6. Duruşma

30 Boğaziçi Üniversitesi öğrencisinin “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandıkları davanın 6. duruşması 31 Ocak 2020’de görüldü. Duruşmada karar açıklandı.

İzleyiciler

Muhtelif insan hakları örgütlerinden dava gözlemcileri, Barış İçin Akademisyenler davalarında yargılanan akademisyenler ve bazı öğrencilerin aileleri duruşmanın izleyicileri arasındaydı. Avrupa Matematik Cemiyeti’ni temsilen Paris-Sorbonne Üniversitesi Matematik Bölümü’nden Doç. Dr. Adrien Deloro ve Sorbonne Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gregori Chorvin de duruşmayı izledi.

Ayrıca iki farklı muhalefet partisine mensup üç milletvekili de duruşmayı izledi.

Yargılama

Duruşma 1 saat 44 dakikalık gecikmeyle başladı.

Yargılanan 30 öğrencinin 18’i duruşmaya geldi. Ayrıca, salonun avukatlar bölümünde, İstanbul Barosu’nu temsil eden bir avukatla birlikte 18 avukat duruşmada hazır bulundu.

Öğrencilerin Savunması

Heyet başkanı, esasa ilişkin beyanlarını almak üzere sözü yargılanan öğrencilere verdi.

Kürsüye gelen ilk öğrenci olan K.D, iddianameyi ve mütalaayı reddettiğini ifade etti. Dosyadaki bilirkişi raporunda, kendi üzerinden çıkmış gibi kayıt altına alınan iki CD’nin kendisine ait olmadığını vurguladı. Cezanın şahsiliği ilişkisini hatırlattı.

“Kısacası daha önce de bahsetmiş olduğum gibi Boğaziçi Üniversitesi’nde olay yerinde bulunma sebebim sadece öğrenci olduğum içindir, tamamen tesadüfidir. Yapı laboratuvarını kullandıktan sonra kütüphaneye gittiğim esnada olay yerindeydim. Tamamen tesadüftür. Görüntüler incelendiğinde de pankart tutmadığım, slogan atmadığım görülmektedir. İddia edildiği şekilde hiçbir şeyi protesto etmedim.

Baştan itibaren olayların gerçekleştiği topluluğun içinde olmadığımı ve protestoya katılmadığımı ifade ettim. Suçsuzum hiçbir terör örgütünün propagandasını yapmadığım gibi bugüne kadar da bu tür faaliyetlerin içinde bulunmadım
Ben bir öğrenciyim. Bu dosya nedeniyle uzun süredir mağdurum. Dünyanın 7. en iyi inşaat mühendisliği fakültesine kabul almıştım. Dünyanın en saygın üniversitelerinden birine gidemedim. Vatanını ve milletini seven bir insanım. Beraatimi talep ediyorum.”

Savunmasını tamamlayan K.D., an itibariyle başvurması gereken uluslararası bir konferans nedeniyle duruşmadan ayrılmak istediğini mahkeme heyetine iletti. Talebi kabul edildi.

Duruşmaya katılan öğrenciler sözlerini kısa tuttular, önceki beyanlarını tekrarladılar. Yedi öğrenci, daha önce izin verdikleri Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması’nı kabul etmediklerini belirtti

Öğrencilerden Ekim Devrim Çapartaş “ortada bir suç olmadığını düşünüyorum”; Y. T. “Savaş karşıtı bir genç olmanın gereğini yapmaktan başka bir şey yapmadım. Ve bu sebeple hepimiz tutuklandık.” diyerek beraatlarını talep ettiler.

O.Y. aşağıdaki ifadeleri kullandıktan sonra beraatını talep etti:

“Beyanımda ne farkı var Filistin'in Afrin'den diye beyanda bulunmuştum. Burada bugün neden bunu söylediğimi daha iyi gördüğümüzü düşünüyorum. Eylemi yapan, yani karşı tarafta, bir fetih lokumu dağıtan bir grup vardı. Ve bu grubun Ortadoğu’daki en önemli iki ulusal sorundan Filistin konu olduğu zaman gayet ezilen ulusların yanında konum alması ama mevzu bahis Türkiye Cumhuriyeti olduğunda oldukça şovenist tutum almasını tutarsız bulduğumu orada sadece beyan ettim. Kimseyle bir münakaşam olmadı. Aksine karşı tarafın bana karşı saldırı teşebbüsü oldu. Bunun dışında slogan atmadım. Terör örgütü propagandası yaptığımı düşünmüyorum.”

Avukatların Savunmaları


Av. Metin Sezgin

Savunma makamı adına söz alan avukat Metin Sezgin, yargılama konusu hadisenin gerçekleştiği politik konjonktürü hatırlattı. 20 Ocak 2018’de Suriye’nin Afrin şehrine yönelik başlayan operasyonu eleştirilen basın açıklamalarının aslında 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu üzerinden yargılamalara konu olması gerektiğini, ancak bu basın açıklamasını yapanların tutuklandığını söyledi.

Öğrencilerin protesto ettikleri “Lokum standı”nın 18 Mart’ta TSK’nin Afrin şehir merkezine girmesinden bir gün sonra açıldığını söyledi.

“Beğenirsiniz, beğenmezsiniz… Bunlar öğrencilerin siyasi görüşlerinden ibarettir. Bizce yargılamanın esasına konu olan bir terör propagandası değil, operasyonun meşruiyetinin sorgulanmasıdır. Eylemde örgüt adına bir slogan bile atılmadı.”

AİHM’in Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala kararlarında Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. maddesinden mahkum ettiğini vurguladı. AİHM’in Osman Kavala hakkında verdiği kararda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın alıntılandığını ifade etti. Cumhurbaşkanı’nın benzer şekilde Boğaziçi öğrencileri için 23 ve 24 Mart tarihlerinde kullandığı “Tamam da bu üniversitesin içinde affedersiniz bu tür teröristler olduktan sonra, bu tür terörist öğrenci olduktan sonra bunlar o markaya leke sürüyor. Onları da kamera çekimlerinden bulup çıkarıp gereğini yapıyoruz, yapacağız.” ve “Çıktılar orada imanlı, milli, yerli gençlik Afrin'le ilgili lokum dağıtıyor. Bu gençlik orada lokum dağıtırken o komünist, vatan haini gençler onların bu masalarını dağıtmaya yelteniyorlar. Bunlar terörist gençler. Bu terörist gençlerle ilgili her türlü çalışmayı yapıyoruz, onu söyleyeyim. Bunların eşkallerini her şeyi belirlemek suretiyle bu üniversitede okuma hakkını vermeyeceğiz. Çünkü üniversite terörist gençlik yetiştirmez.” ifadelerini hatırlattı. Boğaziçi öğrencilerinin yargılandığı davayı AİHM’e götürmeleri durumunda yine aynı ihlal kararının verileceğini söyledi.

Av. Ekin Baltaş

Savunma adına söz alan avukat Ekin Baltaş sözlerine “Dosyada hukuken elde edilmiş bir delil olmadığı için sizin de gerekçeli karar yazamayacağınızı düşünüyorum” diyerek başlayarak, dava dosyasını usul açısından değerlendirdi:

“Söz konusu olay gerçekleşti. Arkasından soruşturma savcılığı tarafından 22 Mart'ta 14 kişi için şüphelilerin yakalanması amacıyla ev adresleri belirlenmiş. Bir arama ve el koyma kararı çıkartılmış.

Buna dayanak teşkil eden kolluk tutanağı şöyle, ‘olay günü kuzey kampüsü ilgili olarak sosyal medyayı kontrol ettiğimiz sırada…’ zaten hani bunun CMK'da herhangi bir karşılığı olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu istihbari bilgi niteliğinde olmayan bir şey. Nitekim kolluğun nasıl bir görevi olduğu da açıkçası bizim açımızdan çok belirsiz hani sosyal medya üzerinden bu şekilde düzenli kontroller hangi CMK maddesine dayanılarak yapılıyor?

Bu da belirsiz. Muhtemelen sosyal medyada buldukları 30 saniyelik bir video kaydından bir hareketle arama ve el koyma kararı veriyorlar. Aramanın bir sebebi yok. Soruşturma sürecinde ev aramaları ‘terör örgütü üyeliği’ suçlamasıyla yapılmış.

Şimdi söz konusu arama ve el koyma kararına baktığımızda burada şöyle bir şey var. Savcılık hemen 22/03 de hazırlamış Hasan YILMAZ demiş ki PKK/KCK Silahlı Terör Örgütü Üye Olmak Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüsünde etkinlik esnasında meydana gelen olaylar. Arama sebebi olan bir fiil yok. Meydana gelen olaylar... Aramada bir eşya yok. Yani bir 14 kişiyi eğer terör örgütü üyeliği ile suçluyorsanız. Bu aramada ele geçecek bir şey niyet etmeniz lazım. Yani bu evden bir şey çıkacak ki benim yaptığım soruşturmaya bir dayanak oluşturacak.

Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin arama kararlarında ‘makul şüphe’yi açıklayan kararı var. Arama tutanağındaki ‘fiil’, ‘aranacak eşya’ ve ‘makul şüphe’ bölümleri eksik bırakılmış. Silahlı terör örgütüne üye olmak denmiş. Makul şüphenin tanımı açıktır.

22 Mart 2018’den sonra evden eşyalar gelince suç nev’i değişti. Önce iltisaka dönüştü. Sonra örgüt propagandasına dönüştü. Tedbirler arasında bir illiyet bağı olmamasına rağmen yakalama ve gözaltılar gerçekleşti.”

Baltaş’ın sözlerini sonlandırırken “hukuka uygun elde edilmeyen delillerin bulunduğu bu dosyada gerekçeli karar yazmakta zorlanacaksınız” demesi üzerine; heyet başkanı “illâ ki iyi kötü bir gerekçe yazılır” diyerek cevap verdi.

Av. Aynur Tuncel Yazgan

Avukat Yazgan, arama kararının hakim kararına dayanmadığını ifade etti. Olay günü lokum dağıtan öğrencilerin davanın şikayetçi tarafı gibi kabul edildiğini, o günkü hadiselere şahit olan, üniversitenin Öğrenci İşleri Dekanı Doç Dr. Zeynep Uysal’ın tanık olarak dinlenmesi talebinin reddedildiğini söyledi.

“Biz başından beri sanık müdafileri olarak dijital delilleri istedik. Verilmedi. Facebook ve Whatsapp yazışmaları hukuka uygun deliller değildir.

Ortada düzenlenmiş bir suçüstü tutanağı yok. Başsavcı Vekili’nin emri var. Sonra olay Öğrenci Faaliyetleri Büro Amirliği’ne verilmiş. Soruşturma savcı vekilinin emriyle başlamış gibi görünmektedir.

Başsavcı vekilinin olaydan nasıl haberdar olduğu henüz bilinmemektedir.”

Yazgan, Cumhurbaşkanı’nın 23 ve 24 Mart tarihli 2 beyanını hatırlattı, ekledi: “Yani Cumhurbaşkanı da olayın içinde.”  Arama kararındaki makam ve suç tipi kısımlarının boş bırakıldığını vurgulayıp sordu: “Kolluğa boş bir emir mi verilmiş?”

Av. Oya Meriç Eyüboğlu

Eyüboğlu, Anayasa Mahkemesi’nin kamuoyunda Barış İçin Akademisyenler olarak bilinen imza kampanyasına katıldığı için yargılanan akademisyenler hakkında verdiği karara değindi. AYM kararlarında, yargılamaya konu olan söylemlerin “doğru veya rahatsız edici olup olmaması”nın önemli olmadığını, cebir ve şiddet çağrısı olup olmadığının önemli olduğunu vurguladı.

Av. Songül Beydilli

“Ben öncelikle bir vurguyla sözüme başlamak istiyorum. Uluslararası sözleşmelere göre eğitim bir haktır ve kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Bu olay nedeniyle öğrencilerin eğitim hakları ne yazık ki en üst düzey yönetici olan Cumhurbaşkanı tarafından, bu hakkın tanınmayacağı söylemiyle karşı karşıya kalınmış ve soruşturmalar başlatılmıştır.”

Beydilli, daha sonra Boğaziçi Üniversitesi hakkında Yüksek Öğretim Kalite Kurulu tarafından kaleme alınan Kurumsal Geri Bildirim Raporu’na değindi:

“Raporda, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki akademik ortamın diğer üniversitelerden daha özgürlükçü olmasını bir başarı ölçütü olarak değerlendirmiş ve şunu yazmış: ‘kültür ve sanata verdiği değer ile küresel ölçekte bir eğitim kurumu olduğunu ispatlamış, ülkemizin en seçkin eğitim kurumlarından biridir. (…) Boğaziçi Üniversitesi’ni temsil eden mezunları önemli roller üstlenmiştir diyor YÖK.”

Beydilli, yargılanan öğrencilerden birinin Türkiye’deki eğitimine dava nedeniyle son verdiğini söyledi:

“Şu çok açıktır ki suç konusu edilen fiillerin tümü düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanımından başka bir şey değildir. Aylarca tutuklu olması, artık Türkiye’de eğitim görebileceği düşüncesinin kalmaması nedeniyle eğitimine şu anda Fransa’da devam ediyor.”

Öğrencilerin son sözlerinin dinlenmesinden sonra mahkeme heyeti karar öncesi ara verdi.

Karar

Mahkeme heyeti:

  1. 3 öğrencinin beraatına,
  2. 27 öğrencinin 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına,
    1. Bunların Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB)’nı kabul eden 20’si hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına,
    2. HAGB’yi kabul etmeyen 7’si hakkındaki cezanın 6 bin TL adli para cezasına çevrilmesine

karar verdi.