11. Duruşma

11 hak savunucusunun İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “örgüt üyeliği” ve “örgüte üye olmamakla beraber örgüt adına suç işlemek” suçlamalarıyla yargılandığı davanın 11. Duruşması 19 Şubat 2020’de Çağlayan’da görüldü.

İzleyiciler

Türkiye’den ve yurt dışından pek çok kişi ve kuruluşun ilgi gösterdiği geldiği duruşmaya, duruşmanın 32 izleyici sandalyesi kapasiteli mevcut salon yerine duruşmanın daha geniş bir salonda görülmesi talebinin karşılanmamış olması nedeniyle, izleyicilerin önemli bir kısmı salona giremedi.

Duruşmayı Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Belçika, Birleşik Krallık, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İspanya, İsviçre,  Kanada, Lüksemburg ve Norveç’ten diplomatik misyon temsilcileri; Danimarka ve İsveç’in İstanbul konsolosları, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Hafıza Merkezi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve muhtelif basın kuruluşları izledi.

Ayrıca, Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) de duruşmayı kalabalık bir delegasyonla izledi. Delegasyon dahilinde Türkiye’ye gelen UAÖ Kıdemli Türkiye Kampanyacısı, Avrupa Medya Yöneticisi, Birleşik Krallık Şubesi Direktörü, Norveç Şubesi Direktörü, İsveç Şubesi Direktörü, Almanya Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı, İsviçre Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı, İspanya Şubesi Türkiye Koordinatörü ve UAÖ Türkiye Strateji ve Araştırma Yöneticisi’nin yanı sıra UAÖ Türkiye Şubesini temsilen Şube Direktörü, Direktör Yardımcısı, Kampanyalar ve İletişim Direktörü ve Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Üyeleri mahkeme salonunda izleyiciler arasında hazır bulundu.

Yargılama

Aralarında savunma avukatları ve davayı izlemek üzere gelen avukatların da bulunduğu 20 avukat duruşmada hazır bulundu.

Savcının mütalaasını tekrarlamasının ardından, yargılanan hak savunucuları mütalaaya ilişkin ifadelerini vermek üzere kürsüye gelmeye başladılar.

Taner Kılıç

Kürsüye gelen ilk hak savunucusu Taner Kılıç, 20 sayfalık yazılı savunmasını okuyacağını ifade etti. Mahkeme heyeti bunun üzerine SEGBİS kaydının açılmasına karar verdi.

Kılıç, sözlerine MİT’ten (Milli İstihbarat Teşkilatı) gelen, Bylock uygulaması kullandığına ilişkin bilginin yanlış olduğunu düşündüğünü vurgulayarak başladı. Telefonunda Bylock olmadığına dair 4 farklı raporun dosyaya sunulduğunu, tutuklanmasından sonra Siber Suçlar Şubesi’nden gelen raporda da Bylock isimli uygulamanın telefonunda ve silinen uygulamalar arasında bulunmadığının tespit edildiğinin altını çizdi.

“6 Haziran 2017'de evimde yapılan aramada telefonum delil poşetine konup 07:40'te teslim alındı. Sonra o gün benim telefonum 16:44'te kullanılmış. Benim o an Bylock kullanıcısı olmadığım belliydi ama rapor 360 gün sonra geldi.

Raporda belirtilen açıklamada uygulamanın telefonuma kurulmadığı, telefonumdan kaldırılmadığı ve uygulamaya dair herhangi bir iz veya bağlantı olmadığı belirtilmiştir.

Mahkemenin Siber Şube’ye sorduğu, telefonun fabrika ayarlarına döndürülüp döndürülmediği sorusuna rağmen Siber Şube hiçbir rapor hazırlamadı ve bugün oldu hâlâ Siber Şube’den rapor yok. Zaten ilk bilirkişi raporunda telefonun sıfırlanmadığı yazıyordu”

Kılıç, raporların ayrıntılarına değindikten sonra konuya emsal teşkil eden Yargıtay kararlarını özetledi. Ayrıca, yargılamanın sürdüğü 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nin de kendisine benzer durumdaki sanıklara beraat kararı verdiğini hatırlatarak, “Ben de aynı durumda birisi olarak beraatimı talep ediyorum.” dedi.

Kılıç, daha sonra banka hesap hareketleriyle ilgili suçlamalara yanıt verdi. Banka hesap hareketlerine ilişkin “para transferlerinde delil olarak kabul edilebilecek bir durum yoktur.” dedi.

İddianamede ve mütalaada zikredilen, kız kardeşinin eşinin Zaman gazetesinde çalışmış olmasına ilişkin, “Kız kardeşimin eşinin Mehmet Kamış olması hakkındaki iddialar suçların ve cezaların şahsiliği ilkesine aykırıdır. Hiçbir anlamı yoktur ve yargılama üzerine gölge düşürmektedir.” ifadelerini kullandı.

“Ben tutuklandıktan sonra Büyükada'da yaşanan gözaltı sonrası; savcı, bu toplantıyı biliyor muydunuz, dedi. Benim toplantının yapılacağını biliyorum dememle, benim dosyam bu dosya ile birleştirildi. Önceden tarihi belirlenen toplantı insan hakları dernekleri ve ilgili kurumlar tarafından da biliniyordu. Büyükada toplantısı rutin bir toplantı idi.”

Savunmasını tamamlayan Taner Kılıç, beraatını talep etti; ekledi:

“Bizler insan hakları savunucuları olarak yalnızca insan haklarını savunuyoruz.”

Günal Kurşun

Kürsüye gelen Günal Kurşun, sözlerine “Bizler insan hakları savunucuları olarak sadece insan haklarını savunuyoruz, bunun karşılığında hiçbir şey almıyoruz ve sayımız da az.” diyerek başladı. Kendisi hakkında Adana 13. Ağır Ceza mahkemesinde “örgüt üyesi olmamakla beraber örgüt adına suç işlemek” suçlamasıyla yapılan yargılamadan beraat ettiğini söyledi: “Benim örgüt üyesi olmadığıma dair kapı gibi bir mahkeme kararı var.”

Kurşun, soruşturmanın başladığı 5 Temmuz 2017’de başlamasından itibaren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 35 farklı ihlalinin söz konusu olduğunu söyledi:

“13 gün boyunca temmuz sıcağında küçücük bir alanda gözaltında kaldık.”

Savcının kendisi hakkında hem FETÖ/PDY hem PKK hem de DHKP-C örgütlerine yardımdan ceza istediğini hatırlatan Kurşun, “avcı esas hakkındaki mütalaasında benim aleyhime üç noktaya değinmiş. Fetö/PDY, PKK ve DHKP-C adlı örgütlere yardımdan cezalandırılmamı talep ediyor. Benim bu son 2 örgüt ile hiçbir bağım ve irtibatım yok. FETÖ’den ise Adana 13. Ağır ceza mahkemesinden kapı gibi beraat kararım vardır.” ifadelerini kullandı.

“Burada kokteyl bir örgüt suçlamasıyla , mümkün olamayacak bir şekilde yargılanıyoruz. Bizler yalnızca kendi insan hakları örgütlerimizin üyeleriyiz. İnsan haklarını savunuyoruz.”

Kurşun daha sonra, dosyada mercek altına alınan görüşme ve para transferlerine değindi:

“Bylock şüphelisi olan kişi ile görüşmelerim iddia olarak sunuluyor ancak Bylock şüphelisi olduğu söylenen kişi hakkında hiçbir adli soruşturma yok.

Adana Çukurova Üniversitesi’nde Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyesiydim. Bylock şüphelisi olduğu söylenen kişi Adana Emniyeti’nde çalışmaktadır. Ben bu kişiyle Emniyet’te polislerin Kabahatler Kanunu Çerçevesinde eğitimi için görüştüm.

Orhan Kemal Cengiz ile aramdaki para transferi iddialarına karşı diyeceğim ise, Orhan Kemal Cengiz'in de kapı gibi beraat kararı vardır. Orhan Kemal Cengiz benim ofis ortağımdır ve aramızdaki havale ve EFT’ler ofis giderleri şeklindedir. Bütün para transferlerinin açıklaması vardır. Savcı MASAK raporlarını gördüğü halde sadece aleyhe olan hususları dosyaya koymuştur.

Kapatılan Feza Gazetecilik Aş'den gelen para transferleri doğrudur. O gazete ile yaptığım köşe yazıları telif ücretinden gelen paradır.”

Bir gazetede yazı yazan kişilerin, sadece o gazetede yazı yazdıkları için suçlanamayacağına değinen Kurşun, eğer böyle bir suçlama yapılacaksa bu  gazetelerde yazan bazı üst düzey yetkililere de dava açılması gerektiğini söyledi: 

“Savcı, bu yapıya ait gazetede yazı yazarsan eğer, bu örgüte üyesindir demek istiyor. O zaman savcının şu an Cumhurbaşkanı sözcüsü olan İbrahim Kalın'a da dava açması gerekiyor. O da bu gazetede yazı yazdı, eğer ücretsiz yazmamış ise o da para aldı. Yine aynı şekilde Beril Dedeoğlu da o gazetede yazı yazdı. Beril Dedeoğlu da şu an Cumhurbaşkanlığında Güvenlik ve dış politikalar kurulu üyesi olarak çalışıyor.”

İnsan hakları savunucuları olarak mağdurun kimliğine bakmadıklarını söyleyen Kurşun “bu nedenle kimseye yaranamayız. Zaten bizim böyle bir derdimiz de yok.” dedi.

“Bana ceza da verseniz beraat de etsem işimi yapmaya ve insan haklarını savunmaya devam edeceğim. Benim ve bütün arkadaşlarımın beraatını talep ediyorum.”

Veli Acu

Kürsüye gelen bir sonraki hak savunucusu Veli Acu oldu. Acu, hakkında üç farklı örgütle ilgili suçlamalar olduğuna dikkat çekti. “Benim birbirinden farklı üç örgütle bağlantımın olması akıl alır gibi değil.” ifadelerini kullandı. Dosyaya giren çeşitli kişisel görüşme kayıtlarını açıkladı:

“Bir davada yargılanan kuzenim ile görüşmem, konuşmam suç ise bu salonda oturan herkese soruşturma açılması gerekir. Çünkü hepsinin benimle iletişimi var. Suçların ve cezaların şahsiliği ilkesine aykırıdır.”

Acu, savunmasını “İnsan haklarını savunduğum için yargılanıyorum beraatımı talep ediyorum.” sözleriyle sonlandırdı.

Duruşmaya 5 dakika ara verildi.

İlknur Üstün

Aranın ardından kürsüye gelen İlknur Üstün, sözlerine kadın hakları ve insan hakları üzerine çalışmalarından bahsederek başladı:

Kadın hakları ve insan hakları için çalışıyorum. Ben birçok insanla çalıştım ve çalışıyorum ve iyi ki çalışmışım. Bu çalışmalarım sayesinde ülkemizde birçok yol kat ettik. Dünyaya örnek olan İstanbul Sözleşmesi bizim sayemizde kabul edildi.”

Mütalaada kendisi için istenen beraat talebini yerinde gördüğünü söyleyen Üstün, beraatını talep etti.

Nejat Taştan

Nejat taştan, “Biz suçlu olduğumuz için sizin karşınızda değiliz, bu dava Türkiye'de insan hakları savunucularına ve sivil topluma gözdağı vermek için açılmıştır. Biz gözaltındayken medyada yer alan karalama kampanyalarının hepsi bu dosyanın içinde var.” dedi.

İnsan hakları için mücadeleye devam edeceğini söyleyen Taştan, beraatını talep etti.

Şeyhmus Özbekli

Duruşmada savunmasını yapan son hak savunucusu Şeyhmus Özbekli oldu:

“Savcının mütalaasına katılıyorum, ancak katılmadığım husus suç işlediğimin sabit olmaması nedeniyle beraat talebidir. Ben hiçbir suç işlemedim, beraatimi talep ediyorum.”

Avukatların Beyan ve Savunmaları

Mahkeme heyeti, duruşmada hazır bulunan hak savunucularının sözlü ve yazılı beyanlarını tamamlamalarının ardından, sözü savunma avukatlarına verdi. Avukatlar duruşma salonunda bulunmayan müvekkillerinin yazılı beyanlarını okudular. Mütalaaya dair kanaatlerini ortaya koydular.

İlknur Üstün’ün avukatı Oya Aydın, sözlerine hiç kimsenin dokunulmaz olmadığını vurgulayarak başladı. Anayasanın 90.maddesine göre, yargılamanın Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesine  göre yapılması gerektiğini ifade etti.

“İnsan hakları savunucularının özel olarak korunması gerektiğini kararınızda belirterek beraat kararı vermenizi talep ediyorum.”

Daha sonra, Taner Kılıç’ın avukatı Murat Dinçer söz aldı. Dinçer, Kılıç’ın aslında mevcut yargılama dosyasıyla hiçbir ilgisi olmadığını vurgulayarak, “İzmir 16. Ağır Ceza Mahkemesi dosyanın zayıf olduğunu gördü ve bu dosyada zayıf olunca Taner sadece bu insanları tanıdığı ve toplantıyı bildiği için bu davalar birleştirildi.” dedi.

Ayrıca, Taner Kılıç’ın kardeşinin eşi hakkındaki iddiaların Kılıç’la ilişkilendirilmesinin “hiçbir hukuki dayanağı olmadığını” ileri sürdü.

“Kız kardeşinin eşinin Mehmet Kamış olmasının bu dosyada olmasının hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Birisi ile akraba olmak nasıl suç olabilir? 30 yıl önce yapılan bir evlilik neye dayanılarak hiçbir suç ile bağdaştırılmadan dosyaya konulmuştur?”

 

Saat 13:40’ta duruşmaya 1 saatlik ara verildi.

Aradan sonra, savunma makamı adına söz alan, Taner Kılıç’ın avukatı, Abdülhalim Yılmaz “Bu dava ile birlikte Türkiye insan hakları hareketi kriminalize edilerek etkisizleştirilmek istenmiştir.” dedi. Müvekkilinin beraatini talep etti.

Daha sonra söz alan Günal Kurşun’un müdafi Hülya Gülbahar, Büyükada’daki toplantının mahiyetine değindi:

“Toplantı gizli değildi, toplantının başından sonuna kadar orada bulunan tercümanlar, toplantının içeriğinde hiçbir suç unsurunun bulunmadığını söylediler. Toplantı sırasında otel çalışanlarının girip çıktığı ve servis yaptıklarının belirlenmesi için kamera kayıtlarının getirilmesi talebi mahkeme tarafından reddedildi.

Esas hakkındaki mütalaa, iddianamede yer alan ve çürütülen iddiaların kopyası şeklinde tekrar önümüze konuldu.”

Müvekkilinin Adana’da yargılandığı “üyelik”, “örgüte yardım etmek” ve “örgüt propagandası” suçlarından beraat ettiğini vurgulayıp, bir kişi hakkında aynı fiilden tekrar yargılanamayacağına işaret etti:

Non bis in idem kuralı gereği bir kişi yargılandığı ve beraat ettiği bir suçtan dolayı tekrar yargılanamaz. Derhal beraat ettirilmesi gerekmektedir.”

Gülbahar, “açık ve net bir şekilde somut deliller ortaya konmadan savcıların siyasi görüşlerini yansıtan” olarak tanımladığı iddianameye karşı çıktığının altını çizerek, müvekkilinin beraatını talep etti.

İdil Eser

İdil Eser, avukatı aracılığıyla mahkemeye gönderdiği, “Herhangi bir suç işlemediğim için, savunma değil, açıklama yapacağım.” ifadeleriyle başlayan metinde; “Sayın savcının mütalaada dile getirdiği konuları da ele alacak ve mütalaadaki hukuki ve mantıksal mugalatalara da işaret etmeye çalışacağım” ifadelerini kullandı. Yazılı beyanını “İnsan Hakları Savunucuları ve savunuculuğu konusunda birkaç kelam” ile sonlandıracağını belirtti.

Hukuk eğitimi almamış olsa da, iddia makamının mütalaasının “temel hukuk ilkeleri, Yargıtay içtihatları, Anayasa Mahkemesi, Türkiye’nin taraf olduğu insan hakları sözleşmelerine aykırı olduğunu, bunlarla çeliştiğini bilecek kadar hukuk dersi” aldığını ifade etti.

Eser; Büyükada’daki toplantının herkesin katılımına açık olmamasının, bu toplantının gizli bir toplantı olduğu anlamına gelmediğinin altını çizdi:

“Sayın Savcımız, illegal faaliyetlerin tartışıldığı gizli toplantılar ile sivil toplum kuruluşlarının kamusal alanda faaliyetlerini koordine etmek için toplantı yapma özgürlüğü arasındaki farkı kavrayamamış gibi görünüyor.

Bilmem daha kaç kere söylememiz ve tekrar etmemiz gerekiyor; Büyükada’da yapılan toplantı gizli bir toplantı değildi. Herkese açık olmayan toplantı düzenlemek, gizli toplanti düzenlemek değildir. Toplantıya katılan bizlerin temsil ettiği kuruluşlar Dernekler Yasası’na tabiidir.

Dernekler Yasası’nda düzenlenen her toplantıya herkes davet edilmelidir; düzenlenen bütün toplantılar davul zurnayla sosyal medyadan duyurulmalıdır diye bir hüküm ve zorunluluk yok.

Ayrıca çalışanların iş hayatı bağlamında yaptıkları her işi sosyal medyadan duyurması gibi bir durum söz konusu olamaz.

Sayın savcı, işi dolayısıyla görüştüğü meslektaşları veya başsavcı ile yaptığı her toplantıyı sürekli sosyal medyadan duyuruyor mu? Hiç sanmıyorum.”

 

Büyükada’daki toplantı sırasında kendisinin Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü, Taner Kılıç’ın da Yönetim Kurulu Başkanı olduğunu vurguladıktan sonra, Taner Kılıç’la arasında telefon görüşmeleri gerçekleşmiş olmasını, “çalışma hayatında insanların kendilerinin üstü olan veya hesap vermekle yükümlü oldukları kişilerle haftada bir iki defa görüşmesi çok normal ve rutin bir durum” sözleriyle açıkladı.

“Hukukçuların pek sevdikleri tabirle ifade edecek olursam, bu durum hayatın normal akışına uygundur.

Görüşmelerin söz konusu olduğu dönemde darbe girişimi, bir grev girişimi, mülteci krizi, KHK’larla işine son verilenler, sürekli sokağa çıkma yasakları yaşandığı ve kurumda bazı sorunlar olduğu anımsanırsa  Yönetim Kurulu Başkanı ile Ülke Direktörü olan benim, yaklaşık haftada bir veya iki kez telefonlaşmasının gayet doğal olduğu anlaşılır.

Hiyerarşik iş ilişkisi olan insanlar, ayrı şehirlerde ikamet ediyorlarsa telefonla görüşürler. Türkiye’nin insan hakları açısından sorunlu bir dönemden geçtiği bir zaman diliminde görüşmemiz değil, görüşmememiz olağandışı olurdu.”

Eser, daha sonra İddia makamının mütalaasında da değindiği “PKK üyesi ve gerilla doktoru” olduğunu iddia eden bir kişinin Uluslararası Af Örgütü Türkiye şubesinin sosyal medya hesabına gönderdiği mesajı ele aldı:

“[Savcı,] PKK sempatizanı ve gerilla doktoru olduğunu iddia eden Amed Dicle adlı Facebook profiline sahip kişinin Uluslararası Af Örgütü’nün Facebook sayfasına gönderdiği mesajın imajından söz etmiş ama benim bu konuda kurumun Facebook sayfasından sorumlu arkadaşa ne cevap verdiğimi yazmamış. Ben söz konusu mesaj için sorumlu arkadaşa “bu kişi trol olmalı, cevap verme…muhtemelen bir tuzak bu” minvalinde bir cevap yazmıştım. Her nasılsa sayın savcı bu konuda yazdığım yanıta mütalaasında  yer vermeyerek, sanık lehine olan kanıtları da toplama ve bunlara yer verme sorumluluğunu da ihmal etmiştir.

Metnin sonuna doğru “Beraat etmemem veya beraatimin ortada bir suç unsuru olmaması dışında bir gerekçesi olması durumunda, kararı gerekirse AHIM ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne kadar götürmeye kararlıyım. “ ifadelerini kullanan Eser, beraatini talep etti:

Mahkemenizden dileğim bu absürd hikayeyi daha fazla uzatıp, 42 kısım tekmili birden pehlivan tefrikasına döndürmeden bu aşamada hepimiz için beraat kararı vermesidir. Hukuka uygun ve doğru karar beraat etmemizdir.”

 

Saat 15:50’de, mahkeme heyeti duruşmaya 10 dakikalık ara verdi.

 

35. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti hakimlerinin saat 16:27’de salona gelmesinin ardından söz alan, İdil Eser’in avukatı, Erdal Doğan iddia makamının yargılamaya konu ettiği “Kore Bize Gaz Verme” kampanyası için “herhangi bir hukuka aykırılık ve suç unsuru bulunmamaktadır. Uluslararası Af Örgütü şeffaf ve tarafsız bir örgüttür.” ifadelerini kullandı. Müvekkilinin beraatini talep etti.

Karar

 

Savunmaların tamamlanması için yeterli süre olmadığını belirten mahkeme heyeti, “Saat itibariyle uzun süren duruşmanın ve savunmaların dikkatli şekilde dinlenebilmesi açısından duruşmaya ara verilmesine, gelecek duruşmanın kaldığı yerden sanık müdafiilerinin esas hakkında savunmalarının alınmasına şeklinde devamına,

Bu nedenle duruşmanın 03/04/2020 günü saat 10:00'a  bırakılmasına” oy birliğiyle karar verdi.Bir sonraki duruşma, 3 Nisan 2020, saat 10:00’da görülecek.