değerlendirmek, başvuru sahiplerine ülkede yer vermek, uluslararası korumaya ihtiyaç duyduğu kabul edilenleri bütünleştirmek ve koruma talebi reddedilenleri ülkelerine geri göndermekle sorumlu olan sınırdaki devletler açısından ciddi sonuçlar doğuruyor. AB hükümetleri Orta Akdeniz’den geçişlerin engellenmesi amacıyla bir dizi uygulamayı yürürlüğe soktu. Güvenlik arayışındaki insanları denizde durdurması için Libya Sahil Güvenliği’nin kapasitesinin artırılması ve arama-kurtarma faaliyetleri yapan sivil toplum örgütlerinin çalışmalarının engellenmesi de söz konusu uygulamalar arasında.

Bu strateji, Libya’nın kurtarma çalışmalarını koordine etme kapasitesine sahip olmamasına ve uluslararası hukuk gereğince denizden kurtarılan insanların Libya gibi işkence, gasp ve tecavüze maruz kalabileceği bir ülkeye götürülemeyeceği kuralına rağmen insanları Avrupa’dan uzak tutmaya odaklandı. Bazı AB ülkeleri, limanlarında karaya çıkan insanların sayısını azaltmak amacıyla deniz kuvveti devriyelerini geri çekti veya azalttı. Buradan doğan boşluğu kapatmak için harekete geçen sivil toplum örgütlerinin limanlara girişleri, özellikle İtalya ve Malta’da devamlı olarak engellendi. Bazı AB hükümetleri, asılsız ceza soruşturmaları ve bürokratik engeller aracılığıyla sivil toplum örgütlerinin hayat kurtaran faaliyetlerini gerçekleştirmelerine dahi engel oldu.

Bu durumun son örneği geçen hafta İspanya’da yaşandı. İspanya’nın denizcilik yetkilileri “Proactiva Open Arms” isimli kurtarma gemisinin Orta Akdeniz’den insanları kurtarmasını engelledi. İspanya yetkilileri çıkarttıkları idari emirde sistemin yetersizliklerini kabul etmelerine ve Akdeniz devletlerinin uluslararası deniz hukukunu ve standartlarını ihlal edecek şekilde hareket ettiğinin altını çizmelerine rağmen, bu yetersizliğin bedelini kurtarma görevlilerine ve sığınmacılara ödettiler.

“Mevcut sistemde değişiklik yapmaya veya sistemin yetersizliklerini geçici olarak onarmaya dönük öneriler bazı hükümetler yüzünden hayata geçirilemedi, ancak Mayıs ayındaki Avrupa seçimlerine kadar halen bir fırsat kapısı var” diyen Matteo de Bellis, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Avrupa liderleri denizde mahsur kalan insanlara sırt çevirmeye ve göç tartışmalarını kendi siyasi kazançları uğruna saptırmaya daha fazla devam edemez. Liderler acilen uluslararası hukuka uygun, hızlı ve öngörülebilir bir karaya çıkarma politikasının yanı sıra sığınmacılarla ilgili sorumluluğun AB ülkeleri arasında paylaştırılacağı adil bir sistem üzerinde uzlaşma sağlamalıdır.”

ARKA PLAN

14 Ocak Pazartesi günü İspanya yetkililerinin “Proactive Open Arms” isimli kurtarma gemisinin Orta Akdeniz’e açılmasını engellediği ortaya çıktı.

Geçen hafta, “Sea-Watch 3” ve “Sea-Eye” sivil toplum örgütüne ait “Professor Albrecht Penck” isimli kurtarma gemilerinde bulunan 49 kişinin 19 gün boyunca denizde bekletildikten sonra karaya çıkmasına izin verildi. Avrupa’nın Dublin sistemi olarak adlandırılan sığınma kurallarının neden olduğu adaletsizlik, hızlıca karaya çıkarmaların önüne geçiyor. Dublin sistemi, sığınma taleplerinin değerlendirilmesinden hangi ülkenin sorumlu olduğunu belirliyor.

Genellikle sığınmacıların AB’ye ilk giriş yaptığı ülke hangisi ise o ülke sığınma taleplerini değerlendirmekle, süreç boyunca sığınmacılara ülkesinde yer vermekle, talebi kabul edilen başvuru sahiplerini bütünleştirmekle ve koruma talebi reddedilenleri ülkelerine geri göndermekle sorumlu sayılıyor. Avrupa Parlamentosu 2017’de Dublin düzenlemelerinde köklü bir değişiklik yapılmasını önerdi. Söz konusu değişiklik, AB üyesi olan tüm devletlerin şiddet ve zulümden kaçan insanları ülkelerine kabul etme sorumluluğunu adil bir şekilde paylaşmalarını sağlayacak bağlayıcı bir mekanizma öngörüyordu. Ancak Avrupa Konseyi, bazı Avrupa ülkelerinin herhangi bir sığınmacıyla ilgili sorumluluk almaya karşı çıkması nedeniyle Dublin sisteminde yapılacak değişiklik üzerinde uzlaşma sağlayamadı. Konu hakkında ayrıntılı bilgi için 2018 raporumuza bakabilirsiniz.